30 Ocak 2019 Çarşamba

Gündem Dışı


Gündem Dışı


Yerel seçimlerin gündemde olduğu bir zamanda, bir parça gündem dışına çıkmak ve bu hafta farklı bir konuda yazmak istiyorum.
Yedi yıl önce Ünye turizminden ve kentsel markalaşmadan söz etmiştik ve şöyle demiştik:
"Turizm, kabuğunu kırmak için çabalayan Ünye’nin hâlihazırda en umut veren sektörüdür. Hatta turizm projeleri, ticaret ve sanayi girişimlerine engel olmak şöyle dursun, diğer sektörleri de canlandırır, daha fazla ticaret, daha yetkin bir sanayi ve daha kaliteli bir hizmet sektörü demektir. Bütün mesele, Ünye’nin sahip olduğu potansiyeli doğru hesaplamak ve bu konuda samimi, ciddi ve tutarlı bir çaba gösterebilmektir."
"Ünye’nin Turizm Potansiyeli ve Markalaşma", Ünye Ticaret ve Sanayi Odası'nın 2012 yazında çıkardığı bir bültende yayınlanan bu yazıyı Ünye Tarih Araştırma Grubu olarak değerli çalışma arkadaşım Sayın Ahmet Kabayel'le birlikte yazmıştık.
Bunca zaman geçti aradan; belediye başkanları, mülki amirler, ve yöneticiler değişti, kimler geldi, kimler geçti...
Şimdi merak ediyoruz.
Bu süre zarfında değişen bir şey oldu mu?
Bu ve benzeri konularda önemli bir çaba gösterildi mi?

Marka Şehirler

Sözünü ettiğimiz yazıda Pazarlama uzmanı Philip Kotler'den bir alıntı yapmıştık:
“Ürünler birbirine benzedikçe, şirketler ‘marka’ yaratma yoluna gidiyor. Rekabet sadece ürünler ve firmalar arasında gerçekleşmez. Ülkeler ve şehirler de birbirleriyle rekabet eder.”
Bu minval üzre Ünye'yi bir "Marka Şehir" yapma ideali üzerinde durmuştuk.
Ünye'den bir marka şehir çıkabilir miydi?
Çok iddialı bir sav gibi dursa da, "imkansız" değildi.
Bu konuda en ciddi adımlardan biri, geçtiğimiz yıl Ünye Belediyesi'nin bir reklam ajansına yaptırdığı Ünye'nin reklam filmiydi.
"Yeşilin Gölgesine Mavinin Ötesine" mottosuyla sunulan bu çalışma, Ünye'ye yeni bir simge arayışını da beraberinde getirdi.
[Merak edenler; https://varilci.blogspot.com/2018/05/yesilin-golgesine-mavinin-otesine.html adresinden yahut Ünyekent'in web sayfasında http://www.unyekent.com/yazi/207-yesilin-golgesine-mavinin-otesine.html adresinden ilgili yazımıza ulaşabilirler. Ünye Logosu ise; https://varilci.blogspot.com/2018/05/unye-logosu.html adresinde yahut Ünyekent'in web sayfalarında; http://www.unyekent.com/yazi/222-unye-logosu.html adresinden ulaşabilirler.]  
Reklam filmini GENNA Ajans çekmişti. Ajans sahibi hemşerimiz Sayın Ahmet Selim Tuncer, İtalya'dan örnek vererek " markalama becerilerinin arkasında Rönesans var" demişti. "Soyut değerler inşa ederek bu dönemin [içene düştüğümüz kısır döngüyü kastediyor olmalı] aşılabileceği" savını öne sürüyordu.     

Gümüşhane Kongresi

27-29 Eylül 2018'de Gümüşhane'de düzenlenen "International Brand and Brand City Congress" [Uluslararası Marka ve Marka Kent Kongresi] son dönemde bu konuda atılan en önemli adımlardan biriydi.
Gümüşhane, "Ne alaka?" demeyin...
Birileri çıkıp, yüreklilikle böyle bir çabayı gösterebilirse, oluyor.  Gümüşhane Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyelerinin çabalarıyla başarılan uluslararası bir kongre muhteşem bir katılımla gerçekleşiyor. Hemşerimiz Sn. Tuncer de bu kongrede açılış konuşması yapanlar arasındaydı.
Kongrede marka, pazarlama ve marka kent oluşturma konusunda üç gün süren yoğun bir bilgi alışverişi ortaya konuyor. Özellikle şehir markalaşmasında, tarihi yapıların rolü Ünye açısından önemli... Konuya ilişkin bilgiye aşağıdaki adresten ulaşmak mümkün:

Marka Kent Ünye?

Gümüşhane'de bu gelişmeler yaşanırken, aynı tarihte Ünye'de canhıraş bir hesaplaşma içindeydik. Yerel seçimler öncesi adaylık mücadelesi, belediye üzerinden yaratılan fırtına, teftiş, istifalar ve nihayet görevden el çektirmelerle yaşanan bir süreç...
Sevabıyla günahıyla yapılanlar yahut yapılamayanlar ortadadır.
Örneğin şehrin en işlek noktasına kondurulan çok katlı bir AVM, kent markasına nasıl katkı (!) sağladı?
Cevizdere tarihi sit alanı mı, çöplük mü olmalı?
Çamlık ne olacak?
Tarihi Ünye Evleri'nin durumu...
Üniversite kampusu, Niksar Yolu, OSB, kültür sarayı ve kütüphane inşaatlarına ne oldu?
Seçimlere günler kala, aslında bunları konuşuyor olmalıydık.
Gündemin ne kadar dışında kaldık, değil mi?

30.01.2019, Ünyekent


22 Ocak 2019 Salı

Ünye'de Başkanlık Yarışı


Ünye'de Başkanlık Yarışı


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ordu'ya gelmesiyle Ünye'deki düğüm çözüldü...
Tüm beklentileri boşa düşürecek biçimde Erdoğan'ın ağzından Ünye Belediye Başkan adayı olarak Hüseyin Tavlı ismi telaffuz edildi.
Belki de en iyisi buydu...
Ünye'de geçtiğimiz dönemde olağanüstü durumlar yaşanmıştı.
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı'nın ardından Ünye Belediyesi'nde de istifalar, görevden "el çektirmeler" görüldü.
Halen devam etmekte olan fiili bir durum var...
Sayın Tavlı'nın gelişi, bir ölçü de bu durumun aşılabileceği görüntüsünü yaratıyor.
En azından nispi bir barış ortamı içinde teşkilattan kopma noktasına gelmiş unsurlar yeniden  "yuva"ya dönebilecek.
İlk günden bunun işaretlerini görüyoruz.
Bakalım, bu gelişme sandığa nasıl yansıyacak?
Aslında "yeni" bir gelişme değil bu, bazılarının ifade ettiği gibi "eski günlere dönüş!"
Bu vesileyle, yeni görevinde Sayın Hüseyin Tavlı'ya hayırlı olsun diyor, başarılar diliyorum.

****
Öte yandan muhalefet adayları Ordu'da ve doğal olarak Ünye'de henüz belirlenebilmiş değil.
CHP - İyi Parti seçim ittifakı Ünye'de sessiz.
Sanki seçim yokmuş gibi...
Ordu Büyükşehir için Seyit Torun'un adı geçiyor ki, daha çok bu isim tabandan geliyor. Sayın Torun'un yeniden böyle bir göreve soyunması ihtimaller dahilinde değil. Eski Enerji Bakanı Hilmi Güler, Enver Yılmaz'ın ardından emanete bırakılan başkanlık koltuğunu şimdiden benimsemiş görünüyor. Ünye'nin kadim beklentisi "Organize Sanayi ve Üniversite binası" projeleri değil de Sayın Güler'in başka projeleri olduğunu biliyoruz.
Bu projelerin neler olduğu; Ünye Çamlığı'nın satışa çıkarılması ve Cevizdere'nin "çöplük" yapılması konusunda neler düşündüğünü önümüzdeki günlerde öğreneceğiz.
(Ünye'yi ziyaretleri sırasında umarız yerel basınımız bu soruları Sayın Güler'e sorar. Ben şimdiden kendisine bu soruları buradan sormuş oluyorum.)

****
Genele bakınca,yerel seçimlerin Ordu'dan daha karmaşık olduğunu söylemek mümkün...
Ordu'da yoğun seçim heyecanı yok...
Ünye'de seçim atmosferi daha da düşük.
Ama ülke genelinde öyle değil.
Özellikle İstanbul...
Sayın Erdoğan'ın on yıllar sürecek olan iktidar sürecini bitirmeye aday bir atmosfer!
İstanbul'u kazanarak gelmişti zirveye.
İstanbul'u kaybederse zirveden iner!
Elbet de bunun farkında.
Ne yapıp, edip...
İstanbul'u kazanmak zorunda!

****
Diğer önemli faktör Ankara!
Anketler muhalefeti önde gösteriyor.
İktidar Ankara'yı kaybederse, önümüzdeki dönemi tahmin etmek zor değil.
"Gökçeksiz" bir Ankara yeterince şok ediyor zaten...
Ak Partisiz bir Ankara nasıl olur, düşünmesi bile zor!


****
Ya İzmir'e ne demeli?
CHP, elindeki imkanı biraz daha kötü kullanırsa...
İzmir dedikleri "kale" yerle yeksan olabilir!

****
Karadeniz'de bu seçimlerde heyecan yok, fazla bir değişim yaşanmayacak gibi...
O atmosfer, o hareketlilik yok.
(Muhtar seçimleri daha renkli, daha iddialı...)

Ama Başkent'te ve Metropol'de heyecan üst noktada.
Önümüzdeki günlerde neler yaşarız, ekonomik krize rağmen hangi sürprizler var sırada bilemiyoruz...
Bakalım, göreceğiz!     

23.01.2019, Ünyekent

15 Ocak 2019 Salı

2019 Model Çevrecilik




Çağımızda en büyük felaket çevre sorunu olarak görülüyor. Tüm dünya ile birlikte ülkemiz de hızla bir çevre felaketine doğru sürükleniyor...
Evet, böyle deniyor!..
Abartma falan yok.
Tam bir çevre felaketi yaşanıyor.
Dünyanın dengesi bozuldu; küresel ısınma, iklimsel taşkınlıklar, sel, deprem, tusunami, vs. vs.
Soluduğumuz havadan, içtiğimiz suya kadar...
Kirlettiğimiz dünyanın kurbanları olmaktayız.
Önlem mi?
Önlem de alınıyor tabi!
Alın işte bizde 2019 yılbaşından bu yana, marketlerde poşet ücretli verilmeye başlandı...

****
Ülkemizde yılda kişi başına 400-500 poşetin kullanılıp çöpe atıldığı tespit edilmiş. Bu çok afaki bir rakam. Peki ne yapıldı? Marketteki poşete 25 kuruş bedel biçildi. Böylece poşet israfının önüne geçmeyi düşündüler. "Hedef 2023" sloganını benimseyen iktidarımız, poşet tüketimini 2019'da kişi başına doksan adete, 2023'de ise 40'a düşürmeyi planlıyor. Plastik poşetlerin marketlerde 25 kuruştan satılması bu yüzden.
Poşet yasasının mimarlarından TBMM Çevre Komisyonu Başkanı, AKP Trabzon Milletvekili Muhammet Balta “Atık miktarını azaltmak siyaset üstüdür" diyor. Kendisi de poşet üreticisi olan Balta "Amacımıza ulaştık, şu anda her yerde poşet konuşuluyorsa, bu iş bitmiş demektir!"

****
Sadede gelelim.
Poşet atığı ülkemizde önemli bir kirlenme kaynağı, tamam, kabul... Diğer plastik maddeler gibi çevreyi kirleten etkenlerin başında geliyor ve doğada bin yılda yok oluyor. Tüm çevreciler gibi, ben de bu sorunun çözümünden yanayım.
Gel gelelim poşeti markette parayla vermek çözüm mü?
Alternatif malzemeler kullanılamaz mı?
Çevre dostu poşet imalatı, kağıt vb. yenilenebilir malzemeler falan...
Atıkların doğada kayboluş süreleri, aslında malzemesinin ne kadar kaliteli veya sağlam olduğuyla ilgilidir. Atılan atık ne kadar sağlam ve kaliteliyse, doğada o kadar geç kayboluyor. Örneğin ülkemizde sıkça kullanılan bina yalıtım malzemeleri (strafor ve benzeri poliüretanlar) iki bin yılda ancak doğaya dönüyor.
Yani konuyu poşete bağlayıp, onu da paralı yaparak "işi bitirmek" pek mümkün görünmüyor.
Konunun  gündeme gelmesi ve " sık konuşuluyor" olması, çevrecilik adına nasıl bir kazanımdır anlamak mümkün değil.
Poşet, çevresel kirlenmenin yalnızca bir boyutu ve "ücretli" yapmakla üretilen çözüm nereye kadar?
Üstelik marketler dışında ücretli uygulama yok. Manavda, kasapta ve fırında poşete ücret ödenmeyecek. Markette poşete ödenen 25 kuruşun, 15 kuruşu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gidecek. Geri kalan markete kalacak. Manava, kasaba ve fırına haksızlık olmuyor mu?
Bakanlık, 15 mikron ve altında olup 200x350 mm ebadındaki poşetler için de eczanelerde ücret talep edilmemesini kararlaştırıyor. Kozmetikçiler de bu kapsama girecek mi, merak ediyoruz.

****
Olay, Nasrettin Hoca'nın mezarına benziyor:
Dört yanı açık ama devasa bir kapısı var bu mekanın, üstelik kapının üstünde kocaman bir kilit...
Her uygulamada olduğu gibi, poşetçi çevreciliğin de mizahı gecikmiyor...
Örneğin Okan Bayülgen...
"Eğer satmaktan geçiyorsa bu işin çözümü, hemen o poşeti satalım. Hatta 25-50 kuruşa, 1 liraya değil, 10-20 liraya satalım ki insanlar bunları kullanmaktan kaçınsınlar. Bu yolla poşet kullanımını azaltalım hatta zamanla yok edelim." diyor.
Ücretli poşet uygulamasını protesto etmek için  markete el arabası, çuval ve sırtında küfe ile girip alışveriş yapanlar oldu...
Alışveriş sonrası poşetleri iade edip parasını geri almak isteyenler!!!
Ve daha çokları...
Ormanların, milli parkların betona dönüştürüldüğü bir ülkede bu tür önlemleri ancak mizahi bir mantıkla çözümleyebiliyoruz.
Ülkemizde çöp ve diğer atıklarla ilgili daha önce de alınmış bir çok önlem mevcuttu. 2000’lerin başında, ambalaj atıklarının (plastik, metal, cam) toplanması ile ilgili bir yasa ve yetkilendirilmiş kuruluşların olduğu bir yöntem uygulanmaktaydı.
Ama işlemedi, işletilemedi.
Bakalım bu uygulama ne ölçüde işleyecek?

****
Poşet konusunda en radikal kararı veren başka birileri de var ki, Allah beterinden saklasın...
İşte haber:
Dünyanın ilk "çevreci cihatçı örgütü" Eş Şebab plastik poşeti yasakladı.
04.07.2018 tarihli, AFP Ajansının haberine göre; "Somali'de radikal İslamcı Eş Şebab örgütü, kontrolü altındaki bölgelerde insanlık ve çevre için "ciddi bir tehdit" dediği plastik poşet kullanımını yasakladı.
Haber, yorum gerektirmiyor, apaçık ortada... Onlar da kendi yöntemleriyle "çevrecilik" yapıyor. 2019 model çevrecilik bu olsa gerek.


16.01.2019, Ünyekent

2 Ocak 2019 Çarşamba

Ülkemizin Tarihi Zenginliği - 3


Ülkemizin Tarihi Zenginliği - 3


Gazi Mustafa Kemal'in henüz Kurtuluş Savaşı'na başladığı dönemde ülkemizin tarihi zenginliklerinin farkına vardığını ve ülkenin kurtuluş meselesi kadar önemli gördüğünü söylemek mümkündür.

***
Konuya ilişkin son günlerde satış rekorları kıran  Yılmaz Özdil'in Mustafa Kemal adlı kitabından bir bölüm aktarmak istiyorum:

"TBMM'yi kurdu.
Sadece 16 gün sonra...
Asar-ı Atika Müdürlüğü kurulması talimatı verdi.
Daha memleketin ne olacağı belli değilken, kültür varlıkları müdürlüğü tarafından 'envanter' çalışmasına başlanmasını, ören yerlerinin tespit edilmesini, korunmasını istedi.
Topkapı Sarayı'nı müzeye dönüştürdü.
1921-1936 yılları arasında Topkapı'nın yanı sıra...
Efes antik kentinin,
Bergama antik kentinin,
Ankara arkeoloji müzesinin,
Ankara etnografya müzesinin,
Konya Mevlana müzesinin,
İzmir, Diyarbakır, Antalya, Sivas, Adana, Edirne, Kayseri, Tokat, Kütahya, Samsun, Van, Alanya, İznik, Silifke, Manisa, Amasya, Bursa, Afyon, Denizli, Isparta, Niğde, Kırşehir, Sinop ve Çanakkale müzelerinin açılmasını sağladı. 15 yılda 30 müze açtırdı.
'Melhame-i kübra, kan deryası'
olarak nitelendirdiği Sakarya Savaşı olanca şiddetiyle devam ederken, işgal kuvvetleri Ankara'nın burnunun dibine kadar yaklaşmışken, top sesleri şehirden duyulurken, Meclis'in Kayseri'ye taşınma ihtimali varken, akıbetimiz belirsizken... 'Eti müzesi' kurulması için talimat vermişti!
Memleketi 'kültür' üzerine inşa etmek istiyordu.
Kültür yoksa, kültür kökleştirilmezse, savaşı kazansak bile ayakta kalabilmenin mümkün olmadığını düşünüyordu. Eti müzesi fikri, Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak hayata geçirildi.
Hitit ve Asianik Araştırmalar Derneği tarafından Fransa'da yayınlanan Hitit Dergisi'nin sponsoruydu. Fransız tarih ve arkeoloji profesörleri tarafından yayına hazırlanan derginin künyesinde 'Gazi Mustafa Kemal'in himayesinde yayınlanmaktadır' ibaresi yer alıyordu.
Yıkık dökük durumda bulunan ve avlusu kahvehane olarak işletilen Ayasofya'nın müze olmasını sağladı.
Arkeolojik kazıları başlattı.
Alacahöyük, Mustafa Kemal'in talimatıyla 'ilk milli arkeolojik kazı' oldu. Defalarca uğradı, kazı alanını gezdi, buluntuları inceledi.
Ankara'nın simgesi olan güneş kursu 1935'te bulundu, duyar duymaz derhal Alacahöyük'e geldi, heyecanı ve mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
1924'te sırf bu iş için İzmir'e gitti, Efes'i gezdi.
Bergama antik kentini gezdi.
Vahdettin'le Almanya seyahatinde Zeus Sunağı'nı incelemişti, o günkü hislerini, üzüntüsünü Bergama'da anlattı.
1930'da Antalya'ya gitti, Aspendos'u gezdi.
Hasankeyf'in yüzey araştırması 1932 yılında Mustafa Kemal'in talimatıyla başlatıldı. 1933'te ilk kazması vurulan Truva kazılarını, elde edilen bulguların korunmasını titizlikle takip ediyordu.
9 Eylül 1922'de işgalciler denize dökülürken, İzmir cayır cayır yanarken, Sardes antik kentine ait bulgular çalınmıştı.
Çünkü... Manisa Salihli'deki Sardes antik kenti Osmanlı döneminde Amerikalılar tarafından kazılıyordu. Buluntular  İzmir'e taşınmış, bugünkü İzmir Atatürk Lisesi'nin depolarına yerleştirilmişti.
İzmir cayır cayır yanarken Amerikan konsolosluğu fırsat bu fırsat diye düşünmüştü. Sardes buluntuları 56 sandığa yerleştirilerek, New York'a gönderilmiş, Metropolitan müzesi'ne teslim edilmişti.
Kelimenin tam manasıyla yangından mal kaçırılmıştı!
Mustafa Kemal bunu asla unutmadı.
Cumhuriyet ilan edilir edilmez son derece sert bir dille diplomasi başlattı. 53 sandık dolusu eser 1924 yılında geri alındı. Üç sandık hakkında 'biz de bulamıyoruz, kayıp' filan demişlerdi ama, hiç olmazsa gerisi kurtulmuştu.
1933 yılında Üniversite yasası hazırlanıyordu.
Taslakta yer almıyordu, 'arkeoloji enstitüsü'nü monte ettirdi.
2Tbiatın esrar dolu sinesine her gün daha çok girmekte olan insan zekası, realiteye kavuşmak için, insanlık tarihini aydınlatacak ilimler bulmuştur. Arkeoloji işte o ilimlerin başında gelir. Tarih, bu ilimlerin bulduğu belgelere dayandıkça temelli olur. Bizim topraklarımızdaki tarih belgelerimizin her bir parçası, bizim kültürümüzün bir aynasıdır' diyordu.
'Ne Mutlu Türküm Diyene' kavramının kökeniydi...
Irk, din, dil, hatta zaman farkı gözetmeden, bu topraklarda varolan, bizden'di."


(Yılmaz Özdil, Mustafa Kemal, Kırmızı Kedi Yay. 2018, s. 418-422)

****

2019 yılının bu ilk yazısında yeni yılın tüm dünyaya barış, huzur, sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum...

(Devam Edecek.)
      
Fotoğraf:
Mustafa Kemal Atatürk'ün Efes antik kentini ziyaretleri

02 Ocak 2019, Ünyekent