26 Şubat 2019 Salı

Pisidia


Pisidia


Günümüzde Burdur ile Isparta illerinin tümünü, Antalya’nın kuzeyini, Konya’nın da batısını kapsayan Göller Bölgesi Antik Çağ kaynaklarında Pisidya adıyla geçmektedir.[1]
Şubat tatilinde Antik Pisidia'nın bir kısmını görebilme imkanı bulduk. Soğuğa ve yağışa rağmen zorlu bir geziydi bizimkisi. Karla karışık yağmura yakalanınca gezimizi yarıda kesmek zorunda kaldık.
Pisidia'ya başkentlik yapan şehirlerden biri olan Antiokheia'ya gitmeye hazırlanırken, Yalvaç ilçe merkezinde bizi uyardılar; "Çamura bulanabilirsiniz, gitmeyin!" diyerek. Benzer bir uyarıyı Karain Mağarası'na çıkmadan önce de almıştık. Aşağıdaki görevli: "Dört yüz basamak çıkacaksınız, yukarıda fırtınaya yakalanabilirsiniz!" demişti. Uyarıları dikkate aldık ama gezimizi de gerçekleştirdik.

****
2003 yılında bölgede araştırmalar yapan değerli arkeolog Özsait hocamız, aslında bu bölgeye 45 yıl önce gelmiş ve hangi amaçla burada bulunduğunu şu şekilde açıklamıştır:
"Bölgede, esas olarak 1974 yılında başladığımız arkeolojik yüzey araştırmalarını 27 yıldan beri sürdürmekteyiz. Uzun vadeli yapılan çalışmalarımızda ağırlıklı olarak amaçlanan bölgenin tarih öncesi çağlar ile M. Ö. II. Binyıl, Demir Çağı ve Roma Çağı sonuna kadar olan geniş zaman dilimlerine ait yerleşme yerlerini tespit etmek, kültürlerini incelemek ve bu merkezleri çağlarına göre yapacağımız haritalara geçirmektir. Anadolu’nun pek çok bölgesinde olduğu gibi, Göller Bölgesi’nde de kültür envanteri ve tarihi coğrafya tam olarak yapılabilmiş değildir. Bu bakımdan daha kapsamlı araştırmalarla bölgenin tarihi coğrafyasındaki eksiklikleri olabildiğince tamamlamak, bölgenin kültür varlıklarının envanterini yapmak, Pisidçe’nin çözümüne katkısı olabilecek yazıtları bulmak amacındaydık. Bunda, zaman ilerledikçe arzu ettiğimiz sonuca yakınlaştık."[1]
Biz de Özsait hocamızın izinden giderek, Pisidya Bölgesi'nin başkenti Antiokheia'yı (Yalvaç) zamanımızın elverdiği ölçüde ziyaret etmeye çalıştık.

****
Isparta'nın Yalvaç ilçesine vardığımızda önce müzeye uğradık. Küçük, şirin bir müze... Bizi kapıda sempatik bir güvenlik görevlisi karşıladı. "Çay içmeden bırakmam!" dedi. "Mehmet Özsait"ten bahsettim, "Mehmet Özhanlı mı?" ile karıştırdılar. Antiokheia'nın günümüzdeki kazı başkanını söylüyorlar. Özsait hocanın zamanını doğal olarak bilmiyorlar.
Müzenin içi de bahçesi de Antiokheia'dan elde edilen tarihi buluntularla dolu.
Pisidia Bölgesi aslında çok eski zamanlara, Paleolitik çağa kadar giden buluntular veren bir bölge, ancak Antiokheia'nın tarihi Helenistik  Dönem öncesine kadar gidebilmekte... Bölgede yaşayan halkın, eski bir Anadolu kavmi olan Luvi'lere dayandığı söylenmektedir.
Pisidia adına ilk kez Ksenofon'un Anabasis isimli eserinde (MÖ. 5. yy) rastlamaktayız. Ardından Amasyalı coğrafyacı Strabon (MÖ. 1. yy) ve Yaşlı Plinius (MS. 1. yy) gibi tarihçiler gelmektedir. Özsait hocanın Pisidya isimli kitabında açıkladığı gibi bölge hakkındaki bilgiler arkeolojik araştırmalar sonucunda yeni yeni ortaya çıkmaktadır.
Antiokheia Adı nereden geliyor?
Helenistik Dönemin belirleyici ismi Büyük İskender’in ölümünü takiben, Anadolu topraklarını paylaşım kavgasına giren generalleri arasında uzun süren savaşlar sonucunda, Pisidia Bölgesi Seleukios Hanedanı kurucusu I. Nikator’ un eline geçmişti. Helenistik Dönemin karakteristik özelliği olarak fethedilen yerler Helenleştirildiğinden, bölgedeki yerli halk üzerinde egemenliği sağlamlaştırma düşüncesiyle, stratejik öneme sahip yerlerde, genellikle akropoller üzerinde tahkimli kentler kurulmuştur. I. Nikator yaklaşık 60 kadar şehir kurdurmuş ve bunlardan 16 tanesine babasının ve oğlunun ismi olan Antiokhos’tan dolayı Antiokheia adını vermiştir.
Yalvaç yakınındaki Antiokheia’ da ilk detaylı araştırmayı yapan ve kenti tanımlayan kişi, 1826'da bölgeye gelen, İzmir’de görevli İngiliz papaz F. V. J. Arundel'dir.
Sonraki yıllarda başlatılan arkeolojik kazılar kesintiye uğrar, devam ettirilemez. Bölgede kayda değer kazılar 1950'leri bulur:
"Bölgenin prehistorik devirlerinin berraklığa kavuşması, J. Mellaart'ın 1957 yılından itibaren dört sezon boyunca Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına Burdur'un Hacılar mevkiinde yaptığı kazılar ve çevre incelemeleri neticesinde olmuştur."[2]
Şehre,  bir zamanlar kemerli ve üç girişli olan Batı Kapısı'ndan giriyoruz.
Batıdan doğuya doğru uzayan cadde boyunca ilerliyoruz. Agoraları, dükkan kalıntılarını, stoayı, Bouleuterion kalıntılarını, Tiberius Meydanını, Salutaris Caddesini, Propylon kalıntısını, Augustos Tapınağını, kanalizasyon sistemlerini ve tiyatroyu görüyoruz.
Antiokheia amfitiyatrosu hayli metruk... Müzenin bahçesindeki buluntudan biliyoruz, burada bir zamanlar bir çok gladyatör dövüşü yaşanmış. 
Yağmur şiddetleniyor, antik şehri geride bırakıyoruz.


Dipnotlar:
[1] Bu tanım, Prehistorya kürsüsü başkanı Prof. Dr. Mehmet Özsait'e aittir.  1974 ve 2003 yıllarında bölgede yüzey araştırmaları yapan Özsait hocayla tanışıklığımız 13 yıl öncesine dayanır. Ünye Tarih Araştırma Grubu olarak, Ünye ve civarındaki arkeolojik yüzey araştırmalarında kendilerine yardımcı olmaya çalışmıştık. Özsait'in bu çalışması, Prof. Dr. İ. Kılıç Kökten'den yıllar sonra yapılan bölgemizdeki belki de ilk önemli arkeolojik araştırmaydı. Değerli hemşerimiz Tarihçi Osman Doğan'ın daveti üzerine Ünye'ye gelen hocamıza Ahmet Kabayel'le birlikte yardımcı olmaya çalışmıştık. Hocamızın Ünye'yle ilgili araştırma raporları Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından "25. Araştırma Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt" adıyla Mayıs-Haziran 2007'de yayınlanmıştır.
[2] Dr. Mehmet Özsait, İlkçağ Tarihinde Pisidya, İst. Üniv. Ed. Fak. Yay. s. 25 İstanbul, 1980



Ünyekent, 27.02.2019









19 Şubat 2019 Salı

Karain (3.Bölüm) -Son-


Karain
(3.Bölüm) -Son-


Karain Mağarası Tabakaları


"Karain Mağarası 1946 yılında, Gurma (Kurma) Köyü mağaralarına yapılan bir gezi sırasında İsmail Kılıç Kökten tarafından keşfedilmiştir (Kökten 1947: 232). Aynı tarihte başlayan kazılara, 1974'te Kökten’in vefatı nedeniyle uzunca bir süre ara verilmiştir. Karain Mağarası kazıları 1985 yılında Işın Yalçınkaya başkanlığında, uluslararası bir ekibin de katılımıyla tekrar başlamıştır (Yalçınkaya 1987: 21). 2015 yılına kadar Işın Yalçınkaya başkanlığında devam edilen kazılar, söz konusu tarih itibariyle Harun Taşkıran başkanlığında modern yöntemlerle ve disiplinler arası bir yaklaşımla devam etmektedir."[1]
Karain'deki kazılar yaklaşık 70 yıl önce Kökten tarafından başlatıldı ve bazı aralıklarla günümüze dek sürdü. Kökten'e göre Karain'de sekiz tabaka (I-VIII) ve bu tabakalarda 13 evre (A-M) bulunmaktadır.
Kökten'in Karain çalışmaları 1974'te ölümüne dek sürdü. Kökten'den sonra bir süre sessizliğe bürünen Karain'de kazılar 1985'te Prof. Dr. Işın Yalçınkaya başkanlığında yeniden başlatıldı. Bir dönem Kökten'in asistanlığını yapan Yalçınkaya'dan sonra kazı başkanlığını 2015'ten itibaren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Taşkıran üstlenmiştir.
I. tabakanın A ve B evreleri klasik, ilktarih ve tarihöncesi dönemin sonunu temsil etmektedir. II. tabakanın dört evresi (C-D-E-F) Üst Paleolitik Çağ'ı, III. tabakanın G-H evreleri Orta Paleolitik Çağ'ı, IV. tabaka Anadolu'ya özgü bir taş işleyimini, V tabaka kısır bir dönemi, VI. Tabaka Mindel-Riss buzular asındaki Anadolu'ya özgü bir tür yonga işleyimini, VII. tabaka VI benzeri bir dönemi ve VIII. tabaka da eski bir yonga işleyimini temsil etmektedir [Arsebük 1995:20-21].
Karain'in Orta Paleolitik Çağ tabakasından Electron Spin Resonance (ESR) yöntemiyle elde edilen tarihler günümüzden 160.000-60.000 yıl öncesi tarihlerini vermektedir. Alt Paleolitik Çağ'da ise Clacton türü yongalar ve Tayac benzeri bir taş işleyiminin olduğu bilinmektedir [Arsebük 1998a:43]. Ancak yapılan son kazı çalışmaları Kökten'in tabakalanmasını değiştirecektir [Arsebük 1999:45].
2017 yılı Karain Mağarası kazıları E ve B gözlerinde gerçekleştirilmiş olup söz konusu alanlar dışında F gözünde de düzenleme ve temizlik çalışmaları yapılmıştır. E gözü kazıları toplam 19 plankare içerisinde gerçekleştirilmiştir. Kazısı gerçekleştirilmiş olan plankarelerin tümü Orta Paleolitik Dönem içerisinde depolanmıştır.[2]

Prof. Taşkıran'ın Karain Kazısı

Karain Mağarası'nın kazı başkanı Prof. Dr. Harun Taşkıran, 50 metre derinliğindeki mağaranın üç büyük boşluktan oluştuğunu, derinlere ancak profesyonel mağaracıların inebildiğini söyleyerek, ekliyor:
"Kazılarımız biraz meşakkatli. Çünkü yaz aylarında tırmanmak kolay değil. Yaklaşık 500 basamak merdiven tırmanarak geliyorsunuz. Burada kazdığımız bütün kazı toprağını biz kovalarla aşağıya taşıyoruz. Her gün in çık biraz zor bir iş. Bu işin kaderi böyle, severseniz yaparsınız. Biz 10 kere, zaman zaman 20 kere inip çıkmaktan rahatsızlık duymuyoruz."
Kazı ekibinin 35 kişiden oluştuğunu belirten Taşkıran, çalışmalara yurt dışından uzmanların ve Türkiye'deki üniversitelerden farklı alanlardan bilim insanlarının da katıldığını anlatıyor.
"Sadece kazı boyutu yok. Kazılan toprağın tamamı, aşağıda laboratuarda eleklerden geçirilip, yıkanıp, ayıklanıyor. İşlemler çok uzun sürüyor, bilinen en eski dönemleri çalıştığımız için kazılarımız ince ve titiz sürmektedir." diyen Taşkıran, son olarak şu açılamayı yapıyor:
"Mağara kazıları diğer kazılardan farklıdır. İğneyle kuyu kazmak tabiri var ya aynen onun gibi santim santim kazıyoruz. Çok ince ve titiz bir çalışma gerektiriyor çünkü çok eski dönemleri çalışıyoruz. Geriye dönük hiçbir şeyin kaçmaması gerekiyor. Tüm kazı toprağı üç farklı elekte elenip, yıkanıyor kurutuluyor ve içindeki bütün kültürel kalıntıları ayıklanıyor. Çalışmaların uzun yıllardan bu yana devam etmesinin nedeni budur." [3]


Dip Notlar:

[1] Yavuz Aydın, Karain Mağarası Geç Holosen Dönem Yontmataş Endüstrileri, Anadolu Prehistorya Araştırmaları Dergisi, Ankara 2016
[2] Prof. Dr. Harun Taşkıran, "2017 yılı Karain Kazıları", Anadolu, Anatolia 43, 2017
[3] Milliyet Gazetesi, 29.07.2018 Ayşe Yıldız Röportajı


19.02.2019,Ünyekent


 Ünyeli hemşehrimiz: 
Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten (1904-1974)

 Prof. Dr. Güven Arsebük (1936-2017) 
Yarımburgaz ve Karain'deki incelemelerde bulunmuştur.

 Prof. Dr. Işın Yalçınkaya Karain'de bulduğu 
binlerce yıllık su aygırı dişleriyle

 Prof. Dr. Harun Taşkıran
ve
Mağarada Yapılan 
Son Dönem Arkeolojik Çalışmalar





13 Şubat 2019 Çarşamba

Karain (2.Bölüm)


Karain (2.Bölüm)


Antalya Müzesi Karain Mağarası buluntularıyla başlar. Girişte paleolitik döneme ait çok sayıda yontmataş aletleri karşılar sizi...
Müzedeki en önemli buluntularından biri Alt Paleolitik döneme ait neandertal insan kalıntısıdır ki, Karain'i dünya çapında şöhrete ulaştıran keşiflerden biridir. Sonra sırasıyla Orta ve Üst Paleolitik kültürlerin ürünleri yer alır. Bunlar çeşitli tipte yongalama aletleri, çekirdek ve çekirdek parçaları (makrolitler ve mikrolitler) ile 60.000 yıl öncesini yansıtan insanın insan olma çabasına tanıklık eden ürünlerdir.  
Üst Paleolitik döneme ait stilize insan figürini cilalanmış bir kaburga kemiğinden yapılmıştır. Bu eser, mağara resimleriyle zamandaş olup, Anadolu insanının tarihöncesi çağlarda oluşturduğu ilk sanat eserlerinden biridir.
Müze girişindeki galerinin sonuna geldiğinizde, Karain'in kaşifi Ünyeli hemşerimiz Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten'in  çerçevelenmiş bir fotoğrafıyla karşılaşırsınız. Fotoğrafın altında bir başka çerçevede ise, Karain Mağarası ve Kökten hakkında bilgiler verilmektedir.

Karain'de bulunan Neandertal İnsan

Karain'de bulunan neandertal insan kalıntısı, aslında bu coğrafya'da bulunan ilk ve şimdilik tek buluntudur.
Neandertal ya da Neanderthal insanı, günümüzden yaklaşık 200 bin ila 28 bin yıl önce yaşamış bir insan türüdür. Bilim dilinde Homo neanderthalensis denilmektedir. Fosilleri muhafaza etmeye müsait kireç taşı mağaralarda yaşadıkları için haklarında en fazla bilgi sahibi olunan ve bunun bir sonucu olarak modern kültürde tipik "mağara adamı" kalıbını yaratan tarih öncesi insan türüdür.
İlk neandertal fosili Almanya'nın Düsseldorf kenti yakınlarındaki Neander vadisinde 1856'da bulundu. Bu nedenle Neandertal ismi verildi. Almanca "tal" ve eski Almanca'da "thal" sözcükleri vadi anlamına gelir.
Neander Vadisi'nde 1856'da bulunan ilk fosiller 16 parçadan oluşuyordu. İlk etapta bunların tarih öncesi bir insan ırkına ya da anormal bir modern insana ait olabileceği düşünüldü. 1886'da Belçika'nın Spy bölgesindeki bir mağarada bulunan fosiller ilk tespiti haklı çıkardı. Mağaradaki Neandertal fosillerinin yanında, Orta Paleolitik döneme ait taş aletler ve soyu tükenmiş hayvanların fosilleri vardı.
1910'da batı ve orta Avrupa'da bir dizi Neandertal iskeletine ulaşıldı. Bu verilere dayanarak bilimadamları Neandertalların tam dik ayakta duramayan, modern insandan daha az zekaya sahip bir yarı-insan oldukları sonucuna vardı. O dönemde, daha eski insan formları yaygın olarak kabul görmediği için, Neandertalların insansı maymunlar ile modern insan arasında bir tür olduğu, modern insandan çok farklı oldukları için de insanın atası olamayacakları düşünüldü. II. Dünya Savaşı'ndan sonra bu görüşün hatalı olduğu, evrimsel bir bakış açısıyla Neandertal ve modern insanın oldukça yakın olduğu görüşü hakim oldu. Bu nedenle Neandertaller Homo sapiens türüne dahil edildi ve sıklıkla "Homo sapiens neanderthalensis" olarak anılmaya başlandı. Yakın dönemde Neandertaller Homo sapiens olarak değil de yakın fakat farklı bir tür olarak, "Homo neanderthalensis" şeklinde adlandırıldı.[1]
Neandertal iskeletleri, birçok arkeolojik materyalle birlikte Avrupa, güneybatı Asya ve en son Özbekistan dahil Orta Asya'da yoğun olarak bulundu. Günümüzde yaklaşık birkaç yüz tane bireye ait Neandertal fosiline ulaşılmıştır. Bunlardan bir kısmı neredeyse tam iskeletlerdir.
Neandertaller ile ilk modern insanlar arasındaki en önemli fark güçlülük ve dayanıklılıktır. Neandertaller de tıpkı diğer tarih öncesi insan türleri gibi modern insandan daha güçlü ve dayanıklı canlılardı. İlk modern insanın kol ve baldırları günümüz insanına nazaran daha kalın olmakla birlikte Neandertallere göre daha inceydi. İlk modern insanın el anatomisinin daha hassas tutuş için değiştiği düşünülmektedir. Bacak anatomisinin fazla değişmediği anlaşılmaktadır. Zira tüm Pleistosene dönemi avcı-toplayıcı topluluklarında hızlı hareket etme önemliydi. Ön dişler küçüldü, yüz kısaldı, çene sivrildi, kaş çıkıntıları küçüldü. Beyin boşluğu daha yukarıya çıktı, yuvarlaklaştı ancak büyümedi. Bunun yanı sıra Neandertallerin geniş kafatasının farklı bir beyin şekli dolayısıyla da farklı bir düşünme yapısına işaret ettiği, bu yüzden de modern insandan daha zeki olabileceği yorumları yapılmaktadır.
Neandertallerin soyu yaklaşık 28 ila 35 bin yıl önce tükenmiştir. Atlas Okyanusu kıyılarından Orta Asya'ya, en kuzeyde Belçika'dan, güneyde Akdeniz ve güneybatı Asya'ya kadar olan bölgede yaşamışlardır. 
İnsanların bilim dünyasında kabul gören atası Homo sapiens ise, yaklaşık 200 ila 100 bin yıl önce doğu veya güney Afrika'da ortaya çıkmıştır. Modern insan, yaklaşık 40 bin yıl önce kuzeye doğru yayılmış, bu esnada yerel tarih öncesi insan türlerini sürmüş veya tüketmiştir. Bunun sonucu olarak, güneybatı Asya, Orta Asya ve orta Avrupa'daki Neandertaller çeşitli oranlarda modern insan ırkı tarafından absorbe edilmişlerdir. Modern insana geçişin göreceli olarak geç yaşandığı batı Avrupa'da bile Neandertaller ile ilk modern insanların çiftleştiğine dair kanıtlar vardır.[1]
Neandertallerin hikâyesi yeni keşifler ve paradigma sarsıcı bilimsel yenilikler sayesinde her geçen gün değişikliğe uğramaktadır. [Karain'deki Neandertal buluntusu bunlardan biridir.] Artık Avrupa’daki evrimlerinin ve Asya’ya yayılımlarının izini sürmek, DNA’larını incelemek ve nasıl yaşayıp nasıl öldüklerini anlamak için daha fazla materyale sahibiz. Neandertallerin davranışları yaygın yargıların aksine şaşırtıcı derecede modern olduğu ortaya çıkmaktadır. Ölülerini gömüyor, hastalarına bakıyor, büyük hayvanlar avlıyor, kırmızı boya kullanıyor ve konuşuyorlar. Buna karşın Neandertaller yok oldular ve Homo sapiens hayatta kaldı.[2]
Karain'de bulunan neandertal kalıntısı, mağaradaki buluntuların önemli bir parçasıdır:
Korunaklı konumu, ağzının güneye açık oluşu ve geniş bir oturma alanına sahip bulunuşu yüzünden insanların her evrede sığınabilmiş oldukları bu mağarada Alt Paleolitik Çağ’ın sonlarından başlayıp Roma Çağı'na değin süren 8 tabaka açığa çıkarılmıştır. Homo sapiens neandertalensis türünde insana ilişkin bir çocuğun sut azı dişi, Homo sapiens sapiens türde bir insan kafatası ile antik fil, su aygırı, mağara arslanı, mağara sırtlanı, mağara ayısı, okuz, at, geyik, alageyik gibi hayvanlara ait kemikler ve çakmak taşı aletler bu erken donemin insan, hayvan ve aletleri hakkında bilgiler sağlar.[3]

Devam edecek: Haftaya 3. (son) Bölüm. Mağaradaki Tabakalanma, Kökten hocanın ardından yeni dönemde yaşanan farklı bulgular... 

[1] Encyclopædia Britannica; Neandertal
[2] Dimitra Papagianni, Michael A. Morse, Neandertal, Trend Yay. 2017
[3] Prof. Dr. Veli Sevin, "Anadolu Arkeolojisi", s. 9 -10, DER Yay. İst. 2003

13.02.2019, Ünyekent


 İ. Kılıç Kökten ve Karain buluntuları
Antalya müzesinde

Karain Mağarası Yontmataş Buluntuları
Antalya Müzesi 

 Karain Mağarası Alt Paleolitik Buluntuları
Antalya Müzesi

Karain Neanderthal İnsan kalıntısı
Antalya Müzesi 

 "Mağara Adamı" da denilen Homo Neanderthalensis

Karain Mağarası Orta Paleolitik Buluntuları
Antalya Müzesi 

 Karain Mağarası Üst Paleolitik Buluntuları
Antalya Müzesi

İnsan Başı Figürini, Anadolu'nun İlk Eserleri.


5 Şubat 2019 Salı

Karain


Karain

 Adı sıkça geçtiği halde görmediğim ender yerlerden biriydi Karain Mağarası, nihayet gidebilme fırsatı buldum...
İnsanın insan olma serüveninde neredeyse beş bin yıllık bir tanıklığa sahip olan bu mağara için "tarihin sıfır noktası" dersek, yanılmış olmayız.
Karain Mağarası'nın öyküsü "ilk insan" barınağı olarak kullanılan Paleolitik Çağ'ın (Eskitaş Devri) alt dönemlerinde başlıyor...
Sonra sırayla Mezolitik, Neolitik, Kalkolitik ve Tunç Çağı insanları kullanıyor bu mağarayı...
Ardından Arkaik Dönem ve Roma egemenliği dönemi geliyor.
Bu zamanların tümünü kapsayan, kesintisiz bir yerleşim mekanı olma özelliği taşıyor Karain Mağarası...
Bu yönüyle Yarımburgaz Mağarasıyla birlikte sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en önemli doğal mağaralarından biri olma özelliği taşıyor.

Karain Mağarasını Kim Buldu?

Bu arkeolojik mekan 73 yıl önce Ünyeli hemşerimiz Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten tarafından keşfediliyor. Kökten burada öldüğü yıl olan 1974'e kadar araştırmalarda bulunuyor.
Karain Mağarası Antalya'nın 30 km kuzeybatısında, eski Antalya-Burdur karayoluna 5–6 km uzaklıkta bulunan Yağca mahallesi sınırları içinde yer alan yüksekçe bir tepededir.
Denizden yüksekliği 430-450 metredir.
Zirvedeki mağaraya 480 basamaklı bir merdivenle tırmanılmaktadır.
(Merdivenlerin orta yerinde durup, İ. Kılıç Kökten hocamızı hatırlıyoruz . Üstelik o tarihte buraya böyle "şık" bir merdivenle çıkılmıyordu, yıllarca bu tepeye nasıl tırmanabildi? Aynı merdivenlerden Ünye Kalesi için kullanılabilir mi.... Ergonomik, yormuyor!)

Karain Mağarası'nın Keşfi

Karain Mağarası keşfeden bilim insanı Ünye kökenli İsmail Kılıç Kökten hocamız, Cumhuriyet dönemi arkeolojik kazılarının üç önemli isminden biridir. Karain'i keşfettiği yıllarda Ünye'de, Cevizdere Havzası'ndaki sekilerde ve Tozkoparan Mağaralarında da araştırmalar yapmış ve bunları "Ünye'de Eskitaş Devrine (Paleolitik) Ait Yeni Buluntular" adıyla yayınlamıştır.
Karain Mağarası ve Kökten hakkında yazılanlara gelirsek...  
Karain Mağarası, 1946 yılında Merhum Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten’in son derece güç koşullar altında ve sınırlı olanaklarla, dolayısıyla büyük bir özveriyle yaptığı yüzey araştırmaları sırasında bulunmuş ve böylece arkeoloji dünyasına kazandırılmıştır. Kökten, 1947-1973 yılları arasında, bazı aralarla, mağaranın A Gözü hariç diğer gözlerinde kazı ve sondaj çalışmaları yapmıştır. Türkiye Prehistoryasının duayeni olarak bu alana çok büyük emeği geçmiş olan Kökten’in 1974 yılında vefatı üzerine kazılara uzun bir süre ara verilmiştir.[1]
Karain Mağarası alt paleolitikten geç Roma dönemine kadar görülen kesintisiz yerleşim izleriyle Anadolu arkeolojik çalışmalarında önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Klasik dönemlerdeki kullanım daha çok Adak Mağara (tapınak) niteliğinde olup, mağara alnı ve dış duvarları üzerinde Grekçe kitabe ve nişler bulunmaktadır.
Yeryüzünde bilinen paleolitik mağaraların çoğu sadece bir dönemi temsil ederken Karain alt, orta ve üst olmak üzere kesintisiz bir katmanlaşma (stratigrafi) göstermekte ve bu katmanlardan elde edilen veriler, özellikle Avrupa ve Yakın Doğu arasındaki bağlantılar ve göç yolları hakkında fikir vermesi açısından önem taşımaktadır.
Karain'den ele geçirilen Anadolu'da bilinen en eski insan kalıntılarının yanı sıra mağarada ortaya çıkarılan taşınabilir sanat ürünleri de Anadolu sanatının ilk örnekleridir. (Karain'de bulunan stilize bir insan figürini, cilalanmış bir kaburga kemiğinden yapılmıştır ve Anadolu sanatının ilk örneğini oluşturur.)

Karain Mağarası Tespitleri

Karain Mağarası Türkiye'de en uzun süre araştırılan Paleolitik Çağ buluntu yeridir. Geçen yılın Nisan ayında kaybettiğimiz değerli bilim insanı Prof. Dr. Güven Arsebük, bu mağarada 1999'da Neanderthal insan fosili bulmuştur. Ülkemizde ve bu coğrafyada şu ana kadar bulunan ilk ve tek Neanderthal fosili olan bu kalıntı bilim dünyasında epeyce tartışılmıştır.

Devam edecek: Karain Mağarasında önemli tespitler, Neanderthal  İnsan nedir, Mağaradaki Tabakalanma, Kökten hocanın ardından yeni dönemde yaşanan farklı bulgular...  

Dip Notlar:

[1] Aktüel Arkeoloji, "Mağaralara Yolculuk", Sayı 45, Mayıs-Haziran 2015
[2] Prof. Dr. Veli Sevin, "Anadolu Arkeolojisi", s. 9 -10, DER Yay. İst. 2003


Ünyekent, 06.02.2019



Karain Merdivenleri, 478 basamak

Karain Mağara Girişleri

Mağara Üst Girişi

İ Kılıç Kökten

Karainde Stratigrafik Yapılanma
Karain'de Alt Paleolitik buluntular, Antalya Müzesi

Karain'de geç dönem kutsal alan işlemeleri, nişler...

Karain'de geç dönem kutsal alan yazıtları.

Mağaranın iç görünümü.

Karain'den stilize insan figürini.
Cilalanmış bir kaburga kemiğinden yapılmıştır.