İktidar ve Ekonomi
Dokuz yıl önce, 1 Temmuz 2015’te değerli hemşerim,
varlığıyla gurur duyduğumuz Prof. Dr.
Öner Günçavdı’nın “Yolun Sonu”
adlı kitabından söz etmiştim.
Özellikle Ünyeli okuyucularımdan çok sayıda
“görüş” ve eleştiri beklemiştim.
Ama yanılmışım...
Ülke ekonomisi okuyuculardan o yıllarda da fazla
ilgi görmemiş.
Öğrencilerin iktisat derslerinden biliriz; fazla
kuru ve ruhsuz bulunur bu konu, sadece öğrenilmesi gereken bir “ders” gözüyle
bakılır.
Oysa 23 yıl iktidarda kalmayı başaran AK Parti, bir
ekonomik krizle, 2001 Şubat kriziyle iktidara geldi.
Gidişi de bir
ekonomik krizle olacak dersek, kehanette bulunmuş olmayız.
Bu nedenle ekonomik krizi önemsiyoruz…
Günçavdı’nın kitabından söz
ederken meselenin daha çok bu yönüne dikkat çekmiştik.
Dokuz
Yılda Ne değişti?
Biri erken seçim olmak üzere üç genel seçim, iki
de yerel seçim geçirdik.
Günçavdı’nın kitabında altı çizilen konuların
hemen hepsi, daha ilk seçimle birlikte doğrulandı.
2019 Yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara
belediyelerini kaybeden iktidar partisi tökezledi, son yerel seçimle birlikte
birinci parti olma özelliğini de kaybetti.
24 yıldan bu yana açık ara 1. Parti durumundaydı iktidardaki
AK Parti…
İlk kez 31 Mart 2024 seçimlerinde 2. Parti
konumuna düştü.
Değerli hemşerimiz Günçavdı’nın “Yolun Sonu” dediği bu muydu?
Dokuz yıl önce ortaya attığı tezleri güncellemekte
yarar var…
Günçavdı, AK Parti iktidarını iki
temel döneme ayırıyor:
Birinci
dönem;
2002-2007 dönemi ki buna "nispi
yükseliş" dönemi demek yanlış olmaz.
İkinci dönem 2008'den 2014'e uzanan
dönemdir ki, uygulanan ekonomi politikalar açısından "yolun sonu" dediği dönem bu yıllarda ortaya çıkıyor.
2014 yılı “uygulanan ekonomi politikalar
açısından” gerçekten yolun sonu muydu?
Bu dönemde iktidarın temel açmazı neydi?
Soruların cevabı “Yolun Sonu” adlı eserde çözüm
önerileriyle birlikte getiriliyor.
İktidarın
Yeniden Dağıtım Politikası
Ülkemizde her iktidar kendi zenginlerini oluşturdu.
AK Parti iktidarında da öyle oldu. "Yeniden dağıtım" denilen kavramın
popüler söylemdeki ifadesi "yandaş
sermaye"dir.
"İktisadi
sistemin önceliklerini göz ardı ederek, salt siyasi amaçlara yönelik olarak
uygulanan kaynak tahsislerinin ülkemizdeki geçmiş deneyimleri istisnasız finansal kriz ile sonuçlanmıştır. Bu
bakımdan, bugünlerde siyasi güç tarafından tercih edilmiş iktisadi faaliyetlere
yönelik talebi canlı tutmaya çalışan yeniden
dağıtım politikasının nasıl sürdürüleceği, hâlihazırda AKP iktidarının en
temel açmazını oluşturmaktadır."
[Prof. Dr.
Öner Günçavdı, Yolun Sonu, "Türkiye'nin
Büyüme, Faiz, Bölüşüm Açmazı ve Yeni Türkiye Söylemi" Efil Yayınevi,
Haziran 2015, s. 11]
Sonuçta Günçavdı şu saptamayı yapıyor:
İktisadi büyümeyi elde kalan iki sektörle; inşaat ve ticaret sektörü ile sağlamayı düşünen Türkiye, iktisadi politikalar
açısından yolun sonuna gelmiştir.
2008
Kriziyle Bozulan Denge
2 Kasım 2002'de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi 2007 yılına
kadar IMF gözetiminde başlatılan Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programı uygulamaları ve uluslararası kurumlarla yapılan
anlaşmalarla birinci döneme damgasını vurdu.
Ak Parti iktidarının ilk
döneminde,
daha önceki yıllarda uygulanan Dünya Bankası patentli Kemal Derviş restorasyonları etkili oldu ancak çok sürmedi, 2008
kriziyle birlikte bu dönem kapandı.
"Teğet
geçtiği" söylenen 2008 Dünya Krizi ise söylendiği gibi teğet geçmemiştir.
Ülke ekonomisi tarihinde görülmemiş oranlarda cari açıklara maruz kalmıştır.
2013 Haziran'ında patlak veren Gezi Parkı Olayları ile birlikte hükümetin
ezberi bozulmuştur.”
[Age. s.7]
İktidarını seçim başarılarını siyasetin
muhafazakârlaşmasına bağlayan Günçavdı, bu durumun giderek toplumsal
çatışmalara ve kaçınılmaz olarak otoriter yönetimlere yol açabildiğini ifade ediyor.
Yeni Türkiye anlayışının doğurduğu "Yeni
Devletçilik" uygulaması, mevcut gelirin hatta servetin yeniden dağıtımını
amaçlayan ve iktisadi yapıya müdahale ederek ülkenin sosyal yapısını
değiştirmeye zorlayan bir uygulamadır. Daha müdahaleci ve baskıcı olması bu
yüzdendir.
İktidar
Partisi Düşüşe Geçiyor
Hükümetin düşük faiz politikası, dışa açılma, cari
açık, enflasyon ve ekonomik büyüme stratejileri bir dizi iktisadi soruna yol
açmıştır.
Servet dağılımı ve gelir eşitsizliği dengelenemez
hale gelmiştir.
İktidarın zaafı, seçim başarılarının önüne
geçmiştir.
Bu durum ana muhalefet partisinin işine yaramış,
CHP 1977’den bu yana yakalayamadığı oy oranına bu dönemde ulaşmıştır.
Gelinen noktada bu değişimin müsebbibi CHP midir?
Kerameti ana muhalefet partisinde aramak, doğru
bir tespit midir?
Sanmıyoruz…
Nitekim henüz iktidara gelmeden, yerel
yönetimlerdeki uygulamalarıyla daha ilk günden mevcut iktidar partisi
belediyelerinden “farklı” görüntü vermeyen bir muhalefet görmekteyiz.
Muhalefetin siyasi iktidarı ele geçirmesiyle de
sorunlar çözülmeyecektir.
Tabi ülkenin iktisadi sorunlarına, bozulan sosyal
ve kültürel yapısına gerçekçi çözümler getiremediği sürece.
Sözü Prof.
Dr. Öner Günçavdı ile sonlayalım:
"Bugün
ülkemizin maruz kaldığı iktisadi sorunlara çare olacak yeni bir büyüme hikâyesinin
daha nitelikli (katma değeri yüksek
üretim), daha katılımcı (istihdamı
yaratıcı), daha çok katma değer yaratan
(yüksek büyüme) ve nihayetinde elde edilen nimetleri hakça dağıtmayı (adil ve tüm kesimleri kapsayıcı bir gelir
dağılımı) hedefleyen bir hikâye olması gerekmektedir. Elbette çevremizde ortaya
çıkan yeni dünya konjonktüründe bu hedefleri dikkate alan bir hikâyenin başrol
oyuncusu inşaat değil, aksine sanayi olacaktır. Önümüzdeki dönemde
ekonomi yönetiminde, bu amaçları ve bu aktörü önemseyen ve teşvik eden bir
anlayışa ihtiyaç duyulmaktadır." [Age. s. 352]
Daha iyi bir Türkiye her zaman mümkün!
Esenlik dileklerimle.