16 Ekim 2024 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Kültür (I)

 




Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Kültür (I)

 

“İskender’in Doğu Seferi başlangıçta Karadeniz topluluklarını doğrudan etkilememiş olsa da, Hellenistik Dönem itibariyle bu süreç köklü değişimlere yol açmıştır. Karadeniz arkeolojisinin en önemli antik kalıntıları bu döneme aittir. Hellenistik bir krallık olan Pontoslar ve ardından gelen Romalılar, bugün bile söz konusu bölgenin kültüründe ve sosyoekonomik yapısında belirgin izler bırakmışlardır.”

 

“İskender’in kültür politikası Şark Dünyası’nın düşüncesine saygı göstermiş ve böylece Doğu ve Batı arasında bir birleşme eğilimi yaratmıştır. Doğu ruhunun Hellen Uygarlığı ile kaynaşmasından, dış görünümü ile Hellenli, ancak özüyle Doğulu olan bir dünya görüşü ortaya çıkmıştır.”[1]

Hellenistik Uygarlık Anadolu’da gelişip büyümüştür. Bu topraklarda Hellen kültürünün sağlam bir temeli vardı. Anadolu-İon sentezi, kalıntıları bugün dahi bütün dünyayı derinden etkileyen ileri bir uygarlığın doğup gelişmesini sağladı. Doğu ile Batı kültürünün sentezlendiği bu coğrafyada, kökeni ayrı iki düşüncenin bağdaşması, Doğulu dinlerin galip gelerek Hıristiyanlık yoluyla Avrupa’ya yayılmasına neden olmuştur.

 

Büyük İskender İmparatorluğu’nun Yapısı ve Niteliği

 

14 yaşındayken başkent Pella yakınındaki Mieza’da Aristoteles’ten felsefe ve siyaset bilimi dersleri almaya başlayan İskender, genç yaşta olmasına karşın, büyük bir komutan, zeki ve ileri görüşlü bir kişiydi. Hellen edebiyatını iyi biliyordu; Homeros’un destanlarını yastığının altından hiç eksik etmediği, Euripides’in dramalarını ezbere bildiği söylenir. Kurduğu imparatorluğunun yönetiminde Pers sisteminden de yararlanmış, Perslerin satraplık idaresini benimsemişti; çünkü bu denli geniş bir coğrafyada egemenliğin tek merkezden yönetiminde güçlüklerin olacağı kesindi. Oysa bir tür yerel yönetim örgütü olan satraplıklar ile bu işi çözümlemek daha kolaydı. Satraplıkların başına önceleri Pers yöneticiler geçirmişse de, zamanla Makedon yöneticileri atamıştır. İskender, imparatorluğunun başkenti olarak Babylon’u (Babil) seçmişti. Askeri ve sivil yönetimi birbirinden ayıran İskender, bir de maliye örgütü kurmuştu. Devletin resmi dilinin Eski Yunanca (Attika lehçesi) olması kararlaştırılmıştı.

Hellenistik ideoloji pek çok sembol ve maddi temel üzerine inşa edilmişti. Bu temellerin en önemlisi polis olarak adlandırılan kent devleti örgütlenmesiydi. Hellenistik dönem ve sonrasında Roma İmparatorluğu Dönemi’nde polis özellikle Anadolu’da politik ve kültürel egemenliğin temel yapıtaşı görevini üstlendi. İktidar, niteliğini kral, bürokrasi ve kent seçkinleri arasındaki girift ilişkilerden alıyordu.[2]

Kralların ezici üstünlüğüne rağmen, Hellenistik Dönem, Hellen kentleri için bir gerileme dönemi değil, bir direnç ve refah dönemi olmuştur.[3]    

Pers seferi sırasında İskender’in yaptığı en büyük işlerden biri de yeni kentler (Aleksandreia) kurmasıdır. Bu kentlerin çoğu Tigris’in (Dicle) doğusunda bulunuyordu. En önemlilerinin başında, hiç kuşkusuz, Mısır’daki Aleksandreia (İskenderiye) gelmektedir. İskender, ticaret ve ulaşıma da önem vermiş, Perslerin yol şebekesini daha da geliştirmiştir.

 

Hellenistik Dönem Kültürü

 

İskender, bir kültür birliği oluşumunu sağlamak için Makedonlar ile Perslerin evlilik yapmalarını istiyordu. Nitekim Arrianos’tan öğrendiğimize göre 10.000 Makedonyalı asker, Anadolu ve İran’daki yerli halktan kişilerle evlenmişti. İskender’in kendisi de, Susa’da yapılan bir törenle iki Pers prensesini eş olarak aldı.

Hellenistik Anadolu’da dinsel yapı önceki dönemlerden farklı bir yapıya sahip olacaktı. Hellen tanrı ve tanrıçalarla tanışık olsalar da kendi tanrı ve tanrıçaları, hane kültleri ve ata kültü gibi inançları vardı. Bu süreçte Hellenik monarşinin tamamlayıcısı olan hükümdar kültleriyle tanıştılar. Daha öncesinde, Tiranlar dönemi ve Pers hâkimiyeti altındayken Hellen toplumunun bir hükümdarı tanrılaştırdığı görülmemiştir. Tanrısal krallar, kahramanlık çağının siluetiydi.[4] 

Öte yandan bu dönemde, özellikle MÖ. 2. Yüzyılın başından beri dinsel yapıların eski önemini yitirdiğini görüyoruz. Artık büyük tapınaklar yerine büyük gymnasionlar, büyük açık hava tiyatroları, odeonlar ve stadyumlar yer almaktadır. Böylece Hellas yani antik çağ Yunanistan’ı ve Anadolu’daki devlet idaresi dinsel kaygılardan ve ilkelerden büyük ölçüde sıyrılmış olarak akılcı ve gerçekçi bir tutum içine girmiş bulunmaktadır.[5]


 

Hellenistik Felsefe ve Bilim

 

Hellen kent devletlerinin sona erdiği M.Ö. 323 yılıyla, Helenistik çağın son büyük imparatorluğu Roma’nın da bir parçası olduğu M.Ö. 30 yılı arasındaki dönem Hellenistik Dönem’dir. Bu dönemin felsefesi olan Hellenistik Felsefe, İskender’in hocası Aristoteles’ten başlayarak onlarca düşünürün ve onların sahibi olduğu düşünce akımlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Döneme Damgasını Vuran Önemli Düşünce Adamları ve Okullar: Akademia ve Lykeum, Epicuros (Epikür, Epiküros), Stoalılar; Stoa Okulu, Kıbrıslı Zenon, Sinoplu Diyojen, Septisizm; Septikler, “Her şeyin ölçüsü insandır.” diyen Protagoras ve Yeni Platonculuk (Plotinos).

İskender, beraberinde götürdüğü bilim adamlarına, fethettiği ülkelerdeki hayvanlar ve bitkiler üzerinde gözlemlerde bulunma ve coğrafi araştırmalar yapma olanağı sağlayarak bilimsel çalışmaları da desteklemiştir.

Sisamlı Pisagor’un, Miletli Thales’in matematiği bu dönemde uygulama alanı buldu.

Bilim alanında Mısır’da İskenderiye kenti öne çıkarken, bu evrede Pergamon, Ephesos, Priene, Miletos ve Menderes Magnesiası başta olmak üzere Teos, Klaros, Smintheion gibi kentler ve kutsal alanlar o zamanki dünyanın en parlak sanat ve kültür merkezleri haline geldi.


 

Hellenistik Mimari

 

Hellenistik dönemde Hippodamos kent planı (Dik açıyla kesişen sokak ve caddelerden oluşan kent sistemidir) uygulaması yaygınlaşmıştır. Anadolu’da bu plan Priene, Miletos, Antiocheia, Magnesia, Herakleia Latmos ve Knidos’ta görülür. Bergama kent planı ve Akropolü ise Klasik Atina’yı model almıştır.

Bu dönemde tapınak planları genelde peripteros (çevresi sütundan revaklarla çevrili) ve prostylos (önü sütunlu) şeklindedir. Hellenistik dönem mimarisinde ion düzeni daha yaygın olarak kullanılmıştır. Sanat ve mimaride dinsel etki azalmıştır. Bunun sonucunda Tapınak boyutları küçülmüş ve halk yararına yapılan kamu yapılarının inşası ön plana çıkmıştır. Böylece gymnasion, tiyatro, agora, stoa, bouleuterion gibi yapılar önem kazanmıştır.

Helenistik Evre’nin önemli tapınakları: Ephesos Artemis Tapınağı son inşa dönemi, Dydima Apollon Tapınağı, Priene Athena Polias Tapınağı ve Sardis Artemis Tapınağı’dır.

Hellenistik yapılarda aks ve simetri sistemi geliştirilmiştir. Bu dönemde oranlar önem kazanmıştır. Eustylos (iki sütun arasındaki uzaklığın, sütun çapının 2 1/4 katı olduğu tapınak tipi), Hermogenes tarafından Teos Dionysos Tapınağında kullanılmıştır. Oranlar sütun alt çapına göre hesaplanmıştır. Dor sütunlarında Enthasis (sütun gövdesine verilen dışbükey eğim) incelmiştir. Yivler tam yapılmamıştır.

Hellenistik dönemin en önemli mimarı Hermogenes’tir.

Çok katlı yapılar; İskenderiye Feneri, Halikarnas Mozolesi, Rodos Heykeli gibi dünyanın yedi harikasını oluşturan bazı eserler bu dönemde inşa edilmiştir.

 

16.10.2024, Ünyekent

  

Kaynaklar:

Akurgal, Ekrem-Anadolu Uygarlıkları, 2017, Phoenix Yay.

Akurgal, Ekrem-Anadolu Kültür Tarihi, 2019, Phoenix Yay.

Tekin, Oğuz-Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul 2018, İletişim Yayınları.

Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu, 2023, Yapı Kredi Yay.

Schuler, Christof-Kırılganlık ve Direnç: Hellenistik Küçük Asya’da Hellen Kent Devletleri (Poleis) [Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu, 2023, Yapı Kredi Yay]

Erbaşı, F.S., Doğancı, K.-Anadolu Uygarlıkları, Paradigma Akademi Yay. Çanakkale, 2023


Dip notlar:

[1] Akurgal, Ekrem, 2017, S. 199

[2] İlkçağ tarihi boyunca imparatorlukların, krallıkların ve site toplumlarının temelinde köleci üretim ilişkileri yer alır. İleriki bölümlerde ayrıntısıyla ele alınacaktır.  

[3] Schuler, Christof, 2023, S. 191

[4] Türkan, Ahmet, Hellenistik Dönemde Anadolu, Derleme: Erbaşı, F.S.-2023, s. 372

[5] Akurgal, Ekrem, 2019, S. 350