Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Kültür (I)
“İskender’in Doğu Seferi
başlangıçta Karadeniz topluluklarını doğrudan etkilememiş olsa da, Hellenistik
Dönem itibariyle bu süreç köklü değişimlere yol açmıştır. Karadeniz
arkeolojisinin en önemli antik kalıntıları bu döneme aittir. Hellenistik bir
krallık olan Pontoslar ve ardından gelen Romalılar, bugün bile söz konusu
bölgenin kültüründe ve sosyoekonomik yapısında belirgin izler bırakmışlardır.”
“İskender’in kültür
politikası Şark Dünyası’nın düşüncesine saygı göstermiş ve böylece Doğu ve Batı
arasında bir birleşme eğilimi yaratmıştır. Doğu ruhunun Hellen Uygarlığı ile
kaynaşmasından, dış görünümü ile Hellenli, ancak özüyle Doğulu olan bir dünya
görüşü ortaya çıkmıştır.”[1]
Hellenistik Uygarlık Anadolu’da gelişip büyümüştür. Bu
topraklarda Hellen kültürünün sağlam bir temeli vardı. Anadolu-İon sentezi,
kalıntıları bugün dahi bütün dünyayı derinden etkileyen ileri bir uygarlığın
doğup gelişmesini sağladı. Doğu ile Batı kültürünün sentezlendiği bu coğrafyada,
kökeni ayrı iki düşüncenin bağdaşması, Doğulu dinlerin galip gelerek
Hıristiyanlık yoluyla Avrupa’ya yayılmasına neden olmuştur.
Büyük İskender İmparatorluğu’nun Yapısı ve Niteliği
14 yaşındayken başkent Pella yakınındaki Mieza’da Aristoteles’ten felsefe ve siyaset
bilimi dersleri almaya başlayan İskender,
genç yaşta olmasına karşın, büyük bir komutan, zeki ve ileri görüşlü bir
kişiydi. Hellen edebiyatını iyi biliyordu; Homeros’un
destanlarını yastığının altından hiç eksik etmediği, Euripides’in dramalarını ezbere bildiği söylenir. Kurduğu
imparatorluğunun yönetiminde Pers sisteminden de yararlanmış, Perslerin satraplık idaresini benimsemişti; çünkü
bu denli geniş bir coğrafyada egemenliğin tek merkezden yönetiminde güçlüklerin
olacağı kesindi. Oysa bir tür yerel yönetim örgütü olan satraplıklar ile bu işi
çözümlemek daha kolaydı. Satraplıkların başına önceleri Pers yöneticiler
geçirmişse de, zamanla Makedon yöneticileri atamıştır. İskender, imparatorluğunun
başkenti olarak Babylon’u (Babil)
seçmişti. Askeri ve sivil yönetimi birbirinden ayıran İskender, bir de maliye
örgütü kurmuştu. Devletin resmi dilinin Eski Yunanca (Attika lehçesi) olması
kararlaştırılmıştı.
Hellenistik ideoloji pek çok sembol ve maddi temel üzerine
inşa edilmişti. Bu temellerin en önemlisi polis olarak adlandırılan kent
devleti örgütlenmesiydi. Hellenistik dönem ve sonrasında Roma İmparatorluğu
Dönemi’nde polis özellikle Anadolu’da politik ve kültürel egemenliğin temel
yapıtaşı görevini üstlendi. İktidar, niteliğini kral, bürokrasi ve kent
seçkinleri arasındaki girift ilişkilerden alıyordu.[2]
Kralların ezici üstünlüğüne rağmen, Hellenistik Dönem, Hellen
kentleri için bir gerileme dönemi değil, bir direnç ve refah dönemi olmuştur.[3]
Pers seferi sırasında İskender’in yaptığı en büyük işlerden
biri de yeni kentler (Aleksandreia) kurmasıdır. Bu kentlerin
çoğu Tigris’in (Dicle) doğusunda bulunuyordu. En önemlilerinin başında, hiç
kuşkusuz, Mısır’daki Aleksandreia (İskenderiye) gelmektedir. İskender, ticaret
ve ulaşıma da önem vermiş, Perslerin yol şebekesini daha da geliştirmiştir.
Hellenistik Dönem Kültürü
İskender, bir kültür birliği oluşumunu sağlamak için
Makedonlar ile Perslerin evlilik yapmalarını istiyordu. Nitekim Arrianos’tan öğrendiğimize göre 10.000 Makedonyalı
asker, Anadolu ve İran’daki yerli halktan kişilerle evlenmişti. İskender’in
kendisi de, Susa’da yapılan bir törenle iki Pers prensesini eş olarak aldı.
Hellenistik Anadolu’da dinsel yapı önceki dönemlerden farklı
bir yapıya sahip olacaktı. Hellen tanrı ve tanrıçalarla tanışık olsalar da
kendi tanrı ve tanrıçaları, hane kültleri ve ata kültü gibi inançları vardı. Bu
süreçte Hellenik monarşinin tamamlayıcısı olan hükümdar kültleriyle tanıştılar.
Daha öncesinde, Tiranlar dönemi ve Pers hâkimiyeti altındayken Hellen
toplumunun bir hükümdarı tanrılaştırdığı görülmemiştir. Tanrısal krallar,
kahramanlık çağının siluetiydi.[4]
Öte yandan bu dönemde, özellikle MÖ. 2. Yüzyılın başından beri
dinsel yapıların eski önemini yitirdiğini görüyoruz. Artık büyük tapınaklar
yerine büyük gymnasionlar, büyük açık hava tiyatroları, odeonlar ve stadyumlar
yer almaktadır. Böylece Hellas yani antik çağ Yunanistan’ı ve Anadolu’daki
devlet idaresi dinsel kaygılardan ve ilkelerden büyük ölçüde sıyrılmış olarak
akılcı ve gerçekçi bir tutum içine girmiş bulunmaktadır.[5]
Hellenistik Felsefe ve Bilim
Hellen kent devletlerinin sona erdiği M.Ö. 323 yılıyla,
Helenistik çağın son büyük imparatorluğu Roma’nın da bir parçası olduğu M.Ö. 30
yılı arasındaki dönem Hellenistik Dönem’dir. Bu dönemin felsefesi olan
Hellenistik Felsefe, İskender’in hocası Aristoteles’ten başlayarak onlarca
düşünürün ve onların sahibi olduğu düşünce akımlarının ortaya çıkmasını
sağlamıştır.
Döneme Damgasını Vuran Önemli Düşünce Adamları ve Okullar:
Akademia ve Lykeum, Epicuros
(Epikür, Epiküros), Stoalılar; Stoa
Okulu, Kıbrıslı Zenon, Sinoplu Diyojen, Septisizm; Septikler, “Her şeyin ölçüsü insandır.” diyen Protagoras ve Yeni Platonculuk (Plotinos).
İskender, beraberinde götürdüğü bilim adamlarına, fethettiği ülkelerdeki
hayvanlar ve bitkiler üzerinde gözlemlerde bulunma ve coğrafi araştırmalar
yapma olanağı sağlayarak bilimsel çalışmaları da desteklemiştir.
Sisamlı Pisagor’un, Miletli Thales’in matematiği bu dönemde
uygulama alanı buldu.
Bilim alanında Mısır’da İskenderiye kenti öne çıkarken, bu
evrede Pergamon, Ephesos, Priene, Miletos ve Menderes Magnesiası başta olmak
üzere Teos, Klaros, Smintheion gibi kentler ve kutsal alanlar o zamanki
dünyanın en parlak sanat ve kültür merkezleri haline geldi.
Hellenistik Mimari
Hellenistik dönemde Hippodamos
kent planı (Dik açıyla kesişen sokak ve caddelerden oluşan kent sistemidir)
uygulaması yaygınlaşmıştır. Anadolu’da
bu plan Priene, Miletos, Antiocheia, Magnesia, Herakleia Latmos ve Knidos’ta
görülür. Bergama kent planı ve Akropolü ise Klasik Atina’yı model almıştır.
Bu dönemde tapınak planları genelde peripteros (çevresi sütundan revaklarla çevrili) ve prostylos (önü sütunlu) şeklindedir. Hellenistik
dönem mimarisinde ion düzeni daha yaygın olarak kullanılmıştır. Sanat ve
mimaride dinsel etki azalmıştır. Bunun sonucunda Tapınak boyutları küçülmüş ve
halk yararına yapılan kamu yapılarının inşası ön plana çıkmıştır. Böylece
gymnasion, tiyatro, agora, stoa, bouleuterion gibi yapılar önem kazanmıştır.
Helenistik Evre’nin önemli tapınakları: Ephesos Artemis
Tapınağı son inşa dönemi, Dydima Apollon Tapınağı, Priene Athena Polias
Tapınağı ve Sardis Artemis Tapınağı’dır.
Hellenistik yapılarda aks ve simetri sistemi geliştirilmiştir.
Bu dönemde oranlar önem kazanmıştır. Eustylos (iki sütun arasındaki uzaklığın,
sütun çapının 2 1/4 katı olduğu tapınak tipi), Hermogenes tarafından Teos Dionysos Tapınağında kullanılmıştır.
Oranlar sütun alt çapına göre hesaplanmıştır. Dor sütunlarında Enthasis (sütun
gövdesine verilen dışbükey eğim) incelmiştir. Yivler tam yapılmamıştır.
Hellenistik dönemin en önemli mimarı Hermogenes’tir.
Çok katlı yapılar; İskenderiye Feneri, Halikarnas Mozolesi,
Rodos Heykeli gibi dünyanın yedi harikasını oluşturan bazı eserler bu dönemde
inşa edilmiştir.
Kaynaklar:
Akurgal, Ekrem-Anadolu Uygarlıkları, 2017, Phoenix Yay.
Akurgal, Ekrem-Anadolu Kültür Tarihi, 2019, Phoenix Yay.
Tekin, Oğuz-Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul 2018, İletişim
Yayınları.
Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu, 2023, Yapı
Kredi Yay.
Schuler, Christof-Kırılganlık ve Direnç: Hellenistik Küçük Asya’da
Hellen Kent Devletleri (Poleis) [Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde
Anadolu, 2023, Yapı Kredi Yay]
Erbaşı, F.S., Doğancı, K.-Anadolu Uygarlıkları, Paradigma
Akademi Yay. Çanakkale, 2023
[1] Akurgal,
Ekrem, 2017, S. 199
[2] İlkçağ
tarihi boyunca imparatorlukların, krallıkların ve site toplumlarının temelinde köleci üretim ilişkileri yer alır. İleriki
bölümlerde ayrıntısıyla ele alınacaktır.
[3] Schuler,
Christof, 2023, S. 191
[4] Türkan,
Ahmet, Hellenistik Dönemde Anadolu, Derleme: Erbaşı, F.S.-2023, s. 372
[5] Akurgal,
Ekrem, 2019, S. 350