Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Dönem (III)
“İskender kendisini
Zeus'un oğlu olarak adlandırdı. Böylece soyunu en çok sevdiği antik çağın iki
kahramanı olan, Akhilleus ve Herakles'e dayandırdı ve kendisini tanrısal
bir varlık alan etti. Tanrısallığına olan bu inanç, İskender'e, Zeus'un onu
mucizevi bir şekilde hamile bıraktığını ve onun bakire bir doğumdan olduğunu
söyleyen annesi Olimpia tarafından
aşılandı. İskender'in doğumu, o gece Makedonya'nın üzerinde parıldayan parlak
bir yıldız ve Efes'teki Artemis Tapınağı'nın yıkılması gibi büyük işaretler ve
harikalarla ilişkiliydi.” (Joshua J. Mark)
İskender’in ilahi güç alametleri Doğu seferinde daha da
güçlendi. Bu defa kendisini Zeus-Ammon
oğlu ilan ederek, Mısır tanrılarını Yunan tanrılarla birleştirdi, sentez bir
güce dönüştürdü.
14 yaşındayken eğitim aldığı Aristoteles'in etkisi, İskender'in kontrol altına aldığı insanlarla
olan ilişkilerine doğrudan etki ediyordu; çünkü İskender, Yunan kültürünü
hiçbir zaman farklı bölgelerin sakinlerine kabul ettirmeye zorlamadı, fakat
sadece bu kültürü Aristoteles'in kendi öğrencilerine öğrettiği yolla bu
toplumlara tanıttı.[1]
Zaten O’nun açtığı çağ olan Hellenistik Çağ, Hellen kültürüyle Doğu felsefesinin ilginç bir
bireşimiydi. Özellikle Hindistan seferi sırasında, Ordusunun yorgun düşmesine
rağmen aldırış etmeyerek gerekirse orduyu Perslerden düzenleyeceğini söylemesi,
bunun açık bir göstergesidir. Hatta kendisini Pers kralı gibi göstermesi, onlar
gibi giyinmesi, son Pers İmparatoru III. Darius’un kızı Roksane ile evlenerek ondan bir saltanat varisi edinmeyi düşünmesi,
İskender’i mitolojik bir konuma getirmiştir.
Sekiz yıl süren saltanatı fetihlerle geçmiştir. Genç yaşta
ölmesine karşın açtığı çağ etkisini asıl O’nun ölümünden sonra gösterecek;
Anadolu’da ve Karadeniz coğrafyasında köklü siyasi gelişimler ve kültürel
değişimler yaşanacaktır.
Ölümünden asırlar sonra bile İslami kaynaklara geçecek, Kur’an
surelerinde O’nun ismiyle özdeşleşen isimlerden bahsedilecektir.
Zeus Ammon - Büyük İskender
İskender, MÖ 331'de Mısır'ı fethetti ve burada İskenderiye şehrini kurdu. Siwa'nın
Kâhininde, aynı adı taşıyan Mısır vahasında, tanrı Zeus-Ammon'un oğlu ilan
edildi. Mısır’ın kadim tarihi ve hanedanlar dönemi an itibariyle sona ermişti.
Ölümünden sonra Mısır yönetimini generalleri devraldı. MÖ 30'a kadar sürecek
olan ve soyundan VIII. Kleopatra'nın
(MÖ 69-30) ölümüyle sona erecek olan Ptolemaios
Hanedanı Mısır'a damgasını vuracaktı.
Gerçekten de Büyük İskender, Yunanistan'da Zeus'un, Mısır'da
Amun-Ra'nın, Pers'te Marduk'un oğlu olduğunu ilan etti ve Hindistan'da Nagaları,
annesi Epirus'lu Olympia'nın taptığı yılan tanrılarla aynı olarak tanıdı.
İskender Mısır'ı fethettiğinde, halkının kalbini ve zihnini
kazandığı ileri sürülür. Mısır kültürüne ve geleneklerine önem vererek halka hoş
göründü. O kadar popülerdi ki, ülkede kaldığı altı ay içinde, ülkeyi
değiştirdiği kadar kendisini de dönüştüren üç önemli hedefe ulaştı: Öncelikle firavun
ilan edildi. Mısırlıların gözünde bir tanrı-insan oldu ve onların yüce tanrısı
olan Amun'un soyundan geldiği kabul edildi.
İkincisi, üç yüzyıl süren yeni bir yönetim sisteminin
temellerini attı.
Üçüncü olarak, Akdeniz kıyısında Mısır'ın ticareti ve
gelecekteki gelişimi için hayati önemi olan İskenderiye adlı yeni bir şehir tasarladı ve hatta haritasını
çıkardı.
İskender’in Mısır’a gelişi ilahi bir lütuf olarak algılandı. Perslerin
dini uygulamalara ilişkin kısıtlamaları kaldırıldığında Mısırlıları ruhen
kurtarmış oldu. Mısır’ın yerel dini ayinlerine katıldı. Örneğin, Kahire'nin
güneybatısındaki Nil Nehri üzerindeki büyük bir şehir olan Memphis'e doğru yol
alırken, canlı bir boğada vücut bulmuş, çok saygı duyulan bir firavun tanrısı
olan Apis'in kutsal alanını aradı ve ona kurbanlar sundu. Karşılığında, o
tapınağın rahipleri İskender'i firavun
ilan ettiler ve ona Mısır'ın yüce tanrısı olan "Amon tarafından sevilen" onurunu bahşettiler.
Divânü Lugâti't-Türk: Şu Destanı
Kaşgarlı Mahmut'un Divânü
Lügâti't-Türk adlı eserinde Türk hakanı Şu’ya ait bir destandan söz edilir. Zülkarneyn olarak bahsedilen ve İskender ile özdeşleştirilen kişi
Semerkant’ı geçerek Türk ülkelerine yönelir. Türk hakanı Şu, Hucend Irmağı kıyısına kırk gözcü yerleştirerek ona karşı
tedbir alır. Zülkarneyn yaklaşınca bu gözcüler, hükümdarın Balasagun'daki
sarayı önünde 360 nevbet (nöbet davulu) çalar. Türkler, gece baskını yaparak Zülkarneyn
öncülerini bozguna uğratır. Zülkarneyn ile Türk hakanı barışır ve İskender geri
döner.
Batı’dan gelerek tüm ülkeleri fetheden Zülkarneyn karşısında
yalnızca Türk hakanı Şu durabilmiş ve barış ilan edilmiştir.
Kehf suresi 83 ila 99. Ayetler: Zülkarneyn
Büyük İskender ile hayat hikâyesiyle özdeşleştirilen
Zülkarneyn aslında Kur’an’ı Kerim’de anılan kişidir. Kehf suresi 83 ila 99. Ayetleri arasında Zülkarneyn’in hikâyesi
anlatılır. Bu ayetlerin mealen özeti şöyledir:
“Yeryüzünde iktidar sahibi olmuş, kendisine Allah tarafından
yardım gösterilmiştir. Batı istikametine ilerleyerek okyanus kenarında bir
kavme rastladığı ve onlara iyi muamelede bulunduğu bildirilen Zülkarneyn’in
ikinci yolculuğu ev ve elbiseden habersiz bir toplulukla karşılaştığı doğu
istikametine olur. Daha sonraki yolculuğu ise güneyden kuzeye olup Azerbaycan
dolaylarında Yecüc ve Mecüc üzerinde set yaptırmasıyla sonuçlanır.”[2]
Zülkarneyn, kuzeydeki dağlık bir bölgeye üçüncü bir sefer
düzenlemiş, bu sefer sırasında Ye’cûc
ve Me’cûc diye anılan fesatçı ve
saldırgan bir kavim veya kavimlerden şikâyetçi olan bir halkla karşılaşmış,
onların isteği üzerine söz konusu bölgedeki bir geçide demir kütleler ve bakırı
eritmek suretiyle sağlam bir set inşa etmiştir.[3]
Ye'cûc ve Me'cûc Hz. Nûh'un oğlu Yâfes'in soyundan gelen
bir topluluktur; Tâvil, Tâyis ve Mensik diye üç kola ayrılmıştır. Birinciler
uzun, ikinciler orta, üçüncüler ise kulaklarından birini döşek, diğerini yorgan
yapacak kadar kısa boyludur; hiçbiri kendi soyundan bin çocuk dünyaya
getirmeden ölmez.
Zülkarneyn Seti adıyla bilinen bu set sayesinde Ye'cûc ve
Me'cûc halen orada zapt edilmektedir. Ancak kıyametin kopmasına yakın dönemde
seti aşmaları ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaları muhtemeldir. Bu topluluğa engel olmak üzere bu setin
İskender-i Zülkarneyn tarafından yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
İskender’in Son Seferi
Rivayetlerden tarihi gerçeklere dönersek, İskender’in son
seferi olan Hindistan Seferi’nde yıllardır savaş halinde olan ordu mensuplarının
yorgun düştüğünü ve ganimetlerle birlikte eve dönmeyi istediklerini görürüz.
MÖ 324 senesinde Büyük İskender’in ordusu, krallarına karşı
ikinci kez isyan etti. Opis
İsyanı ve Büyük İskender'in yaptığı tarihi konuşmayla sonuçlanan bu süreçte İskender
isyanın başını çeken 13 askeri idam ettirdi ve ordusunun karşısına geçerek
tarihi konuşmayı yaptı. Yeniden toparladığı orduyla Hindistan seferine
hazırlandı.
Büyük İskender ve onun doğu seferi hakkında en önemli kaynak
Arrianus tarafından yazılan “Aleksandrou
Anabasis” (İskender’in Seferi) adlı eseridir. Arrianos, İskender döneminde
yaşamamış olmasına rağmen Büyük İskender’i takdir ettiğini sık sık
yinelemektedir. İskender’in Seferi’nde
Arrianos, Toros Dağlarından başlayan İskender ordularının seferine ara vererek,
Doğu Karadeniz üzerinden Kafkaslar’a doğru yönelir. Yörenin tarihine değinir ve
coğrafi yapısını irdeler.
Arrianos’ta Karadeniz ve Ünye
Arrianos, İskender’in Anadolu’da ilerlediği coğrafyayı
anlatırken, daha çok Ptolemaios Lagu, Aristobulos ve Ksenophon’u kaynak alır.
MS. 130 yıllarında yazdığı Karadeniz
Seyahati’nde ise, kendi gözlemleri ağırlıktadır. 25 Bölüme ayırarak
anlattığı Karadeniz’in 15. Bölümü Ünye’den
başlayıp Trabzon’da son bulur. Bir önceki bölümde Thermodon Irmağı (Terme) ve
Amazonlar’a değinir. Yerleşimler arasındaki mesafeyi de ölçümleyen Arrianos, Ünye’den şöyle söz eder:
“Thermodon’dan Beris
Irmağı’na 90 stadia’dır. Buradan Thoaris’e 60 stadia; Thoaris’ten Oinoe’ye 30 stadia; Oinoe’den Phigamous
Irmağı’na 40 stadia; oradan Phadisane Kalesi’ne 150 stadia mesafe vardır.
Oradan Polemonion kentine 10 stadia; Polemonion’dan Iasonion Burnu olarak
adlandırılan yere, 130 stadia bulunur. Oradan Kilikia’lılarınn Adası’na 15
stadia ve Kilikia’lıların Adası’ndan Boon’a 75 stadia’dır ve Boon’da gemiler
için liman vardır. Oradan Kotyoro’ya 90 stadia’dır. Ksenophon bu kentten
bahsetmiştir ve Sinope’lilerin kolonisi olduğunu söyler; şimdi ise küçük bir
köydür.”[4]
Ünye adı; Arrianos’ta Oinoe olarak geçmektedir. Phigamous Irmağı, Cevizdere’dir ve Phasidane
Kalesi Fatsa’nın Ünye sınırına komşu Çıngırt
Kalesi olmalıdır.
Ordu kentine yakın bir yerde kurulduğu zannedilen Kotyora
kenti ise, Arrianus’un gezisi sırasında küçük bir köy olarak varlığını
sürdürmektedir. Bugün Kotyora Antik kentinin nerede kurulduğu bilinmemektedir
ve bu konudaki arkeolojik çalışmalar (survay, yüzey araştırmaları) henüz bize
bir bilgi-bulgu sunmamaktadır.[5]
Kaynaklar:
Mark, Joshua J. - Büyük İskender, 14.11.2013, Sibel Demirci
tarafından çevrilen makalesi.
Chinnock, E. J.-The Anabasis Of Alexander: Or, The History Of The Wars
And Conquests Of Alexander The Great, Independent Publishing, 2013
Pala, İskender- “İskender mi Zülkarneyn mi?”, Journal of
Turkish Studies, Vol. 14, 1990.
TDV İslâm Ansiklopedisi, Zülkarneyn, Müellif: Mustafa Öztürk, Cilt
44, s. 564-567
Kabayel, A.– Varilci A.D.,
Gezginlerin Gözüyle Eski Ünye, B. 17, Flavius Arrianos,
[1] Joshua
J. Mark, 2013
[2] Pala,
İskender. S. 384
[3] TDV
İslam Ans., c. 44, s. 564
[4] Arslan,
M. 2005, s. 31-33
[5] Henüz
başlamamış olsa da Kotyora’nın Kültür Bakanlığınca arkeolojik araştırma
kapsamına alınmış olması sevindiricidir. Antik dönem yazılarında Sinop’un
kolonisi olarak kurulduğu belirtilen Kotyora’nın; Boztepe, Efirli yahut
Arrianos’ta Boon olarak belirtilen Vona=Perşembe’de kurulmuş olması ihtimali
vardır. Kotyora ile Ordu’yu özdeşleştirmek hatadır, çünkü Ordu’nun kent
yerleşimi Anadolu Beylikleri döneminde başlamış olup, Emiroğlu Bayram Bey’in
Ulubey yolu üzerinde kurduğu bu yerleşim, zamanla sahile doğru genişleyerek
bugünkü Ordu yerleşimini oluşturmuştur.