Ünye İçin Çarpan Bir Yürek Daha Sustu
Aşkın Dünkü Çocukları filminin Ünye’deki çekimi sona ermek üzereydi. Müze Ev’de bir paneli izlemek üzere filmin yapımcısı A. Selim Tuncer girdi kapıdan… Hafif boynu bükük bana doğru ilerledi. Biri takıldı Selim’e:
-
Selim
Bey, neden böyle boynu bükük yürüyorsunuz?
-
Benim
yanıma gelirken Selim hep mahzundur, dedim. Çünkü ben O’nun ağabeyiyim.
-
Tabi,
dedi Selim, O benim ağabeyim...
Elimi sıktı, kucaklaştık…
Herkesin “Selim Abisi” idi. Bu defa bir “abi” bendim, hoşuna gitmişti.
Selim’le son diyaloğumuz oldu bu…
Yalnızlığını hissettim o an. İçim titredi…
Tedirginliğini çektiği
filme yormuştum. Yaptığı işi iyi yapardı, bilirdim ama bu oldukça riskli bir
yatırımdı. Yıllardır rüyasını gördüğü bir eserde başarısız olmak istemezdi…
Hasta olabileceği hiç aklıma gelmedi.
Yoğun iş temposuna rağmen, Ünye söz konusu olduğunda koşar
gelirdi. Bir defasında Ünye Ticaret Borsası binasında bir toplantıdaydık. İzin
isteyip pencereye yanaştı. Sigara tiryakisiydi, çok içiyordu.
-
Bırak
şu mereti, demiştim… Bırakamıyorsan bari biraz azalt.
Bana hak verdi ama azaltmadı.
Sigara ses tellerine zarar veriyordu, ses performansı iyice düşmeye
başlamıştı.
Buna rağmen çalışmalarına ara vermedi.
Reklam sektöründe önemli bir yer edinmişti.
Genna Ajans’ın kurucusuydu.
Soyut Şeyler Ekonomisi’nin yapımcısı ve sunucusu…
Generation gazetesi yayın yönetmeniydi.
Kişisel bloğundan pek çok yayına köşe yazarıydı.
“Son Akşam Yemeği” ve “Aşkın Dünkü Çocukları” filmlerinin
yaratıcısı ve yapımcısıydı.
Dost canlısıydı, Ünye aşığıydı.
Üretkendi, çalışkandı…
“Doğuştan İyi” Adamlar
2006’da kaleme almıştı, aktaracağım şu satırları…
İyi yazardı hatta hayran kitlesi edinmişti kendisine; moda
deyişle fanları vardı.
Bir ara “Selim abi kitap yaz!” diye tutturmuşlardı.
İşte o yazılardan biriydi “Eski albümlerden kalbime düşen
kor...” başlıklı yazısı…
Şöyle diyordu ilk
fotoğraf için:
Sene 80... Eski dostlar... (Üst sıra, soldan sağa) Abbas
Tornacı (Şu anda nerdedir, nicedir bilmiyorum. Nerdesin Abbas?), Hasan
Ballıktaş (Ankara Sanat Tiyatrosu, Yönetmen-Oyuncu), Muhittin Yılmaz (Konya İl
Milli Eğitim Müd. Yrd.), (Orta sıra, soldan sağa) Nesrin Kürklü (Ereğli Lisesi
Edebiyat Öğretmeni), Meral Konrad (Biliyorsunuz.), (Alt sıra, soldan sağa)
Canan Yıldırım (Nerelerdedir, bilemiyorum.), ben (Buradayım.), Gülen Temur
(Eğitimci, Ankara'da).
İkinci
fotoğraf:
Sene 84... Özdemir
İnce, ortadaki beyi çıkaramadım. Ankara’da bir açılış... Özdemir İnce,
genç şairlerle birlikte olmayı, onlarla sohbet etmeyi severdi; Ahmet Erhan,
Haydar Ergülen, Adnan Azar, Akif Kurtulmuş... Ahmet Erhan ve Özdemir İnce’yle
keyifli gece yarısı sohbetlerini, hatta birkaç şirin macerayı hatırlıyorum.
Üçüncü fotoğraf:
İçime düşen kor... Görüştüğüm eski dostlar, eski albümlerden
bazı fotoğraflar isteyince, belki de yıllardır elimi sürmediğim yıpranmış
fotoğraf kartlarını karıştırmaya başladığımda çıkardım bunları... Birkaç
fotoğrafı buraya almama neden olan bu son fotoğraf oldu. En solda, yüzünün
yarısı görünen, Sivas’ta Madımak Oteli’nin ateşleri arasında yitirdiğimiz
rahmetli Behçet Aysan...
Yine 80’li yılların başları... (Soldan sağa) Behçet Aysan,
ben, Muhittin Yılmaz, Bilal İlhan, Ahmet Erhan, iki beyi tanıyamadım, Ali
Püsküllüoğlu...
87’den sonra ayrı şehirlerde olduk. Bir dostun, elim bir
gazete haberi olarak insanın önüne düşmesi tarif edilmez bir acıdır. Yalnızca
bir şair değil, ülkesi için düşünen, ıstırap çeken bir aydındı Behçet Aysan.
Şablonlara itibar etmez, beyin duvarlarını çatlatırcasına düşünürdü. Sakin
yaradılışlıydı ama anlatırken heyecanını gizlemezdi. “Doğuştan iyi”
adamlardandı. İyiydi. Gittiği yerde de “iyi”lerin arasında olduğuna inanıyorum.
Ve şimdi sevgili Selim sözünü ettiği doğuştan iyi adamların
arasına katıldı.
İyi bir dost, güzel bir insandı...
Ünye dünkü çocuklarından birini daha kaybetti.
Ünye için çarpan bir yürek daha sustu.