
YÜZÜCÜ
Frank Perry'nin yönettiği bir filmdir... Yönetmenin bir dönem eşi olan Elanor Perry, John Cheever'in öyküsünden yola çıkarak filmin senaryosunu yazmıştır. Aynı zamanda filmin yapımcılığını da üstlenen Perryler'in hala bilinmeyen bir nedenle projeden çekilmelerinden dolayı, The Swimmer'i ünlü yönetmen Sydney Pollack (1934-2008) tamamlamıştır. Filmin cast'inde adı geçmeyen Polack, Hollywood'un "sesesiz" ikonudur. Bir çok yönetmenle çalışmış bazı yapımlarda oyuncu olarak rol almıştır. Filmi unutulmayanlar arasına sokan öykünün kahramanı Ned Merrill'i canlandıran Burt Lancaster'dir ve oldukçe zengin bir oyuncu kadrosu vardır.
Filmde Ned'i oynayan Burt Lancaster'in dediği gibi; "Pool by pool, they form a river all the way to our house." Havuzdan havuza, bu yol bir nehir gibi bizim eve gider!
Havuzdan havuza yüzerek bir zamanlar terk ettiği evine gitmek isteyen Ned, aslında geçmişiyle hesaplaşmaktadır. Bu yolculuk O'nun bir zamanlar yitirdiklerini arama sürecidir.
Franz Kafka'nın Şato'suna benzer bir atmosferde geçen film, Connecticut'ın varsıl banliyölerinden birinde geçer. Yanyana uzanan evlerin bahçesinde mutlaka bir yüzme havuzu bulunmaktadır. Yükseğe yerleştirilmiş bir kameradan gördüğümüz bu manzara sonrasında, bir havuza zoom'lanılır, suya dalan bir adama odaklanırız.
Ned bir zamanlar dostlarının olan, eski sevgilisi ve hayranlarının sahibi olduğu havuzları yüzüp evine doğru gitmektedir. Yolculuk sırasında geçmişiyle yüzleşmesi, filmin başından itibaren bir mayoyla boy gösteren Ned'in giderek enerjisini tüketir. Kendi evine vardığında gün sona ermek üzeredir. Üstelik evinin kapısı kilitlenmiş, içeride kimsecikler yoktur. Kırık camlardan içeri baktığında evin bir harabeye döndüğünü görür. Kapının önüne çömelir. Gök gürler, sağnak bir yağmur başlar. Ned, çıplak ve yalnız bir vaziyette üşümektedir. Kamera yavaş yavaş geri çekilir.
Ned'in eski sevgilisiyle diyaloğu, bir genç kızın "çocukken size aşıktım" demesi ve bazı slow-motion sahneleri; yitik zaman peşinde koşan (yüzen) kahramanımızı bazen umutlandırmaktadır. Ama beklentisi hüsranla sonuçlanır. Hiçbir şey umduğu gibi olmaz.
1969'da Aşıklar adıyla Türkiye'de gösterime girdi.
Yönetmen: Frank Perry, Sydney Pollack (Tamamlayıcı)
Öykü: John Cheever
Senaryo: Eleanor Perry
Oyuncular:
Burt Lancaster ... Ned Merrill
Janet Landgard ... Julie Ann Hooper
Janice Rule ... Shirley Abbott
Tony Bickley ... Donald Westerhazy
Marge Champion ... Peggy Forsburgh
Nancy Cushman ... Mrs. Halloran (Nüdist)
Bill Fiore ... Howie Hunsacker
David Garfield ... Gişe görevlisi
Kim Hunter ... Betty Graham
Rose Gregorio ... Sylvia Finney
Charles Drake ... Howard Graham
Bernie Hamilton ... Halloran'ın şoförü
House Jameson ... Mr. Chester Halloran (Nüdist)
Jimmy Joyce ... Jack Finney
Michael Kearney ... Kevin Gilmartin Jr.
Soundtrack: "Send for Me in Summer" (Marvin Hamlisch) .
The Swimmer’daki Ned Merrill’i belleğime iyice kazımış olmalıyım ki, ne zaman Feneraltı kayalıklarında yolculuğa çıksam aklıma gelir. Bu iç burkan öyküyle Ünye kıyısında yüzmenin ne bağlantısı olabilir ki?
Feneraltı'ndan Ayanikola'ya...
Ünye kıyısını anlatan “İskele’den Gariplere” isimli yazıyı yıllar önce yazmıştım. (Bkz. http://www.unyeses.net/igariplere.htm ) Şimdi aramızda olmayan kardeşim Murat’ın “Garipler’den İskele’ye” isimli (Bkz. http://www.unyeses.net/camlik.htm) yazısına karşılık kaleme almıştım. Ben, Ünye merkezdeki İskele’den başlayarak kıyılarımızı anlatmaya başlamıştım.
Fener'den Dikilitaş ve Fokfok
“Bir kentin sırtını denize dönmemesi için, öncelikle sahili denizle ilgili alanlara ayırtmak gerekir. Örneğin Yalıkahvesi; kayıksız bir yalı, çıplak ve şekilsiz olurdu. Derme çatma kulübeleri, çadır ve branda bezleriyle görüntüsü bozulmuş bir yalı yerine, düzenli, denetlenmiş pırıl pırıl kayıklarla bezenmiş bir yalıyı yeğlemek hoş olmaz mı? Onca hoşluğun arasında, denize dökülen kanal - kanalizasyon karışımı, çirkin görüntülerin ve kokuların da halledilmesi gerekirdi.”(İskele’den Garipler’e)
“İskele’den başladığımız yolculuğu, Garipler’e doğru bir başka zamanda sürdürmek dileğiyle…” diyerek sonlandırdığımız bu yazıyı kıyılarımızdaki diğer duraklara doğru ilerleyerek defalarca yazdık.
En son İnşaat Mühendisi Eren Tokgöz'ün, “Ünye’nin Çamlığı ve Otel” isimli yazısında değindi. (Bkz. http://www.unyekent.com/koseyazi/1494/unyenın-camligi-ve-otel )
Aynı rüyayı görmenin hazzı ve heyecanı içinde; bu kıyıları düşlerken, düşünürken, gezerken ve yüzerken Ned Merrill gibi kendi içimde bir yolculuğa çıkıyorum. Rüyaları gerçekleştirmenin yolu uyanmaktan da geçse, bazen gerçekleşmesi gerekenler önümüze rüya olarak geliyor.
Bu rüyayı görmek, görebilmek de ayrı bir erdem. Hızla betonlaşan kentimizin kıyıları her türlü yağma ve istismara açıktır. (İlgili yasalara rağmen!) Hala bu rüyayı görenlerin varlığına tanıklık için, Eren Ağabey’in Topyanı’ndan Çamlık Koylarına kadar tarif ettiği şehir koruluğunu (milli park) ben Ayanikola’ya kadar uzatıyorum:
Ünyekent Gazetesi, 11.08.2010 tarihli köşe yazısı:
“Dikilitaş’tan Ayanikola’ya”
http://www.unyekent.com/koseyazi/1507/dikilitastan-ayanikolaya
"Ertesi gün aynı parkuru biraz kısaltarak yüzüyorum. Deniz hafif bulanmış ve belli belirsiz bir çalkantı var. Beşler’i teğet geçiyorum, üzerine glubisalar tünemiş. Bir yandan onları inceliyorum. Gagalarını tuhaf bir şekilde titreştirip kanatlarını açarak güneşliyorlar. Yarı yolda bir iki tane kandirikle sıcak temas sağlıyoruz ama beni yolumdan alıkoyamıyor. Yüzerken bir yandan da kıyı şeridinde neler değiştiğini denizden gözlemliyorum. Eren Tokgöz’ün “Ünye’nin Çamlığı ve Otel” yazısını anımsıyorum."
Sonuç:
Bir gün soyunarak, ağır ağır ve rüyalarımızı eksiltmeden; aynı rüyayı gören başkalarıyla paylaşarak….
Dikitaş’tan Ayanikola’ya kadar hep beraber yüzsek!
Not: Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.