Karadeniz Arkeolojisi- Ion Mimarisi ve Ünye Kalesi Kaya Mezarı
Ünye Kalesi Kaya Mezarı, metop ve triglifleriyle her ne kadar
Dor düzenli tapınak mimarisini anımsatsa da Kuzey Anadolu’daki semerdam çatılı
kaya mezarları Ion mimarisine daha yakındır.
Ion Mimarisi
MÖ. II. Bin yılın sonlarında özellikle Dorlar olmak üzere
Yunanistan’a kuzeyden inen istilacı kavimler, daha önce bölgede yerleşen ve
aslı Akha olan halkı huzursuz eder ve onların bir kısmının Adalar ve
Anadolu’nun batı kıyılarına göç etmelerine neden olurlar. Göç dalgası sonucunda
Anadolu kıyılarına geçen ve yerli halkla karışan; daha sonra bölgede gelişecek
kültürün özünü oluşturan bu topluluğa “ionlar”; kurdukları Anadolu kökenli
kültüre de “ion kültürü” deniliyor.
8. yüzyılın ikinci yarısı, özellikle de 7. yüzyılda Ege
Adalarına ve ardından da Akdeniz Kıyıları, Mısır ve Karadeniz’e yaptıkları
deniz ticaretiyle zenginleşen İonlar, gittikleri yerlerde koloniler kurarak
buraların kültürlerini tanırlar; dünya görüşlerini genişletirler. 7. yüzyılda bölgeye
özgü “İon Sanatı” görülmeye başlanır. Bu sanat konusundaki asıl bildiklerimiz,
6. yüzyılda ortaya çıkmaktadır.
İon tapınağının özü de alt yapıda megarona dayanmaktadır. İon
tapınağını Dor tapınağından ayıran özellikler ise, üst yapıda karşımıza çıkar:
İon Düzeni’nin üst yapısı, Dor’dan farklı olarak Doğu Sanatları’ndan alınan
bezemelerle süslenmiştir. İon mimarisinde, Dor’daki gibi katı ve matematiksel
kurallar yerine, esnek ve sürekli değişen bir bezeme anlayışı sanata hâkimdir.[1]
Romalı ünlü mimar Vitruv’a göre Dor Düzeni, kaba ve sert
karakterli olan Dor’ların yerel düzenidir; formu oluşturan çizgiler sert,
ayrıntılar önemsiz ve bezemesizdir. Dor Düzeni’nin bütün özelliği matematiksel
kurallar simetri ve oranlamalar üzerine kurulmuştur. İon Düzeni ise, zarif ve
narin yapılı zengin ve çeşitli bezeme elemanlarına dayalıdır. Bu yapısıyla İon
Düzeni, yerel Anadolu halkının da estetik zevkine uygun bir işçilik
yansıtmaktadır.
Dor sütunu gibi ion sütunu da aşağıdan yukarıya doğru incelir.
Ancak, ion sütunu dor sütununa göre daha ince ve narin bir yapıya sahip; ayrıca
ion sütunu doğrudan doğruya stylobat üzerinde değil, bir “kaide” (=altlık)
üzerinde yükselmektedir. İon sütun kaidesi, profilden bakıldığında, konveks ve
konkav (içbükey/ dışbükey) biçimler gösteren yatay bileziklerle bezenmiş
üst-üste oturan yastıklardan oluşmaktadır.
Ünye Kalesi Kaya Mezarı
Mezar odası girişi bir mabet cephesi şeklinde yapılmış üçgen
alınlıklıdır, akroterlerde kanatlarını açmış üç kartal figürü vardır. Kartal
figürleri orta akroterde cepheden, yan akroterlerde ¾ gösterilmiştir.
Çok güzel bir işçilik gösteren cephe maalesef zamana ve
iklimin rutubetine dayanamamış, çok aşınmıştır. Mezar odasına diyagonal bir
merdivenle çıkıldığı kalan izlerden anlaşılmaktadır. Mezar odasının aşağısında
kaya cephesinde değişik yüksekliklerde arcosoliumlar görülür.[2]
Ünye’deki diğer kaya mezarları gibi bu da, Hıristiyanlıkta gerekli değişimler
yapılarak kilise olarak kullanılmıştır. Duvarlarda yer alan fresklerin solmayan
renkleri aşağıdan görülebilmektedir.[3]
Arcosolium kelime olarak incelendiğinde bir bileşik
isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ismin bileşenleri arasında arcus (kemer) ve solium (tabut) sözcükleri bulunmaktadır.[4]
Bu türde oyulmuş mezarlar incelendiğinde, en yalın ifadeyle, kayalık
bir alanın kazılması veya oyulması suretiyle oluşturulan kemerli mezar tipine arcosolium adı verilmektedir.[5]
Arcosolium ismi, Antik Çağ’da ölülerin taşındığı düzenek için
kullanılırken zaman içerisinde yukarıda tanımlanan türde mezarları adlandırmak
için kullanılmaya başlanmıştır. Antik metinlerde de karşımıza bu kullanımı ile
çıkmaktadır.
Kaya Mezarı’nın Yazarlarca Ele Alınışı
Ünye Kalesi girişindeki kaya mezarının yazarlar tarafından ele
alınışı ilginçtir. Çoğunlukla yöre halkının ağzından yapılan değerlendirmeler,
gerçeklik boyutunu aşmaktadır.
Boğaziçi Üniversitesi Profesörü John Freely Bölgemiz ve Ünye hakkında bilgiler aktarırken, Ünye
Kalesini Atmaca Kalesi olarak
değerlendirir. Fransız yazar Jean d’Arras’ın yazdığı on dördüncü yüzyıl romansı Mélusine’de geçen Atmaca Kalesi efsanesi Ünye Kalesi’nde geçmiştir.
Dünyada yazılan ilk romandır Mélusine ve Freely tarafından Ünye Kalesi Kaya Mezarı kaynak gösterilmektedir.[6]
Prof. Dr. Bilge Umar, Karadeniz Kapadokia’sını yazarken, Oinoe
/ Ünye yakınlarında bulunan kale girişi yanı başında Paphlagonia türü görkemli
kaya mezarından söz eder: “Yalçın
kayalığın dimdik yüzeyi düzeltilerek, biraz yükseğe işlenmiş kaya mezarı, Bittel’in İÖ: 7. Yüzyıla tarihlediği Paphlagonia
kaya mezarlarının tüm özelliklerini gösteriyor” demektedir.[7]
İngiliz
Jeolog William John Hamilton, 1839-40
yılları arasında Karadeniz'e yaptığı bir gezi sırasında Ünye'ye uğrar, amacı Ksenofon'un MÖ. 400 yıllarında kaleme
aldığı Anabasis'te bahsi geçen demir
madenlerini keşfetmektir.
Hamilton'un asıl üzerinde yoğunlaştığı konu,
mesleki alanına girmese de "Ünye'de
görülecek tek şey" olarak tarif edilen Ünye Kalesi'dir.
"Ev sahibi sadece
Ünye’de görülecek tek şeyin yüksek bir kayanın zirvesinde yapılmış bir kale
olduğunu söyledi. Bu kale kentin içine doğru bir saatlik bir mesafedeymiş,
harika merdivenleri, hazineleri, banyoları, v.s. varmış ve yekpare sert kaya
içine oyularak ortaya çıkarılmış."[8]
Ünye Kalesi, Hamilton'un Ünye'de iki gün daha fazla
kalmasını sağlar.
İkinci
kez kaleye tırmanmak zorunda kalan Hamilton, kaleyle ilgili ilginç detaylar
aktarır. Haliyle en çok üzerinde durduğu bölüm, kalenin girişinde yüksek bir kayaya oyulmuş olan kaya mezarıdır. O
dönemde de merdiven kısmı göçmüş olduğu için, mezara ulaşmak imkânsızdır.
"Kale çok yüksekte,
neredeyse 90 derecelik açıdaki bir kayanın zirvesinde bulunuyordu. Etrafı derin
vadiler ve ağaçlıklı tepelerle ve ormanlık alanların aralarına serpiştirilmiş
açık alanlarla kaplı olan kale 500 feet’lik dik bir yüksekliğe çıkıyordu.
Güneyinde ise tepeler Kale Köyü isminde küçük bir Türk yerleşiminin bulunduğu
kara parçası ile birleşiyordu. Daha burada bile kaya dik açıda
Ünye Kalesi'ne
gidenler, öncelikle Hamilton'un 183
yıl önce (1842) gördüğü kale girişindeki o muhteşem kaya mezarına
odaklanacaktır.
Kime aittir Ünye Kalesi'ndeki
bu kaya mezarı?
Kim yaptırdı, kimin için
yaptırıldı?
Bu soruyu 2016 yılında Ünye
Tarih Araştırma Grubu olarak Sn. Ahmet
Kabayel’le birlikte sormuştuk. Bir sonraki yazıda, derlediğimiz cevapları
sunmak üzere esenlikler.
Kaynaklar:
Özsait, Mehmet. 2007, Arkeolojik Verilerin Işığı altında
Ünye, 25. Araştırma Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Keleş Vedat, 2018, Ion Düzenli Anadolu Tapınakları, 19 May. Üniv.
Arkeoloji Ders Notları
Sancaktar, Hacer, Sezgin, Kudret. 2020. “Son Dönem Araştırmaları
Işığında Yozgat ve
Çevresindeki
Kaya Mezarları”. CEDRUS VIII: 325-349.
Finegan, Jack, 1992. The Archeology of the New Testament: The Life of
Jesus and the
Be-ginning of
the Early Church. New Jersey: Princeton University Press.
Freely, John. 2008 Türkiye Uygarlıklar Rehberi-2, Yapı Kredi Yay. 4.
Baskı, İst.
Umar, Bilge. 2000, Karadeniz Kappadokia’sı (Pontos), İnkılap Yay.
İst.
Hamilton, W.J. 1842, Researces Asia Minor, Pontus and
Armenia, Çev. Cazibe Tongur
[1] Keleş,
2018
[2] Arkosolium
ya da Arkosol Katakomb yahut kaya içine oyulmuş, üzeri bir kemer ile kapanan
bir nişin zemininde yer alan mezar. Arkosolium erken dönem Hıristiyanları
tarafından MS. 3. ve 4. yüzyılda özellikle katakomblarda sıkça kullanılan bir
mezar çeşididir.
[3] Özsait,
2007, s. 296
[4]
Sancaktar, 2020, s. 329
[5] Finegan,
1992, s. 299
[6] Freely,
2008, 115
[7] Umar,
2000, s. 92
[8]
Hamilton, 1842, s. 273
[9]
Hamilton, 1842, s. 274