Laleli
Cami Hakkında Yeni Bulgular
İkinci Bölüm
Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin bir nüvesi olmak, yerel tarih
konusunda yeni imkânlar getiriyor. Fen Edebiyat Fakültesi’nde aynı binadayız
Tarih Bölümü okutanlarıyla… Öncelikle Rıza
Hocanın yanına gidiyorum. Prof. Dr. Rıza
Karaca Tarih Bölümü Başkanı… Öncelik O’nundu. Ünye Tarih Araştırma Grubu olarak yazılarımızda değerli hocamızın
iki kitabından yararlanmıştık. Haznedar Ailesi ve Canikli Ali Paşa isimli
kitaplarıydı. Ünyeliydi ama Ünyeliler benden şimdiye kadar hiç yararlanmadı
diye sitem etti. Fatsa’da yapılan bir etkinliğe davet edilmiş tebliğci olarak…
Bundan sonra sizi Ünye’de de göreceğiz demiştim, ileride yapacağımız
etkinlikleri kastederek.
Yanına uğradığım diğer Tarih hocası, çalışmalarından
yararlandığımız Prof. Dr. Mehmet Yavuz
Erler oldu. Geçen hafta bahsi geçen Laleli
Cami Belgesi’nde sıklıkla adını andığımız İfraz yahut Efraz Kazasını soruyorum. 1837 tarihli Canik Livası Defterlerinde de
Ünye’ye bağlı “on bir köyden oluşan”
önemli bir yapıya sahip bu yerleşimin
adına daha önceki ve sonraki tarihlerde pek rastlamadığımızı söylüyorum. Ayrıca
idari bölümlenmelerde “kazanın kazası” nasıl oluyor? “Kaza olarak sözü edilen
Ünye’nin nasıl oluyor da Efraz gibi bir kazası olabiliyor?” diye soruyorum.
Aldığım yanıt kısa ve net oluyor:
O dönemde idari yapılanma ihtiyaca göre oldukça hızlı
şekilleniyor; örneğin bir yerde bir maden keşfedilse oraya hızlı bir nüfus
akışı oluyor ve derhal idari bir düzenlemeye gidiliyordu. Donanmaya kereste ihtiyacı,
tersane oluşumu yahut bölgeden çıkarılacak çok miktarda taşa ihtiyaç
duyulduğunda yine benzer bir düzenlemeye gidilebiliyordu.
Ünye’nin kısa bir dönem de olsa, Canik Livasına bağlı bir il
(sancak) yapılmasının ama mülki amirin “kaymakam”
olarak kalması ancak böyle bir pragmatizmle açıklanabilirdi.
Bu vesileyle Ünye
Tarih Araştırma Grubu çalışma grubumuzu genişletmiş, bünyemize yeni isimler
katmış oluyorduk.
Biz bu noktada, Laleli Cami Belgelerini bize gönderen
araştırma görevlisi arkadaşımız Sabri
Bacacı’nın yeni bulgularına dönüyoruz.
Sultan
Bâyezid-i Velî Camii
Belgedeki ikinci husus, söz konusu belgede “Sultan Bâyezid-i Velî Camii” adıyla bir cami
inşa edilmiş olduğudur. Mehmet Recep
isimli şahıs, otuz seneyi aşan sürede Sultan Bayezid-i Veli Camii'nin
hatibidir. Kendisinin yanlışlıkla deftere “kendirci” biçiminde tahrir
edildiğini ve mahkeme edilerek düzeltme yoluna gidildiğini öğreniyoruz.
1-
Mehmet
Recep’in hatibi olduğu Sultan Bâyezid-i Velî Camii, halen söz konusu mevkide
mevcut ahşap Laleli Camii midir?
2-
Canik
sancağının İfraz kazasına tabi ve Lale Deresi diye bilinen köydeki cami, Sultan
İkinci Bayezid tarafından tahtta bulunduğu 1481-1512 yılları arasında mı
yapılmıştır?
3-
Şehzadelik
yıllarını Amasya'da geçiren ve Amasya, Tokat ve Sivas valiliği yapan Sultan’ın
bu camisi şehzadelik döneminde yapılmış olabilir mi?
4-
Her
hali karda beş yüz yılı aşkın bir süre önce inşa edildiği anlaşılan Sultan
Bâyezid-i Velî Camii de ahşap bir cami miydi?
Laleli
Cami Kaç Yaşında?
Dendrokronoloji adıyla bilinen bir bilimsel yöntemle,
ağaç halkalarının incelenmesi ve izlenmesi sonucu yaş tayinleri yapılmaktadır.
1994’te ağaç halkalarından tarih tespiti yapan Prof. Dr. Ian Kuniholm, Laleli Cami’ini 1395 yılından
başlayarak 1522’ye kadar getirir. 10 Ayrı
numuneden hareketle 127 yıla yayarak tarih tespiti yapılma nedeni, seçilen
kalasların daha önce başka maksatla kullanılması yahut zaman içinde bazı
kısımlarının yenilenmesidir. Ortalama bir tespitle caminin 450-500 yıllık bir
geçmişe sahip olduğunu söylemek mümkündür. Farklı ağaçların yıl
halkalarını karşılaştırarak yapılan tespitlerde çevre tarihini ve arkeolojiyi
ilgilendiren veriler elde edilmektedir. Bu yönüyle her iki cami kronik olarak
aynı zaman dilimine denk gelmektedir.
II. Bayezid
Sultan Bâyezid-i Velî namıyla anılan Osmanlı padişahı II.
Bayezid ''Sofî /Sofu Bayezid'' olarak da bilinir. Fatih Sultan Mehmed ile
Arnavut asıllı Gülbahar Hatun'un oğludur. İstanbul'un fethi sırasında henüz
çocuk olan Bayezid, ertesi yıl Edirne Sarayı'ndan kalabalık bir
eğitimci-musahip kadrosuyla ayrılıp Amasya sancak beyliğine gitti. Özel eğitimi
sürerken ilk gençlik yıllarında Amasyalı Nacizâde, Çandarlızâde İbrahim Çelebi,
Hamza Beyzade Mustafa Paşa, hattat Şeyh Hamdullah vb aydınlarla dostluklar
kurarak çok yünlü kültür edindi. Padişah oluncaya değin 27 yıl bu kentte oturdu
ve Rumiye-i Suğra (Sivas-Tokat-Amasya bölgesi) valiliği yaptı. Fatih'in çıktığı
Doğu seferinin ilk menzili olan Gebze'de ansızın ölmesi (4 Mayıs 1481) üzerine,
küçük kardeşi Konya Valisi Cem'den daha önce İstanbul'a gelip tahta oturdu.
Sultan’ın bu bölgelerde hayratlarının bulunması gayet doğal
olduğu gibi yine sofi Sultan olarak bilinen II. Bayezid'in irşat
faaliyetlerinin yapılabilmesi için vakıf, tekke ve zâviye gibi eğitim
kurumlarını teşvik ettiği bilinmektedir.
(Devam Edecek)
29.01.2020, Ünyekent
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder