30 Ekim 2024 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi-Pontuslar (I)

 


Karadeniz Arkeolojisi-Pontuslar (I)

 

Büyük İskender’in ölümünün ardından (MÖ. 23 Haziran 323) komutanları (Diodokhoi) arasında 42 yıl süren kanlı bir savaş başladı. Korupedion Savaşı (MÖ 281) ile yeni bir aşamaya ulaşan bu savaşlar sırasında Anadolu’da birçok bölge Diadoklar arasında el değiştirdi.[1]

Karadeniz Bölgesi nispeten Diodokhoi savaşının dışında kaldı ama bu bölgede yeni bir krallığın doğuşuna tanıklık edildi: Pontus Krallığı.

Pontos yahut Pontus adı nereden geliyordu ve neden bu krallığa “Pontos” deniyordu?

 

Karadeniz Kappadokia’sı (Pontos)

 

Pontos yahut Pontus, Hellen dilinde “Deniz” demektir.[2]

Antik Çağ’ın erken dönem yazarlarının, özellikle de Herodotos’un Pontos Kappadokia’sı diye andığı yer, Paphlagonia ile Kolkhis arasında kalan kısımdır. Günümüzde Anadolu’nun Doğu Karadeniz bölgesidir. Dolayısıyla Pontos deyişi siyasi yahut etnik olmaktan çok coğrafi bir terimdir.   

Kappadokia adı, Anadolu kökenlidir. Öz biçimini biraz değiştiren ve kendi ağızlarına uyduran Med’ler ve sonra onları izleyen Persler, onu Katpatuka biçiminde kullanmışlardır. İsmin kaynağı belirsizdir. Bazı uzmanlar Luvi dilinde "Alçak Ülke" anlamına geldiğini öne sürmüşlerdir. Ama daha sonraki araştırmalar "aşağı, aşağıda" anlamına gelen "katta" zarfının Hititçe olduğunu, Luvi karşılığının ise "zanta" olduğunu göstermektedir.

Katpatuka adının İran kökenli olduğu ve eski Pers dilinde “Güzel atlar ülkesi” anlamına geldiği yolunda bazı çağdaş kitaplarda görülen açıklama, kesinlikle uydurmadır. Zaten, Bartholomae’nin yayınladığı, Eski Pers dilinin dev sözlüğü, böyle bir sözcük göstermez; o dilde, “Güzel atları olan” anlamındaki sözcük, "Huv-aspa"dır.[3]



 

Pontus Krallığının Doğuşu

 

İskender’in ardılları arasında süren savaşın gediklerinden doğan Hellenistik krallıklardan biri de Karadeniz’de 200 yıldan fazla hüküm süren Pontus Krallığı idi.

Pontos, Küçük Asya’nın kuzeyinde Halys (Kızılırmak) ile Kolkhis (Anadolu'nun kuzeydoğu ucu) arasındaki bölgeye verilen addır. Güney’de Kappadokia ve Küçük Armenia ile sınırlanır.

İskender'in ölümünün ardından Babil'de yapılan toplantıda, İskender'in generallerinden Eumenes'e Paphlagonia ve Trapezos'a kadar olan Kappadokia Bölgesi verilmiştir. Ancak Diadoklar (İskender'in halefleri) kendi arasında paylaşım savaşına girdiğinden, Kuzey'in satrapı Pergamon kralı Eumenes ve imparatorluk naibi Perdikkas Karadeniz'de hâkimiyet kuramadılar. Bu tarihten sonra Ünye ve çevresinde 200 yıl Pontos Krallığı egemen oldu.

Pontus’taki Mithradates adını taşıyan krallar yaklaşık olarak M.Ö. 4. Yüzyılın sonundan itibaren görülürler.[4]

Bu adı taşıyan altı kralın ilki olan I. Mithradates, bir Pers soylusunun oğluydu. Baba oğul bir ara Küçük Asya'da güçlü bir yere sahip olan Tek-gözlü (Monophthalmos) Antigonos'un yanında görev almışlardı. Bir süre sonra Antigonos, baba oğul Mithradateslerin sadakatinden şüphelenmiş ve onları öldürmeyi planlamıştı. Fakat Antigonos'un oğlu Demetrios, genç Mithradates'e babasının planından bahsedince Mithradatesler kaçmışlardı. Çok geçmeden baba Mithradates yakalanıp öldürülür; genç Mithradates Paphlagonia'da izini kaybetmeyi başarır ve iyi tahkim edilmiş bir kale olan Kimiata'yı (Kurmalar, Ilgaz) kendisine karargâh seçer ve çok geçmeden Orta Karadeniz bölgesinin satraplığını üstlenir. M.Ö 301 yılında Antigonos'un Seleukos ve Lysimakhos tarafından öldürülmesinin ardından bölgenin satrapı olan I. Mithradates, MÖ 281’de Amasia’da bağımsızlığını ilan eder.


7. Pontos Kralı Euergetes (Hayırsever) Mithradates V 
(Louvre Müzesi-terrakota heykel)


 

Pontos Kralları

 

İlk kral I. Mithradates dönemi istikrar ve refah içinde geçmiştir. Satraplığın krallığa dönüşmesini bölge halkı mutlulukla karşılamış ve bu devlete tabi olduklarını belirtmişlerdir. Bunun en mühim nedenleri, I. Mithradates’in yerelliğe çok önem vermesi ile birlikte, kültürel açıdan da hoşgörülü bir yönetim gerçekleştirmiş olmasıdır. Ayrıca Kuzey Anadolu dağlarının sağladığı güvenliğin de önemli bir katkısı vardır.[5]

I. Mithradates, Yeşilırmak (İris) ve Kızılırmak (Halys) çevresini hâkimiyeti altına alarak, Amastris (Amasra) ve Amisos (Samsun)’u almış ve sınırlarını Thermedon Çayı’na (Terme Çayı) kadar genişletmiştir.[6]

Korupedion Savaşı'ndan yirmi yıl sonra Seleukos Nikator'un komutanı Diodoros, Mithradates'i yener ve onu öldürür (MÖ. 266). Pontos Krallığı tahtına oğlu Ariobarzanes (MÖ. yakl. 266-250/240) geçer ve yaklaşık on yıllık iktidarından sonra da II. Mithradates (MÖ. yakl. 255-2207210) Pontos Krallığına getirilir.

Kral Ariobarzanis ve üçüncü kral II. Mithradates dönemlerinde krallık önemli bir güç haline gelmiştir. MÖ. 227/6 tarihinde Rodos’ta meydana gelen yıkıcı depremde II. Mithradates yardımda bulunmuştur. Ünye Kalesi girişinin sol üst tarafında yer alan kaya mezarının II. Mithradates’e ait olduğu ileri sürülmüştür ancak bu savı kanıtlayacak bir delil bulunmamaktadır.

III. Mithradates döneminde ticari etkinliklerin daha yoğun olduğu görülmektedir. En önemli kanıt ise O’nun dönemine ait olduğu bilinen sikkelerin, İskender’in paralarından esinlendiği, Hellen etkisi taşıdığıdır. Ön yüzünde Athena başı, arka yüzünde ise ayakta duran Nike figürü ve “Kral Mithradates”in simgesi yer almaktadır.

I. Pharnakes (MÖ. 189-160), önce krallığın merkezini değiştirmiş sonra da yayılma siyasetini güçlü devletlere karşı da yürütmüştür. MÖ 189 tarihi aynı zamanda Doğu Akdeniz’de yeni bir gücün egemen olmaya başladığı bir tarihtir. Roma İmparatorluğu, Magnesia Muharebesinin ardından Anadolu’ya girmeye başlamıştır. Egemen olmaya başladıkları bölge halkları üzerinde baskıcı yöntemler kullanmaları, insanların Roma’ya karşı kin beslemelerine neden olmuştur. I. Pharnakes, M.Ö 183’ten sonra önemli ticaret merkezi Sinop’u ele geçirince devletin merkezini Amasya’dan Sinop’a taşımıştır. Bu aynı zamanda politika değişikliğinin başladığı tarihtir. Sinop’un doğusunda yer alan Kotyora (Ordu) ve Kerasus’u (Giresun) ele geçirip daha sonra Küçük Asya’nın orta kesimlerini işgal hareketine girişmiştir.[7]

I. Pharnakes, Giresun’u MÖ. 183'te fethettikten sonra şehre kendi adını vererek Pharnaceia olarak değiştirmiştir. Giresun, MS. 2. yüzyıla kadar bu adla anılmıştır. A. H. M. Jones'a göre Giresun, resmi olarak MS. 64'te orijinal adı Kerasous'a geri dönmüştür.[8]

I. Pharnakes’in ardılı olan kardeşi IV. Mithradates (M.Ö 160-150) ılımlı bir politika oluşturup, Roma ile iyi ilişkiler kurmuştur. Kız kardeşi Laodike ile evlenen IV. Mithradates krallığı birlikte yönetmiştir.[9]

IV. Mithradates’in ölümünden sonra tahta çıkan V. Mithradates (M.Ö 150-120) Seleukos Kralı Antiokhos IV. Epiphanes’in kızı Laodike ile evlenmiştir. Roma ile dostane ilişkiler kurarak Kartaca Savaşları’na müttefik olarak iştirak etmiştir. Aynı dönemde Ermenistan Beyi I. Ardaşes bağımsız devlet olunca onlarla da iyi ilişkiler kurma yoluna gitmiştir.

I. Pharnakes’in ikinci eşi Nysa’dan olan V. Mithridates’in dönemi Karadeniz’de yeniden Hellen Çağı’nın başlangıcı olarak anılmaktadır. Hatta Pontic ya da Pontus denmesi bu döneme tekabül ettiği iddia edilmektedir.[10]

Eski Yunanca’da “Hayırsever” anlamına gelen Euergetes unvanıyla anılan V. Mithridates, M.Ö 120 yılında Sinop’ta saray entrikaları sonucu öldürülünce, tahta VI. Mithridates (M.Ö 120-63) geçti. V. Mithradates’in Zehirlenerek öldürülmesinde Romalıların yahut Seleukos Prensesi karısı VI. Leodike’nin parmağı olduğu söylenmektedir.

VI. Mithridates, Pontus’un en önemli kralıdır. O’nun döneminde imparatorluğa dönüşen Pontos Krallığı, Karadeniz’de Kırım’a, Anadolu’da Ege topraklarına kadar egemen oldu. En güçlü olduğu bu dönemde Pontos Krallığı Roma karşısında yenik düştü, varlığını 10-15 yıl daha “bağımlı” bir krallık olarak sürdürse de sonunda yok edildi. 

  

Kaynaklar:

 

 

Umar, Bilge. Karadeniz Kappadokia’sı (Pontos), İnkılap Yay. İst. 2000

Demircioğlu, Halil. Roma Tarihi 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yay. 1993

Arslan, Murat.  Mithradates VI. Eupator: Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yay. 2007

Kantor, Georgy, ‘Mithradates, I–VI of Pontos’, Wiley-Blackwell’s Encyclopedi, 2012

Şen, Ömer. Trabzon Tarihi, Derya Kitabevi Yay. Trabzon, 1998

 

 

30.10.2024, Ünyekent

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] Örneğin Pisidia (Akdeniz Göller Bölgesi) sırasıyla MÖ 319 yılında Perdikkas, MÖ 301 yılında Lysimakhos ve MÖ 281 yılında da Seleukos egemenliğine girmiştir ki, bu süreç kesintilerle de olsa MÖ. 188 yılına kadar devam etti. Önemli değişikliklerin meydana geldiği bu zaman diliminde koloniler el değiştirdi hatta yeni koloniler kuruldu.

[2] Pontus, Yunancadaki Pontos kelimesinin Latince kullanım şeklidir, Romalılar kullanmıştır.

[3] Umar, Bilge, 2000, S. 2

[4] Mithridat, Pers ismidir. Farsçası Mihrdâd “Mithra’nın (veya Mitra’nın) lütfu” anlamına gelir. Latin kaynaklarında Helenleştirilmiş Mithridat yerine Mithradates şeklinde kullanılmıştır (Ball, 2018: 167, dn.9). I. Mithridat’ın babası Ariobarzanes, Ahameniş saltanatı sırasında Pers ülkesinin yedi büyük ailesinden birinin mensubu ve hanedanlığın da akrabasıydı. Pontus bölgesinin ona verilme gerekçesi I. Dareios’un tahta çıkmasında desteğinin olmasından ötürü olduğu belirtilmiştir (Ball, 2018: 167).

[5] Şen, 1998, S. 15

[6] Özsait, 2000: 39

[7] Demircioğlu, 1993, S. 359

[8] Arrian: Periplus Ponti Euxini, edited and trans. by Aidan Liddle London: Bristol Classical Press, 2003, p. 117

[9] Arslan, 2007, S. 68 (Bu evlilik, Pers geleneklerinin bir göstergesi kabul edilse de, Zerdüşt inancında böyle bir geleneğin olmadığını savunanlar da bulunmaktadır. Bkz. Hamidullah, 1995: III/383 ve Vahidi, 1390/2012: 180 )

[10] Kantor, 2012, S. 4

23 Ekim 2024 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Kültür (II)

 


Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Kültür (II)

 

“Bu dönemin sanatından genellikle Yunan Sanatı değil de Hellenistik Sanat diye söz edilir. Çünkü Büyük İskender’in Doğu’daki ardıllarının (haleflerinin) kurdukları imparatorluğa genellikle bu ad verilir. Bu imparatorlukların, örneğin Mısır’da İskenderiye, Suriye’de Antakya ve Küçük Asya’da Bergama gibi başkentlerinin gereksinmeleri, Yunan başkentlerinkinden değişikti. Mimaride Dor üslubunun güçlü ve yalın biçimleriyle, İyon üslubunun rahat zarafeti yetmez olmuştu. Korint üslubu, Doğu imparatorluklarının ölçüsüne ve geleneklerine uyarlandı.” E. H. Gombrich  

 

Hellenistik Devir’de, Klasik Devir’in görkemli tanrı ve tanrıçaları yavaş yavaş insanlaşmaya, insansı özellikler kazanmaya başlarken, dönemin iktidar sahibi kişileri de tanrılaşmaya, tanrısal özellikler kazanmaya başlamıştır. Diğer bir ifadeyle bu dönemde tanrılar insanlaşırken, insanlar tanrılaşmıştır.[1]

Büyük İskender’in bir resmi geçseydi elimize, tümden değişik bulurduk onu. Olsa olsa Lisippos’un yaptığı heykelin Asya’nın gerçek fatihinden çok, bir tanrıya benzediğini söyleyebilirdik.[2]


  

Hellenistik Dönem Sanatı

 Sanatın dönemin dönüştürücü yapısı en fazla heykelde kendini gösterdi. Dinamik ve coşkulu yüz hatları, muktedir ve zinde kral imgesi, heykelde hareket ve kusursuzluk bu dönemde zirve yaptı. İskender heykelleri, soyluların örnek alarak taklit ettirdikleri eserler arasında yer aldı. İskender’den VI. Mithridates’e kadar tanımlı ve tarihli eserlerdir. Sporcu heykelleri arasında Lysippos’un Apoksyomenos’u ve Delphoi’daki Daokhos Anıtı vardır.




Giyimli tanrıçalar ve kadınlar, MÖ.300’lere tarihli Euthydikes’in Tykhe’sinden birinci yüzyılın başına tarihlenen Magnesia kadınlarına üç yüzyılı da kapsayan bir seri tarihli örnekle temsil edilmektedir. -Çıplak Aphroditeler için MÖ. 4. yy sonunda Knidia (Datça), Knidos Aphroditesi, Praksiteles tarafından MÖ. 4. yy ortası veya sonunda yapılmıştır.


Barok gruplar
içerisinde Büyük Galat grubu (Attalos Galatları) bilinmektedir. Ludovisi Galat’ı ve eşi. (intihar sahnesi) içlerinde en tanınmış olanıdır.[3]


Heykel sanatında vücutla drape (giysi kıvrımı) ilişkisinde ortaya çıkan bir başka durum da ıslak tarz olarak adlandırılan, şeffaflığı sağlayan buluştur. “Sandalet Bağını Çözen Zafer Tanrıçası” (Victory Untying Her Sandal) rölyefinde bu etki gözlenebilmektedir. Islak kumaşın vücut üzerinde yarattığı şeffaflık efekti, vücuda yapıştığı yerler dışında figür yüzeyi boyunca ilerleyen kumaş bölümlerinin vücuttan uzaklaştırılmasıyla sağlanmaktadır. Burada drapenin çizgisel formları kompozisyonun etkisini arttırmada önemli bir araç olmuştur.


“Samotrake Nikesi” (Victory of Samothrace) ise Helenistik-Barok üslupla yapılmış, drapeleri açısından heykelde ıslak etkiye verilebilecek iyi bir örnektir.


Pergamon’daki Zeus Sunağı

Pergamon, en iyi bilinen Hellenistik sanat merkezidir. Pergamon kralı Attalos’un Galatlara karşı kazandığı zafer, Hellenistik Barok denen sanat akımını ortaya çıkardı.

Pergamon’daki Zeus Sunağı, Olympos Tanrıları ile Devlerin savaşını (gigantomakhia) betimleyen yüksek kabartmaları, dönemin başyapıtları arasındadır.[4]

 


İskender Sikkeleri

 İskender, bir “dünya imparatorluğu” niteliğini taşıyan devletinde para birliğini sağlamış, çok sayıda darphanede benzer tiplerle İskender sikkeleri basılmıştır. Tek bir para sisteminin kabul edildiği bu sikkelerin ön yüzünde Herakles başı, arka yüzde ise tahtta oturan Zeus tasvirleri kullanılmıştır. Büyük İskender’in Anadolu’daki ilk darphanesi olasılıkla Tarsus’ta idi. Birim ağırlıkla drahmi ve tetradrahmi’dir.[5]

İskender sikkelerinde zamanla “basileus” (kral) unvanı kullanıldı. Bu unvanı ölümünden sonra da pek çok kral kullanmaya devam etti.

Barok Stilin miladı sayılan Lakoon ve Oğulları - Vatikan

 

Hellenistik Çağı Açıklayabilmek

 

Hellenistik Çağ İskender’le başlamıştır. İskender’in Doğu seferine başladığı M.Ö. 334 yılı ile son Hellenistik krallık olan Ptolemaioslar’ın Roma tarafından ortadan kaldırıldığı M.Ö. 30 yılı arasındaki dönem Hellenistik Çağ olarak adlandırılmaktadır. İskender iyi eğitimli bir liderdi. Pers Devleti’ne son verdikten sonra da onların idare sistemini sürdürmüş, Hellen ve Makedonlarla Persleri kaynaştırmaya çaba göstermiştir.

Eski Yunanca onun zamanında yaygın olarak kullanılan bir dil oldu. Hellen kültür ve uygarlığının, Doğu’daki kültür ve uygarlıklarla kaynaşması ve etkileşim Hellenistik Çağ’ın karakterini belirlemiştir. Hellenistik Çağ’ın ardından ondan çok daha uzun süren Roma Dönemi’nde Hellen kültürü ve dili etkisini sürdürmüştür. Anadolu’da Roma tebaası anlamına gelen ve “Rum” denilen kesimin dili de ağırlıkla Yunanca’dır. Hıristiyanlığı benimsemiş olan bu kesim, Anadolu’nun Türklerce fethinin ardından, önce gayrimüslim sonra da “Yunan” kabul edilmişlerdir.[6]   

İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan Hellenistik Krallıklar, Hellenistik Çağ’ın daha iyi anlaşılmasına olanak sağlar. Karadeniz’in tarihsel yapısında önemli izler bırakan Pontos Krallığı da bu çağı açıklayabilmenin önemli bir argümanıdır.

  

Kaynaklar:

 

Gombrich E.H. Sanatın Öyküsü, İst. 1980, Çev. Bedrettin Cömert, Remzi Kitabevi

Özgan R. Hellenistik Devir Heykeltraşlığı I, İst. 2016, Arkeoloji ve Sanat Yay.

Akurgal, Ekrem-Anadolu Uygarlıkları, 2017, Phoenix Yay.

Akurgal, Ekrem-Anadolu Kültür Tarihi, 2019, Phoenix Yay.

Tekin, Oğuz-Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul 2018, İletişim Yayınları.

Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu, 2023, Yapı Kredi Yay.

Schuler, Christof-Kırılganlık ve Direnç: Hellenistik Küçük Asya’da Hellen Kent Devletleri (Poleis) [Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu, 2023, Yapı Kredi Yay]

Erbaşı, F.S., Doğancı, K.-Anadolu Uygarlıkları, Paradigma Akademi Yay. Çanakkale, 2023

 

23.10.2024, Ünyekent

 



[1] Özgan R. 2016, S. 10

[2] Gombrich E.H.1980, S.72

[3] Barok Sanat’ın kökleri Hellenistik döneme dayanır. Avrupa’da XVI. yüzyılın sonlarında başlayıp XVIII. yüzyılın ortalarına değin süren, güzel sanatlarda şaşırtmayı, görkemi ve göz kamaştırıcılığı yeğleyen bir sanat biçemidir. Özelikle Laocoön ve Oğulları heykeli Barok tarzın ünlü antik bir sanat eseridir. 1506 yılında yapılan kazılar sırasında Roma'da bulunmuş ve Vatikan'da halka açık bir şekilde sergilenmektedir. Şaheser kalitesindeki eserde gerçek hayat ölçülerinde bir grup insan temsil edilmiştir.

[4] Bergama’dan Berlin’e taşınan Zeus Sunağı, at nalı biçimde yapıdır. 35,64 m genişliğinde 33,4 m derinliğindedir. Yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 m. genişliğindedir. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olympos tanrıları ile devler -Gigantlar- arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon'un kuruluş söylencesi olan Herakles’in oğlu Telefos söylencesini anlatır. Yapının kalıntıları 1870'li yıllarda Alman mühendisi Carl Humann tarafından, o zamanın Prusya'sına götürülmüştür. Bugün, Berlin'de bulunan Pergamon (Bergama) Müzesi'nde sergilenmekte ve her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir.

[5] Tekin, Oğuz, 2023, S. 202, [Hellenistik Krallıkların Sikkeleri ve Anadolu’da Tedavülü]

[6] Anadolu’daki Rum tebaanın baskın dilinin Yunanca olması, Anadolu’daki gayrimüslim kesimin “Yunan” kabul edilmesine neden olması yanında, Türkçe konuşan Türk kökenli Hıristiyanlar da Yunan sayılmışlardır. Bu nedenle 1923 Mübadelesi sırasında Hıristiyan Karaman Türkleri “Yunan” muamelesi görmüş, Yunanistan’a göç ettirilmiştir.

16 Ekim 2024 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Kültür (I)

 




Karadeniz Arkeolojisi - Helenistik Kültür (I)

 

“İskender’in Doğu Seferi başlangıçta Karadeniz topluluklarını doğrudan etkilememiş olsa da, Hellenistik Dönem itibariyle bu süreç köklü değişimlere yol açmıştır. Karadeniz arkeolojisinin en önemli antik kalıntıları bu döneme aittir. Hellenistik bir krallık olan Pontoslar ve ardından gelen Romalılar, bugün bile söz konusu bölgenin kültüründe ve sosyoekonomik yapısında belirgin izler bırakmışlardır.”

 

“İskender’in kültür politikası Şark Dünyası’nın düşüncesine saygı göstermiş ve böylece Doğu ve Batı arasında bir birleşme eğilimi yaratmıştır. Doğu ruhunun Hellen Uygarlığı ile kaynaşmasından, dış görünümü ile Hellenli, ancak özüyle Doğulu olan bir dünya görüşü ortaya çıkmıştır.”[1]

Hellenistik Uygarlık Anadolu’da gelişip büyümüştür. Bu topraklarda Hellen kültürünün sağlam bir temeli vardı. Anadolu-İon sentezi, kalıntıları bugün dahi bütün dünyayı derinden etkileyen ileri bir uygarlığın doğup gelişmesini sağladı. Doğu ile Batı kültürünün sentezlendiği bu coğrafyada, kökeni ayrı iki düşüncenin bağdaşması, Doğulu dinlerin galip gelerek Hıristiyanlık yoluyla Avrupa’ya yayılmasına neden olmuştur.

 

Büyük İskender İmparatorluğu’nun Yapısı ve Niteliği

 

14 yaşındayken başkent Pella yakınındaki Mieza’da Aristoteles’ten felsefe ve siyaset bilimi dersleri almaya başlayan İskender, genç yaşta olmasına karşın, büyük bir komutan, zeki ve ileri görüşlü bir kişiydi. Hellen edebiyatını iyi biliyordu; Homeros’un destanlarını yastığının altından hiç eksik etmediği, Euripides’in dramalarını ezbere bildiği söylenir. Kurduğu imparatorluğunun yönetiminde Pers sisteminden de yararlanmış, Perslerin satraplık idaresini benimsemişti; çünkü bu denli geniş bir coğrafyada egemenliğin tek merkezden yönetiminde güçlüklerin olacağı kesindi. Oysa bir tür yerel yönetim örgütü olan satraplıklar ile bu işi çözümlemek daha kolaydı. Satraplıkların başına önceleri Pers yöneticiler geçirmişse de, zamanla Makedon yöneticileri atamıştır. İskender, imparatorluğunun başkenti olarak Babylon’u (Babil) seçmişti. Askeri ve sivil yönetimi birbirinden ayıran İskender, bir de maliye örgütü kurmuştu. Devletin resmi dilinin Eski Yunanca (Attika lehçesi) olması kararlaştırılmıştı.

Hellenistik ideoloji pek çok sembol ve maddi temel üzerine inşa edilmişti. Bu temellerin en önemlisi polis olarak adlandırılan kent devleti örgütlenmesiydi. Hellenistik dönem ve sonrasında Roma İmparatorluğu Dönemi’nde polis özellikle Anadolu’da politik ve kültürel egemenliğin temel yapıtaşı görevini üstlendi. İktidar, niteliğini kral, bürokrasi ve kent seçkinleri arasındaki girift ilişkilerden alıyordu.[2]

Kralların ezici üstünlüğüne rağmen, Hellenistik Dönem, Hellen kentleri için bir gerileme dönemi değil, bir direnç ve refah dönemi olmuştur.[3]    

Pers seferi sırasında İskender’in yaptığı en büyük işlerden biri de yeni kentler (Aleksandreia) kurmasıdır. Bu kentlerin çoğu Tigris’in (Dicle) doğusunda bulunuyordu. En önemlilerinin başında, hiç kuşkusuz, Mısır’daki Aleksandreia (İskenderiye) gelmektedir. İskender, ticaret ve ulaşıma da önem vermiş, Perslerin yol şebekesini daha da geliştirmiştir.

 

Hellenistik Dönem Kültürü

 

İskender, bir kültür birliği oluşumunu sağlamak için Makedonlar ile Perslerin evlilik yapmalarını istiyordu. Nitekim Arrianos’tan öğrendiğimize göre 10.000 Makedonyalı asker, Anadolu ve İran’daki yerli halktan kişilerle evlenmişti. İskender’in kendisi de, Susa’da yapılan bir törenle iki Pers prensesini eş olarak aldı.

Hellenistik Anadolu’da dinsel yapı önceki dönemlerden farklı bir yapıya sahip olacaktı. Hellen tanrı ve tanrıçalarla tanışık olsalar da kendi tanrı ve tanrıçaları, hane kültleri ve ata kültü gibi inançları vardı. Bu süreçte Hellenik monarşinin tamamlayıcısı olan hükümdar kültleriyle tanıştılar. Daha öncesinde, Tiranlar dönemi ve Pers hâkimiyeti altındayken Hellen toplumunun bir hükümdarı tanrılaştırdığı görülmemiştir. Tanrısal krallar, kahramanlık çağının siluetiydi.[4] 

Öte yandan bu dönemde, özellikle MÖ. 2. Yüzyılın başından beri dinsel yapıların eski önemini yitirdiğini görüyoruz. Artık büyük tapınaklar yerine büyük gymnasionlar, büyük açık hava tiyatroları, odeonlar ve stadyumlar yer almaktadır. Böylece Hellas yani antik çağ Yunanistan’ı ve Anadolu’daki devlet idaresi dinsel kaygılardan ve ilkelerden büyük ölçüde sıyrılmış olarak akılcı ve gerçekçi bir tutum içine girmiş bulunmaktadır.[5]


 

Hellenistik Felsefe ve Bilim

 

Hellen kent devletlerinin sona erdiği M.Ö. 323 yılıyla, Helenistik çağın son büyük imparatorluğu Roma’nın da bir parçası olduğu M.Ö. 30 yılı arasındaki dönem Hellenistik Dönem’dir. Bu dönemin felsefesi olan Hellenistik Felsefe, İskender’in hocası Aristoteles’ten başlayarak onlarca düşünürün ve onların sahibi olduğu düşünce akımlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Döneme Damgasını Vuran Önemli Düşünce Adamları ve Okullar: Akademia ve Lykeum, Epicuros (Epikür, Epiküros), Stoalılar; Stoa Okulu, Kıbrıslı Zenon, Sinoplu Diyojen, Septisizm; Septikler, “Her şeyin ölçüsü insandır.” diyen Protagoras ve Yeni Platonculuk (Plotinos).

İskender, beraberinde götürdüğü bilim adamlarına, fethettiği ülkelerdeki hayvanlar ve bitkiler üzerinde gözlemlerde bulunma ve coğrafi araştırmalar yapma olanağı sağlayarak bilimsel çalışmaları da desteklemiştir.

Sisamlı Pisagor’un, Miletli Thales’in matematiği bu dönemde uygulama alanı buldu.

Bilim alanında Mısır’da İskenderiye kenti öne çıkarken, bu evrede Pergamon, Ephesos, Priene, Miletos ve Menderes Magnesiası başta olmak üzere Teos, Klaros, Smintheion gibi kentler ve kutsal alanlar o zamanki dünyanın en parlak sanat ve kültür merkezleri haline geldi.


 

Hellenistik Mimari

 

Hellenistik dönemde Hippodamos kent planı (Dik açıyla kesişen sokak ve caddelerden oluşan kent sistemidir) uygulaması yaygınlaşmıştır. Anadolu’da bu plan Priene, Miletos, Antiocheia, Magnesia, Herakleia Latmos ve Knidos’ta görülür. Bergama kent planı ve Akropolü ise Klasik Atina’yı model almıştır.

Bu dönemde tapınak planları genelde peripteros (çevresi sütundan revaklarla çevrili) ve prostylos (önü sütunlu) şeklindedir. Hellenistik dönem mimarisinde ion düzeni daha yaygın olarak kullanılmıştır. Sanat ve mimaride dinsel etki azalmıştır. Bunun sonucunda Tapınak boyutları küçülmüş ve halk yararına yapılan kamu yapılarının inşası ön plana çıkmıştır. Böylece gymnasion, tiyatro, agora, stoa, bouleuterion gibi yapılar önem kazanmıştır.

Helenistik Evre’nin önemli tapınakları: Ephesos Artemis Tapınağı son inşa dönemi, Dydima Apollon Tapınağı, Priene Athena Polias Tapınağı ve Sardis Artemis Tapınağı’dır.

Hellenistik yapılarda aks ve simetri sistemi geliştirilmiştir. Bu dönemde oranlar önem kazanmıştır. Eustylos (iki sütun arasındaki uzaklığın, sütun çapının 2 1/4 katı olduğu tapınak tipi), Hermogenes tarafından Teos Dionysos Tapınağında kullanılmıştır. Oranlar sütun alt çapına göre hesaplanmıştır. Dor sütunlarında Enthasis (sütun gövdesine verilen dışbükey eğim) incelmiştir. Yivler tam yapılmamıştır.

Hellenistik dönemin en önemli mimarı Hermogenes’tir.

Çok katlı yapılar; İskenderiye Feneri, Halikarnas Mozolesi, Rodos Heykeli gibi dünyanın yedi harikasını oluşturan bazı eserler bu dönemde inşa edilmiştir.

 

16.10.2024, Ünyekent

  

Kaynaklar:

Akurgal, Ekrem-Anadolu Uygarlıkları, 2017, Phoenix Yay.

Akurgal, Ekrem-Anadolu Kültür Tarihi, 2019, Phoenix Yay.

Tekin, Oğuz-Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul 2018, İletişim Yayınları.

Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu, 2023, Yapı Kredi Yay.

Schuler, Christof-Kırılganlık ve Direnç: Hellenistik Küçük Asya’da Hellen Kent Devletleri (Poleis) [Tekin, Oğuz-Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu, 2023, Yapı Kredi Yay]

Erbaşı, F.S., Doğancı, K.-Anadolu Uygarlıkları, Paradigma Akademi Yay. Çanakkale, 2023


Dip notlar:

[1] Akurgal, Ekrem, 2017, S. 199

[2] İlkçağ tarihi boyunca imparatorlukların, krallıkların ve site toplumlarının temelinde köleci üretim ilişkileri yer alır. İleriki bölümlerde ayrıntısıyla ele alınacaktır.  

[3] Schuler, Christof, 2023, S. 191

[4] Türkan, Ahmet, Hellenistik Dönemde Anadolu, Derleme: Erbaşı, F.S.-2023, s. 372

[5] Akurgal, Ekrem, 2019, S. 350