Aşkın Dünkü Çocukları
Sanatın Öyküsü adlı eserinde E.H. Gombrich: “Sanat adı verilen bir şey yoktur aslında, yalnızca
sanatçılar ve sanat eserleri vardır” der.
İşin içine sinema girince, durum daha karmaşık bir hal alıyor.
Çünkü sinemanın kapsadığı alan geniş; görsel-işitsel konumu, ışık, renk,
kompozisyon, kurgu, ses, görüntü, makyaj, kamera, dekor, oyunculuk gibi
özellikleri içinde barındırıyor.
Sinema eserinin ortaya çıkışı pek çok sanatçının ortak
çabasıyla gerçekleşir. Tam bir ekip çalışmasıdır, anlayacağınız. Tüm bunların
organik bireşimiyle sine
ma kendini sanatsal anlamda var eder.
Ünlü sanat tarihçisi Gombrich’in deyimiyle söylersek, sinema
sanatı bir dizi sanatçının bir araya gelerek oluşturduğu kolektif bir eserdir.
Sinema eserinin ilk tanıtımı afiş ile olur. Eserin adı ve ilk şekli afiş ile duyurulur. Ardından
fragman gelir ki, bilgi vermek amacıyla içinde filmden sahneler barındıran
tanıtım videolarıdır. Afiş ve fragmanla birlikte filmle ilgili küçük
açıklamalara, anekdotlara yer verilir.
31 Ocak 2025’te sinemalarda gösterime girecek olan Aşkın Dünkü Çocukları filminin,
şimdilik afiş ve fragmanları mevcut.
Ama biz, Ünyeliler
olarak çok daha fazlasına tanık olduk, bizzat eserin içinde yer aldık.
Anlatılan Senin Hikâyendir
Aşkın Dünkü Çocukları filminin içinde (belki de merkezinde)
yer almamıza rağmen, medyada açıklananlar dışında filmin öyküsünü bilmiyoruz.
Elbet de merak ediyoruz, Ünye baz alınarak anlatılan aşk öyküsünün nasıl bir
şey olduğunu.
Bizi asıl ilgilendiren ise filmde Ünye’nin nasıl işlendiği, olay
örgüsüyle ne derece bütünleştirildiği ve nereye konulduğudur.
Tanık olduğumuz hatta içinde yer aldığımız çekimler, tanıtım
filmleri ve afiş; bize bu yapımda Ünye’nin ve dolayısıyla Ünyelilerin esas unsur
olduğunu gösteriyor.
Mekân ve mekânın sahipleri önemlidir.
Alın size birkaç örnek:
Fellini’nin Roma’sı (Fellini’s
Roma, 1972)
Roma, Açık Şehir (Roma
Città Aperta, 1945)
Roma Tatili (Roman
Holiday, 1953)
Venedik’te Ölüm (Death
in Venice, 1971)
New York, New York (1949
ve 1977)
Seni Seviyorum Paris (Paris,
Je T'aime, 2006)
Barselona, Barselona (Vicky
Cristina Barcelona, 2008)
Casablanca, 1942
Ve bizden bir örnekle
yükselttiğimiz çıtayı biraz indirelim; Asmalı
Konak, 2007
“70’li yıllardan günümüze taşan buruk bir aşk hikâyesini
dönemin toplumsal konularıyla harmanlayarak anlatan” Aşkın Dünkü Çocukları’nın
çoğu Ünye’de çekildi.
“Aşkın Dünkü Çocukları bir Ünye hikâyesi. Motivasyon
kaynağımız sadece Ünye’de film çekmek değil, özgün ve evrensel bir hikâyenin
peşine düşmek oldu.” diyor, yapımcı Selim Tuncer.
Ünye’yi ne kadar ifade ediyor, izleyince öğreneceğiz…
Merakla bekliyoruz.
Bizim merakımızdan daha fazlasını, filmin öyküsüne katkıda
bulunan, eserin yapımcısı, değerli hemşerimiz Ahmet Selim Tuncer yaşıyor olmalı…
Endişeli olmalı, bir yapımcı olarak…
Çünkü eserin ticari başarısı önemli.
Sayın Tuncer’in kendi memleketini filmin merkezine koyması,
zaten risk faktörünü baştan aldığını gösteriyor.
“Yönetmen filmi” gibi ticari kaygı gütmeyen yapımlara benziyor…
Yapımcı filmi oysa…
Yapımcılar öncelikle filmin ticari başarısını düşünür, değil
mi?
Ne diyeceğimi bilemedim…
Sevgili Tuncer bu yapıma sadece maddi imkânlarını değil,
sinema hayallerini, anılarını ve memleket sevdasını koymuş.
Anlatılmak istenen bizim hikâyemiz olunca, bize bu eseri
kayıtsız koşulsuz desteklemek düşüyor.
Ünyeli hemşerilerim bana Ünye bu mu, biz böyle miyiz diye
sorarsa, onlara açıkça şunu söylemeliyiz: “De te fabula narratur!”
Anlatılan senin hikâyendir! (Horace)
Afiş ve “Aşkın Dünkü Çocukları”
Sinema sanatı, teknolojik gelişmelerden yararlanma yanında,
gerçekçilik ve gerçeküstü durumları en verimli biçimde aktarabilme olanağına
sahip. Eserin başarısı, onu ortaya çıkaran unsurların her birinin çabasına, becerisine
bağlı. Filmin yönetmeni, yapımcısı ve oyuncuları kadar, irili ufaklı pek çok
unsurun önemi var. Filmin müziği, görüntü ve sanat yönetimi, teknoloji
kullanımı vb. En başta belirtiğimiz gibi, sinema sanatının ortaya çıkışı pek
çok sanatçının ortak çabasıyla gerçekleşiyor. Sanatçı ve zanaatçısıyla tam bir
ekip çalışması...
Sinema eserinin ilk tanıtımı afiş ile olur, demiştik.
Afiş (Fransızca: affiche), duyuru veya tanıtım amacıyla hazırlanmış
resimli ilandır.
Günümüzdeki anlamı çok yeni olmakla birlikte İlk Çağ’dan bu
yana kullanılmaktadır. Eski Yunanlılar
halka açıklamak istediklerini, tahta tabletlere (aksonîlar) kazıyorlarmış. Romalılar
ise gösteri programlarını ve ticaretle ilgili bilgileri kireçle beyazlatılmış
duvar panolarına yazarak (albüm) duyururlarmış.
Afiş sanatı 19. yüzyıl başında iki ana unsurun bir araya
gelmesiyle ortaya çıkmış; yazı ve resim… Başlangıçta basın bültenlerini andıran
afiş, modern sanat anlayışıyla beraber kendi estetiğini oluşturmuş ve afişin
temel yapısı, kısa ve çarpıcı bir metnin resimle beraberliğine dayandırılmış.
Türk afiş sanatı, 1925 yıllarında İhap Hulûsi Görey‘in çalışmalarıyla ortaya çıkmış. İhap Hulûsi, Türk afiş sanatının kurucusu kabul ediliyor.
1920 yılında resim eğitimi için Almanya’ya giden İhap Hulusi İstanbul'a
döndüğünde “Türkiye’de afiş sanatı diye bir şey olmadığını gördüm" diyor.
Oysa 1772’de Fransa’da ticaret amaçlı afişler öylesine
yaygınlaşmış ki bu mesleğin düzene sokulmasına karar verilmiş. Önce bir
Afişçiler Birliği kurulmuş.
Birlik, özellikle 1830’dan sonra taş baskısının (litografya)
kullanılmasıyla gelişmiş. Gavarni, Gustave Doré modern afiş sanatının öncüleri
olmuşlar.
Japon oyma baskıları da (estamp), birçok ülkede benimsenmiş
olan anlatımcı Fransız afiş sanatının gelişmesinde büyük ölçüde etkili
olmuşlar. Sarah Bernhardt’ın özel
afişçisi Mucha‘nın yapıtları, “art noveau”nun özelliklerini taşımaktaymış.
Moulin Rouge’un ünlü Fransız ressamı Henri de Toulouse Lautrec’i afiş konusunda
hatırlamadan geçmek olmaz. Afişe renk ve özel bir desen getiren Lautrec’in
eserleri, en iyi "renkli boyayla çizimler" olarak tanımlandı.
Bizde ise 1960’lı yıllarda Mengü Ertel, 1970’li yıllarda Sait
Maden, Erkal Yavi, Aydın Erkmen, Turgay Betil, Sadık
Karamustafa, Bülent Erkmen gibi
grafik sanatçıları da afiş sanatının gelişmesine önemli katkılar
sağlamışlardır.
1960’lı yılların sonuna doğru kullanılmaya başlanan Ünye
Belediyesi logosu da MSÜ öğretim üyesi Pof. Dr. Sadık Karamustafa’nın eseridir.
Afişte Çıkmak
Aşkın Dünkü Çocukları’nın afişi çıkınca; önce başrol
oyuncularının portreleri, ardından Ünye sahili ve okul önlüğü kıyafetiyle
Ünye’nin Dünkü Çocukları formatında filmden bir kareyi görüyoruz. Afişin orta
yerinde, ateş çemberinden atlayan birine odaklanıyoruz. Etrafında kırmızı
tişörtlü, siyah pantolonlu insanlar…
O da ne? En baştaki kırmızı tişörtlüye takılıp kalıyorum.
Sanki çemberden atlayana alkış tutar bir hali var. Biraz yakından bakıyorum
afişteki kırmızı tişörtlüye, olamaz!
Bu benim, bu satırların yazarı…
Eskiden afişe çıkardık, şimdi afişte çıkıyoruz. Üstelik afişin
merkezinde…
O ateş çemberinden atlayan da bendim, benim gibi elit
grubundan arkadaşlarımdı.
En son aynı meydanda, 2013’ün 19 Mayıs’ında, 50-60’lı yaşımıza
rağmen geçmiştik o ateş çemberinden.
Anlatılan bizim hikâyemizdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder