28 Mayıs 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Antik Roma’da Posta ve Ulaşım Sistemi: “Cursus Publicus”

 


Karadeniz Arkeolojisi - Antik Roma’da Posta ve Ulaşım Sistemi: “Cursus Publicus”

 

Hiçbir büyük imparatorluk, düzgün bir iletişim ve ulaşım sistemi olmadan gerçekleşemez. Lojistik, geniş bir diyarı iyi bir mekanizma gibi işler durumda tutan ve onu iyi düzenlenmiş bir ulusta bir araya getiren unsurdur. Tarih boyunca, her büyük imparatorluğun kendi kurye sistemi, yol ağı ve ulaşımı vardı ve bu da başarısını ve işlevselliğini garanti altına alıyordu. Bunların arasında tartışmasız en bilineni, antik Roma posta ve ulaşım sistemi olan Cursus Publicus'tu.

Antik Roma’da Posta Sistemi (Cursus Publicus), yaygın olarak yanlış anlaşılan, kendine özgü bir Roma hükümet kurumuydu. Hükümet iletişimini, hükümet yetkililerinin seyahatini ve belirli yük mallarının taşınmasını mümkün kılan cursus publicus, imparatorluk genelinde Roma yönetiminin güvence altına alınmasında ve uygulanmasında hayati bir rol oynamaktaydı.  Günümüzde bu kurum, işlevi ve organizasyon yapısı itibariyle modern posta sistemlerinden oldukça farklı olmasına rağmen, birçok kişi tarafından hala 'posta ofisi' veya 'hükümet karakolu' olarak adlandırılmaktadır.

Oysa cursus publicus, belirlenmiş turlar düzenleyen ve evrensel olarak kullanılabilen bir posta sistemi değildir. Postane gibi bir teslimat hizmeti olmadığı gibi daha ziyade devlet yetkilileri tarafından kullanılmak üzere oluşturulmuş bir altyapı düzenidir.[1]

 

Tabula Peutingeriana, Roma İmparatorluğu'ndaki yol ağını, yani cursus publicus'u gösteren resimli bir haritadır.

Roma Posta Sistemi

 

İmparator Augustus tarafından uzak eyaletlerin valileriyle hızlı ve güvenilir bir haberleşme sağlamak amacıyla güçlü bir posta sistemi oluşturuldu. Bütün büyük yolların üstünde çeşitli aralıklarla yedekleme merkezleri bulunmaktaydı ve bu sistem imparatorluğun karmaşık askeri ve yönetsel sisteminin vazgeçilmez bir parçasıydı.

Perslerden örnek alınarak düzenlenen kurye teşkilatı (Cursus Publicus), merkezi idareye eyaletlerden haber taşımış ve bütün imparatorluğu Roma’dan yönetebilme imkânı sağlamıştır. Deniz yolculuğunun daha rahat olmasına rağmen, imparatorluk sınırlarında (limes) savaş tehdidi altındaki bölgelerle haberleşme genel kural olarak kara yoluyla yapılmaktadır. Bunun dışında deniz yolunun kış mevsimi boyunca kullanılamaması, karayolu ulaşımını ticari taşımacılık açısından da önemli kılmıştır. Dolayısıyla egemenlikleri altındaki topraklarda olup bitenleri mümkün olan en kısa sürede öğrenebilmek ve iktidarlarını bu sayede pekiştirebilmek için bütün Roma imparatorları daha iyi ve daha kısa yolların inşasına, yol bakımına ve denetimine büyük önem vermişlerdir.

Cursus publicus, Roma devletinin özel kişilere yüklediği yükümlülüklere dayalı bir resmi ulaşım sistemiydi. Hükümet temsilcilerinin seyahatleri sırasında kullandıkları donanım, hayvanlar ve vagonlar sistem tarafından sağlanıyordu. Erken imparatorlukta, bu hizmet için tazminat ödenmesi gerekiyordu, ancak geç antik çağda askıya alınmıştı. [2]

Cursus Publicus yüksek maliyetinden dolayı her zaman tartışmalı bir hizmet oldu. Buna karşılık her dönem Cursus Publicus, diğer ulaşımlardan 10 kat daha hızlıydı. Her etapta bulunan 40 at sayesinde ve düzenli haberci hareketliliğiyle imparatorluk içinde haber akışı sağlıyordu.  

 

Antik Dünyada İletişim

 

Büyük bir imparatorluk, geniş bir toprak parçasıdır. Birçok ulusu, etnik kökeni, dili, coğrafi alanı ve hatta kıtaları bünyesinde barındırır. İyi bir iletişim ve ulaşım sistemi olmadan, bu yönler asla birbirine bağlanamaz ve tek bir işleyen âlem oluşturamaz. Bu nedenle, antik tarihe geri dönersek, tüm büyük âlemlerin bir tür toplu taşıma ve iletişim sistemine sahip olduğunu görebiliriz. MÖ 2000 kadar erken bir tarihte antik Mısır'da ve hatta yaklaşık bin yıl sonra Çou Hanedanlığı Çin'inde posta sistemlerinin var olduğunu anlatan tarihi referanslar mevcuttur. Posta sistemi, dünyanın en büyük imparatorluklarından birine sahip olan Moğollar tarafından benimsendiği antik Çin'de rafine edildi.

Pers İmparatorluğu Ulaşım Sistemi. 
Tarihte ilk büyük posta sistemidir ve tarihçiler "muhteşem" olarak değerlendirir. 
Roma büyük ölçüde cursus publicus'u Perslerden esinlenmiştir.

 

Pers Atlı Habercileri

 

MÖ 6. yüzyılda, antik Persler imparatorluklarına, ülke genelinde atlı haberciler ve postaneler sistemiyle hizmet veriyorlardı. Bir haberci hızla at sürebilir, bu posta istasyonlarından birine ulaşabilir, yorgun atını dinlenmiş bir atla değiştirebilir ve yolculuğuna hızla devam edebilirdi. Bu adımları tekrarlayan haberci, imparatorluğun uzak bir noktasına nispeten kısa bir sürede ulaşabilirdi. Sistem iyi çalıştı ve tarihçiler Herodot ve Xenophon'un anlattığı gibi antik Yunanlıların dikkatini çekti. Ve kısa sürede sistem doğal olarak Roma'ya ulaştı ve burada hızla benimsendi ve Roma standartlarına göre geliştirildi. Kısa sürede ünlü Cursus Publicus'a dönüşecekti.

Harita: Romalılar, devlet görevlerini eski Pers kraliyet atlı habercilerinden uyarlayarak, onu ünlü Cursus Publicus'a dönüştürdüler.

Cursus Publicus “Kamusal Yol”, sadece birkaç nesil içinde, İngilizce'de "Kamu Yolu" veya "İmparatorluk Postası" olarak bilinen Cursus Publicus, Roma İmparatorluğu boyunca faaliyet gösteren Roma hükümeti tarafından işletilen kurye ve ulaşım hizmetlerinin en önde gelen sistemi haline geldi. Procopius, erken biçimleri hakkında şunları yazar:

“Daha önceki İmparatorlar, düşmanın herhangi bir bölgede hareketleri, isyan, bireysel şehirlerdeki öngörülemeyen kazalar ve imparatorluğun her yerindeki valilerin veya diğer kişilerin eylemleri hakkında mümkün olduğunca çabuk bilgi edinmek ve ayrıca yıllık haraçların tehlike veya gecikme olmadan gönderilebilmesi için, aşağıdaki sisteme göre egemenlikleri boyunca hızlı bir kamu kuryeleri hizmeti kurmuşlardı. Aktif bir adam için bir günlük yolculuk olarak sekiz veya bazen daha az, ancak genel bir kural olarak beşten az olmamak üzere 'aşama' belirlediler. Her aşamada kırk at ve orantılı sayıda seyis vardı. İş için atanan kuryeler, mükemmel atların rölelerini kullanarak, genellikle tek bir günde, aksi takdirde on günde kat edecekleri kadar büyük bir mesafeyi kat ediyorlardı.”

İnsanların, mesajların ve malların geniş mesafeler boyunca hareketini kolaylaştırmak, geniş Roma topraklarında etkili iletişim ve yönetimi sağlamak için kurulmuştur. Cursus Publicus, geniş imparatorluk üzerinde kontrolü sürdürmede ve ticaret, yönetim ve askeri operasyonları kolaylaştırmada önemli bir rol oynamıştır.

 

Roma İmp. deniz ve kara ulaşımı

Kuzey İspanya'da ayakta kalmış Roma yolunun bir bölümü. Bordür taşları açıkça görülebiliyor, Roma yollarının iletişim ve ulaşım ağlarındaki ortak bir özelliğidir

Antik Roma'dan deniz ulaşımı kabartması

Antik Roma'da ulaşımı gösteren bir Roma sikkesi

Kurye Sistemi’nden Roma İmparatorluğu Ağına

 

Suetonius'un kaydettiği gibi, Augustus yalnızca hayati resmi gönderilerin taşınmasını amaçlamıştı. İlk kurye sistemi bir kurye hizmetinden başka bir şey değildi. Ancak, daha sonraki dönemde yürürlükte kalan ikinci sistem, yalnızca resmi postayı teslim etmekten daha fazlasını yapabiliyordu.[3]

 Vehicula -yani yük hayvanları, tekneler veya özellikle vagonlar- yalnızca kuryeleri ve mesajlarını değil, aynı zamanda diğer kişileri ve sınırlı miktarda bagaj veya diğer yükleri de taşıyabiliyordu. Kurye sisteminden ulaşım sistemine geçiş Augustus döneminde zaten tamamlanmıştı ve bu nedenle geç antik çağda da devam etti. Bu reform, Tiberius'un saltanatının başlangıcından kalma Galatia'dan gelen bir eyalet fermanında yansıtılmıştır.

Eyalet valisi Sextus Strabo Libuscidianus, fermanında Augustus ve Tiberius'tan alınan talimatlara atıfta bulunur. İlk olarak 1976'da yayınlanan bu metin hem Yunanca hem de Latince olarak kaydedilmiştir ve cursus publicus'un tam olarak nasıl çalıştığını ayrıntılı olarak açıklamaktadır.

 

28.05.2025, Ünye Kent

 

 

Kaynaklar:

 

Kolb, Anne. 2001, Transport and Communication in The Roman State “The cursus publicus”, British Library Press

Ancient-origins.net (Antik Kökenler), Timolin, Kildare / Ireland

Tacitus, Historiae; by Ronald H. Martin (Author) 1981, Tacitus and the Writing of History

Herodotos, Historia, Tarih VII; 2019, İş Bankası Kültür Yay.



[1] Kolb, 2001; 95

[2] Kolb, 2001; 98

[3] Gaius Suetonius Tranquillus (y. MS 69 – MS 122'den sonra), yaygın adıyla Suetonius, erken Roma İmparatorluk döneminde yaşamış Romalı tarihçiydi. Suetonius'un günümüze ulaşan en önemli eseri, Julius Caesar'dan Domitianus'a kadar 12 Roma hükümdarının biyografilerinden oluşan De vita Caesarum (On İki Caesar) adlı eseridir.

21 Mayıs 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Roma Köprüleri, Limanlar

 

İstanbul Yenikapı'daki ahşap Roma iskelesinin kalıntıları

Karadeniz Arkeolojisi - Roma Köprüleri, Limanlar

 

Bir akarsuyu geçmek veya engeli aşmak için geçit inşa edebilmenin en basit yolu, açıklığın üzerine yekpare bir taş veya ahşap kalas yerleştirmektir. Bu tip basit inşalar kadar teknik açıdan dönemine göre daha karmaşık köprüler de inşa edilebilmiştir. Bunlardan en bilineni, MÖ 7. yüzyılda Babil Kralı Nabopolassar’ın Fırat üzerinde inşa ettirdiği tuğla ve taştan payandalar üzerindeki ahşap tabliyeden oluşan köprüdür.[1]

Tamamen taş malzeme ile inşa edilen Hattuşa’daki köprüde ise bindirme (sahte) kemerden yararlanılmıştır. Bindirme kemer, kerpiç, tuğla ve taş gibi malzemelerin üst üste birbirini aşacak şekilde yerleştirilmesi ile elde edilir. Bu şekilde inşa edilen geçitler, malzemesi ne olursa olsun, ancak kısa mesafeli açıklıklar söz konusu olduğunda işe yarar.[2] (Naumann 1963: 24-32)

Roma’nın insanlık tarihine kazandırdığı köprüler ve suni limanlar ulaşımı etkilemiş ve tarihsel ilerlemeye büyük bir ivme sağlamıştır.

 

Antik Roma Köprüleri (Pons / Pontis)

 

Klasik Antik Dönem’in başlangıcında büyük akarsuları geçmek için geçici setler, ahşap direkler ve sallar kullanılırdı. Roma döneminde kalıcı geçişi sağlayan köprüler inşa edilmeye başlandı. İlk aşamada ahşap dal köprü yahut asma köprüler kullanılırken, Roma inşaat tekniğinin etkisiyle taş köprüler inşa edildi.

 Köprüler, genelde toprak set için çok derin çöküntü veya vadiler ve nehirleri karşıya geçmek için inşa edilirdi. Roma’da köprü, pons / pontis sözcüğüyle ifade edilirdi. Sözcüğün ilk anlamı “asma köprü” iken, sonraları sadece “köprü” olarak genelleşti.

Pons sözcüğü, ilk köprünün dini bağlantısı olan Pontifex Maximus’dan (Roma’nın başrahibi) geliyordu. Çünkü ilk ahşap köprü dini amaç taşıyordu. Bu anlayış, günümüz Papalık kurumuna (pope) kadar gelmiştir.

Tuna nehrini duba/şamandıra düzeneğiyle geçen Roma Lejyonu, sonraki dönemlerde inşa edecekleri köprülerle geçecekti.

En erken köprüler ahşaptandı. Roma’daki en eski ahşap köprü Etrüskler tarafından inşa edilmiş olmalıydı. Genelde en eski ahşap köprü kral Ancus Marcius’a atfedilir (Pons Sublicius). Sonraları köprü ayakları taştan, geçiş kısmı ahşaptan yapılmaya başlandı.








Silindirik sistemle suyun boşaltılıp harç aracılıyla akarsulara köprü ayakları inşa edilerek, günümüzün köprü inşasına giden yolu açtılar. (Arşimet vidası türbini).[3]

Bağlayıcı taşları keşfederek kemerli köprüler inşa ettiler. Günümüzde dahi kullanılan bu köprülerin benzerini Osmanlı döneminde Mimar Sinan kullanmıştır.

Pons Fabricius (Ponte dei Quattro Capi ): Tiber Adası ve batı yakasını bağlar. Geç Cumhuriyet Dönemi (Cassius Dio’ya göre MÖ.62’de yapıldı). Yolların yapımından sorumlu olan ve Fabricia ailesinin bir üyesi olan Lucius Fabricius tarafından yaptırıldı. Roma’daki en iyi korunmuş Roma köprüsüdür.


Justinian Köprüsü
: Erken Bizans Dönemi’nin Anadolu’daki en görkemli anıtsal yapılarındandır. Serdivan/Sakarya Köprüsü olarak da bilinen Sakarya nehri üzerindeki köprünün uzunluğu 365 m. genişliği 9.85 m.’dir. Toplam 12 kemerlidir. MS. 558-560 yıllarında İmparator Justinianus tarafından yaptırılan köprünün bir kenarında yak, diğer kenarında apsisli yapı yer alır. Yapı pontogebphyra (Rumca beş köprü) olarak hatalı bir isimle anılır. 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.

Adana Taş Köprü: Hadrianus dönemi eseridir. Halen kullanılan en eski köprülerdendir. Aslen 21 gözlü olan köprü, Seyhan Nehri'nin ıslahı sırasında 7 gözünün toprak altında kalmasıyla 14 gözlü olarak hizmet vermektedir.

Silifke Taş Köprü: Şehir merkezinden geçen Göksu nehri üzerindedir. Aslen yedi gözlü iken köprü gördüğü onarımlar sonrası beş gözlü hale gelmiştir.


Kemere Köprüsü
: Bartın’ın Amasra ilçesindedir. Amasra Kalesi'nin yarımada ile Boztepe Adası'nda bulunan iki kısmını birbirine bağlan Roma dönemi köprüsüdür.

Çoğunluğu Ege ve Akdeniz antik kentlerinde bulunan Roma köprülerinin Karadeniz’de günümüze ulaşmayı başarabilen örnekleri enderdir. Ancak Karadeniz’in debisi yüksek akarsuları üzerinde bol miktarda bulunan “kambur” köprüler, Roma teknolojisi ürünüdür.

 

Tüneller

 

Seyrek kullanılmış olmalarına rağmen tünellere ait kanıt vardır. Uzun bir yol yerine daha kısa bir ulaşım sağlardı. En güzel örnek Furlo Tüneli’dir. Pesaro yakınlarındaki Via Flaminina üzerinde Furlo Gorge’da sağlam bir kireç taşı çıkıntısı kesilerek yapılmıştır. İmparator Vespasian bu kayayı MS. 76-77’de kestirmişti. Bu tünel 5.48 m genişlik, 5.95 m yükseklik ve 38,3 m uzunluğundaydı. Bugün hala kullanılmaktadır.

Diğer eski tünel ise Umbrialılar tarafından kazılan Pozzuoli tünelidir. Napoli yakınında Via Domitiana üzerindedir. 4 m genişlik, 5 m yükseklik ve 705 m uzunluğundadır.

Anadolu’daki en önemli örneği Hatay’daki (Samandağı) Titus tünelidir. Su tahliyesi için kullanılmıştır.

 

Su Kemerleri

 

Romalılar su kemerleri inşasında da önemli ilerleme kat etmişlerdi. M.Ö. 4. yüzyıl sonlarına kadar suyu kuyudan, kaynaktan veya sarnıçlarda biriktirilen yağmur suyundan sağlayan Romalılar, M.Ö. 312’de ilk su kemeri Aqua Appia’yı inşa ettiler. İnşaat, Censor Appius Claudius Caecus’un idaresinde gerçekleştirildiği için, su kemeri (ve yukarıda bahsettiğimiz aynı tarihte inşa edilen Roma yolu Via Appia da) onun adıyla anıldı.

M.Ö. 312’den, İmparator Traianus (M.S. 98117) zamanına kadar Roma’da on su kemeri inşa edilmişti; Traianus zamanında inşa edilen su kemeri de imparatorun adıyla anılmaktadır (Aqua Traiana). İmparatorluğun hemen bütün eyaletlerinde kentler su ihtiyaçlarını su kemerleriyle kaynaklardan getirilen suyla sağlıyorlardı.[4]

Roma’nın egemen olduğu Akdeniz dünyasının çeşitli bölgelerinde su kemerlerini görmek mümkündür. Aspendos’ta bulunan su kemeriyle İstanbul’a su taşıyan kemer en ünlüleridir.

 

Limanlar

 

Bir körfez ve burunlardan oluşan doğal limanlar, denizcilik tarihi boyunca tercih edilen en önemli ulaşım sistemi olmuştur. Antik Romalılar, doğal limanlar dışında her iki yandan dalgakıranlarla sınırlandırılan yapay limanları inşa ettiler.

Yapay olarak kazılmış koylar da yapay limanlar sınıfına girdi.

Antik Roma’da limanların bir kısmı sadece askeri deniz kuvvetlerine aitti. Büyük çoğunluğu ise ticaret amaçlıydı. Deniz ulaşımı, karaya göre çok daha fazla kullanılan bir ulaşım aracıydı.

İtalya sahilleri çok az sayıda doğal limana sahipti. Bu yüzden yapay bir liman inşa edilmek zorundaydı.

Birçok liman Roma’nın kuzey ve güney sahillerine konumlandırılmıştı. En ünlüsü Roma’ya deniz ulaşımını sağlayan Ostia limanıydı.

Kuzey Afrika’da (Libya) bulunan Leptis Magna ve İstanbul-Yenikapı limanları, diğer ünlü limanlardı.

Akdeniz ve Karadeniz’de Roma Dönemi’nde yaklaşık 1000 kadar liman vardı.

Ayrıca kuzey eyaletlerde ve nehir boylarında çok sayıda liman ve iskele vardı.

Romalılar, eski liman inşaatlarında kullandıkları teknikleri geliştirdi ve daha büyük ölçekli limanlar yaptılar. İnşaat sektöründeki yenilikleri limanlara da uyguladılar. Örneğin su altına döşenen hidrolik beton ve temeller kullandılar.[5]

21.05.2025, Ünye Kent

 

Kaynaklar:

Gazzola, P. 1963, Ponti Romani, Firenze

Naumann, R. 1963. “Die hethitische Brücke über die Schlucht bei Büyükkaya (Bogazköy)”, “Boğazköy üzerindeki Hitit köprüsü”, Berlin'deki Alman Doğu Derneği Yay.

Kaplan, Davut. 2022, “Roma’da Yollar, Rotalar”, 19 Mayıs Üniv. Arkeoloji Bölümü.

Kaplan, Davut. 2021, “Nehirler, Kanallar, Limanlar, Fenerler”, 19 Mayıs Üniv. Arkeoloji Bölümü.

Tekin, Oğuz. 2011, Hellen ve Roma Tarihi, Anadolu Üniv. Yay.

Kolb, Anne. 2001, “The cursus publicus”, British Library Press


Dipnot:

[1] Gazzola 1963: 14 (Akt. Dicle Kaya Derinoğullu, “Köprü Mühendisleri Olarak Roma Lejyonları” adlı makaleden )

[2] Naumann 1963: 24-32

[3] Kaplan, 2022

[4] Tekin, 2011; 92

[5] Kaplan, 2021

14 Mayıs 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Roma Mil Taşları

 


Karadeniz Arkeolojisi - Roma Mil Taşları

 

Yollara çok önem veren Romalılar, ana yolların belli noktalarına mil taşları koymuştur. Yolun yönünü ve merkeze uzaklığını gösteren bu taş, yuvarlak beyaz mermerden yapılmıştır. Bazı Roma mil taşlarının üzerinde dönemin Roma İmparatorunun ve yöneticilerinin (vali) isimleri yazılıdır.

Zamanla yollar ortadan kalksa bile, bulunan mil taşları Roma yollarının mevcudiyetini gösteren önemli buluntulardı. Yollar üzerinde uzaklıkları gösteren mil taşları yolların kenarına dikilir ve her biri bir millik mesafeye dikilmiş olurlardı.

 

Mil Taşları “Milliarium”

 

Augustus (MÖ. 27 - MS. 14) tarafından Forumun merkezine “Milliarium Aureum” adında yaldızlı bir mil taşı –sütun- yerleştirildi ve mil taşlarının başlangıç noktası olarak seçildi. Fransız şair ve filozof Alain de Lille’nin 1175’te söylediği meşhur söz, bu durumu ifade eder: “Mille viae ducunt hominem per secula Romam” (Tüm yollar Roma’ya çıkar). Lille’nin “Bin yol bir insanı sonsuza dek Roma'ya götürür” deyişi de yapılan işin mükemmelliğini ve yol ağı merkezinin Roma’da olduğunu gösterir.[1]

Böylece Romanın bütün mil taşlarının ölçüsü Milliarium Aureum’dan hesaplanacaktı. Bu sistemle yolcular Roma yolu üzerinde olduğunu bilecek ve iki nokta arasındaki standartlaştırılmış mesafe ve yönüne sahip olacaktı. Mil taşları yahut “Milliarium” denilen bu taşlar, kilometre taşı anlamına gelip yolların kenarlarına dikilirdi. Yol kenarına belirli aralıklarla dikilen bu taşlar, krallık döneminde kare şeklinde iken, cumhuriyet döneminde silindir şekline dönüşmüştü. [2]

Mil taşlarıyla ilgili kurallar, MÖ. 451-452’de çıkarılan 12 Levha Kanunları ile belirlenmiştir. Mil taşlarına ilişkin bazı kurallar şöyleydi:

1. Kilometre taşının atfedildiği kişinin unvanı, en yüksek unvan olan Senato’nun verdiği veya kişinin kendi askeri çabası ve becerisiyle kazandığı ödüllendirme (taltif) olan IMPERATOR’ dur.[3]

2. Kısaltmanın devamına unvanı kazanan veya verilen şahsın, varsa, aile, soy, silsile adı yazılır. Romalılar buna gentil nyme (name) derler (Anaerkil ya da ataerkil ailenin adı).

3. Gentlice ailenin adından sonra bu şahsın kazandığı başka bir ad ve unvan belirtilir.

4. İsim ve unvanlardan sonra sütunun kim tarafından veya ne için dikildiği belirtilir.[4]

5. Miliaria’yı diken, yazan kişinin adı ve görevi veya unvanı yazılır.

6. Miliaria’nın dikildiği yerle bir sonraki yerleşim yerinin adı ve uzaklığı belirtilir ve miliaria taşının en alt tarafına yazılırdı. (Kaynak için bkz. tarihçi Quintilian)

En ünlü mil taşı, yukarıda bahsettiğimiz gibi Milliarium Aureum idi.


 

Altın Mil Taşı "Milliarium Aureum"

 

Mermer veya yaldızlı bronzdan yapılmış, İmparator Augustus tarafından Antik Roma'nın merkezi Forumundaki Satürn Tapınağı yakınına dikilmiş bir anıttır. Tüm yolların bu anıttan başladığı düşünülüyordu ve Roma İmparatorluğu'ndaki tüm mesafeler ona göre ölçülüyordu. Üzerinde belki de imparatorluktaki tüm büyük şehirler ve onlara olan mesafeler listelenmişti ancak anıtın kesin konumu ve yazısı tarihçiler arasında tartışma konusu olmaya devam etti.

Mil taşlarının bir başka işlevi, yerleşimlerin birbirlerine olan mesafeleri yanında bölgenin topoğrafyası hakkında da çeşitli bilgiler içermesiydi. Bu bilgiler aracılığıyla askeri haritalar çizilebiliyor, kentlerin haritaları çıkarılıyordu.[5]

 

Anadolu’da Mil Taşları

 

Anadoluda mil taşları çokça mevcuttur. Bunun sebebi, hem bir ticaret merkezi olması hem de ağırlıklı olarak Augustus’la birlikte Roma da meydana gelen eyalet değişimleri ve buna bağlı olarak yol ağının batıdan ziyade doğuya doğru gelişmesi; aynı zamanda Romanın, Anadolu üzerinde hak iddia eden Partlar ve Sasaniler’le olan mücadelesini söyleyebiliriz.[6]

Bu mil taşlarının günümüz açısından bir diğer önemi ise: Bir şekilde kayıtlarda bulunamayan yerel yöneticilerin isimlerinin tespitidir. Amasya’da Severus Alexander döneminde yöneticilik yapan, Q. Faltonius Restitutianus mil taşlarından belirlenmiştir. [7]

Mil taşları, bölgede görev yapanların sürelerini; bölgenin ismini, geçitleri, ülke sınırlarını, eyalet sınırlarını ve Roma yol ağının belirlemesini kolaylaştırıyordu. Son zamanlarda keşfedilen bir takım mil taşlarının yardımı olmasa idi, Anti-Toros yollarının geri kalanlarını anlamak imkânsız olurdu.

Mil taşlarının çapı ortalama 50, 60 cm., kare ve silindir şeklinde ve toplamda 180 – 300 cm. toprak üstünde 150 cm. bırakılırdı. Gayet kolay seçilebilir şekilde yapılmışlardı.

Fatsa’da Bulunan Roma Mil Taşı. 
(Kaynak-Arkeolog Ali Rıza Nal)
 

Fatsa’da Bulunan Mil Taşı

 

Bölgemizde de Antik Roma izlerine Mil Taşları vasıtasıyla ulaşabilmekteyiz. Fatsa ilçesinde Roma İmparatorluğu döneminde, milattan sonra 239 yılı civarında dikilen bir mil taşı, bir caminin bahçesinde 56 yıldır oturak olarak kullanılmaktaydı. Önemli bir tarihi eser olduğu tespit edilen taş, cami bahçesinden kaldırılarak Ordu Müzesine götürüldü.



Kaynak: Haber Global 

Fatsa’da Bulunan Mil Taşı Haberleri-
Kaynak: Fatsa Kültür Md. Cevat Erbil ve Arkeolog Ali Rıza Nal

Fatsa'nın Bolaman Mahallesi'nde, 1968 yılında inşa edilen Laleli Merkez Camii'nin temel kazısı sırasında bir taş bulundu. O dönemki vatandaşlar, taşın üzerindeki yazıları görünce şüphelenerek gerekli araştırmaları başlattı. Ancak herhangi bir sonuç alamayan halk, taşın düzgün yapısını göz önünde bulundurarak onu cami bahçesine yerleştirip oturak olarak kullanmaya karar verdi.

1970'li yıllardan itibaren vatandaşlar, bu tarihi taşın üzerinde oturup dinlendi; cemaat ve misafirler burada yıllarca sohbet etti. Ancak, Fatsa Cahit Zarifoğlu Anadolu Lisesi'nde görevli edebiyat öğretmeni Aydın Bal, yıllar sonra taşın üzerindeki yazıları yeniden fark etti. Bunun üzerine Bal, Fatsa Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Cevat Erbil ile irtibata geçti. İlk incelemeler, Ordu Üniversitesi akademisyenlerinin de katılımıyla yapıldı ve Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Prof. Dr. Hüseyin Sami Öztürk tarafından Latince metin çevrildi. Böylece eserin önemi anlaşıldı.

Ordu Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Erken Hıristiyan ve Bizans Sanatları Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. Seçkin Evcim, bulunan taşın önemli bir eser olduğunu ve Karadeniz Bölgesi'nde benzerlerine ulaşmanın zor olduğunu ifade etti. Evcim, "Taş, milattan sonra 239 yıllarına ait. Roma Dönemi'nde yolları gösteren ve aynı zamanda o yolu yaptıran veya onartan imparatoru onurlandıran mil taşları oldukça yaygındı. Anadolu'da bu konuda geniş çaplı çalışmalar yapılmıştır. Biz de önceki çalışmalara baktık ve bu taşın daha önce yayınlanmadığını belirledik" dedi.

Bu durum, bölgedeki tarihi eserlerin korunması ve tanıtılması açısından önemli bir örnek teşkil ediyor.[8]

14.05.2025, Ünye Kent

 

Kaynaklar:

 

Kakuturu, Jahnavi-Toker, Alper. 2022, “Do all roads lead to Rome?” European Journal of Cardio, West Virginia University Press, Morgantown, USA

French, David; 1985 ‘’Roma Yolları ve Mil Taşları’’, III. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ank.

Quintilianus, Marcus Fabius. (MS. 30-100); Aktaran: Gwynn, Aubrey (1926) Roman Education from Cicero to Quintilian. New York City Teachers College Press - s. 140

Ramsay, William. 1960 The Via Appia, Dictionary of Greek and Roman Antiquites, London,

Haber Global Web Haber Portalı


Dipnot:

[1] Kakuturu - Toker, 2022

[2] French, 1985; s. 145

[3] Genelde miliaria taşlarında unvan kısaca belirtilir; IMP ya da IMPER şeklinde yazılır. Latince imperator kelimesini ilk kullanan Augustus’tur. Askeri kumandan anlamına gelen bu unvan, rütbe ve mevkii olarak kralların üzerindedir ve bu tarih itibariyle çok büyük devletleri yönetenlere imparator denilecektir. 

[4] Bu amaç için belli fiiller kullanılır: “munivit: sabitleştirdi/yaptı; fecit: yaptı, restituit: yeniden yaptı, onardı veya yeniden inşa etti” biçimindedir.

[5] MÖ 6200 yıllarına tarihlenen Çatalhöyük ()Konya-Çumra) kent planını gösteren harita, dünyanın bilinen en eski haritasıdır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

[6] Roma İmparatorluğu’nun batısı ve kuzeyi, yol ağı için çok müsait değildi. Sık ormanlar ve bataklıkların yanı sıra yerel kavimlerle olan sürekli savaş hâli engel olmakta idi. Asia, Arabia eyaletleri ve Mısır her zaman, batıdaki eyaletlere göre daha revaçta idi.

[7] Ramsay,1960, s. 301-302

[8] Haber Global, 01.11.024