Yakarsa Dünyayı
Garipler Yakar
"Müslüm" filmiyle yeniden gündeme gelen, belki de ülke
gündeminden hiç düşmeyen bir fenomenin yaşam öyküsü bu... Gösterime girmeden,
çoktan belleklerde yerini aldı, filmi görmek için hazırız.
****
Aslında
"arabesk" tarzı yapımları hiç sevmedim. Belki sanat olup
olmadıklarının tartışıldığı entelektüel ortamın etkisi... Belki de dinlediğim
müzik tarzıyla örtüşmediğinden. Bir dönem Ahmet Kaya ve Fatih Kısaparmak şarkılarına
bile uzak durdum, "özgün müzik" dense de arabesk duruyor diye.
Sezen'in kimi parçalarına da öyle...
Yıllarca
TRT'de çalınması "yasak" edilmiş olsa da, en çok dinlediğimiz müzik türüydü
arabesk... Evde, sokakta, işe giderken, iş yerinde, eve dönerken en çok
işittiğimiz sesti.
Şimdi
istisnasız her yerde.
****
Şayet
sinemada izleme fırsatı bulursam, baştan sona arabesk müziğe bulanmış bu yapımı
sonuna kadar izleyebilir miyim, bilemiyorum...
Batı
sinemalarında, Hollywood yapımlarında başarılı örneklerini izlediğimiz
biyografik filmler oldu; Oliver Stone'un The
Doors'u (Jim Morison'u anlatır), Clint Eastwood'un Bird'ü (Charly Parker'i anlatır), Oliver Dahan'ın La Vie En Rose'u (Edith Piaf), Taylor
Hackford'un Ray'i (Ray Charles) ilk
aklıma gelenler.
Listeyi
uzatmak mümkün.
Her
biri izlenme rekoruna ulaşmış bu biyografilerde özgün bir yan bulunmaktadır.
Müslüm Gürses'in hayatını anlatan Müslüm'e gelirsek...
Daha
çok sanatçının çocukluk ve gençlik yıllarına odaklanmış...
Şarkılar
sanatçının kendi sesinden değil de, onu oynayanların sesinden verilmiş.
Yani
Müslim Gürses şarkıları, onu oynayan Şahin Kendirci ve Timuçin Esen tarafından
yorumlamış.
Bazı
popüler parçaları ise bu yapımda yer almamış.
Bu
haliyle film, sanatçının klasik hayran kitlesini fazla memnun etmeyeceğe
benzer.
Eleştirmenler
filmi olumlu yaklaşıyor, oyunculukları başarı buluyorlar.
Filmin
iki yönetmeninden biri olan Can Ulkay'ı,
Ayla ve Sarıkamış'ın Çocukları adlı filmlerden tanıyoruz.
Sarıkamış'ın
Çocukları, 29 Ekim akşamı TV'de gösterildi. Yer yer amatör kaçsa da, duygusal
tonu ağır basan bir filmdi.
Ayla,
nispeten daha profesyonel bir yapımdı.
Son
filmi Müslüm'e gelince, ben yapımın film
boyutundan çok başka bir boyutuyla ilgiliyim.
****
"Müslüm" filmiyle yeniden gündeme gelen, belki de ülke
gündeminden hiç düşmeyen bir fenomenin yaşam öyküsü bu, diyerek başlamıştık
söze...
Asıl
merak etiğim, Müslim Gürses'in
popüler olduğu dönemde edindiği "özgün"
hayran kitlesi... (Büyük olasılıkla film bu sosyal olguyu ıskalıyor. Şayet
yanılıyorsam, konuya yeniden döneceğim demektir.)
Her
konserinde ortalığı kasıp kavran, olay çıkaran, kendini tıraş bıçağıyla
doğrayan bir hayran kitlesinden söz ediyoruz...
Kendisi
hayata veda etti (rahmet diliyoruz) ama ardında bıraktığı hayran kitlesi
ayniyle duruyor.
Müslüm Baba'nın "Yakarsa
dünyayı garipler yakar!" diye tarif ettiği o hayran kitlesi nasıl bir
şeydir?
****
1850'nin
Avrupa toplumu için bir düşünür şöyle diyor:
"Bugünkü kuşak, Musa'nın çöllere
götürdüğü Yahudilere benziyor. Fethetmek zorunda olduğu sadece yeni bir dünya
değildir, yeni bir dünya ile boy ölçüşebilecek olan insanlara yol açmak için
kendini de feda etmesi gerekmektedir."
30
küsur yıl sonra 15 Aralık 1887'de bu düşünürün en yakın arkadaşı artık zamanın geldiğini söylüyor:
"Eski devlet felsefesinin çöküşü
öylesine bir hal alacak ki, düzinelerle taç kaldırımlarda yuvarlanacak!"
Müslüm'ün hayran kitlesi, bana bu düşünürlerin
tahlillerini hatırlatıyor.
Yaşadığımız
dünya, o tarihte anlatılanlardan çok farklı değil.
Bir
de bu durumu, şu görkemli sarayları inşa edip içinde oturanlar görebilse.
31Ekim 2018-10-31
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder