Çantı Tekniği ve Orta Karadeniz Mimarisi
On yıl önce, Ünye Tarih Araştırma Grubu olarak 25 Mart
2010’da “Kabadirek Yaycı Cami” adlı bir
araştırmamız yayınlanmıştı. Ağırlıklı olarak caminin inşasında kullanılan “Çantı” tekniğinin Türklerin Orta
Asya’da yaşarken uyguladıkları bir yöntem olarak Anadolu’ya taşıdıklarından söz
etmiştik.
Şüphesiz insanın doğadaki barınma sorunu her yerde, o yerin şartlarına
bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Coğrafi şartlar; doğal malzeme kaynakları (bitki
örtüsü) ve jeolojik yapı, insanın yaşadığı bölgenin mimarisini de şekillendirmiş,
doğal olarak farklı yapı tipleri ortaya çıkmıştır. Ancak, yapıların inşası ve
şekil almasında coğrafi konum ve çevreden sağlanan malzeme kadar, bu malzemeyi
kullanan insanların sosyoekonomik yapısı da önemli rol oynar.
Çantı tekniğiyle inşa edilmiş yapılar, Orta Asya steplerinde
konar-göçer yaşam tarzına sahip Türklerin çok eski tarihlerden bu yana
kullandığı bir yöntemdir. Anadolu’ya, özellikle Karadeniz kesimine geldiklerinde,
konar-göçerliği süren bu toplulukların, karşılaştıkları coğrafi koşulların
elverdiği ölçüde benzer mimari yapılar kurmaları kaçınılmazdır.
Ne var ki, geldikleri bölgede bu teknik; “çantı tekniği”, tarih öncesi
zamanlardan beri kullanılan bir yöntemdir.
Bu saptama, Samsun-Bafra bölgesinde gerçekleştirilen
arkeolojik kazılarda net olarak ortaya çıkmıştır. İkiztepe’de ortaya çıkarılan Geç Kalkolitik Çağ ve İlk Tunç Çağı
ahşap yapı kalıntılarından, söz konusu evlerin çantı tekniği ile inşa edildiklerini
anlıyoruz.
İ. Kılıç Kökten, 1947
Bölgede hemen hemen ilk arkeolojik araştırmaları
gerçekleştiren Ünye kökenli hemşerimiz Prof.
Dr. İ. Kılıç Kökten’dir. Kökten’in
Türk Tarih Kurumu Yayını Belleten, Ankara 1947’de Karadeniz’de Samsun Bafra
İkiztepe, Dündartepe ve Tekkeköy’de yapılması gereken kazı ve araştırmalardan
söz etmektedir.
Bu araştırmalar sonucunda, kökeninin Geç Kalkolitik Çağ’a
(İ.Ö. 4500-3500) değin uzandığı Bafra-İkiztepe ve Samsun-Dündartepe kazıları
sonrası anlaşılan geleneksel ahşap mimarinin İlk Tunç Çağı (İ.Ö. 3500-2000) ile
Orta Tunç Çağı’nın erken dönemleri (İ.Ö. 2000-1750) boyunca devam ettiği bilinmektedir.
Söz konusu mimari yapılar içinde öne çıkan yöntem çantı
tekniğidir.
“Bu tarz mimaride, yapının ana malzemesini oluşturan
tomrukların veya kerestelerin uçlarına derin çentikler açmak suretiyle çantı tekniği uygulanarak, oluşturulan
ve bir bakıma temel görevini yerine getiren dörtgen kasnak, gerçekte temelsiz
olarak inşa edilen bu yapıların toprağa oturan kısmını oluşturmuştur. Yapıyı
hem nemden korumak hem de çoğu kez düz olmayan yüzey üzerine dengeli olarak
yerleştirmek amacıyla, bu kasnak ile yüzey toprağı arasına, özellikle köşelere
gelecek şekilde iri taşlar yerleştirilmiştir.” [1]
Ahşap mimari bölgemizde Antik Çağlardan bu yana
kullanılagelen bir tarzdır. Ksenophon
(İ.Ö. 430-354) Anabasis adlı eserinde bölgede yaşayan Mossyonikler’in
yapılarının ahşaptan olduğunu yazar. [2]
Amasya’lı coğrafyacı Strabon
(İ.Ö. 64-21) ise, Geographika adlı eserinde, bölgede nitelikli ormanların
bulunduğunu yazar. Nitekim Romalı yazar ve mimar Vitruvius (MÖ. 1. Yüzyıl) Mimarlık Üzerine On Kitap adlı eserinde şöyle
demektedir:
“Pontus’taki Kolkhis halkı gür ormanlara sahip olduğundan
ağaç kütüklerini olduğu gibi sağlı sollu dümdüz yere yatırır, aralarında ağacın
boyu kadar bir mesafe bırakıpuç kısımlarına enlemesine bir çift daha kütük
koyar ve evin iç mekanını bu şekilde çevreler. Sonra bunların üzerine dört
taraftan ağaç dikmelerini birer birer yerleştirerek köşelerinden birbirine
bağlar, böylece en alttan tepeye dimdik ağaçtan duvara örüp yüksek kuleler inşa
etmiş olur. Malzeme kalın olduğundan, aralarda kalan boşlukları da yongalarla,
balçıklarla doldurup tıkar. Çatılarını da, yine kirişleri enlemesine uzatıp
boylarını uçlarından azalta azlta çıkar ve dört taraftan piramit şeklinde
tepede birleştirir; sonra da bunları dalla, yaprakla, balçıkla kaplayıp böylece
kulelerini en kaba biçimiyle piramit bir çatıyla kapatmış olur. [3]
Orta Karadeniz Mimarisi
Orta Karadeniz Bölgesi Kıyı Kesimi’nin Prehistorik Çağ’daki
diğer önemli merkezi olan Dündartepe’de
de hiçbir temel taşına rastlanmaması, burada kalın tomrukların temel olarak
kullanıldığını göstermektedir. Kökten ve T. Özgüç’ün belirttiği üzere, Dündartepe’de
çok miktarda sıva parçası ele geçilmiş ancak bilinen taş temelli yapılar ve taş
duvarlı yapılara rastlanamamıştır.
Kaşka yahut Gaşga adıyla Hitit tabletlerinde
geçen Orta Karadeniz halkına ait Tunç Çağı (MÖ. 2200-1450) ve sonrasına ait; Erken
Demir Çağı (1200-850) ve Orta Demir Çağı (MÖ. 850-650) dönemleri boyunca
herhangi bir yerleşim izlerine rastlanamamıştır. Buna rağmen, Kaşkalar’ın tıpkı
Orta Asya’daki Türkler gibi konar-göçer topluluklar oldukları tahmin
edilmektedir. Dolayısıyla mevcut iklim koşulları gereği, benzer konutlara sahip
oldukları düşünülmektedir.
Karadeniz kıyılarına ulaşan Türk boylarının, bugün
örneklerini ahşap camilerde, ahşap ayaklar üzerinde oturtulmuş ambarlarda
(serender) ve yayla evlerinde gördüğümüz çantı tekniğini uygulayış biçimleri nereden
gelmektedir?
1- Erken Tunç Çağı’nın başından itibaren, beş bin yıllık
zaman diliminde bölgede yapılagelen (geleneksel) mimari bir tarzın, bölgeye
dışarıdan gelenler tarafından uygulanışı mı?
2- Bu mimari biçim, Orta Asya’dan gelen Türklerin
beraberinde getirdikleri bir uygulama tekniği mi?
Aslında bu yapı tekniği, birbirine oldukça benzeyen sosyal
yapıların, benzer ekonomik koşullar altında aynı coğrafyada buluşmasından
ibarettir.
Günümüze ulaşan Çantı Mimarisi
“Samsun yöresinde ahşap mimarinin Türkler’in Anadolu’ya
girdikleri dönemde de devam ettiği görülmektedir. Samsun’un Çarşamba ilçesinde
bulunan, 13. yüzyıla tarihlenen (Kuniholm 2000: 130) Göğceli/Gökçeli Cami
çantı/çandı tekniğinin uygulanmış olduğu en ilgi çekici ve güzel yapılardan
biridir.” [4]
Çarşamba’daki Göğceli Cami gibi, üzerinde araştırma yaptığımız
bölgemizdeki ahşap camilerden Laleli
Cami ve Kabadirek (Yaycı) Cami
çantı uygulamasına ilgi çekici örneklerdendir. Kareye yakın ölçüleri ve çivi
kullanılmadan Kurtboğazı biçiminde kenarlarından birbirine geçirilen kaba ağaç
akşamıyla bu camiler bölgedeki mimari uygulamaların ayakta kalmayı başaran en
eski örnekleridir.
[1] Şevket Dönmez, Emine N.
Dönmez, Geç Kalkolitik
Çağdan Günümüze
Orta Karadeniz Bölgesi Kıyıları Kıyı Kesiminde Geleneksel Ahşap
Mimari, Belkıs Dinçol ve Ali Dinçol’a Armağan, Ege Yay, s. 219
[2] Ksenophon, Anabasis, On Binlerin Dönüşü, İş B. Yay. V,
II, 25
[3] Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, Alfa Yay.,
4. Baskı, 2019, s. 63
[4] Şevket
Dönmez, Emine N. Dönmez, age,
s. 223
08.04.2020, Ünyekent
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder