Arkeolojik Emperyalizm III
Thomas Edward Lawrence (1885-1935)
Yani Arabistanlı Lawrence...
Ve...
Gertrude Margaret Lowthian
Bell , (1868 - 1926)
İngiliz İstihbaratının iki önemli casusu...
Lawrence’la ilgili önceki bölümde bir giriş yapmıştık.
Bu isimle devam edelim.
Aslında bir arkeolog olan Thomas Edward Lawrence daha sonra
Büyük Britanya İstihbarat Servisi'ne bağlı olarak casusluk faaliyetlerine
başlamıştı.
“Casus arkeolog” kavramı Lawrence ile birlikte anlam
kazandı.
Sarı saçlı, açık tenli ve mavi gözlü bir çocuk olan Thomas
Edward Lawrence, 16 Ağustos 1888 yılında Birleşik Krallık’a bağlı Galler’de
dünyaya geldi. Babası Baron Edward
Robert Chapman’ın bir mürebbiye’den olan gayrimeşru çocuğuydu.
Babası ile sorun yaşayan Lawrence evden kaçtı, orduya katıldı.
Daha sonra askerden ayrılmak isteyince babası onu ordudan aldı ve okuması için
destekledi. Oxford’a gitti, Gertrude Bell gibi eğitim ve istihbarat
hayatı Oxford’ta tarih okumasıyla
başladı.
Lawrence’ın yolu Oxford’da bir istihbaratçı olan David George Hogarth ile kesişti. Hogart
İngiliz istihbaratı için kritik bir isimdir. Yalnızca arkeolojik kazı çalışması
görüntüsü altında yürüttüğü faaliyetler ile değil; Lawrence ve Gertrude Bell’i
de İngiliz istihbaratına kazandırması açısından kritik bir isim olarak öne
çıkar.
Lawrence, Oxford’ta eğitime başladığında Ashmolean Müzesi Müdürü olan Hogart,
ondaki potansiyeli kısa sürede fark etti. Lawrence’a arkeoloji zevki kazandıran
Hogart, Ortadoğu’daki birçok kazı çalışmasında onu yanında götürdü. Lawrence bu
çalışmalarda Arap dili, kültürü ve yaşam şekli hakkında geniş bir birikim elde
etti. Birinci Dünya Savaşı başladığında en büyük destekçisi Gertrude Bell ile
beraber bu birikimi Kahire ofisinde kullanacaktı.
Osmanlı’da Birinci Dünya
Savaşı Siyaseti
Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’in iktidarı döneminde, dış
politikada olduğu gibi iç siyasette de ciddi bir denge siyaseti izlenmiştir. Osmanlı
padişahı Doğu’da Ermenileri Kürtler ile dengelerken, Arap coğrafyasında
aşiretlerin birbiriyle olan rekabetini kullanarak bölgede istikrar sağlanmaya
çalışmıştır.
1908’de II. Abdülhamid devrildiğinde Osmanlı toprağı sayılan
Arap coğrafyasında değişim rüzgarları esmeye başladı.
Öncelikle Osmanlı’nın İslamcılık akımı çöktü.
Ardından Arap aşiretlerini birbirine karşı dengeleme
siyaseti sona erdi.
İttihat ve Terakki Partisi’nin 1908 devrimiyle getirdiği özgürlük havası kısa zamanda etkisini kaybetti, tersine
döndü. Arap Yarımadasında Haşimi ailesine verilen güç daha sonra elinden
alınacaktı.
Mekke Şerifi Hüseyin'in yükselişi ve düşüşü bu süreçte
gerçekleşti.
Şerif Ali Paşa’nın oğlu Şerif Hüseyin 1853 yılında
İstanbul’da dünyaya gelmişti.
II. Abdülhamid, rütbe-i tenzil olarak Devlet-i Şura’da
kendisine vezir görevi vermiştir. Bu görevini sürdürdüğü sırada 1908 yılında
gerçekleşen İttihat ve Terakki Darbesi ile Mekke Şerifliğine tayin edildi.
Osmanlı’ya liyakatle bağlı olan Şerif Hüseyin başlarda bir isyan fikrine sahip değildi. Osmanlı
devletiyle arasının açılmasının ilk nedeni bir Alman projesi olan demir yolu hattının
bölge halkına zarar vereceği ve gelir kaybına uğratacağı endişesidir.
Diğer yandan Medine yönetiminin Hicaz yönetiminden ayrılarak
doğrudan Dahiliye Nazırlığına bağlanacağı düşüncesi Şerif Hüseyin’i tedirgin
edecek ve oğlu Abdullah vasıtasıyla İngilizlerle temas kurmasına sebep
olacaktır.
Bu temas genç Binbaşı Edward
Lawrence vasıtasıyla sağlanacaktı.
Arabistanlı Lawrence
Lawrence’ın pozisyonu ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki önemi
bugün hala tartışma konusudur. O devrin önde gelen arkeologlarının çoğu İngiliz
gizli servisleri için çalışıyorlardı ama Cerablus’taki asıl istihbaratçı bir
çok araştırmacıya göre henüz oldukça genç olan Lawrence değil, Gertrude Bell
idi...
Lawrence, kimine göre Çölün Kralı kimilerine göre bir efsanedir...
Bir kesim ise Lawrence’ın oynadığı rolü fazla abartılı
bulur.
Lawrence ile Bell’in Cerablus ile Karkamış’taki faaliyetleri
ayrıntılarıyla bilinmektedir. Her ikisi de bu aşamada ne yaptıklarını, kimlerle
görüştüklerini ve günlerini nasıl geçirdiklerini yazdıkları mektuplarda uzun
uzun anlatmışlardır. Bell’in satırlarında bazı “tehlikeli” işler ile uğraştığının izleri vardır ama Lawrence’ın
mektupları sadece genç bir arkeoloğun hevesini aksettirir.
Lawrence’ın bu süreçte İngiliz İstihbaratı tarafından
kullanıldığı açıktır.
İngiliz İstihbaratının yönlendirmesiyle Lawrence, Medine
savunmasını yapan Halil (Kut) Paşa’ya
gelerek yüklü miktarda rüşvet teklif eder. Halil Paşa, Lawrence’ın teklifini
reddeder. Bundan sonra 147 günlük Kut’ül Amare direnişi başlayacaktır. Bu direniş
Osmanlı’nın zaferiyle sonuçlanan ender başarılardan biridir.
Kut’ül Amare’deki Osmanlı zaferinden sonra Lawrence’ın Eylül
1918 yılında Şam’da gerçekleştirdiği saldırı, Osmanlı için ağır bir mağlubiyet olur.
Bu saldırıda “esir alınmaması” emrini veren Lawrence, teslim olmuş yaklaşık 5
bin askerin katledilmesinden sorumludur.
Lawrence’ın elde ettiği başarılar bununla sınırlı kalmaz.
Dağınık Arap kabşlelerini Osmanlı devletine karşı birleştirerek isyana sevk
eder. Ancak savaş sonrası Araplara Lawrence aracılığıyla verilen hiçbir vaadin
gerçekleşmediği görülür. Lawrence kendisiyle beraber isyana kalkışan aşiretlere
bir millet ve devlet vaadinde bulunurken Birleşik Krallık, Arapları millet
bilincine sahip olmayan aşiretler olarak görmektedir. Bu yüzden kontrol altında
tutulması zor, tek ve bütün bir Arap Devleti yerine Şerif Hüseyin ve oğullarına
çeşitli emirlikler vererek kontrolü altında tutmayı tercih edecektir. Lawrence’ın
bütün protestolarına rağmen bu kararın uygulamaya konulmuş olması Krallığın onu
çok ciddiye almadığı şeklinde yorumlanabilir.
İlbey Ortaylı’ya göre Lawrence, Arapların bütün Doğu
dünyasının aksine İslami dönemlerine hayran olmaktan çok çöl medeniyetine ve
Arabistan’ı bağladığı eski Sami uygarlıklara hayrandı.
“Lawrence modern bir Arap milliyetçisi oldu. Zannetti ki
İngiltere’yi de bu konuda ikna eder ve Araplara bağımsızlık verilebilir. Tabii
ki İngiliz istihbaratı onu kullandı. Görevi de zaten oradaydı. 25 yaşındaki bir
askerin, bu görevini istihbarat servisinde yapması normaldi, bütün filologlar
ve bilgili coğrafyacılar askerliklerini böyle yapıyorlardı. Ama o çok
iddialıydı. Arapçasının düzgünlüğü hatta yer yer zenginliğiyle çölün şeyhlerinden
en başta Faysal’ı büyüledi. Faysal tabii ki Arap milliyetçisi değildi.
Monarşiye de ne kadar bağlı olduğu tartışılır.” (İlbey Ortaylı, Arabistanlı
Lawrence, 23 Mayıs 2020 Hürriyet)
Savaşta gösterdiği yararlılıktan dolayı Albaylık rütbesine
kadar yükselen Lawrence daha sonra hatıralarını yazmaya karar verir. Haçlı
estetiğine uygun olarak ismini Bilgeliğin
Yedi Sütunu (Seven Pillars of Wisdom) verdiği hatıralarını yazar.
Lawrence’ın hayatı David
Lean yönetmenliğinde filme alındı. 1963’teki Akademi Ödülleri’nde 10
kategoride aday gösterildi, 7 dalda ödül aldı.
Lawrence’ın ölümü de hayatı kadar gizem doludur, şaibeli bir
motosiklet kazasında 46 yaşında yaşamını yitirdi.
(Devam Edecek.)
Ünyekent, 28.07.2021
http://www.unyekent.com/yazi/2525-arkeolojik-emperyalizm-iii.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder