8 Aralık 2021 Çarşamba

Türklük, Türkleşme ve Kürtler

 


Türklük, Türkleşme ve Kürtler

 

 

Son dönemde siyasi arenada adeta “yok sayılmaya” çalışılan bir “Kürt” realitesiyle karşı karşıyayız. Konjonktürel olarak Kürtlere birbiriyle çelişen siyasi tavırlar alınmaktadır. Bir dönem “Açılım” adıyla “dostane” diyebileceğimiz tavırların yerini artık tümüyle “yok sayma”, mümkünse “ortadan kaldırma” siyaseti almıştır.

Geçmiş dönemlerde bu sütunlarda ele aldığımız konulardan olduğu için sil baştan yinelemeyeceğiz. Osmanlı’nın Kürtlere bakış açısı da pek farklı değildi. Hatta günümüzden daha özerk, bağımsız bir topluluk olarak hayatlarını idame ettirebiliyorlardı.

Bu yazımızda ta en başa dönerek Kürtlerin kökeni hakkında küçük bir hatırlatma yapmak istiyoruz.

 

Kürtlerin Kökeni

 

Kürt isminin kaynağı eski Sümer tabletlerine kadar gider. Sümer dilinde “kur” sözcüğü dağ anlamına gelmektedir. Kurti, dağlı anlamındadır. Asuriler qurti, Ermeniler Kortukh ve İranlılar qurd veya kurd ismiyle bahsedilenler, bugün Kürt olarak bilinen toplulukların ataları olduğu kabul edilmektedir. Batılı kaynaklarda “Kurd” sözcüğüne 7. yüzyılda rastlanır.

Eski Yunan kaynaklarında, Ksenophon’a ait Anabasis’in üçüncü kitabında sözünü ettiği Kardukların, Kürtler olduğu sanılmaktadır. MÖ. 401 yılına tekabül eden bu belirlemede, bahsi geçen bölge itibariyle böyle bir sonuca varılmaktadır. Yukarı Mezopotamya’daki dağlık bölgede özgür bir yaşam süren kavmin, savaşçı ve çevik olduğundan söz edilmektedir.

Strabon’ın gezilerinde (MÖ. 65 – MS. 25) sözü edilen Sophone krallığı benzer bir yaklaşımla Kürtlere ait olduğu ileri sürülmektedir.

Aynı bölgede, çok daha eskiden kurulan MÖ. 2700 yılında ait Guti Krallığı ile, MÖ. 17. yüzyılda Subaru Krallığını kuran Mitanni devleti mensubu Huttilerin aynı kökten geldiği ve Kürtlerin atası olduğu iddia edilmektedir. Subarı, Kürtçe’de şivan (çoban)’la eş anlamlıdır.

Kürtçe, Hint- Avrupa dilleri içinde İrani dillerden biridir, ancak Farsça’dan bağımsızdır. İslamiyet öncesi Kürt yazılı eserlerine rastlanmaz. Ahmed-i Hani’nin Mem ü Zîn Mesnevisi, en önemli eski Kürt edebiyatı eserlerindendir.

 

“Kart-kurt” tan “Kürt Açılımı”na

 

Kürt Buruki aşireti eski reisi Kinyas Kartal’ın anılarında, “Kürt” adını telaffuz etmenin ve Kürtçe konuşmanın yasak olduğu yazılıdır. 1900’de Kafkasya’da doğan ve Rus ordusunda subaylık yapan Kartal, Van’a yerleştirilmiş, 1960 sonrası 55 aşiret ileri gelenleriyle Batı’ya sürülmüştür. Daha sonra Van’a dönmüş ve AP’den Meclis’e girmiştir.

Kürtlerin aslında dağ Türkleri olduğu, dağda kar çiğnerken “kart, kurt” sesler çıkardığı için Kürt adıyla bilindikleri yaygın bir söylencedir.

Demirel Hükümetleri zamanında başlayan “Kürt Realitesi” kavramı, Özal Döneminde “Kürt Sorunu”na dönüşmüş ve 2014 yılında “Demokratik Açılım” adıyla (kamuoyunda “Kürt Açılımı” olarak adlandırılan) yeni bir evreye ulaşmıştır. (TBMM'den Cumhurbaşkanı onayına gönderilen çözüm süreci ile ilgili kanun 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adıyla Resmî Gazete'de yayınlanarak yasalaşmıştır.)

 

Kürdistan Meselesi

 

Bir ara (yanlışlıkla mı bilinmez), Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da telafffuz edilen Kürdistan adını ilk kez Selçuklular ortaya atmıştır. Selçuklu sultanı Sencer’in himayesinde bir Kürt eyaletinin kurulması, İmamettin Zengi ve Selahattini Eyyübi gibi isimlerin kendi dönemlerinde Türklerle kaynaşmış bir Kürt hanedanlığı kurdukları halen tartışma konusudur.

Osmanlı arşivleri 1520 tarihli belgede “Diyarbekir Vilayeti”nde 9 liva ve bunların altında 28 “Ekrad Sancağı” (Kürt Sancağı) yer almaktadır. 1526’da ise, “Diyarbekir Vilayeti Livaları” başlığı altında önce 10 Osmanlı sancağı, sonra da Vilayet-i Kürdistan başlığı altında “Ekrad sancakları” denilen 17 sancak bulunmaktadır. Bölgeye sağlanan bu otonomi sayesinde Kürtler yapılarını koruyabilmişler ve feodal düzenlerini günümüze kadar sürdürebilmişlerdir. (Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı- Osav yay.)

Tüm Güneydoğu’yu kapsayan Diyarbekir vilayeti içindeki sancaklar 35’i geçmekte, 16’sı tımar düzeninde klasik Osmanlı sancağı ve kalanlar “yurtluk-ocaklık” ve “hükümet” diye de düzenlenen “Kürdistan vilayeti livaları”dır.

Tabi bu durum, dönemde Kürt aşiretlerine “otonom” bir yapı sağladığı için Kürt topluluklarının yararına görülmekte, sırf bu statü nedeniyle kendini “Kürt” olarak bildiren Türk aşiretlerine de rastlanmaktadır.

 

Devam edecek: Haftaya; “Kürtleşmiş Türkler, Türkleşen Kürtler”.

 

 

08.12.2021, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2815-turkluk-turklesme-ve-kurtler.html

 

Osmanlıyı galiba biz bilmiyoruz, 
Batı bizden iyi biliyor ve onlardan öğrenmekteyiz.

Ahmet Özer, Doğu Anadolu'da Aşiret Düzeni.

Hacmi küçük, içeriği büyük bir kitap, Kinyas Kartal'dan...

Kinyas Kartal, sürgündeki kamp görüntüsü.

Kürtler üzerine yazılmış en "sakıncasız" kitaplardan biri. 
Hiç takibata, kovuşturmaya uğramamış. 
Güçlü bir referans sayılır(!)

David McDowall (1949 doğumlu) Amerikalı bir kriminolog 
ve SUNY , Albany'deki Üniversitede Ceza Adaleti Okulu'nda seçkin öğretim profesörü 
ve aynı zamanda Şiddet Araştırma Grubu'nun eş-direktörüdür. 
McDowall, "suçun sosyal dağılımı ve suç mağduriyeti" üzerine odaklanan bir kriminologdur. 
Bu alanda uzmanlaşan birinin "Kürt Tarihi"ne ilgi duyması 
ve bu konuda eser yazması bana ilginç geldi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder