20 Kasım 2024 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi – Pontus Dönemi Yerleşimleri (II)

 


Karadeniz Arkeolojisi – Pontus Dönemi Yerleşimleri (II)

 

 2010 yılında başlatılan Ordu-Kurul Kazısı, Ordu ilinin ve Karadeniz’in diğer antik yerleşimlerine olan ilgiyi yeniden artırdı. Aynı akademik camiadan bu defa Fatsa Cıngırt Kazısı başlatıldı. Ünye’ye ve diğer ilçelerdeki Pontus yerleşimlerine dikkat çekildi.

Aslında Pontus terimi etnik bir anlam ifade etmez, Karadeniz kıyılarında ikamet eden yerli halkların dillerinden Yunanca’ya geçmiş bir terimdir. Önceleri “deniz yolu” ya da “denizle ilgili yol” anlamında kullanılırken, zamanla “deniz” karşılığında kullanılmıştır.

Haliyle etnik-siyasi bir terim olmaktan çok coğrafi bir terimdir ve İskender sonrası Hellenistik dönemde hüküm süren Mithradates Krallığının hüküm sürdüğü toprakları kapsar.

Mithradates Krallığı Milattan sonraki yüzyıllarda Romalılar tarafından yazılan eserlerde Pontus Krallığı olarak anılmaya başlanmıştır. Bu Krallığın kendilerine ne ad verdikleri bilinmemektedir. Latin kaynaklarının da dayanağı, Karadeniz’e Homeros ve çağdaşı kaynakların verdikleri Pontus isminden dolayıdır. Böylece bu krallık, Pontus Krallığı olarak bilindi.[1]

 



Pontus Krallığı Kentleri

 

Yaklaşık 250 yıl hüküm süren Pontus Krallığı’nın hâkimiyet alanı ve kentleri, kuruluş ve genişleme dönemlerine göre çeşitlilik gösterir. 

İskender sonrası dönemde, Güney Marmara ve Bergama bölgesini yönetmeye namzet Baba Mithradates'in öldürülmesiyle aynı isimdeki oğlu I. Mithradates Ktistes (Kiuslu Mithridates III olarak da bilinir), babası gibi öldürülmemek için Kuzeydoğu Paphlagonia'ya kaçtı. Önceleri Paphlagonia ve Kappadokia coğrafyasında, daha sonra Orta ve Doğu Karadeniz havzasında bağımsız bir yönetim kurmayı başarmıştır. Yerli halkların yanında, İskender’in fetihleri sonrasında göç eden Yunan, Makedon ve diğer halklar da bu hanedanın hükümdarlığında Pontus milletinin unsurlarını oluşturmuşlardır.[2]

I. Mithradates önce Paphlagonia'daki Cimiata'ya ardından Kapadokya'ya geçerek Amaseia'ya gitti. I. Seleukos ile mücadeleye girişti ve MÖ 281 (veya 280) yılında kendini Kuzey Kapadokya ve Doğu Paphlagonia'nın kralı ilan etti. Ardından Karadeniz’in önemli liman kentlerinden olan Amastris ele geçirildi.[3]

I. Pharnakes zamanında MÖ 182'de Sinope alındı. Onun zamanında Cotyora (Ordu), Pharnacia (Giresun) ve Trapezus (Trabzon) gibi Yunan koloni kentleri ele geçirildi ve kıyı hâkimiyeti Pontus Krallığı'na geçti.

Pergamon’a ve Kapadokya Kralı IV. Ariarathes'e de savaş açan I. Pharnakes, önceleri başarılı olduysa da sonunda Galatia ve Paphlagonia'daki tüm topraklarını bıraktı, yalnız Tium şehrini alıp, Sinope’yi elinde tutabildi.[4]

Krallığın en büyük kenti, aynı zamanda ilk başkenti olan Amaseia idi. Kraliyet saray ve mezarları burada bulunurdu. Krallık Pontus Dağları ile Kıyı ve İç olmak üzere iki büyük bölgeye ayrılıyordu. Uzun vadiler de dağlar gibi kıyıya paralel uzanıyor ve verimli topraklar barındırıyordu. Kıyı bölgelerde Amastris ve fethedildiğinde başkent yapılan Sinope gibi önemli kıyı şehirleri bulunuyordu. Kıyı bölgeler kerestecilik, balıkçılık ve zeytin ticaretine elverişliydi. Yine kıyıda Pharnacia'nın güneyinde gümüş, Chalybia bölgesinde demir kaynakları zengindi. Bakır, kurşun, çinko ve arsenik de bulunuyordu.[5]

VI. Mithradates döneminde Pontus Krallığı, Bithynia (İzmit Bölgesi), Aşağı Ermenistan, Kolkhis ve Tauric Chersonesus şehirlerini fethederek en geniş sınırlarına ulaştı.[6]



Pontus Bölgesi’nin Tapınak Kentleri:

Komana Pontika, Zela ve Ameria  

 

Karadeniz kıyı şeridi dışında kalan İç Pontus Bölgesi, dağlarla izole durumdadır. Bu nedenle kolonizasyon hareketinin bir sonucu olarak yaygınlaşan Hellenizm'den etkilenmemiştir. Romalılardan önce bölgede hâkim olan toprak düzeni, kralın veya seçtiği soyluların toprağa sahip olduğu sistem tüm Anadolu'da olduğu gibi burada da devam ediyordu.[7]

Kralın ve soyluların güçlü bir şekilde tahkim edilmiş malikhanelerinin etrafındaki köyler ekonomik merkezlerdir. Bu toprakların dışında, büyük kutsal alanlara ait geniş alanlar mevcuttur. Pontus toprakları üç ana türe ayrılır: Kralın toprağı, şehir toprağı ve serfliğin yaygın olduğu tapınak toprağı.[8]

Kraliyet toprağını veya kutsal toprakları kullanan insanlar krala veya rahibe vergi ödemek zorundaydı.[9]

Anadolu’daki toprak rejimi, bu şekilde tapınak devletleri düzenini ortaya çıkarmış veya var olma koşullarını oluşturmuştur.


Komana Pontika Sikkesi


Karadeniz Bölgesi’nin iç kesimlerinde günümüz Tokat sınırları içerisinde, Hellenistik Dönem’de faaliyet gösteren iki tane tapınak devleti bulunmaktaydı. Bunlardan daha büyük olanı Komana, Ana Tanrıça Ma’ya ithafen yapılmış, Kapadokya tipi bir mabetti. Komana Pontika, Pontus'un iç kesimlerinde yoğun bir pazar yeriydi ve tapınak devleti kavramı hakkında önemli ayrıntılar veriyordu. Bu kent, Dazimonitis (Kazova) ovasının ortasında İris (Yeşilırmak) ırmağının iki yakasında kurulmuştu ve bir yandan Yeşilırmak'ın verimli alüvyonları sayesinde zengin bir ekonomiye sahip olmuş, diğer yandan da konumu ile ziyaretçilere görsel bir şölen sunmuştu. Komana bir kent olmaktan öteye bir din merkeziydi. Rahipler tarafından yönetiliyordu. Helenistik dönemde kral tarafından seçilmiş ve kraldan sonra en yetkin konuma sahip olan rahip, verimli toprakların işlenmesini sağlamış, gelirler tapınakta birikmiş ve yılda iki kere düzenlenen festivallerde (Exodus) konuklar, törenler ve şenliklerle ağırlanmıştı. Komana'nın Korint'i aratmayacak kadar baştan çıkarıcı bir ticaret ve din merkezi olduğunu söyleyen Amaseia'lı Strabon, kentle ilgili en önemli kaynaklardan biridir. Strabon, Comana'yı şöyle tanımlar:

“Şimdi Comana bir populus şehridir ve Ermenistan'dan gelen insanlar için önemli bir ticaret merkezidir ve tanrıçanın göç zamanlarında insanlar her yerden, hem şehirlerden hem de kırsaldan, festivale katılmak için kadınlarla birlikte orada toplanırlar. Ve ayrıca bir yemine uygun olarak her zaman orada ikamet eden, tanrıçanın onuruna kurbanlar sunan başkaları da vardır. Ve sakinler lüks içinde yaşarlar ve tüm malları asmalarla dikilir ve kişilerinden kazanç sağlayan çok sayıda kadın vardır, bunların çoğu tanrıçaya adanmıştır, çünkü bir bakıma şehir daha küçük bir Korint'tir, çünkü orada da, Afrodit'e kutsal olan çok sayıda fahişe nedeniyle, yabancılar büyük sayılarda uğraşır ve tatil yaparlardı. Ve oraya giden tüccarlar ve askerler tüm paralarını çarçur ettiler, öyle ki onlar hakkında şu atasözü ortaya çıktı: Korint'e yolculuk her adam için değildir.”[10]


Zela
'daki tapınak Anaitis'e adanmıştı ve muhtemelen MÖ 4. yüzyıl civarında geç Ahameniş döneminde inşa edilmişti. Tanrıça Anaitis'e tapınma, MÖ 6. yüzyılda resmi ve özel Pers gücü tarafından Küçük Asya'ya ilk kez tanıtıldı. Tapınağın zamanla Pontus kralları tarafından geliştirilmiş olması mümkündür. Strabon'dan, Pontus halkının en önemli konularda yemin etmek için buraya geldiğini öğreniyoruz.[11] Zela'nın ne tür bir tapınağa sahip olduğu hakkındaki bilgimiz, Korint tipi beyaz mermer bir parçanın kalıntıları ve Zela'nın Roma İmparatorluk döneminde basılan sikkeleriyle sınırlıdır. Bu sikke ayrıca bize MS 3. yüzyıla kadar burada var olan ateş kültü hakkında bilgi verir. Septimus Severus (193-211) ve Caracalla (211-217) dönemlerine ait bu sikkede, tapınağın alınlığı arkasında yükselen mazgallı avlu kapısı ve diğerlerinde, tapınağın kendisine ait olan sütunlu revak, dört veya altı sütunla stilize bir şekilde tasvir edilmiştir.

Ameria, Strabon’dan öğrenildiğine göre Hellenistik Dönem’de Pontos’ta yer alan Komana Pontika ve Zela ile birlikte üç önemli kült merkezinden biriydi. Günümüz araştırmacıları tarafından tapınak devleti olarak adlandırılan bu kült merkezleri, bugün Tokat il sınırları içerisinde yer almaktadır. Ameria Tapınak Devleti, ay tanrısı Men’e aitti ve bu tanrının kültünün buradaki kurucusu I. Pharnakes’ti. Bu yüzden söz konusu tanrı, Pharnakes’in Men’i ya da Men-Pharnakou olarak adlandırılmıştı. Bugüne kadar tanrı Men hakkında yapılan araştırmalar sayesinde bahsedilen tanrıya dair oldukça fazla bilgiye sahip olunduğu söylenebilir. Buna karşılık Pontos’ta Men’in tapınağının yani evinin nerede olduğuna ilişkin araştırmalarda aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Dolayısı ile Ameria’yı bir şekilde konu edinen yayınlarda daha çok tanrı Men veya Men-Pharnakou kültü ön plana çıkartılırken, Ameria’nın neresi olduğuna dair açıklamalar hep bu tanrının veya söz konusu kültün gölgesinde kalmıştır. Antik kaynaklar bağlamında, Ameria tapınak devletinin konumuna yönelik ilk ve tek açıklamayı yapan Strabon’dan elde edilen bilgiler doğrultusunda söz konusu yerin lokalizasyonuna ilişkin olarak yakın zamana kadar bilimsel düzlemde ortaya atılan öneriler Ameria’nın lokasyonu konusunda sağlam kanıtlardan yoksundur.

Mithrapolis: Mitridat Şehri anlamına gelen bu kentin, günümüz Ünye İlçesinin batısında, 8-10 km. mesafede Midrebolu diye anılan yerde olduğu tahmin edilmektedir.[12]

  

20.11.2024, Ünyekent


Kaynaklar:

Arslan, Murat. Mithradates VI. Eupator; Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yay. İst. 2007

McGing, B.C. The Foreign Policy of Mithridates VI Eupator, King of Pontus, Leiden 1986

Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, (Geographika: XII-XIII-XIV), Arkeoloji ve Sanat Yay.

İst. 1993

Magie, David. Roman Rule in Asia Minor to the End of the Third Century after Christ. Princeton. 1950

Varilci, A.D. Ünye'nin Kayıp Hikayeleri, 08.08.2018, Ünye Kent

 

Dipnotlar:

____________________________________ 

[1] Arslan, 2007: 3-6

[2] McGing 1986; 15-16

[3] Arslan, 2007, s. 56

[4] Polybius "Histories", XXIV. 1, 5, 8, 9 XXV. 2

[5] Strabon, 1993; 59

[6] Arslan, 2007, s. 526

[7] Magie, 1950:179

[8] McGing, 1986:8

[9] Magie, 1950:180

[10] Strabon XII.3.36

[11] Strabon XII.3.37

[12] Varilci, 2018

13 Kasım 2024 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi – Pontus Dönemi Yerleşimleri (I)

 


Karadeniz Arkeolojisi – Pontus Dönemi Yerleşimleri (I)

 

Arkeolojik kazı bakımından ülkemizin son sıralarında yer alan Karadeniz Bölgesi, Pontus Krallığı dönemine ait buluntularla yeniden gündeme gelmektedir. Kuzey Anadolu’nun özelikle doğu kesiminde yer alan Pontus yerleşimleri, Türkiye’nin son dönem kazı çalışmalarına yeni bir ivme kazandırmıştır. Bu kazılarda ele geçirilen Pontus Krallığı’na ait sikkeler,  bölgedeki Hellenistik geçmişe netlik kazandırmaktadır.

Karadeniz Arkeolojik kazılarının sistemli ve en uzun süreni, 2010 yılında başlatılan Ordu-Kurul Kazısı’dır.    



 

Kurul Kalesi Yerleşkesi, Altınordu/Ordu

 

Kurul kalesi Karadeniz Bölgesinde ilk arkeolojik kazı alanıdır. 2010 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. S. Yücel Şentürk başkanlığında başlatılan kazı çalışmalarına, 2024 yılı itibariyle devam edilmektedir.

Kazı alanı, Altınordu'ya 13 km. mesafedeki Bayadı köyü sınırlarında bulunan sivri bir kaya üzerine kurulmuştur. 1. derece arkeolojik ve Doğal Sit alanı olup, antik bir yerleşmedir.

Yapılan kazılarda sayıları 300’e yakın merdiven, giriş kapısı, dinsel yapılar, kült alanlar, seramik, sikke, ok ucu, tanrı ve tanrıça figürleri gibi birçok buluntu çıkarılmıştır.

Alan içinde tarihi dehliz ve su sarnıcı bulunmaktadır. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Müze Müdürlüğünce 2010 yılından itibaren başlatılan kazı çalışmalarında 2300 yıl öncesine ait, tapınak ve kale duvarlarına rastlanmıştır. 2016 yıllında, Ordu Büyükşehir Belediye Başkanlığı katkısı ile yapılan kazı çalışmasında, Kalenin kapısında mermerden bir Kibele heykeli açığa çıkarılmıştır. Helenistik döneme tarihlenen Kibele heykelleri içerisinde ilk in-situ örneği olmasıyla önemlidir. 2018 yılında Kibele'nin devamı olarak 3 farklı Dionysos heykeli çıkartılmıştır. 2010 yılından 2019 yılına kadar yapılan kazılarda bulunan 310 adet eserin envantere kaydı yapılmış olup etütlük 984 adet eser için çalışmalar devam etmektedir.


 

Kurul’a Dair Bir Anekdot

 

Roma saldırısı sırasında giriş kapısının yıkılarak heykelin üstünü örtmesiyle ait olduğu yerde, günümüze kadar korunabilmiş. MÖ 6. ve 7. yüzyıllarda Frig döneminde de Kibele heykellerinin koruyucu olarak kent kapılarına koyulduğu düşünülürse, bu heykelin Ana Tanrıça Kibele olduğu şüphe götürmez.

Heykelin tarihi MÖ. Birinci Yüzyıl civarı.

Kurul Kalesi’nde yaşayan Pontos Krallığına bağlı halkın inancı, Anadolu’nun o döneme ilişkin Pagan dinidir. Kale’de daha önce de Dionysos, Pan, Apollon heykelcikleri ve dini ritüellerde kullanılan pişmiş toprak rhytonlar, masklar bu inanışın diğer ayrıntıları… (Dr. Akçay’ın daha önemli bulduğu eserler, sanıyorum bunlar.)

Kim ne derse desin, Kibele Anadolu’da önemli bir figür. Anadolu’da yaşayan her topluluk ana tanrıça heykelinden kendine ait bir parça buluyor. Kibele heykeli bulunduğunda, Kurul Kalesi’nin bunca ilgi uyandırmasını anlamak gerekir.

Kibele’yi görmeye gelen Harut Usta’nın Şenyurt Hoca’ya:

“Hocam, sen Azize Meryem’i bulmuşsun!” demesi boşuna değil…[1]

 

Cıngırt Kayası Kazısı Fatsa

 

Kurul’un ardından Fatsa Cıngırt’ta bölgenin ikinci önemli arkeolojik kazısı başlatıldı. Kazı, yine Ankara Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Ayşe Fatma Erol ve aynı üniversiteden Araştırma Görevlisi Ertaç Yıldırım ve Doktora Öğrencisi Deniz Tamer tarafından gerçekleştirdi.[2]

Cıngırt Kayası, Fatsa- Ünye ilçe sınırlarının kesiştiği, Kavaklar Deresi yakınında, Fatsa Yapraklı köyü sınırlarının başladığı yerdedir. Denizden 200 m. yüksekte bir tepe üzerinde bulunan “Cıngırt Kayası” yahut “Cıngırt Kalesi‘’ adıyla bilinen bu sit alanı Fatsa'ya 5 km. mesafededir. Fatsa Küçük Sanayi’nin hemen arka cephesinde yer alan bu tarihi belde, Ünye Kalesi yahut Ordu Kurul Kayası gibi bölgemizin önemli arkeolojik sit alanlarından biridir.


Cıngırt Kayası Basamaklı Tüneli



Cıngırt’ta, Kurul’daki gibi askeri tahkimat ve korunaklı surlar bulunmuyor. Daha çok standart bir yerleşim ve sunaklı yapılardan oluşan kutsal bir alan görüyoruz. Kazı buluntularının ana malzemesi günlük kullanım nesnelerinden oluşuyor.

 “Cıngırt Kayası 2012-2014 kazı sezonu çalışmaları ağırlıklı olarak yerleşimin zirve kesiminde yürütülmüş olup, söz konusu kesimde yürütülen kazı çalışmalarından ele geçen kalıp yapımı kabartmalı kâselere ait parçalar arasından seçilen örnek, bu çalışma kapsamında değerlendirilmektedir. Katalogda belirtildiği gibi, bunların 23 adedi K16 açmasından, geriye kalan 4 adedi K17, L17, L18 ve P20 açmalarından ele geçmiştir.”[3]

Kalıp yapımı kâseler Hellenistik Dönemin önemli seramik formları arasındadır. Hemen hemen her Hellenistik yerleşimde rastlanan bu kâseler, yarı küresel formlu, kulpsuz ve ayaksız, genellikle dış yüzeyleri kabartma bezemelerle süslenen içki kaplarıdır. MÖ 3. yüzyılın ortalarından biraz sonra Atina’da ortaya çıkan ve kantharosların yerini alan kalıp yapımı kâseler, metal kapların taklitleri olarak üretilmişlerdir. Fatsa Cıngırt’ta ele geçen örnekler; Ağız Kenar Bandı ve kalyks üzerinde yer alan motifler, Uzun Taç Yapraklılar, Kozalaklılar ve Bindirme Yapraklılar olmak üzere 4 grup altında incelenmiş ve bu kâselerin çoğunluğunun bölgesel/yerel üretimler olduğu anlaşılmakla birlikte, ithal örneklerin de olduğu tespiti yapılmıştır.[4]

 

Ünye Yüceler Mevki

 

1960 yılında İsmail Kılıç KÖKTEN tarafından Ünye'nin Yüceler Köyü Cevizdere'si sekilerinde yapılan arkeolojik çalışma sonucu Achelleen tipte el baltası bulunmuştur.

Kökten tarafından Ünye'nin 7-8 km doğu-güneydoğusunda yer alan Yüceler Köyü'nün batısında, Cevizderesi'nin hemen doğusundaki sekiler ve Cevizderesi yakınında bulunan mağara ve kaya sığınakları incelenmiştir. Sekiler deniz seviyesinden yaklaşık 5; 10; 15 ve 20 m yüksektedir.

2006 yılında Prof. Dr. Mehmet Özsait ve ekibinin yaptığı yüzey araştırmasında yerleşmenin kaçak kazılarla tahrip edilmiş olduğu görülmüştür. Aynı zamanda tüm çevre Ünye Çimento'nun tehdidi altındadır.[5]

“Ordu'da arkeoloji ve Eski çağ tarihi ile ilgili pek az araştırma yapılmıştır. Bunlardan bizim için en önemlisi kıymetli hocam Prof. Dr. İ. Kılıç Kökten'in Unye Yüceler köyü Cevizderesi sekilerinde bulduğu Paleolitik taş aletlerdir. (İ.K. Kökten, A.U. DTCFD, XXl3-4, 1963, s. ?-.75 vd., Lev. I-II). Yine İ Kökten Ünye’nin Tozkoparan mevkiinde yaptığı bir sondajda Üst Paleolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağ'a ait buluntular veren bir yerleşme yeri tespit etmiştir. Bu buluntular Ordu'nun kültür tarihi için son derece önemlidir.”[6]


Özsait ve ekibi, Kökten’in kazı ve araştırmalarıyla bilim dünyasına duyurduğu Tozkoparan yerleşmesini ve çevresini de ayrıntılarıyla incelemiştir. Hemen her tarafta olduğu gibi, burada da yapılmış olan kaçak kazılar sonucu açılan çukurların çevresinde Kalkolitik Çağ ve İlk Tunç Çağı yerleşmelerine ait keramikler görülmüştür. Tozkoparan yerleşmesinin hemen kuzeyinde, monoblok bir kayaya yapılmış tipik bir kaya mezarı da bulunmaktadır. Mezar çevresinde az da olsa, Roma Dönemi yerleşmesine tanıklık eden keramikler de görülmektedir. Bu mezar, bölgede Geç Hellenistik ve Roma Dönemindeki yerleşme sürekliliğini göstermesi bakımından önemlidir.[7]

 

Ünye Kalesi (Çaleoğlu Kalesi)

 

Özsait ve ekibi tarafından ayrıntılı olarak incelenen bir diğer eser, Ünye’nin en önemli antik kalıntılarından biri Ünye Kalesi’dir. Bugün Ünye-Niksar karayolunun 7. kilometresinde yer alan Ünye Kalesi, Özsait’in suyla ilgili olduğunu düşündüğü basamaklı tünellere sahiptir. Bu yapılar, M.Ö. 301–63 yılları arasında Karadeniz Bölgesi’nde egemen olan, Anadolu unsurlarının yanı sıra Pers kökenli Pontos Krallığı toprakları üzerinde yaygın olarak görülmektedir. Bunlara, daha birçok örnek yanı sıra bizim bizzat görerek incelediğimiz Amasya Kalesi’nde iki (Cılanbolu), Ordu’nun Kurul Kayalıkları’nda bir, Mesudiye’de Arık Musa’da bir ve Fatsa Kalesi’nde (Cıngırt) de bir tane olmak üzere beş örneği verebiliriz.[8]


Ünye Kalesi’nin hangi tarihte yapıldığı hususunda kesin bir belge bulunamamıştır. M.Ö. III. yüzyılın ikinci yarısında, Pontos Krallığı’nın güçlü olduğu II. Mithradates (M.Ö. 250–220) zamanında kurulduğu sanılmaktadır. Bununla birlikte, henüz bu görüşü destekleyecek herhangi bir epigrafi k belge bulunamamıştır. Yalnız, burada yaptığımız araştırmada, kalenin ana giriş kapısının 50 m. kadar ilerisinde, sol üst kesimde yükselen tahkimat duvarlarının bir bölümünün Hellenistik Dönem taş örgü sisteminde olduğunu gördük. Ayrıca, yukarıda işaret ettiğimiz alınlıklı, akroterli çok güzel bir işçilik gösteren kaya mezarı da kalenin inşa edilişi sırasında yapılmış olmalıdır. Bu da genel durumu itibariyle Hellenistik Dönem yapı özellikleri göstermektedir.[9] 

 

 

Kaynaklar:

 

Şenyurt – Akçay-Kurul Kalesi (Ordu) VI. Mithradates Dönemi Yerleşimi Üzerine Ön Değerlendirmeler / Seleucia | Sayı 6 | Mayıs 2016

Ayşe F. Erol, Ordu İli Fatsa İlçesi Cıngırt Kayası Kazısı, Kazı Sonuçları, 2013

Ayşe F. Erol, Safiye Aydın, Fatsa Cıngırt Kayası Günlük Kullanım Kapları Işığında Antik Çağda Karadeniz Mutfak Kültürü, Bilgin Kültür Sanat Yay. Ankara 2021

Mehmet Özsait, Arkeolojik Verilerin Işığı Altında Ünye, 25. Arş. Sonuçları, 2008

Mehmet Özsait, Ordu-Mesudiye Çevresinde Yapılan Yüzey Araştırmaları, 1990

İ. Kılıç Kökten, Ünye’de Eski Taş Devri’ne Ait Yeni Buluntular, DTCF, 1964   

 

13.11.2024, Ünyekent



[1] Varilci, Kurul’da Bir Azize, 06.05.2020, Ünyekent

[2] O yıllarda Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne bağlı olan Arkeoloji Bölümü, 2018’de yeni açılan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne taşındı. Sn. Erol, Profesör unvanı aldı ve Arkeoloji Bölüm Başkanı oldu.

[3] Ayşe F. Erol-Deniz Tamer, Ordu Fatsa Cıngırt Kayası Hellenistik Dönem Kalıp Yapımı kabartmalı Kâseleri, Anatolia 43, 2017, s. 115

[4] Ayşe F. Erol, Safiye Aydın, 2021, s. 57

[5] Mehmet Özsait, 2008, S. 295

[6] Mehmet Özsait, 1990, S. 2

[7] Mehmet Özsait, 2008, S. 295

[8] Mehmet Özsait, 2008, S. 296

[9] Mehmet Özsait, 2008, S. 297

6 Kasım 2024 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi-Pontuslar (II)

 


Karadeniz Arkeolojisi-Pontuslar (II)

 



 

VI. Mithradates Eupator (MÖ 135/134- MÖ 63)

 

Roma emperyalizmine karşı Anadolu halklarının savunuculuğunu yapan Vl. Mithradates ve dönemi birçok antik yazar tarafından kaleme alınmıştır.[1]

Sinop doğumlu Vl. Mithradates, babası V. Mithradates öldürüldükten sonra kendisini de yok etmek isteyen annesinin elinden canını zor kurtardı. En yakın arkadaşlarıyla birlikte kaçarak, gençlik yıllarını Karadeniz dağlarında geçirdi. Bir yandan kuvvet, çeviklik, zor şartlara dayanıklılık, cesaret, azim gibi bedensel ve zihinsel melekeler geliştirirken bir yandan da doğanın hem hayat verici, hem de öldürücü gücünü; hayvanların, bitkilerin ve madenlerin zehir ve panzehirlerini keşfetti. Zor şartlarda yıllarca peşinden gelen çekirdek kadrosuyla beraber yürekli bir genç adam olarak indi Sinop şehrine. Annesini ve kardeşini öldürdü, iktidara el koydu. Kız kardeşi Laodike ile evlendi.[2]

Pontos tahtının tek hâkimi olarak egemenlik alanını genişletmek amacıyla komutanı Diophantos'u önce Karadeniz'in kuzey kıyılarına (Kırım) daha sonra da Pontos'un doğusundaki Kolkhis'e sefere gönderdi, buralardan önemli miktarda gelir ve asker elde edildi. Bosporos Krallığı'nın başında bulunan Parisades, 180.000 medimnoi buğday ve 200 gümüş talanton karşılığında krallığını Mithradates'e bırakmak zorunda kaldı. Mithradates, Bithynia Kralı III. Nikomedes'i yanına çekerek Paphlagonia'yı işgal etti (M.Ö.108-107).  Daha sonra Galatia, Kappadokia ve Bithynia'yı ele geçirdi.



"Büyük" lakabı ile anılan Vl. Mithradates, soyunu dayandırdığı Pers Kralı Dareios ile Büyük İskender’in azametine sahipti. Roma’ya rakip Doğulu bir imparatorluk misyonu taşıyan kral, becerikli ve hırslı bir hükümdar olarak önce Karadeniz çevresine hâkim oldu; Kırım’dan Doğu Karadeniz kıyı şeridine uzanan kesimi ele geçirdi, sonra hükümranlığını, kurtarıcı olarak görüldüğü Anadolu’ya ve Yunanistan’a yaydı.

Pontus Krallığı, en geniş topraklara VI. Mithradates döneminde sahip oldu. Pontus coğrafyasının ehemmiyetini çok iyi kavrayan Mithradates Dionysos Eupator, krallığı döneminde, Karadeniz Bölgesi’nin stratejik konumundan yararlandı. Karadeniz'in her tarafını gezerek, ekonomik, askeri ve siyasi açıdan önemli olan stratejik noktalarını keşfetti. MÖ. 88 yılında Anadolu’da yaşamakta olan seksen bin Romalının katledilmesini sağlamak amacıyla Anadolu’nun yerel güç sahiplerini örgütledi.  

Lucius Cornelius Sulla

Gnaeus Pompeius Magnus

Mithradates Savaşları MÖ. 87-86

 

Mithradates Savaşları

 

Mithradates Savaşları, MÖ 88 ve MÖ 63 yılları arasında Roma'nın Pontus Krallığı ve müttefikleriyle gerçekleştirdiği üç savaştan oluşur.

O dönemde Anadolu'nun çoğunu kapsayan Roma'nın Asya eyaletini Pontus Krallığı'na dâhil eden ve yerli Roma halkına katliamlar yapan VI. Mithridates, Pontus Krallığını imparatorluğa dönüştürdü.

Orta Karadeniz’den Ege’ye kadar ilerleyen Mithradates’in hedefinde Yunanistan vardı. Roma birlikleri bölgeyi kurtarmak için gönderildiklerinde, Yunanistan'da organize edilen ve desteklenen bir ayaklanma ile karşı karşıya kaldılar. Mithradates Roma'ya karşı isyanlar organize etti ve Roma'daki iç savaşlarda populares partisine karşı optimates partisinin magistratuslarının savunuculuğunu yaptı.

I. Mithradates Savaşı, Lucius Sulla ve Mithradates tarafından imzalanan Dardanos Antlaşması ile sona erdi. Roma zaferiyle sonuçlanan ilk savaştan sonra Yunanistan Roma egemenliğine girdi. Ayrıca Pontus'un Anadolu'daki savaş öncesi durumu muhafaza etmesi kararlaştırıldı.

II. Mithradates Savaşı Dardanos Antlaşması’nın Anadolu'da gereğince uygulanmaması sonucu fiilen başlamış oldu. Roma'nın Asya eyaletindeki topraklarından sorumlu General Murena, Pontus'a karşı ikinci kez savaş açmaya karar verdi. Ancak bu savaş Roma'nın yenilgisiyle sonuçlandı ve Mithradates daha da güçlenerek Ermeni Kral II. Tigran ile ittifak yaptı. Mithradates’in damadı olan Tigran, Levant bölgesi sınırlarındaki Ermeni imparatorluğunu kontrol etmekteydi. Pontus, Kalsedon Savaşı'nı (MÖ 74) kazandı ve Kilikya korsanlarına Roma ticaretine karşı destek verdi. Bunun sonucunda üçüncü savaş kısa süre sonra başladı.

III. Mithradates Savaşı'nda Romalılar, Konsül Lucullus'u Ermenistan ve Pontus'a karşı savaşması için gönderdi. Lucullus, Cabira ve Tigranocerta Savaşlarını kazandı, ancak MÖ. 67 yılı yazında Mithradates, Roma ordusunu Zela(Zile) yakınlarında büyük bir yenilgiye uğrattı. Artaşata ve Zela Savaşlarından sonra Lucullus görevinden alındı. Aynı dönemde, Pompeius'un Akdeniz'deki Kilikya korsanlarına yaptığı seferi kazanmış ve Senato tarafından Lucullus'un yerine seçilmiştir. O sırada Kilikia'da bulunan Pompeius, Galatia üzerinden Pontos'a girdi. İki ordu Lykos Irmağı (Kelkit Çayı) kıyısında karşılaştı. Yapılan savaşta Pompeius komutasındaki Roma ordusu Mithradates'in ordusunu kesin bir yenilgiye uğrattı ve Mithradates Kolkhis'e kaçtı (MÖ. 63).

Böylece III. ve son Mithradates Savaşı Mithradates'in başarısızlığı ile sonuçlandı. Pompeius onu izleyerek Kolkhis'e ulaştı. Mithradates'e yardım eden Tigran’a savaş açtı ve başkent Artaksata'ya girdi. Çaresiz kalan Tigran teslim oldu.  Pompeius daha sonra Amisos'a (Samsun) gelerek, Pontos'un batısını Bithynia Eyaleti ile birleştirmiş ve Bithynia-Pontos Eyaletini (Provincia Bithynia et Pontus) oluşturmuştur. Roma'ya teslim olan Tigran, Roma'nın vasal kralı olmuştur.[3]

Anadolu’da Roma hâkimiyeti Anadolu kentlerine ağır vergi ve haraç yükü getirmesinin yanı sıra Helenizm’in gerilemesine, doğuda Ermeni krallığının güçlenmesi ve yayılmacı bir politika izlemesine yol açmıştır.[4]    

Mithradates-Roma savaşlarının en uzun süreli olan üçüncü aşaması (MÖ 74-63) Pontos coğrafyası ve Kurul Kalesi gibi tahkimatlı yerleşmelerin kaderinde önemli bir rol oynamıştır. Çünkü bu savaşın çok büyük bir bölümü Pontos topraklarında yaşanmıştır. Lucullus ve Pompeius’un art arda gelen iki büyük istilası sonrasında neredeyse tüm şehirler ve kaleler yakılıp yıkılmış, ülke âdeta büyük bir enkaz yığınına dönmüştür.[5]  

 

Pontus Krallığı’nın Sonu

 

Tekrar eski gücüne ulaşamayan Mithradates, sonunda krallığını terk ederek Kimmeria Bosporos’una çekilmek zorunda kalmıştır. Yine pes etmemiş, MÖ. 63 yılında Roma orduları doğudayken, büyük bir orduyla Balkanlar üzerinden Alp Dağları’nı aşarak, İtalya’yı istila etmeyi planlamıştır. Fakat Roma’ya doğru yürüyüşe geçeceği sırada son kalan oğlunun ihaneti sonucunda kendi yaşamına son vermek zorunda kalmıştır.[6]

 Pontus Krallığı MÖ. 63 yılında VI. Mithradates’in Pantikapaion’da (Kırım, Kerç) yüksek dozda zehir içerek intihar etmesiyle fiilen sona ermiştir. Kendi hayatına son verdiği sarayının bulunduğu dağ, bugün de “Mithradates” adını taşımaktadır. Oğlu II. Pharnakes babasının cenazesini Pompeius’a teslim etmiş ve cenaze Sinope'ye getirilerek burada bir yere gömülmüştür.

Roma her ne kadar Pontos'a hâkim olduysa da, Mithradates'in oğlu Kırım Kralı Pharnakes,  MÖ. 48 yılı son baharında Roma ordusunu Nikopolis'te (Yeşilyayla, eski Pürk) yenilgiye uğratarak Pontos'ta hak iddia etmeye başlamıştır. O sırada Roma'da ki iç savaş la meşgul olan Julius Caesar, Aleksandreia'dan (İskenderiye) yola çıkarak, Kilikia ve Kappadokia üzerinden Pontos'a girer. Zela (Zile) mevkiinde Pharnakes'in ordusuyla karşılaşan Caesar, savaştan galibiyetle ayrılır. Pharnakes önce Sinope'ye, oradan da kendi ülkesi olan Kırım’a kaçar. Caesar’ın tarihe geçen ünlü "veni, vidi, vici" ("geldim, gördüm, yendim") sözü, Pharnakes'i yenilgiye uğrattığı savaştan sonra Roma'ya yazdığı bir mektupta yer alır. Caesar, MÖ. 47’de söylediği bu sözle, diğer sloganların aksine ne yapıldığını değil, ne kadar hızlı yapıldığını vurguluyordu. Aynı tarihlerde Doğu Anadolu’da Armenia ve Seleukos Krallıkları da Roma’ya bağlanmış, Küçük Asya’nın tamamıyla Suriye ve Mısır fethedilmiştir.

Karadeniz’in güney kıyılarında Roma’ya bağlı iki yeni eyalet kurulur; Bithynia ve Pontus.[7]

 

Karadeniz’de Roma Egemenliği

 

İki yüz yılı aşkın süre Karadeniz’e damgasını vuran Hellenistik Dönem Krallığı Pontuslar, MÖ. 47’de tarih sahnesinden silinse de üst yapı kurumlarında varlığını idame ettirdi. Orta Karadeniz’in Pontus Eyaleti MS. 395’e kadar Büyük Roma İmparatorluğu’nun yönetimi altında yaşadı. Roma İmparatorluğu’nun bölünmesinin ardından Doğu Roma (Bizans) egemenliğinde kaldı. Bu egemenlik Türklerin bölgede boy göstermeye başladığı 1071 yılına kadar sürdü. 1461’de Fatih’in Trabzon’u alması ve son Roma hanedanı Komnenoslar’ın egemenliğine son vermesiyle Romalılar tarih sahnesinden tümüyle silindiler.

Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, Karadeniz’de Hellenistik kültürün izleri ve Pontus kavramı asıl anlamından koparılsa da tekrar tekrar gündeme geldi, getirildi.

Ne var ki, Roma’ya karşı mücadelesiyle tarih boyunca saygı duyulan; zaferleri, bozgunları, entrikaları ve gözdelerine dair efsanelerle Mozart’ın operasına, Racine’in tragedyasına esin kaynağı olan, Roma’nın en amansız düşmanı, antik çağ biyolojik ve kimyasal savaş uzmanı Mithradates’in tarihsel konumu unutulmadı.

Çünkü Pontos-Roma ilişkileri öyle bir noktaya gelmişti ki Romalılar için en büyük ganimet birçok milletin gözünde efsaneleşmiş olan Pontos kralının kendisiydi.[8]

 

 

Kaynaklar:

 

Mayor, Adrienne. Mithradates - Zehirlerin Kralı, İş Bankası Kültür Yay. Ankara 2013

Arslan, Murat. Mithradates VI Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yay. İst. 2007

Öztürk, Özhan. Pontus, Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Yapısı, Genesis Kitap, Ankara 2011

Şenyurt, S.Y.-Zoroğlu, U.-Akçay, A. Mithradates-Roma Savaşları ve Kurul Kalesi’nden Roma Silahları, Höyük, TTK Yay. Ankara 2022

Diakov, V.-Kovallev, S. İlkçağ Tarihi, c. 2, Yordam Kitap, İst. 2015

 

06.11.2024, Ünyekent



[1] Bu yazarların eserlerinden büyük bir kısmı günümüze kadar ulaşamamıştır. Bir kısmı da tam değildir. Nispeten yeterli bildiklerimiz arasında Plutarkhos'un Sulla'nın Yaşamı'nı, Appianos'un Romaike Historia adlı eserinin bir bölümü olan Mithridateios'unu, Strabon'un Geographika'sını, Memnon'un "Herakleia Pontike"nin (Karadeniz Ereğlisi) tarihi üzerine kaleme aldığı eserini, lustinus'un Epitoma Historiarum Philippicarum'unu ve Cicero'nun bazı söylevlerini sayabiliriz.

[2] Mayor, Adrienne, 2013, s.113

[3] Arslan, Murat. 2007, s. 497

[4] Öztürk, Özhan. 2011, s. 354

[5] Şenyurt, S.Y.-Zoroğlu, U.-Akçay, A. 2022, s. 99

[6] Arslan, Murat. 2007, s. 531

[7] Diakov, V.-Kovallev, 2015, s. 166

[8] Şenyurt, S.Y.-Zoroğlu, U.-Akçay, A. 2022, s. 103