3 Aralık 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - XII (Hristiyanlık Üzerine Notlar ve Papa'nın İznik Ziyareti)

 


Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - XII

(Hristiyanlık Üzerine Notlar)

  

Hristiyan dininin yayılmaya başlaması, öncelikle Anadolu topraklarında gerçekleşir. Bu yayılımda Karadeniz Bölgesi diğer yayılım alanları kadar önemli bir yer tutar.

 

Hristiyanlık Üzerine Notlar

 

·       Hıristiyanlık nüfus ve dağılım bakımından dünyanın en büyük dinidir. Yaklaşık 2,1 milyar müntesibi vardır.

·       Hıristiyanlar Tek Tanrıya inanır ve Hıristiyanlık Monoteist bir dindir. Ancak bu Tanrı’nın üç unsuru vardır: Baba-Oğul ve Kutsal Ruh.

·       Hıristiyanlık 2000 yıl önce Filistin civarında yaşadığına inanılan İsa Mesih’in öğretileri etrafında şekillenen bir dinsel gelenektir.

·      İbadetlerini kilisede yaparlar. Dini liderleri papaz ve rahiptir.

·      Eski ve Yeni Ahit’ten oluşan kutsal kitaplara iman ederler.

·       Hıristiyanlar İsa’nın Tanah’ta geleceği müjdelenen Mesih olduğuna inanırlar.[1]

·       İsa Tanrı’nın oğludur ve insanlığı aslî günahtan kurtarmak üzere gönderilmiştir.

·       Çarmıh ve Diriliş en önemli iki kavramdır. Çarmıhta hayatı sona eren İsa ölümünün üçüncü gününde dirilmiştir.

·       Çarmıha gerilen İsa figürü Batı Kiliselerinin temel simgesiyken, Doğu (Ortodoks) kiliselerinde çok daha az görülür. Bunun sebebi, Doğu’da İsa’yı güçlü bir motif ve yaratıcı olarak görme / gösterme isteğidir.

·       Paskalya (Easter) ve Noel (Chrismas) gibi bayramları Hristiyan Batı’nın kültürel hayatında ve takviminde son derece önemlidir.[2]

·       Paskalya, İsa'nın çarmıha gerildikten sonra 3. günde dirilişinin yıldönümüdür. Doğu ve Batı kiliseleri arasında farklılıklar olmakla beraber, Paskalya dönemi yaklaşık olarak mart sonundan nisan sonuna kadar olan dönemdir. Her sene sabit bir tarihte gerçekleşmeyen ve dünya kiliselerinin çoğunda pazar günü kutlanan Paskalya Günü ise, Diriliş Bayramı, Diriliş Pazarı ya da Kıyam Yortusu olarak da adlandırılır.

·       Noel (Chrismas) ise, 25 Aralık tarihinde İsa'nın doğumunun kutlandığı bir Hristiyan bayramıdır. Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş, Milat Yortusu olarak da bilinmektedir.

 

Hristiyanların Kutsal Kitabı İncil

 

İncil, İsa'nın yaşamını, öğretilerini, ölümünü ve dirilişini anlatan bir biyografidir.  Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınmış olan ve yazarlarının adlarıyla anılan dört İncil, "kanonik İnciller" olarak kabul edilir ve Yeni Ahit'in (Ahd-i Cedit/Yeni Antlaşma) ilk dört bölümünü teşkil eder.

İsa’nın yaşamı hakkında en temel kaynak İncil’dir.

İncil sözcüğü Türkçe’ye Arapça’dan geçmiştir. Kelimenin kökeni Yunanca “euangelion” (iyi haber, müjde) sözcüğünden gelir. Latincesi, evangelium’dur. İngilizce gospel (Good-spel) biçimindedir.

Yeni Ahit 27 kitapçıktan oluşur. İnciller, İsa'nın yaşamını anlatan Yeni Ahit’te ilk dört kitapçıktır. Sonraki kitapçıkların büyük bir bölümü İsa'nın öğrencilerinin (elçilerinin) kiliselere yazdığı mektuplardan oluşur ve “Resullerin İşleri” adıyla bilinir.

Yeni Ahit’teki İncillerin kabulü, Hristiyan ilahiyatçı Aziz Augustinus'un otoritesiyle 381 yılında toplanan Roma Konsili'nde gerçekleşmiştir. Bu konsilde ilk defa resmi bir şekilde kanonik İncil listesi saptanmış; Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın yazdığı 4 İncil kabul edilmiştir.

 

İznik Konsili ve Papa 14. Leo’nun İlk Yurtdışı Ziyareti

 

 Hristiyanların ilk Konsil’i, 325 yılında İznik’te toplanan Birinci İznik Konsili’dir ve aynı zamanda kiliselerin ilk ekümenik konsilidir.

“İlk İznik Konsili, teorik olarak olsa bile Roma İmparatorluğu'nun her yerindeki kiliselerin temsil edildiği, bütün kilisenin genel olarak çağrıldığı ve toplandığı ilk girişimdi."[3]

Birinci İznik Konsili tüm Hristiyanları tek çatı altında toplamayı hedefleyen, tarihin ilk ve en önemli ekümenik (evrensel) konsilidir.

İlk konsül’ün toplandığı 325 yılının 1700. Yıl dönümünde Katoliklerin lideri Papa 14. Leo’nun ilk yurtdışı seyahatini toplantının yapıldığı mekân olan İznik’e yapmış olması ne anlama geliyor?

Geçtiğimiz hafta (27-29 Kasım 2025), Papa 14. Leo'nun ilk yurt dışı seyahatini İznik'e yapmış olması basında değişik açılardan yansıtıldı. Bunlardan biri “Hıristiyanlık tarihi açısından önemli bir keşfi dünya sahnesine sunmak üzere Papa 14. Leo Türkiye’ye geliyor!” biçimindeydi. Gerçekten de İznik Gölü’nün çekilmesiyle ortaya çıkan Bizans Kutsal Pederler Bazilikası, Bizans Arkeolojisi açıdan önemi bir olaydı. Ancak bu bazilikanın, MS 325 yılında düzenlenmiş Birinci İznik Konseyi'nin yapıldığı yer olduğu tespiti doğru değildir. Arkeolojik açıdan henüz bu tezi doğrulayacak bulgulara ulaşılamamıştır. Bazilikanın ilk konseyi düzenleyen din adamlarının anısına inşa edildiği düşüncesi de sadece bir tahmindir.


Yine de Papa 14. Leo’nun, 1. Konsey'in 1700'ncü yıldönümünde İznik’i ziyaret etmesi ve açığa çıkan bazilikaya dikkat çekmesi önemlidir.

Papa’nın İznik ziyaretinin başka anlamı var mıdır?

Bunu anlamak için İznik’in 1700 yıl öncesine bakmak gerekir.


  

İznik’in Hristiyanlık Tarihi Açısından Önemi

 

325 yılının tarihsel bağlamı ayrıca dikkat çekicidir. Bu büyük toplantıyı kararlaştıran ve tertipleyen dinî otoriteler değil, bizzat dünyevi iktidarın kendisidir. 270-288 yılları arasında doğduğu tahmin edilen Bizans İmparatoru Konstantin, 306'dan itibaren önce Roma İmparatorudur, 324'ten sonra ise hem Batı Roma'nın hem Bizans'ın tek hâkimidir. O yıl itibarıyla kendisini açık biçimde Hristiyan olarak tanımlamaktadır.

Çünkü imparatorluk topraklarında Hristiyanlık hızla büyüyüp gelişen dindir ve imparatorluğun resmi dini de Hristiyanlık olacaktır. Üstelik o dönemde Hristiyanlar arasında henüz ayrılık gayrılık yoktur. 325’te İznik’te toplanan 1. Konsil, Hristiyan dünyasındaki ayrılıklardan önceki ilk ve tek konsüldür.

Konsil iki temel konuya açıklık getirir. İlki, uzun süren tartışmaların ardından Paskalya Yortusu'nun ortak bir tarihte; Mart sonu - Nisan ayı başında kutlanmasıydı. Böylece en önemli Hristiyan bayramı, tüm dünyada aynı gün kutlanmaya başladı.

İkinci başlık, İsa Peygamber'in kimliğine dair anlayışın netleştirilmesiydi. Yeni Ahit'in kendisinde bile bu konuda farklı bakışlar vardı. 1. Konsil sonrası Mesih'e "Tanrı" denebilecekti; hem de Hristiyanların "Baba Tanrı" için kullandıkları anlamda. Bu yorum bugün tüm Hristiyan geleneklerinde geçerliliğini koruyor. İnanç metninde İsa Peygamber için "gerçek Tanrı'dan gerçek Tanrı, doğurulmuş, yaratılmamış, Baba ile aynı özden" ifadeleri yer alıyor.

Konsilin toplandığı dönemde Hristiyanlarda büyük ölçüde "inanç birliği" söz konusuydu. Kiliseler arasındaki ayrışmalar daha sonraki yüzyıllarda ortaya çıktı. Paderbornlu Katolik teolog Christian Stoll, DW'ye yaptığı değerlendirmede şöyle diyor: "İznik, antik çağda kiliseyi yönlendiren tüm yetkili isimlerin, imparatorun başkanlığında bir araya geldiği tek konsildi."[4]

Konsilin 325 yılında tam olarak nerede toplandığı ise hâlâ kesin olarak bilinmiyor. İznik'te ayakta kalan yaklaşık bir düzine eski kilise kalıntısının hiçbiri büyük olasılıkla toplantı yeri değil. Bazı arkeologlara göre toplantı salonu, depremler nedeniyle bugün gölün altında kalmış olabilir. Burada yalnızca birkaç mezar taşı ve kısmi kalıntılar görülebiliyor.[5]


O halde Papa’nın İznik ziyaretini nasıl değerlendirmek gerekir?

1700 yıl önce Bizans İmparatoru Konstantin’in İznik’teki beklentisiyle Papa’nın ziyaretinin benzer kaygılar içerdiğimi söyleyebiliriz.

 


Papa 14. Leo, kiliseler arasındaki birlik arayışında (ekümenizm) yeni bir atılım gerçekleştirmek amacındadır. Ancak bu girişim, Katoliklerin lideri Papa 14. Leo ile Türkiye’deki Ortodoks kiliseleri temsilcisi Bartholomeos'un İznik'te buluşmasına ve diğer kilise temsilcilerinin katılımına rağmen yeterli olmadı.

Vatikan ile Rus Ortodoks Kilisesi arasındaki çelişki azalmak yerine daha da arttı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'ya karşı sürdürdüğü savaşı defalarca kutsayan Moskova Patriği Kirill’in, Papa’nın bu yeni girişimine olumlu cevap vermesi zaten beklenemezdi.

Papa’nın Türkiye’den sonraki durağı, Ortadoğu’da en yoğun Hristiyan nüfusa sahip ülke olan Lübnan’dı. Burada karşılanış biçimi, işlerin hiç te Türkiye’deki gibi “kolay” olmadığını gösteriyordu. Papa 14. Leo, Beyrut'un güneyindeki Dâhiye bölgesinde, ellerinde eski Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın fotoğrafları ve Hizbullah bayrakları ile karşılandı. Öte yandan İsrail bu ziyaretten hoşnut olmayacaktı. Papa 14. Leo, Beyrut'un güneyindeki Dâhiye bölgesinde, ellerinde eski Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın fotoğrafları ve Hizbullah bayrakları ile karşılandı. Öte yandan İsrail bu ziyaretten hoşnut olmayacaktı.  27 Kasım 2024'te Beyrut ile Tel Aviv arasında sağlanan ateşkes anlaşmasına rağmen İsrail ateşkesi binlerce kez ihlal etmişti. Lübnan resmi ajansı NNA'nın haberine göre Papa’nın ziyaretinden iki gün önce de İsrail’e ait bir savaş uçağı, Alma Şaab bölgesine saldırı gerçekleştirdi.[6]      

Sonuç olarak Osmanlı’nın ve Atatürk’ün izin vermediği ekümenik ayinler, Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos’un katılımıyla İznik’te gerçekleşti. Papa 14. Leo’nun ziyareti, Lozan Anlaşması’na aykırı bulundu ve siyasi olduğu iddia edildi. Üstelik 1. Konsil’in 1700. yıldönümüne denk gelmesi ülkemizde oldukça yoğun tartışıldı.   

 

Devam Edecek: Hz. İsa’dan kaynaklar nasıl bahsediyor?

 

Kaynaklar:

 

Batuk, Cengiz. 2020, Ders Notları, OMÜ İlahiyat Fakültesi.

DW, Deutsche Welle, Almanya'dan yayın yapan bir medya kuruluşu.

Mehr Haber Ajansı, 29.11.2025


03.12.2025, Ünye Kent

 

Dipnot:

[1] Tanah, Yahudiliğin ana mukaddes metinlerini oluşturan kitapların kanonik bir koleksiyonudur. Kanonik olması, otoriteler tarafından doğrulandığı anlamına gelir.

[2] Batuk, 2020; 1-3

[3] Hanson, 2006;152

[4] Stoll, 28.11.2025, DW

[5] DW, 28.11.2025

[6] MEHR, 29.11.2025

26 Kasım 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - XI (Sümela’nın Freskleri ve Ünyeli Sanatçı Savos)

Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - XI

(Sümela’nın Freskleri ve Ünyeli Sanatçı Savos)


 

Sümela Manastırı, mağara bölümü tavanından başlayarak, manastırın muhtelif yerlerinde, şapellerin duvarlarında ve keşişlerin kullandığı mekânlarda çok sayıda fresk yer almaktadır. Bu fresklerden bazıları Ünyeli sanatçı Savos tarafından yapılmıştır.

Sümela freskleri ayrıntılı biçimde yazar İsmail Köse tarafından Bulutların Ötesinde Saklı Manastır Sümela adlı eserde anlatılmaktadır.









 

Sümela’nın Freskleri

 

Ana bölüm mağara kilisenin dış yüzü, çoğu ağır biçimde hasar görmüş resimlerle bezelidir. Birinci grup resimlerde evrenin yaratılışı betimlenir.

İkinci grupta Tevrat ve Tekvin’den alınma, erkek ve kadının yaratılışı, Günaha Teşvik, Cennetten Kovulma gibi sahneler yer almaktadır.

Üçüncü grupta Mahşer, Thomas’ın Şüphesi, Mezarda Melek, Birinci İznik Konsili, Kabil’in Habil’i Öldürülüşü, Anastatis (İsa’nın Cehenneme İnişi) sahneleri betimlenmiş durumdadır.

İlk üç panosu tahrip olan dördüncü grupta; Çarmıhta İsa, Hamsin Yortusu, Müjde, Mabeke Takdim gibi sahnelerinden oluşmaktadır.

Güney duvarın dış yüzünde bir av sahnesi ile Meryem’in melekler tarafından cennete götürülüşü betimlenir. Bu kısmen tahrip olmuş freskin yanında İsa, çiçek desenli bir tuzağa uzanmış Meryem’i kutsamaktadır.

Bu duvar ile ayazma arasındaki kalan mağara duvarında dört sıra halinde azizler ve Meryem betimleri bulunmaktadır. Apsisin dış yüzünde Doğum, İsa Mabetta, Lazaros’un Diriltilmesi, kuzeyinde Kudüs’e Giriş, Çarmıhtan İndiriliş sahnelerine yer verilmiştir.

 

Ünyeli Sanatçı Savos’un Sümela Freski

 

Mağaranın içinde keşiş Matheos’un 1732’de yenilendiği aziz betimleri ile Ünyeli sanatçı Savos tarafından yapılmış freskler bulunmaktadır. Güney duvarındaki azizlerin yanında, imparator giysileriyle Aleksios III. Manuel III. Ve Andronikos resimleri vardır. Tavanda, Pagania Palaytytera, İsa ve Cebrail, kuzey duvarında mahşer betimleri yer alır.[1]

Meryem’in mucizevi tahtta otururken betimlediği fresk, mağaradaki en ilgi çekici resimlerden biridir.

İçerde Ayazma, arkada Dilek Kayası, Kitapsız kitaplık, Mutfaklar, Derslikler, Konuk Odaları, Keşiş hücreleri, Ayazma Çeşmesi, Yeni onarılmış kare tabanlı taş su haznesi ve her manastırda bulunduğu ileri sürülen, kutsal su gözesi ile büyük bir yapıdır. Ancak, Sümela’dan çok daha görkemli olan, hiç kuşkusuz, manastırı içinde saklayandır.[2]

 

Sümela’nın Müştemilatı

 

Mağarada freskolarla bezeli küçük şapellerden başka, kitaplık, konuklar için mekânlar vb. binalar harap durumdadır. Freskoların çoğu geç dönemde yapılmış olup, alt tabakalarda eski ve daha değerlilerin bulunduğu kolayca anlaşılmaktadır. Uzaktan pek heybetli görünen ve Sümela’nın simgesi durumundaki keşişlerin barındıkları büyük binanın yanında, varlıkların eski gravürlerden tanık olduğumuz kayalara asılı gibi duran ahşap konutlar, zamanında büyük bir olasılıkla manastıra son derece güzel ve etkileyici bir görünüm kazandırıyorlardır.[3]

Tepeye, yani Manastır’a varmadan önce sola doğru bir patika ayrılıyor. İleride, toprak yolla birleşen dar bir geçittir. Bu doğu yolu kavşak noktasında eski bir kilise yıkıntısıyla birleşmiştir. Dikdörtgen kesitli, içten içe büyüklüğü 4 x 9 m. boyutlarında, sağlam, taş yapıdır. Mihrabı vadiye, yani güney doğuya bakmaktadır. Kilisenin güney cephesi, yarım kubbeli bir yarım silindir şeklindedir. Çatı, birbirinden eşit uzaklıkta üç kemer üstüne oturmaktadır. Kemerler arasında, genişten dara doğru giderek mazgallaşan pencereler yer almıştır. Ayrıca, sağır duvarla (kuzey cephesi) son kemer arasında da bir pencere vardır. Sümela’nın yanında, bu kilise, çok daha insancıl görünmektedir. Çünkü daha alçak gönüllü, aynı zamanda çok daha harap durumdadır.[4] 

Barnabas Kiliseleri yanında Kuştul (Şimşirli) köyü civarında Sümela kadar çarpıcı bir konumda Peristera Manastırı bulunur. 4. yüzyılda Sümela ile birlikte kurulmuş bu yapının tam adı Ayios Yorgiosta Peristera yani Güvercinli Manastırı denilmektedir. 1906’da yanmış olan yapı Abdülhamit döneminde yeniden inşa edilmiş, 1923’te de yeniden boşaltılmış olup bugün sadece tek tük fresk izleri görülebilmektedir.[5]

Ayrıca yine Trabzon’da hâkim tepeler üzerinde manastırlar (Kızlar Manastırı) vardır. Trabzon yolunda Akçaabat (Platana)’da iki önemli kilise bulunmaktadır. Bunlardan birinde renkli mermerle yapılmış geçmeli güzel bir döşeme görülebilir.

 

Kaynaklar:

 

Yıldız, Sevcan, 2017, Karadeniz Bölgesindeki Bizans Eserleri, Karadeniz Araştırmaları, Bahar 2017 · Sayı 53 · s.123-135

Köse, İsmail. 2010,  Bulutların Ötesinde Saklı Manastır Sümela, Akademi Kitabcılık. 

Köse, İsmail. 2012, The Monastery of Soumela and ancient trade routes, 18(1), 7-28.

Eyice, Semavi, Trabzon Yakınında Meryem Ana (Sumela) Manastırı,  

Kökden, Uğur, 1995, Trabzon Adlı Anka kuşu, Sanat Dünyamız, Bizans Özel Sayısı, Sayı 69-70, Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayınları

Nişanyan, Sevan ve Müjde, 2002, Herkesin Bilmediği Olağanüstü Yerler, Boyut Yayın Grubu, İstanbul, S. 148.

 

26.11.2025, Ünye Kent

 

 

 

Dipnot:

[1] Yıldız, 2017; 125

[2] Kökden, 1995; 83

[3] Dilaver, 1997; 93

[4] Kökden, 1995; 82

[5] Nişanyan, 2002; 148

19 Kasım 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi – X (Sümela Manastırı; Kuruluş Öyküsü ve Mimari Yapısı)

 


Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi – X

(Sümela Manastırı; Kuruluş Öyküsü ve Mimari Yapısı)

 

 

Karadeniz Turizmi açısından en cazip destinasyonlardan biri de Sümela Manastırı’dır. Bizans dönemi dini yapılarından olan bu manastır, Hristiyan “Çileci” felsefenin önemli bir kanıtı olması yanında, ulaşımı güç, Karadeniz’in geçit vermeyen sarp dağlarına inşa edilmiş mimari yapısıyla da ilginçtir.

 

Sümela Manastırı

 

Bizans İmparatorluğu’nun Hristiyanlık inancını resmîleştirmesinin ardından eğitim faaliyetleri için imparatorluğun çeşitli bölgelerinde manastırlar yapılmıştır. Bu dönemde üretilen üç manastır türünden söz edilebilir. Bunlardan ilki sadece din adamlarına yönelik manastırlardır. İkincisi, günümüzde kızlar manastırı olarak da bilinen ve sadece din kadınlarına açık olan manastırlardır. Üçüncüsü ise kadın ve erkeklerin karışık eğitim gördüğü manastırlardır. Erişilmesi zor, engebeli arazilerde özellikle sarp kayalıklardaki mağaraların önlerine kurulan manastırlar, genellikle din adamları için yapılan manastır türü olmuştur. Sümela Manastırı üçüncü tipe giren manastırlardandır.

 Trabzon'da Komnenos prensliği tarihine dair araştırmaları ile tanınan Alman yazar J. P. Fallmerayer (1790-1861), bu manastırı 1840 yılında Trabzon'a yaptığı bir seyahati sırasında ziyaret ederek, etraflı bir şekilde tasvir etmiştir.[1]

Kaynaklara göre, XVII. yüzyılın ortalarına kadar kapısında bulunan yazıtta, manastırın kurucusu olarak İmparator Alexios Komnenos adı ve 1360 tarihi yazılı olduğu belirtilmektedir. [2]

Ancak kaynaklarda yer aldığı ifade edilen bu kayıt, maalesef bugün manastırda bulunmuyor. Trabzon ili sınırları içinde, Maçka’nın güneyinde, Zigana tepelerinden birinin sarp yamacındaki Sümela Manastırının kuruluşuna dair sadece rivayetler mevcuttur..


 

Sümela Manastırı’nın Kuruluşu

 

Sümela Manastırı’nın kuruluşu, bir efsaneye göre şöyledir: İki Atina’lı; Barabbas ile yeğeni Sophronios rüyalarında Hz. Meryem’i görmüşler, rüyada Meryem onlara bir manastır yaptırmalarını, yerini ve oraya nasıl gideceklerini tarif etmiştir. Bu yer Trabzon’un Maçka ilçesi güneyinde, Zigana tepelerinin sarp bir yerindeki mağaradır.

Başka bir rivayete göre, Hz. İsa’nın azizlerinden Lukas’ın yaptığı bir Meryem İkonası nasıl olmuşsa Atina’ya kadar gitmiştir. Orayı beğenmediği için olsa gerek, ikona melekler tarafından Ziganaların ulaşılması zor bir yerindeki mağaraya bırakmıştır.

St. Luka’nın yaptığı rivayet olunan tabloyu yanlarına alan Barabbas ve yeğeni deniz yoluyla Trabzon’a gelip, Karadağ’ın sarp yamacında bir kilise kurma kararı verirler.

Nitekim Theodosios devrinde (375–395) buraya ilk kaya kilisesini kurulur. Bu tarih, kilisenin kesin kuruluş tarihi değilse de Sümela Manastırı’nın bahsedilen tarihler arasında yapıldığı sanılmaktadır.[3]   

Anlatılanlardan hareketle Sümela Manastırı’nın Trabzon Rum İmparatorluğu’ndan en az 900 yıl önce inşa edildiği anlaşılmaktadır. Manastırdaki kazı ve araştırmalar da bu kanaati doğrulamaktadır. Komnenoslar döneminde ise, manastırın yenilendiğine dair emareler bulunmaktadır.

Bu arada manastırın esasını İmparator II. Theodosius zamanında (408 – 450) kurulduğu, İmparator Iustinianus’un kumandanlarından Belisalius yeniden yaptırdığı iddia edilmişse de bunu kanıtlayacak hiçbir belge ortaya konamamıştır. Manastırın bilimsel olarak tespit edilebilen tarihi, 8. yüzyıla kadar inmektedir. O yıllarda Trabzon’da Komnenoslar’ın egemen olduğu ve yıllar sonra III. Alexios Komnenos’un (1349 – 1390) bu manastıra ilgi gösterdiği bilinmektedir.[4]


 

Manastırın Adı Nereden Geliyor?

 

Halk tarafından bu manastıra Meryemana Manastırı denir. Meryem (Panaghia) adına kurulan bu manastırın, Grekçe SÜMELA adının esasını, kara-siyah karanlık anlamına gelen Melas kelimesinden aldığı söylenir.

Semavi Eyice’ye göre; evvelce burada saygı gören siyah Meryem tasvirinden Sümela adını aldığı ve bu dağın adı da manastırdan dolayı Oras Meya Karadağ olduğu kabul edilir.

Hz. Meryem (Panaghia) anısına kurulan Sümela Manastırı’nın ismi her ne kadar, Grekçe kara, siyah ve karanlık anlamın gelen Melas’tan geldiği iddia edilse de manastırın yer aldığı vadi ve dağ yamacının koyu renkleri veya ikonanın siyah rengi bu ismin verilmesinde başlıca etken olmuştur.[5]

Manastırda, ana kilise, şapeller, mutfak, depolama alanları, misafirhane, öğrenci odaları, rahip odaları, kütüphane ve kutsal ayazma yer almaktadır. Kompleksin giriş tarafından yapı grubuna su taşıyan ve Karadağ’a yaslı şekilde oluşturulan bir sukemeri bulunur. Manastırın giriş bölümüne, bu sukemerine yaslı halde bulunan taş malzemeden dar, uzun ve dik bir merdivenle ulaşılmaktadır. Birçok defa yağmalanan manastırın güvenliğini sağlamak amacı ile manastırın girişi, kesme taşlarla örülerek daraltılmış ve muhafız hücreleri eklenmiştir. Giriş, yükseltilerek ahşap bir merdivenden tırmanmayı gerektirecek şekilde yenilendikten sonra ahşap merdiven, 1850’li yıllara kadar geceleri kaldırılarak güvenlik sağlanmıştır.[6]


 

Mimari Yapı

 

Manastır olmanın bir özelliği olarak Sumela, zorlu bir yüzeye inşa edilmiş olmasına rağmen; iç kısımdaki tüm alanlar yaşam mekânı olarak düzenlenmiş, kaya bloğunda çökme tehlikesi olan kısımlar duvarlarla desteklenmiştir. Kapalı olmakla birlikte, yemekhanenin solunda yer alan şapelin önünden geçen yol takip edilirse, keşiş hücrelerine ve bugün ayakta olmayan çan kulesine çıkılır. Keşiş hücrelerinin büyük kısmı yıkılmış durumda olmakla birlikte, buradaki yaşam hakkında bir fikir verir niteliktedirler. Keşiş hücrelerinin bulunduğu bölümde biri büyük diğerleri küçük beş şapel bulunmaktadır. Şapellerin önünden geçerek, kuzeye doğru yolumuza devam edecek olursak, Manastır kompleksinin en eski kısmına girmiş oluruz. Seksen ile doksan derece arasında değişen bir eğime sahip olan bu kısım ziyarete kapalıdır. Gerçek Haç şapelinin hemen yanından, dört metrelik beşik tonoz bir tünel geçildikten sonra ulaşılan bu kısım iç içe geçmiş, üç ve yer yer dört kat şeklinde üst üste bindirilmiş keşiş hücreleri, çan kulesi ve şapellerden oluşmaktadır. Üst kısımda bulunan ve oldukça küçük olan şapellerde aynı anda üç kişinin bir arada bulunması imkân dâhilinde değildir. En üst kısımda, çan kulesinin hemen yanında yer alan şapel ve hücreler diğerlerinden daha geniştir.[7]

Fallmerayer, 1840 yılında yapmış olduğu ziyarette, mezkûr şapelin üst tarafında, kayaya oyulmuş, penceresiz geniş bir odanın kütüphane olarak kullanıldığını ve kütüphaneye keşiş hücrelerinin yanından, portatif bir merdivenle çıkılabildiğini kaydetmektedir.[8]

Kütüphaneden sonra vadiye asılı bir şekilde ağırlıklı ahşap malzemeden inşa edilmiş olan teras evleri ve giriş kapısının yanında daha önce bahsedilen Manastır’a gelen misafirleri karşılama görevlilerinin hegumenos ve muhafızların odaları yer alır. Giriş kapısının hemen önünde yer alan bu kısım, aynı zamanda muhteşem görüntülü teras evlerinin inşa edildiği kısımdır. Manastır’ın su ihtiyacını karşılayan ve dışarıdaki kemerler üzerinden gelerek ayazma olarak da adlandırılan su kuyusuna kadar döşenmiş olan kil boruların kalıntılarını bu bölümün hemen karşısında, giriş kapısının sol üst yanındaki kaya yüzeyinde görmek mümkündür.





Manastır iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü, ilk yapılan han kesim olduğu taş ve oyukta görülen tapınma yerinin tavanındaki fresklerden bellidir. Bu fresklerde gölge ve derinlik olmayıp, gerek Hz. İsa’nın gerekse Hz. Meryem’in yüzleri hatta kirpik uçları bile tek düzlem üzerindedir ve ayrıntı olarak belirlenmiştir. Tapınak yerinin içi ve dışı İncil’den alınmış konuların freskleri ile süslenmiştir.

Meryemana Manastırı’nın ikinci bölümü, giriş kapısını geçip içerideki basamaklardan inerken sağdaki yatak odalarını, salonları, kitaplıkları, kilerleri, erzak depolarını ve helaları kapsayan dört kattan oluşmuştur. Bütün odalarda ocak, ışık dolabı, kitap rafları vardır. Yine odalarda sofaların dışarıya doğru çıkma balkonları vardır. En alt katta tonozlu bir mutfak, onun altındaki mahzende de şarap ve yağ depoları bulunmaktadır. Bütün duvarların karaağaç ve meşe kaplı olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Duvarların kalınlığı 60-100 cm’dir.

Manastır’ın bu bölümü alttan, önü kapı biçiminde açık olan dört kemer üzerine oturtulmuştur.

Duvarın temeli ise kayanın yukarıdan aşağı üçgen biçiminde inen dar açılı yerinden başlamak üzere kurulmuştur. Bu bölüm ortaçağ özelliği göstermektedir. Bu nedenle Alexios III tarafından başlatılan bölüm olduğu söylenebilir. Odalara bugün yıkıntı basamakla çıkılmaktadır.

Manastırın giriş kapısından önce, içeri girmeden, yolun sağında ve solunda iki küçük kilise daha vardır ki, bunlara manastırın ilk kurucuları;  Barnabaslar’a atfen Barnabas Kiliseleri adı verilmiş ve kayaların üstüne bu adlar oyulmuştur.[9]

Odalardaki depolar, hücreler ve ocaklar, ayazma üzerindeki sivri kemerler Selçuklu Türk mimari izlerini taşır.[10]


 

Devam edecek: Sümela’nın Freskleri ve Ünyeli Sanatçı Savos

 

Kaynaklar:

 

Fallmerayer, Jakop Philip. 2002, Doğu’dan Fragmanlar, İmge Kitabevi.

Dilaver, Sadi, 1997, Tarihsel Yapılarıyla Trabzon, Yapı Kredi Yay.

Canalioğlu, M. Volkan, 2000,  Trabzon 2000, Seçil Ofset

Yücel, Erdem, 1995, Sümela Manastırı, Sanatsal Mozaik Dergisi, Sayı 3, Eke Basım ve Yay.

Yıldız, Sevcan, 2017, Karadeniz Bölgesindeki Bizans Eserleri, Karadeniz Araştırmaları, Bahar 2017 · Sayı 53 · s.123-135

Köse, İsmail. 2010,  Bulutların Ötesinde Saklı Manastır Sümela, Akademi Kitabcılık. 

Köse, İsmail. 2012, The Monastery of Soumela and ancient trade routes, 18(1), 7-28.

 

19.11.2025, Ünye Kent


Dipnot:

[1] Fallmerayer, 2002; 99-138.Doğu’dan Fragmanlar.

[2] Dilaver, 1997; 91

[3] Canalioğlu, 200; 195

[4] Yücel, 1995; 28

[5] Yıldız, 2017; 124

[6] Köse, 2012; 12

[7] Köse, 2012; 49

[8] Fallmerayer, 2002; 126

[9] Sümela’nın Mimari Yapısı, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Sevcan Yıldız’ın “Karadeniz Bölgesindeki Bizans Eserleri” adlı yazısından derlenmiştir.            

[10] Eyice, 1997; 36.