Karadeniz Arkeolojisi – Pontus Dönemi Yerleşimleri (II)
Aslında Pontus
terimi etnik bir anlam ifade etmez, Karadeniz kıyılarında ikamet eden yerli
halkların dillerinden Yunanca’ya geçmiş bir terimdir. Önceleri “deniz yolu” ya
da “denizle ilgili yol” anlamında kullanılırken, zamanla “deniz” karşılığında
kullanılmıştır.
Haliyle etnik-siyasi bir terim olmaktan çok coğrafi bir terimdir ve İskender
sonrası Hellenistik dönemde hüküm süren Mithradates Krallığının hüküm sürdüğü toprakları
kapsar.
Mithradates Krallığı Milattan sonraki yüzyıllarda Romalılar
tarafından yazılan eserlerde Pontus
Krallığı olarak anılmaya başlanmıştır. Bu Krallığın kendilerine ne ad
verdikleri bilinmemektedir. Latin kaynaklarının da dayanağı, Karadeniz’e
Homeros ve çağdaşı kaynakların verdikleri Pontus
isminden dolayıdır. Böylece bu krallık, Pontus
Krallığı olarak bilindi.[1]
Pontus Krallığı Kentleri
Yaklaşık 250 yıl hüküm süren Pontus Krallığı’nın hâkimiyet
alanı ve kentleri, kuruluş ve genişleme dönemlerine göre çeşitlilik
gösterir.
İskender sonrası dönemde, Güney Marmara ve Bergama bölgesini yönetmeye
namzet Baba Mithradates'in öldürülmesiyle aynı isimdeki oğlu I. Mithradates Ktistes (Kiuslu
Mithridates III olarak da bilinir), babası gibi öldürülmemek için Kuzeydoğu Paphlagonia'ya
kaçtı. Önceleri Paphlagonia ve Kappadokia coğrafyasında, daha sonra Orta ve
Doğu Karadeniz havzasında bağımsız bir yönetim kurmayı başarmıştır. Yerli
halkların yanında, İskender’in fetihleri sonrasında göç eden Yunan, Makedon ve
diğer halklar da bu hanedanın hükümdarlığında Pontus milletinin unsurlarını
oluşturmuşlardır.[2]
I. Mithradates önce Paphlagonia'daki Cimiata'ya ardından Kapadokya'ya geçerek Amaseia'ya gitti. I. Seleukos ile mücadeleye girişti ve MÖ 281
(veya 280) yılında kendini Kuzey Kapadokya ve Doğu Paphlagonia'nın kralı ilan
etti. Ardından Karadeniz’in önemli liman kentlerinden olan Amastris ele geçirildi.[3]
I. Pharnakes zamanında MÖ 182'de Sinope alındı. Onun
zamanında Cotyora (Ordu), Pharnacia (Giresun) ve Trapezus (Trabzon) gibi Yunan koloni kentleri
ele geçirildi ve kıyı hâkimiyeti Pontus Krallığı'na geçti.
Pergamon’a ve Kapadokya Kralı IV. Ariarathes'e de savaş açan
I. Pharnakes, önceleri başarılı olduysa da sonunda Galatia ve Paphlagonia'daki
tüm topraklarını bıraktı, yalnız Tium
şehrini alıp, Sinope’yi elinde tutabildi.[4]
Krallığın en büyük kenti, aynı zamanda ilk başkenti olan Amaseia idi. Kraliyet saray ve
mezarları burada bulunurdu. Krallık Pontus Dağları ile Kıyı ve İç olmak üzere
iki büyük bölgeye ayrılıyordu. Uzun vadiler de dağlar gibi kıyıya paralel
uzanıyor ve verimli topraklar barındırıyordu. Kıyı bölgelerde Amastris ve fethedildiğinde başkent
yapılan Sinope gibi önemli kıyı
şehirleri bulunuyordu. Kıyı bölgeler kerestecilik, balıkçılık ve zeytin
ticaretine elverişliydi. Yine kıyıda Pharnacia'nın güneyinde gümüş, Chalybia
bölgesinde demir kaynakları zengindi. Bakır, kurşun, çinko ve arsenik de
bulunuyordu.[5]
VI. Mithradates döneminde Pontus Krallığı, Bithynia (İzmit
Bölgesi), Aşağı Ermenistan, Kolkhis ve Tauric Chersonesus şehirlerini fethederek
en geniş sınırlarına ulaştı.[6]
Pontus Bölgesi’nin Tapınak Kentleri:
Komana Pontika, Zela ve Ameria
Karadeniz kıyı şeridi dışında kalan İç Pontus Bölgesi,
dağlarla izole durumdadır. Bu nedenle kolonizasyon hareketinin bir sonucu
olarak yaygınlaşan Hellenizm'den etkilenmemiştir. Romalılardan önce bölgede
hâkim olan toprak düzeni, kralın veya seçtiği soyluların toprağa sahip olduğu sistem
tüm Anadolu'da olduğu gibi burada da devam ediyordu.[7]
Kralın ve soyluların güçlü bir şekilde tahkim edilmiş malikhanelerinin
etrafındaki köyler ekonomik merkezlerdir. Bu toprakların dışında, büyük kutsal
alanlara ait geniş alanlar mevcuttur. Pontus toprakları üç ana türe ayrılır: Kralın
toprağı, şehir toprağı ve serfliğin yaygın olduğu tapınak toprağı.[8]
Kraliyet toprağını veya kutsal toprakları kullanan insanlar krala
veya rahibe vergi ödemek zorundaydı.[9]
Anadolu’daki toprak rejimi, bu şekilde tapınak devletleri düzenini ortaya çıkarmış veya var olma
koşullarını oluşturmuştur.
Karadeniz Bölgesi’nin iç kesimlerinde günümüz Tokat sınırları içerisinde, Hellenistik Dönem’de faaliyet gösteren iki tane tapınak devleti bulunmaktaydı. Bunlardan daha büyük olanı Komana, Ana Tanrıça Ma’ya ithafen yapılmış, Kapadokya tipi bir mabetti. Komana Pontika, Pontus'un iç kesimlerinde yoğun bir pazar yeriydi ve tapınak devleti kavramı hakkında önemli ayrıntılar veriyordu. Bu kent, Dazimonitis (Kazova) ovasının ortasında İris (Yeşilırmak) ırmağının iki yakasında kurulmuştu ve bir yandan Yeşilırmak'ın verimli alüvyonları sayesinde zengin bir ekonomiye sahip olmuş, diğer yandan da konumu ile ziyaretçilere görsel bir şölen sunmuştu. Komana bir kent olmaktan öteye bir din merkeziydi. Rahipler tarafından yönetiliyordu. Helenistik dönemde kral tarafından seçilmiş ve kraldan sonra en yetkin konuma sahip olan rahip, verimli toprakların işlenmesini sağlamış, gelirler tapınakta birikmiş ve yılda iki kere düzenlenen festivallerde (Exodus) konuklar, törenler ve şenliklerle ağırlanmıştı. Komana'nın Korint'i aratmayacak kadar baştan çıkarıcı bir ticaret ve din merkezi olduğunu söyleyen Amaseia'lı Strabon, kentle ilgili en önemli kaynaklardan biridir. Strabon, Comana'yı şöyle tanımlar:
“Şimdi Comana bir populus şehridir ve Ermenistan'dan gelen
insanlar için önemli bir ticaret merkezidir ve tanrıçanın göç zamanlarında
insanlar her yerden, hem şehirlerden hem de kırsaldan, festivale katılmak için
kadınlarla birlikte orada toplanırlar. Ve ayrıca bir yemine uygun olarak her
zaman orada ikamet eden, tanrıçanın onuruna kurbanlar sunan başkaları da
vardır. Ve sakinler lüks içinde yaşarlar ve tüm malları asmalarla dikilir ve
kişilerinden kazanç sağlayan çok sayıda kadın vardır, bunların çoğu tanrıçaya
adanmıştır, çünkü bir bakıma şehir daha küçük bir Korint'tir, çünkü orada da,
Afrodit'e kutsal olan çok sayıda fahişe nedeniyle, yabancılar büyük sayılarda uğraşır
ve tatil yaparlardı. Ve oraya giden tüccarlar ve askerler tüm paralarını çarçur
ettiler, öyle ki onlar hakkında şu atasözü ortaya çıktı: Korint'e yolculuk her
adam için değildir.”[10]
Zela'daki tapınak Anaitis'e adanmıştı ve muhtemelen MÖ 4. yüzyıl civarında geç Ahameniş döneminde inşa edilmişti. Tanrıça Anaitis'e tapınma, MÖ 6. yüzyılda resmi ve özel Pers gücü tarafından Küçük Asya'ya ilk kez tanıtıldı. Tapınağın zamanla Pontus kralları tarafından geliştirilmiş olması mümkündür. Strabon'dan, Pontus halkının en önemli konularda yemin etmek için buraya geldiğini öğreniyoruz.[11] Zela'nın ne tür bir tapınağa sahip olduğu hakkındaki bilgimiz, Korint tipi beyaz mermer bir parçanın kalıntıları ve Zela'nın Roma İmparatorluk döneminde basılan sikkeleriyle sınırlıdır. Bu sikke ayrıca bize MS 3. yüzyıla kadar burada var olan ateş kültü hakkında bilgi verir. Septimus Severus (193-211) ve Caracalla (211-217) dönemlerine ait bu sikkede, tapınağın alınlığı arkasında yükselen mazgallı avlu kapısı ve diğerlerinde, tapınağın kendisine ait olan sütunlu revak, dört veya altı sütunla stilize bir şekilde tasvir edilmiştir.
Ameria, Strabon’dan öğrenildiğine göre
Hellenistik Dönem’de Pontos’ta yer alan Komana Pontika ve Zela ile birlikte üç
önemli kült merkezinden biriydi. Günümüz araştırmacıları tarafından tapınak
devleti olarak adlandırılan bu kült merkezleri, bugün Tokat il sınırları
içerisinde yer almaktadır. Ameria Tapınak Devleti, ay tanrısı Men’e aitti ve bu
tanrının kültünün buradaki kurucusu I.
Pharnakes’ti. Bu yüzden söz konusu tanrı, Pharnakes’in Men’i ya da
Men-Pharnakou olarak adlandırılmıştı. Bugüne kadar tanrı Men hakkında yapılan
araştırmalar sayesinde bahsedilen tanrıya dair oldukça fazla bilgiye sahip
olunduğu söylenebilir. Buna karşılık Pontos’ta Men’in tapınağının yani evinin
nerede olduğuna ilişkin araştırmalarda aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Dolayısı
ile Ameria’yı bir şekilde konu edinen yayınlarda daha çok tanrı Men veya
Men-Pharnakou kültü ön plana çıkartılırken, Ameria’nın neresi olduğuna dair
açıklamalar hep bu tanrının veya söz konusu kültün gölgesinde kalmıştır. Antik
kaynaklar bağlamında, Ameria tapınak devletinin konumuna yönelik ilk ve tek
açıklamayı yapan Strabon’dan elde edilen bilgiler doğrultusunda söz konusu
yerin lokalizasyonuna ilişkin olarak yakın zamana kadar bilimsel düzlemde
ortaya atılan öneriler Ameria’nın lokasyonu konusunda sağlam kanıtlardan yoksundur.
Mithrapolis: Mitridat Şehri anlamına gelen bu kentin,
günümüz Ünye İlçesinin batısında, 8-10 km. mesafede Midrebolu diye anılan yerde olduğu tahmin edilmektedir.[12]
Kaynaklar:
Arslan, Murat. Mithradates VI. Eupator; Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yay. İst. 2007
McGing, B.C. The Foreign Policy of Mithridates VI
Eupator, King of Pontus, Leiden 1986
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, (Geographika: XII-XIII-XIV),
Arkeoloji ve Sanat Yay.
İst. 1993
Magie, David. Roman Rule in Asia Minor to the End of
the Third Century after Christ. Princeton. 1950
Varilci, A.D. Ünye'nin Kayıp Hikayeleri, 08.08.2018,
Ünye Kent