Kurul’da Bir Azize
2016 yılının Kasım ayı ortalarındayız.
Mevsimin son sıcak günleri.
Ünye’de Tozkoparan Kaya
Mezarı’ndayız.
Ünye Tarih Araştırma Grubu’ndan iki kişiyiz; Ahmet Kabayel ve ben.
Diğerleri: Ordu Kurul
Kazısı’nı sürdüren Prof. Dr. Yücel Şenyurt
ve Dr. Atakan Akçay ile birlikteyiz.
Yanımızda Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürü Uğur
Toparlak, Ordu Müzesi Müdürü Neşe
Öncül ve Turizm Bürosu Şube Müdürü
Mehmet Korgancı, dönemin Ünye Belediyesi Başkan Yardımcısı Emrah Yılmaz ve mimar Sibel Cerrahoğlu var.
Burada bazı incelemelerde bulunacağız. Zaman bulursak Ünye Kalesi’ne geçeceğiz.
Kaya mezarını konuşuyoruz Şenyurt Hoca’yla. Elimde Prof. Dr.
İ. Kılıç Kökten’in yıllar önce
Cevizdere Havzası’nda yaptığı araştırmaları içeren bir dosya var, uzatıp
Hoca’ya veriyorum…
Dikkatle inceliyor Hoca, ırmağın karşısındaki sekileri
gösterip, Kökten’in oraları işaret etiğini söylüyor. Cumhuriyet’in en önemli
arkeolojik hamlelerini gerçekleştiren isimlerden biri Ünyeli bilim insanı Kökten… Yarım kalan Ünye araştırmasının
devamını getirmek gerekir, diyorum Şenyurt Hoca’ya…
Tozkoparan ve çevresini incelemeye devam ediyoruz.
Özellikle kaya mezarının çevresi, yarısı ayakta kalmış kalın
duvarlar dikkatini çekiyor Dr. Akçay’ın. Stadel
oluşumundan söz ediyor yahut onun gibi bir şey…
Konu yeniden Ordu Kurul Kalesi’ne geliyor.
Ana Tanrıça Kibele
Birkaç ay önce Kurul kazılarında tanrıça Kibele heykeli
bulunmuştu. Basında epey ses getirdi, Kurul Kalesi’ne ziyaretçi akını
başlamıştı.
“Aslında daha önemli buluntular da ele geçirildi!” diyor Dr.
Akçay.
Ama Kibele Heykeli’nin boyutu ve popülaritesi, daha etkili
olmuş.
Yaklaşık 200 kilogram ağırlığında ve 110 santimetre boyunda,
in situ olarak bulunan ilk Kibele
heykeli bu… (“İn situ” terimi ait olduğu yerde ele geçirilen buluntular için
kullanılan bir terimdir.)
Roma saldırısı sırasında giriş kapısının yıkılarak heykelin
üstünü örtmesiyle ait olduğu yerde, günümüze kadar korunabilmiş. MÖ 6. ve 7.
yüzyıllarda Frig döneminde de Kibele heykellerinin koruyucu olarak kent
kapılarına koyulduğu düşünülürse, bu heykelin Ana Tanrıça Kibele olduğu şüphe
götürmez.
Heykelin tarihi MÖ. Birinci Yüzyıl civarı.
Kurul Kalesi’nde yaşayan Pontos Krallığına bağlı halkın
inancı, Anadolu’nun o döneme ilişkin Pagan dinidir. Kale’de daha önce de
Dionysos, Pan, Apollon heykelcikleri ve dini ritüellerde kullanılan pişmiş
toprak rhytonlar, masklar bu inanışın diğer ayrıntıları… (Dr. Akçay’ın daha
önemli bulduğu eserler, sanıyorum bunlar.)
Kim ne derse desin, Kibele Anadolu’da önemli bir figür.
Anadolu’da yaşayan her topluluk ana tanrıça heykelinden kendine ait bir parça
buluyor. Kibele heykeli bulunduğunda, Kurul Kalesi’nin bunca ilgi uyandırmasını
anlamak gerekir.
Kibele’yi görmeye gelen Harut
Usta’nın Şenyurt Hoca’ya:
“Hocam, sen Azize Meryem’i
bulmuşsun!” demesi
boşuna değil…
Knidos’tan Demeter, Efesli Artemis, Çatalhöyük’ten Ana
Tanrıça
Gerçekten de tanrıça Kibele, Anadolu’da “kadın” olgusunun
tüm tarihsel sürecini bünyesinde taşıyor. Güç, doğurganlık, korumacılık gibi anaerkil
toplumun imgesi olan Kibele, “merkezcil” konumuyla Anadolu’ya özgü bir karakterdir.
Frigler MÖ. 11. yüzyılda bu topraklara geldiklerinde, tapınacakları
en büyük güç olarak, tanrıça Kibele’yi
buluyorlar. Mezopotamya’da kubaba,
Hititlerde Hepat adıyla karşımıza
çıkan ana tanrıça, Friglerde Mater
(ana) adıyla simgeleşiyor ve Kibele figürünü, kayaların yüzlerine inşa
ettikleri tapınaklara işliyorlar.
Kibele, ana tanrıça olarak Anadolu’da hayli eskidir.
Konya-Çatalhöyük’te
ele geçirilen onlarca Ana Tanrıça heykelciği bunun kanıtıdır.
(Bu heykelciklerin miktarına “yüzlerce” diyeceğiz ama
1958’de burayı keşfeden ve kazı yapan James
Mellaart’ın yaptırdığı söylenen aplikalardan dolayı sayılarını tam
bilemiyoruz.)
Çatalhöyük heykelciklerinden biri “Tanrıça Kibele” adıyla
bilinir ve Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenir. Kadının
kollarını koyduğu yerde aslan leopar ya da kaplan kabartması göze çarpar.
Tanrıça’nın bacakları arasında bir çocuk başı bulunur. Bu özellik, kadının doğurganlığını
ve doğayla özdeşleştirildiğini gösterir. Kadının oturduğu tahtta yer alan
hayvan figürleri Anadolu’da yaygın olan “Vahşi Hayvanların Egemeni” (Potnia
Theron) motifini vurgulaması bakımından önemlidir.
Yeni Taş Çağı da denilen Neolitik Dönem’e, MÖ. 6000’in ilk
yarısına tarihlenen bu ana tanrıça figürü, pişmiş topraktan yapılmıştır. İnsanlar
bu çağda toprağı bir kadın, kadını da bir tanrı olarak görmüştür.
Sonuçta kadın ve toprak bir bütüne dönüşür ve her şeyi
doğurarak yaratan bir tanrıça olan “Toprak Ana” ortaya çıkar.
Kibele, dünyadaki bütün canlıları doğuran ve besleyen ana
tanrıçadır.
Henüz çanak çömleğin bilinmediği, Neolitik Dönem’in ilk
evresinde de ana tanrıça Kibele heykelcikleri yapılmış olmalıdır. Güneşte
kurutulmuş olması gereken bu toprak figürünler, ne yazık ki günümüze
ulaşamamış.
Şimdi biraz daha geçmişe inelim, insanın ortaya çıktığı ilk
dönemlere…
İnsanlık geçmişinin yaklaşık yüzde 99’unu oluşturan Neolitik
Öncesi Dönem yani Paleolitik Çağ, hiç şüphesiz kadının egemen olduğu Kibele
Çağı’dır.
Bu figür Hititlerde de karşımıza çıkar, Boğazköy –Hattuşa’da
Açık Hava Tapınağı’nda görülür. Tanrıça Hepat
kutsal boğa üzerinde tasvir edilmiştir.
Bu gelenek çağlar boyu sürer gider. Ancak insanın yerleşik
topluma geçtiği Neolitik Dönem’in belli bir aşamasında dengeler bozulmaya
başlar. İlk etapta Mezopotamya ve Ege’nin Batısında (Yunan topraklarında) bu
geleneğin bozulduğu, ataerkil düzene geçildiği görülür. Anadolu’da ise kadın
egemen kültür, daha bir süre varlığını korur.
Friglerin Kibele inanışı, Batı Anadolu’da Demeter Kutsal
Alanı ve Knidos’un Demeter’i, Efes’te Dünya’nın Yedi Harikası’ndan biri kabul
edilen Artemis Tapınağı ve Efes Artemis’i bu geleneğin Anadolu’da sürdüğünün, ortadan
kalkmadığının göstergesidir.
Homeros’un İliada destanında ve Yunan mitolojilerinde yer
alan Amazon’lar Anadolu’ya özgü kadın savaşçı figürleridir. Bilindiği gibi eski
Türk toplumlarında kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahiptir ve erkekler
birlikte asker olarak savaşlara katılırlar. Anadolu’ya Karadeniz’in
kuzeydoğusundan, Kafkaslar üzerinden gelen Saka Türklerinin kadınları da iyi
birer savaşçı olarak bilinirler ve Anadolu’daki “Amazon” mitinin kaynağıdırlar.
Kurul ve Ana Tanrıça Kibele
Kurul kazısında ele geçirilen ana tanrıça heykeli (Kibele),
bu geleneğin MÖ. 1. Yüzyılda da sürdüğünü gösteriyor. Sonuçta Helenistik Çağ ve
Roma Dönemi boyunca Anadolu’da egemen güçlerin ataerkil yönetimine rağmen,
Anadolu halkları geleneksel inançlarını korumuş ve ana tanrıça kültünden
vazgeçmemişlerdir.
Bir sonraki konumuz, Ordu Kurul Kalesi ve Pontus Krallığı
olacaktır.
Ünyekent, 06.05.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder