Büyüklerimiz
Şairin “Bugün Pazar” diye başlayan şiirindeki gibi…
Günler sonra ilk defa onları
güneşe çıkardık.
Ünye’de 65 yaş üstü bu kadar hemşerimin olduğunu bilmezdim.
Kimi bastonlu, kimi çakı gibi; onlarca “büyüğümüz” sahili
doldurdu.
****
“Sen niye inmiyorsun sahile?” dedi, kızım.
“Polis kızar!” dedim, “Bugün yaşlılar günü…”
Bekçiye falan denk gelirsem, alimallah ayağımdan vururlar.
Şaka bir yana, 65 yaşımda olduğum hatırlatılıncaya kadar,
benim de onlarla birlikte sokağa inmem gerektiğini düşünmemiştim.
Gelip geçenleri izlerken, saat 11.00-15,00 arası geçmiş,
siyasilerinizin deyimiyle “büyüklerimize”
tanınan “sokağa çıkma” izni doluvermişti.
Daha önce de demiştim, antrenmanlıyım!
Evde kalmak zor bir iş değil benim için…
Okul dersen, “online” elimin altında.
Bilgisayarım, kitaplarım…
Hepsi yanımda.
****
Eve kapandığımız günden bu yana, topu topu iki sefer evden
dışarı çıkmışım.
Birkaç sefer indiğim Acısu çeşmesini “dışarıdan” saymıyorum.
Evde kalmak, o kadar da zor değil.
Okula yahut büroya gitmiyor olsaydım şayet, evde kalmaya
gönüllü olurdum.
Yaşdaşım emekliler gibi kahvehane alışkanlığım olmadı.
Park-bahçe, banklarda hiç zaman öldürmedim.
Yine de empati kurarak, büyüklerimize getirmek istiyorum
konuyu…
****
İyi ki, 39’ların Almanya’sında
değiliz.
“Ötenazi” yahut “T-24” adı verilen programla Naziler, "üstün
ırk" kavramı için yeterli niteliklere sahip olmayan bireylerin yok
edilmesini uygulamaya koymuştu. Alman gizli devlet polisi Gestapo, sadece
Yahudileri değil, çoluk çocuk, yaşlı demeden toplum için "yararsız",
genetik Ari saflığına yönelik bir tehdit olarak gördüğü unsurları topluyor, özel
olarak inşa edilmiş gaz odalarında öldürtüyordu. Sivil tepkilerden korkmayan
Gestapo, siyasi rakipleri ve Nazi rejiminin polisine boyun eğmeyi reddedenleri
tespit edip tutuklatıyordu. Engelli bebekler ve küçük çocuklar ise iğne ile
ölümcül dozda ilaç verilerek ya da aç bırakılarak öldürülüyordu. Kurbanların
cesetleri krematoryum adı verilen büyük fırınlarda yakılıyordu. 1941’deki halk
protestolarına karşın Nazi liderliği, bu programı savaş boyunca devam ettirdi.
1940 ve 1945 yılları arasında yüz binlerce engelli yahut iş göremez durumundaki
insanlar öldürüldü.
İyi ki, böylesine “faşist” bir rejime sahip değiliz!
İnsanlarımızın müzik yapma uğruna ölümüne direndikleri ve öldükleri,
düşündüğünü yazdığı yahut haber yaptığı için hapse atılan, “korono infazından” bile
yararlandırılmayan bir ülke de olsak, Nazi Almanya’sından daha insaflıyız.
Özel durumlar için elinde “öldürülecekler” listesi bulunan
yandaşlara sahip te olsak…
Kendinden saymadıklarının ölüsünü bile “memleket toprağına gömdürmeyiz!”
anlayışında olanlarımız da olsa…
Halen “demokrasi” ile yönetilen bir ülke durumundayız.
Ne mutlu bize!
****
Pazar günüyle başladık, aynı günün bir haberiyle
sonlandıralım.
İzmir’in Tire ilçesinde oturan 83 yaşındaki ayakkabı
boyacısı Kadir Kayak, 65 yaş ve üstü vatandaşların dışarı çıkabildiği dört saat
boyunca, boya tezgâhını kurarak çalışmış.
Sağlıklı günler hepimize!
13.05.2020,
Ünyekent
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder