Türkleşen Kürtler
Osmanlı idaresi altında yaşayan Türklerin nispi özerk bir
yaşam tarzını tercih etmeleri nedeniyle “Kürt” ırasına bürünmeleri yanında bazı
Kürt aşiretlerinin iskana mecbur edildikleri yörenin siyasi ve ekonomik
yapısına uyarak Türkleştiği gözlemlenmektedir. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte
bu durum iyice belirginleşmiş, Kürtlerin yaşadığı bölgelere yoğun biçimde Türk
göçü ve iskanı başlatılırken, Kürtler başka bölgelerde iskana tabi
tutulmuşlardır.
Cumhuriyet Döneminde
Kürtlerin Değişen Statüsü
Türk boyları, Türk hanedanı olan Selçuklu ve Osmanlı
yönetimi boyunca çeşitli baskılara uğramış, Türkmen nüfus "Etrak-ı bi idrak" (idraksiz, kavrayış yoksunu) olarak
nitelendirilmiştir. Bu dönemlerde yönetime karşı isyanların çoğu Türkler
tarafından gerçekleştirilmiştir. Kürt aşiretleri ise, nispi bağımsız (özerk)
statüde tutulmuştur. Cumhuriyet’le birlikte durum tersine dönmüştür.
Yeni bir ulus yaratma çabasında olan Cumhuriyet’in
kurucuları, dünya konjonktürünün de etkisiyle “Türkleşme” ve “muasırlaşma”
(çağdaşlaşma) politikasına yönelmişlerdir.
Mart 1918’de başlayan Koçgiri
isyanı, 1921 Haziran’ında kanlı bir biçimde bastırılmıştır. Harekâtın ordu
komutanı Nurettin Paşa, Birinci
Meclis’e önerilerde bulunarak, isyanın bastırılmasının bir şey ifade
etmeyeceğini, Kürtlerin derdest edilerek Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde iskân
edilmeleri gerektiğini ileri sürer. Onların yerine de Türk ırkından olanlar
yerleştirilecektir.
Benzer bir durum Şubat 1925’te başlayan Şeyh Said isyanıyla yaşanmıştır. Doğu illerinde yürürlüğe sokulan Örfi İdare Kanunu kabul edilir. Hıyanet-i Vataniye Kanunu da aynı gün
kabul edilir. 4 Mart 1925’te Takrir-i
Sükûn Kanunu çıkarılır, İstiklal Mahkemeleri kurulur ve 24 Eylül 1925’te Şark Islahat Planı devreye girer. Plan
gereği bölgeye Türk göçmenler yerleştirilecektir. Uygulamalar 1934’te çıkarılan
İskân Kanunu ile devam etmiş,
iddialara göre Kürtlerin başka bölgelere iskânı ile birlikte “Türkçe konuşma” zorunluluğu da
getirilmiştir.
1937–1938 yıllarında Tunceli, Erzincan, Elâzığ, Sivas,
Malatya ve Bingöl yöresinde Dersim
İsyanı olarak adlandırılan kalkışma patlak verdi. Binlerce insan öldü, 12
bin kişi de zorunlu iskâna tabi tutuldu. Her kalkışma aynı işlemle
sonuçlanıyordu; baskı, tenkil ve sürgün.
Kürtlerin Türkleştirilmesi
İskan edildikleri yerlerde Kürtlerin doğal olarak çevreyle
uyum sağlayacağı, dilini ve töresini terk edeceği beklenmektedir. 11 Ocak
1930’da dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın ok tartışılan ve “gizli” olduğu ileri sürülen “İskâna Tabi Tutulanların Türkleştirilmesi”
adıyla bir genelge yayınlanır. Aynı dönemde bir başka uyarı da Genelkurmay
Başkanı Fevzi Çakmak’tan gelir. Kürt
ileri gelenlerinin Anadolu’ya gönderilerek “Türk köyleri içine dağıtılması” ön
görülür.
1931 tarihli Dersim Raporu’nda Birinci Umum Müfettişi İbrahim Tali Bey, “20–30 yıldır
cezalandırılmamış tek bir aşiret olmamasına rağmen hiçbirinden olumlu sonuç
alınamamıştır; çünkü aşiret sistemi güçlüdür ve bu mıntıkalarda yaşamaya devam
ettikleri sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır” der.
1934’te yeni bir İskân
Kanunu ile pekiştirilen bu politikalar, çok partili döneme geçilen II.
Dünya Savaşı sonrasında terk edilmiştir. Bu defa Kürt aşiretleri muhafazakâr
partilerin “oy deposu” olarak görülmüştür.
60’lı yılların sonunda, 70’li yılların başında ise Kürt
hareketi, sol akımlarla birlikte yeni bir mecraya yol almıştır.
Türkiye dışında kalan Kürtlerin yaşadığı topraklarda da
durum çok farklı değildir. Suriye, Irak ve İran sınırları içinde yaşayan Kürt
toplulukları toplu kıyımlardan sürgünlere kadar çeşitli muamelelere maruz
kalmışlardır.
Ünye’de Kürt İskânı
“Ben sekiz yaşındayken, 1936’da bütün Cemiloğlu ailesi ve
damatları, İskân Kanunu uyarınca değişik illere (..) sürülmüşler. Bizim aileye
Ordu düşmüş.”
(Hasan Cemal, Kürtler, s. 15, Doğan Kitap, 2003)
Kitapta geçen sözlerin sahibi 1928 Diyarbakır doğumlu
Felat Cemlioğlu’dur. Burukanlar gibi, Güneydoğu’da onlarca aşiret iskân
kanunları gereği zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. (Ayrıntı için Bkz. Ahmet
Özer, Doğu Anadolu’da Aşiret Düzeni, Boyut Yay. 1990)
30’lu ve 60’lı yıllardan sonra, günümüze varan ve “terör”
sebebiyle boşaltılan mezralar, zorunlu göç’ün Osmanlı’da başlayıp günümüze
kadar sürdüğünü göstermektedir.
Çeşitli dönemlerde Ünye’ye Güneydoğu’dan getirilerek
iskân edilen aileler vardır. Bir dönem 52 ailenin birden Ordu’nun çeşitli
yörelerine yerleştirildikleri bilinmektedir. Belli yörelere yerleştirilenler
(Tekkiraz Dizdar Köyü vb.) olduğu gibi, kent merkezine yerleşenler olmuştur.
Ünye’de bir dönem “Kürt” lakabıyla anılan şahıslar, aileler mevcutmuş. Bugün
yaşı 60’ın üzerindekiler Fevzi Çakmak Mahallesi’nde Orman İşletmesi binasının
olduğu yeri Kürt Mezarlığı olarak bilmektedir. Şimdi orada ne böyle bir
mezarlık vardır, ne de Kürt lakabıyla anılan şahıslar.
Devam edecek: Haftaya; “Türkler,
Türkleşme ve Güneş Dil Teorisi”.
22.12.2021, Ünyekent
http://www.unyekent.com/yazi/2853-turklesen-kurtler.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder