Doğan Kuban
Neden Böyleyiz?
Bu soruya en güzel cevabı veriyor Pandemi döneminde sessizce
kaybettiğimiz değerli hocamız Doğan
Kuban…
“Toplumda kültür yok. 200 küsur üniversite var ama hoca yok,
cehalet kurbanı olarak devam ediyoruz, vasatlık her yerde. Bir kültürün
birikmesi, bakkaldan mal almaya benzemez. Kentli olmak, kente her taşınanın
kentli olduğu anlamına gelmez. Kentli olmak, çağdaş uygarlığı bütünüyle olmasa
bile, biraz anlamış olmak demektir.”
Ne kadar kentli olduğumuzu tartışırken, daha çok beton yapılar
çıkıyor karşımıza…
Öte yandan bu ülkede ağaç ve orman katliamı var, su katliamı
var, insan ve özellikle kadın katliamı var, hepsinin üzerinde, hayvanlarıyla
birlikte doğa katliamı var, kent yaşamı katliamı var.
Ülkede “gelişme” adına ileri sürülebilecek tek faaliyet inşaat
sektörüdür.
Bitmeyen bir aşkımız var, “beton aşkı!”
Oysa “en tehlikeli şey inşaatçılıktır” diyor Kuban…
“Çünkü inşaatçı aslında bir şey üretmez, arkasında entelektüel
bir gelişme yoktur. İktidar, eğitime-sanayiye para harcayacağına, ekonomiyi
inşaata indirgiyor, halkı istismar ediyor, cahil bir kitle para kazanmış
oluyor, bu kadar, inşaatçılık ülkeyi batıracak.”
Ve ekliyor:
“Türkiye cehaletiyle övünen
bir ülke!”
Kültür Yok, Felsefe de Yok!
Toplumda kültür olmayınca felsefe de olmuyor.
Yine Doğan Kuban’dan
örnekleyelim:
“Türkiye’de felsefe olmadığı için, eleştiri kavramı gelişmedi,
az gelişmiş toplumda eleştiri yaptığı zaman, küfür etmiş sayılıyorsun!”
En çok bundan mustarip oluyoruz…
Bir eksiği yahut aksaklığı ifade ettiğimizde persona non grata (istenmeyen kişi) ilan
ediliyoruz, toplumdan soyutlanan kişi durumuna getiriliyoruz.
“Yahu bırak şunu!”
Bu ülkede nice değerler hep bu şekilde harcanmadı mı?
Biz yine de bu insanlara hak ettiği değeri vermek zorundayız.
Üç yıl önce hayata veda eden Prof. Dr. Doğan Kuban da bu değerlerden biri…
Hocaların hocası, Türk mimar ve Türkiye’nin ilk mimarlık
tarihçisi Doğan Kuban’a iki yıl önce bu sütunlarda değindik.
Yürürler Konağı ve
Prens Ahmet Bey adlı,
13 Nisan 2022 tarihli yazımızda değerli hemşerimiz Prof. Dr. Zeynep Ahunbay’dan
bahsederken Doğan hocaya değinmiştik.
Ahunbay’ın 1975’de Prof.
Dr. Doğan Kuban denetiminde yaptığı "Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmed
Külliyesi ve Sonrası, 1609-1690" konulu doktora çalışması nedeniyle
Kuban’dan bahsettik.
Şimdi değerli hocamızın anısına konuyu biraz daha geniş ele
alalım.
Prof. Dr. Doğan Kuban (1926-2021)
10 Nisan 1926’da babasının Fransız Harp Akademisi'nde öğrenci
olduğu sırada Paris'te doğdu. Altı yaşında yurda döndü, Lise öğrenimini
Ankara’da tamamladıktan sonra dayısı mimar Mehmet Emin Onat’ın teşvikiyle
mimarlığa yöneldi.
“Mimariye olan merakım mimar olduktan sonra başladı” diyen
Kuban, “Aslında mühendis olmak istiyordum.” diyor.
Son kitabı ‘Osmanlı
Mimarisi’ için yapılan bir söyleşiden yararlanarak aktarıyorum bu
bilgileri…
“Öğrencilik yıllarımda İstanbul Teknik Üniversitesi
Türkiye’nin en şöhretli ve sınavla girilen tek okuluydu. Üniversiteye girmeye
karar verdiğim yıllarda, sonradan üniversitenin rektörü olan, Anıtkabir’in
mimarı Emin Onat ne olmak istediğimi
sordu. “Gemi-inşaat mühendisi” dedim. “Türkiye’de gemi mi yapılıyor, ne
yapacaksın” dedi. “Ne olayım peki” dedim; “mimar ol” dedi. Ben de mimar oldum.”
İşte böyle başlamış Doğan hocanın mimarlık serüveni…
1949 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi'nden Yüksek Mimar olarak mezun oluyor. 1952'de aynı kurumun Mimarlık
Tarihi ve Rölöve Kürsüsüne asistan olarak atanıyor. Türkiye'de ilk restorasyon
dersini veren Paolo Verzone'nin
çevirmenliğini yapıyor.
Mimarlık öğrenimi görüyor ama daha çok mimarlık ve sanat
tarihi üzerinde uzmanlaşıyor. Yeni binalar inşa etmek yerine, var olanların
tarihini yazmaya çalışıyor:
“Tarih çok küçük yaşlardan beri ilgimi çekerdi, sürekli tarih
ve felsefe kitapları okurdum. Bir gün yine Emin Onat’a, mimarlık tarihi
asistanı olmak istediğimi söyledim. O zaman okula İtalya’dan bir profesör
gelmişti; Paulo Verzone. Fransızca
bildiğim için kendisinin asistanı oldum. Mimar oldum ama tarihçiliği tercih
ettim. Bana mimar olmaktan başka bir şey gerekiyormuş; ben de tarihçi oldum.
Restorasyon yaptım, eğitim verdim, yarışmalara girdim, ödüller aldım, mimarlığı
da bırakmadım ama hobi olarak kaldı benim için.”
Yurtdışı Çalışmaları ve Uzmanlaşma
İtalya’da Rönesans mimarisi üzerine çalıştı Doğan Kuban, Michigan
Üniversitesi’nde İslam sanatı dersleri verdi. Washington’da Anadolu Bizans
mimarisi üzerine çalışmalar yaptı. Anadolu Türk mimarlığı konusuna odaklanırken
birbirinden farklı uzmanlık alanlarını birleştirdi.
Konuyu öyle açıklıyor:
“Kubbeyi anlamak için dünyanın her yerinde yapılmış kubbelere
bakmak gerekir. Ne kadar benzer, ne kadar ayrı olduklarını incelemelisiniz.
Rönesans’ı, Bizans dönemini bilmeli, İslâm geleneği içinde neler olduğuna
bakmalı, neyin, niçin yapıldığını iyi kavramalısınız. Dolayısıyla bütün ömrüm
boyunca karşılaştırmalı bir sanat tarihi ve mimarlık tarihi üzerinde
uzmanlaşmayı tercih ettim.”
İTÜ Mimarlık Bölümü öğretim programında "Modern Mimarlık
Tarihi"nin ayrıntılı olarak yer almasını sağlayan Kuban, doçentliğinden
1993 yılında emekli olduğu tarihe kadar bu kurumda sırasıyla şu görevleri
yaptı:
Mimarlık Tarihi ve Rölöve Kürsüsü, Mimarlık Tarihi ve
Restorasyon Kürsüsü ile Restorasyon Ana Bilim Dalı başkanlığı, 1974-1977
arasında da İTÜ Mimarlık Fakültesi dekanlığı görevlerini üstlendi.
Kuban’ı Anma
22 Eylül 2021 tarihinde, 95 yaşında hayata veda eden Prof. Dr.
Doğan Kuban için Pandemi nedeniyle İTÜ Taşkışla’da tören yapılamadı.
Sessizce toprağa verildi.
Yedi ay sonra, 8 Nisan 2022 tarihinde her yıl Doğan Kuban’ın
doğum yıldönümünü kutlama geleneğini bir anlamda sürdürmek amacıyla bir anma
töreni düzenlendi.
İTÜ Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Anabilim Dallarının
gerçekleştirdiği bu anma töreni 2023 yılında yinelendi.
8 Nisan 2024’te de üçüncüsü düzenlendi.
Ölüm yıldönümünde “veda” etmek yerine, doğum kutlamasıyla anıldı
Doğan hoca…
Doğan Kuban’a yaraşır bir tutumla.
Unutulmaması ve unutturulmaması dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder