Alevilik Üzerine (2)
Sözlü kültür geleneğinin hakim olduğu, heterojen bir takım
özelliklere sahip olan Anadolu Alevîlerinden bir bölümü Ünye topraklarını yurt
edinmiştir. Ünye’nin Doğu kesimine (Cevizdere)
ve Batı kesimine (Cüri) yerleşen
Alevi nüfusun ana yerleşimi Göbü adıyla
bilinir.
Ünye’nin her iki yakası aynı muhtarlığa bağlıyken, 1928’de
Cevizdere yakası “Göbü Nalcı” ve Cüri
tarafı “Göbü” köyü olarak ikiye
bölünür.
TDK Derleme Sözlüğüne göre Göbü kelimesinin çok sayıda anlamı vardır:
Sacda pişirilen ekmek, bazlama, (Safranbolu –Zonguldak)
Kızgın yağa atılarak tavada pişirilen mayalı hamur, bazı
yörelerde pişi denilen çörek.
Çamaşır tokacı, (Çarşamba -Samsun)
Kalın dikiş, yorgan dikişi, ilinti, (Çorum, Merzifon ve
köyleri -Amasya)
Tozlu, topraklı yol, (Sille -Konya)
Kağnı arabalarının ön ve arka taraflarında bulunan iki tahta,
(Taşköprü, Daday –Kastamonu)
Göbbasan, kağnının arkasındaki kalın ağaç, (Kamanlar-Ankara)
Fırışka, keşkek, cızlemeç, tarhana, (Bayramören-Çankırı)
Ünye’de Alevi Yerleşkeleri
Cevizdere Havzası’na sahilden başlayıp iç kesime yayılan
Alevi nüfus; Yiğitler, Üçpınar, Kepsil, Tepeköy, Yeniköy, Kadılar ve doğu kesimde
Gölcüğez gibi yerleşkelere dağılmışlardır.
Cüri Havzası’nda Göbü
yerleşkesi ise, Sahilköy ve Sofutepesi adlarıyla anılan
yerleşimlere sahiptir. Akçay tarafına yakın Kocuklu köyü de bu yerleşimler arasındadır.
Ünye’nin muhtelif topraklarına dağılan Alevi nüfusun
görüldüğü yerler arasında Yeşilkent – Ballık
(1946) ve Erenyurt yer almaktadır.
TC İçişleri Bakanlığı, Meskûn Yerler Kılavuzu, Ankara 1946 tarihli belgede Yeşilkent
Mahallesi'nin Ballık, Darahta ve Ekincik (Eski Adı: Öküzuşağı) köylerinin
Alevi-Türk Yerleşimi olduğu kaydedilmektedir. (Kaynak: Nişanyan Yer Adları Envanteri)
Ünye’de bilinen ilk Alevi yerleşimi Cumhuriyet öncesi döneme
rastlar ve geldikleri yer Gümüşhane-Kürtün
bölgesidir. Ünye’ye yerleşen Alevi-Türk nüfusun Çepni kökenli olduğuna dair bulgular, Kürtün’e ilişkin kaynaklarda
yer almaktadır. Cevizdere Havzası iç bölgede yer alan Üçpınar köyü Alevi nüfusu ise Kürt
kökenli olarak bilinir. Anadolu toplumlarının karmaşık nüfus yapısı burada da
kendini göstermektedir.
Ünye Alevilerinin kendilerini Güvenç Abdal Ocağı’yla ilişkilendirmeleri ise, yine köklerinin Kürtün’e dayanmasından dolayıdır. Bu
bağlantı, soy-sop ilişkisinden çok kültürel bir bağı ifade eder. Güvenç Abdal felsefesinin Ehl-i Beyt’e göre değil de Bektaşi geleneğine göre biçimlenmesi,
bu bağın en önemli dayanağıdır.
Güvenç Abdal Kimdir?
Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi'nde
adı geçen Güvenç Abdal, Tapduk Emre,
Yunus Emre, Karadonlu Can Baba, Sarı Saltık, Ahi Evren gibi Türkmen dedelerinin
en önemlilerinden biridir. Güvenç Abdal, Alevi-Bektaşi ereni olarak şeyhlik,
müritlik, muhiblik, âşıklık kavramlarının betimlendiği felsefî bir menkıbe ile
anılır.
Güvenç Abdal 13. Yy.’da Hacı Bektaş-ı Veli'den el aldıktan
sonra Gümüşhane'nin Kürtün ilçesine
bağlı Taşlıca köyüne gelir ve burada bir köy kurar. Bu köyün Anadolu’daki ilk Bektaşi
yerleşim yeri olduğu söylenmektedir. Köklerinin Kürtün’den geldiğini söyleyen
Ünye Alevi-Bektaşilerinin manevi bağlantısı, doğal olarak Güvenç Abdal Ocağı
iledir. Sahilköy Cemevi’nin adı Güvenç Abdal ile anılır.
Ünye Alevilerinin Kökeni Kürtün
Kürtün, Danişmentli Türk Oymaklarından birinin adıdır. Muhtemelen Çepni kökenli Türklerin Anadolu’da ilk yerleşim yerlerinden biridir. Kürtün sözcüğü, Türkçe bir sözcük olup, Osmanlı döneminde ﻛﻮﺭﺗﻮﻦ (Kürtün) veya ﻛﻮﺭﺗﻴﻦ (Kürtin) şeklinde yazılmıştır.
Türk Dil Kurumuna göre kürtün isminin anlamı; "rüzgârın
kuytu yerlere topladığı kar yığını" ve "yük hayvanlarına vurulan
palan, semer" olarak geçmektedir.
1301 ile 1427 yılları arasında Hacıemiroğulları Beyliği'ne bağlı bulunan Kürtün, 1479'da Osmanlı
Devletine dahil edilmesinden sonra Trabzon Sancağı'na bağlı kaza konumuna
gelmiş, özellikle 1486 tarihli Osmanlı tahrir defterinde Trabzon sancağına
bağlı “Ze’amet-i Kürtün” adlı bir idarî bölge oluşturulmuş, Giresun Kalesi ve çevresi
de nahiye statüsünde Kürtün'e bağlı bir yerleşim yeri olarak gösterilmiştir.
Hacıemiroğulları ve Tacettinoğulları Beylikleri
Hacıemiroğulları, daha önce Türk toprakları olan Tokat'ın kuzeyi ve Mesudiye ile birlikte kendilerinin Türk topraklarına kattığı Ordu, Giresun, Samsun doğusu ve Trabzon batısında hüküm sürmüş, Orta Karadeniz Bölgesi’nin büyük bir bölümünü Türk vatanı yapmış ikinci dönem Türk beyliğidir. Kurucusu Hacıemir İbrahim Bey'dir. Bu beylik, Türkmenleri ağırlıklı olarak Selçuklu Hanedanının bölgeyi fetih için sınır boyuna yerleştirdiği Oğuzların Çepni boyuna mensuptur. (Bahaddin Yediyıldız. Ordu Yöresinin Tarihi Kaynakları. 1992, Ankara: TTK.)
Beyliğin tarih sahnesine çıkması 1301 yılıdır. Fakat Hacı Bektaş Velî’nin (1209?-1270 / 71)
bu bölgedeki Çepni Türkmenlerinin yerleşmesine yardımcı olmak maksadıyla Güvenç Abdal'ı, Kürtün'de bulunan Süme
Kalesi'nin batısındaki Taşlıca köyüne
gönderme tarihi 1260’lara denk gelmektedir.
Hacıemiroğulları, köken bakımından Danişmendliler’e dayanmaktadır. Yine aynı kökenden gelen ve bölgenin
Türkleşmesinde en az Hacıemiroğulları kadar etkisi olan diğer Türk Boyu Tacettinoğlu Beyliği’dir.
Eretnalıların Taceddinoğulları üzerinde nüfuz tesis etme
çabalarının sürdüğü bir sırada, Taceddin
Bey, Canik bölgesindeki faaliyetlerini artırmıştır. 1379’da Yeşilırmak
havzasının denize ulaştığı sahayı Ünye’ye
kadar ele geçiren Taceddinoğulları, Komnenos hanedanının yöredeki en önemli
rakibi haline gelmiş, Trabzon Rum Devleti bu beylik ile diplomatik münasebet
kurma zorunluluğu hissetmiştir. (Anthony
Bryer-David Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos
I, Washington 1985, s. 102)
Canik yöresinin en büyük iki Türk beyliği, Hacıemiroğulları
ve Taceddinoğulları arasında
başlayan mücadele, aslında Anadolu’nun genel siyasî durumunu yansıtması
bakımından önemli bir örnektir. Kadı
Burhaneddin’in aracılığına rağmen Ordu’ya akınlar düzenleyen Taceddin Bey,
daha sonra büyük bir ordu hazırlayarak Hacı Emiroğulları üzerine yürüyecektir. Ancak,
24 Ekim 1386’da başlayan savaşta, 12.000 kişilik bir kuvvet ile Ordu’ya doğru
ilerleyen Taceddin Bey, Emir
Süleyman’ın kuvvetleri karşısında duramayacak ve 3.000 askeri ile birlikte harp
meydanında can verecektir. (K. Dilcimen, Canik Beyleri, s. 34)
Alevi Göçü’nün Merkezi Olarak Kürtün
Giresun Osmanlı idaresine girdiğinde Kürtün buraya bağlı bir nahiye durumundadır. Giresun kazâsı 1486 tarihli tahrir defterinde Trabzon sancağına bağlı “ze’amet-i Kürtün” adlı idarî bölgenin merkezi durumundadır. 1515’te Kürtün kazâsına bağlı Çepni Vilâyeti tabirine rastlanmakta ve Giresun bu vilâyetin merkezi durumundadır. 16. Yüzyıl literatüründe kullanılan Çepni Vilâyeti tabiri zamanla yerini Giresun kazâsı’na bıraktı. İncelenen dönemde Giresun, Trabzon sancağının en batı ucunu oluşturmakta ve Canik Sancağı ile olan sınırı şehrin batısındaki Batlama deresinden başlatmaktaydı. (Kaynak: Feridun Emecen, “Giresun”, DVİA, Cilt 14, İstanbul 1996: 78-84.)
Moğolların zulmünden kaçan Türkmenlerin iskan edildiği bu bölge,
daha sonraki yıllarda; Osmanlı-Safevi savaşı sonrası iki taraflı bir göçe sahne
olmuştur. Yavuz Sultan Selim’in
Çaldıran Savaşı sırasında Şah İsmail’den
yana saf tutan Aleviler İran’a göçerken,
sonraki yıllarda Şah Tahmasb ile
anlaşamayıp yeniden Anadolu’ya göçmüşlerdir.
18. yüzyıl sonlarında Kürtün sınırları içinde Kürtün-i Zir ve Kürtün-i Bala isimleriyle Trabzon sancağına bağlı birer idari birim
oluşturulmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında ise, Osmanlı vesikalarına göre
1837'de Kürtün ilk defa Trabzon Sancağı idari biriminden çıkarılmış, Kürtün-i Zîr ve Kürtün-i Bâlâ adlarıyla Gümüşhane Sancağının birer kazası durumuna
gelmiştir. 1849 yılında ise nüfusun azlığı ve derebeylerle olan mücadelelerden
dolayı artan göçler sonucunda
kazalıkları kaldırılmış, Aşağı Kürtün (Kürtün-i Zir) ve Yukarı Kürtün (Kürtün-i
Bala) ile Harşit birer nahiye
statüsünde Gümüşhane'ye
bağlanmıştır.
Bu süre içerisinde en önemli gelişme, 1806 yılında bertaraf
edilen Aşağı Kürtün Ayanı Süleyman’ın
yöre halkına yaptığı zulüm ve göç hareketleridir.
Aşağı Kürtün olarak adlandırılan Meadin-i Hümayun’a tabi Kürtin-i Zir kasabasında Müslümanların
öldürüldüğü, mallarına el konulduğu ve Gayri Müslimlerin madende zorla
çalıştırıldıkları tespit edilmiştir. (Kaynak: Necmettin Alkan, “Kürtün-i Zir Kazası Âyân-ı Süleyman Meselesi”
Karadeniz Araştırmaları Dergisi, sayı 12)
Kürtün’den göç olayının diğer bir sebebi de, dağlık olan bu
bölgenin zor yaşam koşullarıdır. 18. Yüzyıl’da ve takip eden zamanlarda sıkça
görülen bir uygulama olarak, Âyânların tarıma elverişli topraklara bu bölgeden insan
naklettikleri görülür. (Kaynak: Abdullah
Bay, Trabzon Eyaleti’nde Mütegallibe Hareketleri ve Âyânlık (1750 – 1850),
Doktora Tezi)
Kürtün’den Ünye’ye Alevi göçünün nedeni olarak ileri sürülen
sebeplerden biri de, bölgede Alevilere yapılan insanlık dışı baskılardır. Küçük
el sanatlarıyla geçimini sağlayan Alevi köylerinin ticareti çeşitli bahanelerle
engellenmiş, bölgedeki Gayri Müslimler üzerinden yaptıkları alış verişe dahi
izin verilmemiştir. (Kaynak: Sahilköy Muhtarı Mehmet Şensoy)
Kürtün merkezli küçük el sanatları nedeniyle etnik bir
yapıya adını veren “Nalcı” tabiri,
bu topluluğun Alevi-Bektaşi yanını ifade edebilecek niteliktedir. Kürtünnü(ler):
Ordu Ünye ilçesine bağlı Kuz köyünde “Alevi” anlamlı olarak tespit edilen bu
kelime (DS-VIII: 3047), önemli bir Alevi-Bektaşi topluluğun yaşadığı
Gümüşhane’ye bağlı Kürtün ilçesinin adıyla ilgili olmalıdır. Geçimlerini
demircilikle sağlayan bu Alevi Türk toplulukları, Karadeniz bölgesi ile Bayburt
ve Gümüşhane yörelerinde Nalcı
olarak da bilinir ve anılırlar. (A.
Günşen, Anadolu
Ağızlarında ‘AleviBektaşi” adlı Sunumdan.)
Nalcı(lar): Karadeniz bölgesinde Ordu (Ünye,
Fatsa), Trabzon, Giresun, Samsun, Karadeniz Ereğlisi ile Bayburt ve Gümüşhane
(Kürtün) yörelerinde yaşayan ve geçimlerini baba meslekleri olan demircilik
(kazma, kürek, karasaban, kılıç, kalkan ve özellikle at nalı) yaparak sağlayan
Türk toplulukları, yöre halkı tarafından mesleklerinden dolayı Nalcı olarak anılmaktadır (A. Duran Gülçiçek, (2004). Alevilik
(Bektaşilik, Kızılbaşlık). Eröz ve Türkdoğan’a göre de; Ordu-Sinop arasındaki
dağlarda, Çepni bakiyesi olması muhtemel olan Alevi Türk topluluğu, bu adla
anılmaktadır (M. Eröz (1990). Türkiye’de Alevilik ve
Bektaşilik, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.s. 18; O. Türkdoğan, 1995: Alevi
Bektaşi Kimliği, İstanbul: Timaş Yay 208, 484).
Karadeniz’deki Alevi-Bektaşi Türk toplulukları Hacı Bektaş
Veli’nin dervişlerinden olan ve türbesi Hacıbektaş’taki Pir Dergâhı’nda bulunan
Güvenç (Genç) Abdal bağlılarındandır (A.
Duran Gülçiçek, 2004: Alevilik
(Bektaşilik, Kızılbaşlık), s. 243).
(Devam Edecek: Alevi İnancı, Alevilik-Bektaşilik ve Ehl-i Beyt)
Ünyekent, 07.09.2022
https://www.unyekent.com/kose-yazilari/alevilik_uzerine_2-3444.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder