Uzak Geçmişe Dair
Yaklaşık iki ay önce, 18 Ocak’ta “Gıda Arkeolojisi”ni yayınladık.
Ardından, 25 Ocak’ta “Anadolu
Neolitiği”ni…
08 Şubat’ta “Anadolu’da
Tarım” adlı makale yayınlandı.
Devam niteliğindeki son yazı “Türkiye'de Buğdayın Öyküsü” olacaktı…
Olmadı…
Araya 6 Şubat Deprem’i
girdi.
Konu değişti, doğal olarak…
Ve bu hafta…
Buğdayın Öyküsü’ne geçmeden önce, konuyu toparlayalım istedik.
“Uzak Geçmişe” yeni bir başlangıç yaptık.
O kadar uzak ki, tarihöncesine…
Dünyanın, hatta evrenin varoluşuna kadar gittik.
Kozmogoni
Kosmoz’un yani evrenin ortaya çıkışı; günümüzden yaklaşık 15 milyar yıl öncesine rastlıyor.
“Yaklaşık” diyoruz, çünkü bilim dünyası eldeki verilere göre belirliyor
bu tarihleri…
Galaksiler, günümüzden yaklaşık 12 milyar yıl önce…
Samanyolu Galaksisi 5
milyar yıl…[1]
Dünya ise günümüzden
sadece 4,5 milyar yıl önce ortaya
çıkmış…
Bu tarihler, mevcut bulgular ve kullanılan yöntemlere göre değişiyor.
Evrenin (kosmoz), saf enerjiden ibaret küçük, yoğun ve sıcak
bir noktanın yoğunlaşarak patlaması sonucu oluştuğu ileri sürülüyor. (Bkz.
Stephan Hawking. “Big Bang”- Büyük Patlama.)[2]
Gözlenebilir Evren'de, Samanyolu veya Andromeda Galaksisi gibi
"büyük" galaksilerden 225 milyar civarında, cüce galaksi olarak
tanımlanan daha ufak galaksilerden ise 7 trilyon kadar bulunduğu tahmin
ediliyor.
2022 yılında yeni keşfedilen ve genişliği şimdiye kadar
bilinenlerden çok daha fazla olan, 16 milyon ışık yılı genişliğindeki Alcyoneus Galaksisi şimdilik bilinen en
geniş ve büyük galaksi kabul edilmektedir.
Evrenin üçte biri yaşındaki Dünya, Güneş Sistemi içinde ve Samanyolu Galaksisinde bir yıldız patlaması (süpernova) sonucu ortaya çıkmış. Güneşin yörüngesinde bir gezegen
olarak, gaz ve toz bulutunun (nebula)
yoğunlaşmasıyla oluştuğu ileri sürülmektedir.
Dünyanın dış kabuğunun (litosfer)
oluşması, günümüzden yaklaşık 4,2 milyar
yıl önce gerçekleşmiş.
Ardından su buharı ve denizler oluşmuş.
İlk organik moleküller 4
milyar yıl önce su kürede (hidrosfer)
ortaya çıkmış...
İlk tek hücreli canlı,
3,6 milyar yıl önce suda oluşmuş.
Ve çok hücreli organizmalar 1,7 milyar yıl önce yine suda oluşmuştur.
Jeolojik Zamanlarda Dünya
Prekambriyen (İlkel Zaman)- Günümüzden 4,5 milyar yıl öncesinden –
545 milyon yıl öncesine kadar sürer. Kıta çekirdekleri, Arabistan Yarımadası, tek
hücreli canlılar, antrasit oluşumu bu zamana aittir.[3]
Paleozoik (Birinci Zaman)- 545 milyon yıl önce-251,4 milyon yıl önce.
Pangea (tek kıta), karalar oluşuyor.
Dev bitkiler, dinozorlar, taş kömürü.
Masif (depreme dayanıklı) yer kabuğu. Kıvrım hareketleri (Kaledoniyen,
Hersiyen) Apalash, İskandinav ve Ural Dağları. Türkiye’de; Istranca, Zonguldak,
Taşeli, Bitlis, Menteşe, Kırşehir yöresi yüzey şekilleri.
Mezozoik (İkinci Zaman) 251,4 myö-65.5 myö Üçüncü zamana hazırlık.
İç kuvvetler pasif, dış kuvvetler aktif, Yoğun aşınma (peneplenleşme), Süper
kıta Pangea iki kısma ayrılıyor
(Gandvana, Laurasia) ve Tetis
(okyanus) oluşumu ve çok sözü edilen gökcismi
çarpması, dinozor ve diğer Paleozoik canlıların sonu.
Tersiyer (Üçüncü Zaman)- 65,5 myö-1,81 myö. En hareketli dönem,
Alpler, Himalaya, Kayalık, And Dağları oluşumu. K. Anadolu dağları, Toroslar.
Atlas, Hint Okyanusu. Oragenez. Linyit, petrol, Bor, Kaya Tuzu; Anadolu toptan
yükseliyor. Dağda deniz kabuğu. Eosen; İlk
insansının (Primat) ortaya çıkışı. Oligosen (Antropoidler), Miyosen
(Hominid), Pliyosen (Hominin).
Kuaterner (Dördüncü Zaman)-1,81 myö-günümüz. Buzullar eriyor, İklim
Düzene giriyor, İnsanın ortaya çıkışı. Boğazlar; İstanbul, Çanakkale, Haliç.
Karadeniz’in oluşumu. Genç oluşumlar, fay kırlıkları, deprem, volkanizma. Denge profiline gelmemiş akarsular, Anadolu
yüksek platosu (epirogenez).
Austrolopithecus, Homo Habilis, Homo Erectus, Neandertal, Homo Sapiens…
Tarih Öncesi Çağlar (Prehistorya)
“Tarih yazının icadıyla başlar” anlayışı, bugün bazı yönleriyle
tartışılmaktadır. Toplumsal bir varlık olan insanın hafızasını ve tüm olan
biteni yansıttığı, doğrudan bilgi kaynağı olduğu için tarihi yazıyla
başlatmışlar. Yazı, diğer bulgulardan daha değerli görülmüş. Bu nedenle yazının
icat edildiği M.Ö. 3500-4000 yıllarından öncesine, Tarih Öncesi Çağlar (Prehistorya)
denmiş.[4]
Prehistorik çağlar, insanlık tarihinin %99’undan daha uzun bir dilimini kapsamaktadır.
Protohistorik Çağ (Ön Tarih) ise, Tarih Öncesi Çağlar ile
Tarihi Çağlar arasında kalan bir geçiş dönemidir.
İnsanlık tarihi dendiğinde, insanın ilk ortaya çıktığı Üçüncü Zaman (Tersiyer) kastedilmektedir ve günümüzden yaklaşık iki, hatta üç milyon
yıl öncesine kadar gitmektedir.
Protohistorik çağlar
ise, insanlık tarihinde yeni bir döneme işaret etmektedir. Bu dönem Yeni Taş Çağı (Neolitik) olarak ifade edilir.
Protohistorik çağlardan günümüze kadar geçen süre, insanlık
tarihinin son %1’lik dilimi içinde
yer alır ve tarihin en çok tartışılan dönemidir.
Arkeolojik araştırmaların geldiği son noktada, bugün tarih
kavramı yeniden tanımlanmak zorundadır.
Tarih öncesi Çağlar ve Arkeolojik Dönemler
Paleolitik Dönem, insan neslinin ilk kez ortaya çıktığı yaklaşık üç milyon yıl önce başlayan tarihöncesi dönemdir. Bu dönemde insanlar, tamamen doğa koşullarına bağlı olarak yaşamlarını avcılık ve toplayıcılıkla sürdürmüşlerdir. Bu dönemin sonu anlamına gelen Epi-paleolitik evreyle örtüşen Mezolitik Dönem, yerleşik topluma geçişin ve tarımla ilgili denemelerin söz konusu olduğu “arayış” dönemidir.
Bu dönemde sosyo-ekonomik yapılanmada devrim niteliğinde bir değişim gözlenir. Birbirinden farklı iki
temel yaşam biçimi ortaya çıkmaktadır.
1. Avcı-toplayıcı, konar-göçer yaşam biçimi. (Prehistorik Çağlar:
Paleolitik-Epipaleolitik-Mezolitik Çağ.)
2. Yerleşik yaşama geçiş: İlk köylerin kurulması, besin
üretimi ve hayvan evcilleştirilmesinin başlaması (Protohistorik Çağların başlangıcı, Neolitik Çağ.)
Neolitik Dönem, günümüzden yaklaşık 10 – 11.000 yıl önce Önasya’da
başlayan tarihöncesi sürecin son aşamasıdır.
Bu sürecin başladığı topraklar Bereketli Hilal adı verilen coğrafya parçasıdır.
Bugünkü Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Mısır ve Ürdün’le
birlikte Anadolu’nun güneydoğusu ve
İran’ın batısını kapsar.
Yeryüzünde toprağa ilk yerleşim işte bu coğrafyada başlıyor ve
insanlar tarımsal üretime geçiyor.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi yabani tahılların ataları bakımından
Yakındoğu’da bulunan en zengin alanlardandır. Tahıllar açısından zengin olması
ise yüksek yağışlara bağlıdır. Şanlıurfa ve Diyarbakır arasında bazalt ve
sönmüş bir volkanik dağ olan Karacadağ’da
görülen en eski tahıl, einkorn buğday çeşididir.
Son dönem arkeolojik kazılarında saptandığı gibi, Buğdayla ilgili ilk tarımsal faaliyet Urfa Karacadağ civarında başlamıştır.
İnsanlığın uzak geçmişindeki en önemli devrim Anadolu
topraklarında gerçekleşmiştir.
Devam edecek: Türkiye'de Buğdayın Öyküsü
[1] Galaksi adının kökeni eski Yunanca’da galaxias "süt dairesi"
anlamındaki kyklos galaktikos terimidir. Bu terim ve dolayısıyla Batı
kültüründe Samanyolu için kullanılan Milky Way ("Süt Yolu") terimi
eski Yunan mitolojisindeki bir mitostan kaynaklanır: Bir gece, Zeus ölümlü bir kadından yaptığı oğlu Herakles'i, fark ettirmeden uykuya
dalmış olan Hera'nın göğsüne koyar.
Bebek Herakles, Hera'nın memelerinden akan sütü içecek ve böylece ölümsüz
olacaktır. Fakat Hera gece uyanıp tanımadığı bir bebeği emzirdiğini fark edince
onu fırlatıp atar ve boşalan memesinden çıkan süt de gece gökyüzüne fışkırıp
akar. Hikâyeye göre, işte geceleyin gökte sönük bir ışıkla pırıldar halde
gördüğümüz “Süt Yolu” (Türkçe’de Samanyolu) denilen kuşak böyle oluşmuştur. Antik
çağda Grek filozofu Democritus
(450–370 M.Ö.) gece gökyüzünde görünen Süt
Yolu denilen ışıklı bölgenin uzak yıldızlardan oluşuyor olabileceğine
dikkat çekmişti.
[2] Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi,
2017, Alfa Yayıncılık
[3] Sean Carroll, Zamanın Kozmolojik Tarihi,
2020, Alfa Yayınları
[4][4] Cyril Aydon, İnsanlık Tarihi, 2015, Say Yay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder