İki Şehrin Hikayesi
ÜNYE-FATSA
I. BÖLÜM
I. BÖLÜM
Ahmet Derya Varilci
“İki
Şehrin hikâyesi” dendiğinde ilk akla gelen Charles
Dickens’in 1859 tarihinde kaleme aldığı İki şehrin Hikâyesi (A Tale of Two Cities) isimli eseridir.
Oysa
benim aklıma Ünye ile Fatsa gelir…
Her
iki şehrin de birbirleriyle çelişen ortak bir kaderi vardır. Tıpkı Dickens’in
romanında anlattığı Paris ve Londra gibi… Dönemin bu iki büyük şehri, yazarın
romanda ustaca kaleme aldığı çelişkilere benzer bir çelişki.
Dickens’in
anlattığı aslında 1789 Fransız Devrimi sırasında Paris’te olup bitenlerdir.
Yaşanan kanlı hesaplaşmayı ve giyotinle kesilen başları anlatan roman, adeta
Fransız Devrimini simgesi durumundadır.
Ünye’den
bakıldığında Fatsa’nın hikayesi de Dickens’in hikayesini aratmayacak
niteliktedir.
Fatsa
Eskiden
Fatsa’yla ilişkilerimiz daha sıkı fıkıydı. Çocukluk dönemlerimizde Fatsa’dan
sık sık akrabalarımız gelir, özellikle Pazar günleri birlikte pikniğe giderdik.
O dönemde Çamlık’ın büyüsü bir başkaydı. Şehir büyüyüp Çamlık’ı içine almaya
başlayınca, Ünye’nin yerlileri başka mesire yerlerini tercih etti. Zaten bir
kısım Ünyeli kendi köylerine gitmeyi tercih ediyordu. Bugün Çamlık’ta piknik
yapanlar çoğunlukla dışarıdan gelenlerdir, Ünyeliler için daha çok yürüyüş
alanı sayılır.
İlk
gençlik yıllarıma denk gelen Ünye ile Fatsa arasındaki kaynaşma, sadece ben ve
ailem için değil iki şehrin tüm insanları için geçerliydi... Akrabalık
ilişkileri yanında sosyal ve ekonomik ilişkiler oldukça yoğundu.
Özetle
söylersek o günler hem birlik-dayanışma günleriydi, hem de kavga!
Kavgalarımız
futbol maçlarında yahut düğün gibi toplu etkinliklerde olurdu. Kız alıp
vermişiz bunca zamandır, kolay mı?
Zamanla
dünyanın bazı yöreleri gibi, Ünye ve Fatsa da politik gelişmelerden payına
düşeni aldı.
1968’in
dünyayı kasıp kavuran fırtınası çok geçmedi bu iki şehri de etkilemeye başladı.
Ünye, tıpkı Dickens’in romandaki Londra gibi politikti.
Fatsa
ise, o deli fişek tavrıyla yıllar sonra Jakobenlerin Paris’ine benzer bir
atılım içine girecekti.
Ama
kavgalarımız bile başlangıçta çocukçaydı.
Örneğin
Konak sinemasına bir grup sanatçı konser vermeye gelmişti. Fatsalılar da her
zamanki gibi gelip Ünye’de izliyordu. Hümeyra, Fikret Kızılok gibi sanatçılar
gelmişti. (Hümeyra, Fikret Hakan’dan yeni boşanmıştı. Yediği yumruk oldukça tazeydi
çünkü; “Adım Kadın” isimli besteyi ilk kez seslendiriyordu.)
Konserin
sonunda Fikret Kızılok, Fatsalılar’a da seslenerek “Birlik olun!” çağrısında
bulundu. Kime ve neye karşı birlik olunacağının mesajı yeterince açıktı ama biz
ne yaptık? Her zamanki gibi; “Hazır bulmuşken!” daha önce Fatsalılar’dan
yediğimiz dayağın hıncını çıkarmaya çalıştık.
Ben
mi? Ben o kavganın içinde fiilen yer almadım; henüz küçüktüm, izlemekle
yetindim.
“Ünye’den Çıktım”
Cevizdere’yi
anlatırken şöyle yazar Ünyeli bir ozan: “Doğanın o muhteşem renklerinin
arasından dağlar ovalar aşarak, kıvrıla kıvrıla, bazen sakin, bazen coşup
kükreyerek, Akkuş ilçesinin en doruk dağlarından birinden doğup Ünye’de denize
ulaşır Cevizdere suları.” (Hamdi Tanses, Öyküleriyle Halk Türküleri, s. 153)
Annem
doğma-büyüme Cevizdere’dendir. Bu derenin suları köyüne ve ailesine hayat
verdiği kadar, hayatı boyunca unutamayacağı acıların da kaynağıdır.
Zaman
çok şeyi geride bırakıyor ama unutturamıyor.
Kim
bilir, o acıların bir kısmı hala bizimle var olmaya devam ediyor.
Babam,
doğma büyüme Ünye şehrinin insanı…
Kendi
babası (dedem) bir denizci…
Ünye’de
kalıcı olarak yerleşmeleri bir İstanbul macerasının ardından olmuş. Babaannem
Ünye’ye dönmelerini istemiş. İstanbul’un işgal yıllarında dört çocukla birlikte
Ünye’ye dönmüşler. Son beşik olan babam, bu dönüşten dört yıl sonra dünyaya
gelmiş.
Babaannemin
köyü Cevizdere’den daha doğuda; Fatsa’ya yakın, günümüzde Kızılcakese adıyla
bilinen Keş Köyü’dür. Babaannemin Ünye’ye gelin gitmesinin ardından erkek
kardeşi de Fatsa’ya almış göçünü… Ziyaretimize gelen akrabalar, işte onlar,
babamın dayı tarafı... Tabi biz de Fatsa’yı boş bırakmıyoruz. Bazen gezmeye,
bazen düğüne ve bazen de cenazeye gidiyoruz.
Sonraki
yıllarda babamın ticari ilişkilerinde de önemli bir yer tuttu Fatsa.
Babamın
dayısı gibi, Ünye’nin bir köyünden Fatsa’ya göç eden bir başka aile daha vardı
Fatsa’da, ünlü sinema oyuncusu Kadir
İnanır’ın ailesiydi…
Fatsa’daki
tanıdıklara sık uğradığımız dönemler, Kadir İnanır’ın yeni ünlendiği yıllardı…
Sonraki yıllarda ziyaretlerimizin arkası kesildi. Aradan büyükler de çıkınca
Fatsalı akrabalarla görüşmemiz şansa kaldı.
Fatsa’da
akrabaların evi Kadir İnanırların eviyle aynı mahalledeydi. Şehrin merkezine
yakın olan o mahallenin şimdiki hali tamamen değişti. Hangi ev neredeydi tahmin
etmek imkânsız. O yıllarda sık sık Kadir İnanır’ın sanatçılığı üzerine sohbet
ederdik. Kadir, Türkiye’nin en ünlü sinema oyuncularından biriydi. Fatsa’da ise
efsaneydi. Fatsa’daki akrabalarla yakın komşuydu Kadir, çok güzel yağlıboya
tabloları olduğunu söylerlerdi.
Yıllar
sonra Kadir İnanır’ın “Hekimoğlu” türküsünü derleyenlerden biri olduğunu
öğrendim.
Ama
yağlıboya resim yaptığına dair ayrıntıya henüz rastlayamadım.
Ne
tuhaf, Kadir İnanır çapındaki bir insandan söz ederken “sayın” dememiz yahut
isminin sonuna “bey” takısı eklememiz gerekirken, sadece “Kadir” demeyi yeterli
görüyoruz. Galiba duyduğumuz saygı ve hayranlık ölçüsünde kendimizle sanatçı
arasındaki mesafeyi kaldırıyor, senli benli olmayı yeğliyoruz.
Usta
aktör, derlediği türkünün kahramanı Hekimoğlu nam eşkıya İbrahim’i sinemaya
taşımak için birkaç yıl önce kolları sıvamıştı. Hatta senaryo çalışmalarına
başladığı söylendi. Araya giren rahatsızlığı nedeniyle şimdilik ertelenmiş gibi
görünüyor.
Geçen
yıl çekilen Esra Alkan yönetimindeki
“Ünye de Fatsa Arası” isimli mizahi
belgeselin ardından, Fatsa’da çekilecek olan Hekimoğlu filmi (şayet çekilebilirse) Fatsalılar için muhteşem bir
tanıtım fırsatı olacak.
Haliyle
Hekimoğlu öyküsünde ve türküsünde önemli bir yer tutan Ünye için buradan epey
bir pay düşecek!
Fatsa’dan Ünye’ye…
Ünye’ye
bağlı köylerden Fatsa’ya doğru olan yerleşim rotası bazen tersine de
işleyebiliyor. Bir dönem Ünye’de ikamet eden ve dört yıl sonra Fatsa’ya dönen
komşularımız gibi…
09 Mayıs 2012 Ünye
Ünyekent'te "Günlerle Gelen" yazısı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder