24 Mart 2008 Pazartesi

Aşağıdaki araştırma Ünye Tarih Araştırması Grubu (Ü-TAG) tarafından hazırlanmış olup, Sn. İrfan Dağdelen’in katkılarıyla hazırlanmıştır.

CEPHEDEN MEKTUP VAR!

Sene 1913, Osman Ağa’nın oğlu Hüseyin’in Cepheden gönderdiği mektup, 95 yıl sonra gün ışığına kavuştu.

1913 Senesinin Ağustos sıcağında, Çanakkale Cephesi’nde direnen Ünye Alayı’nın 70. Redif Taburu, 13 gün süren yolculuk sonrası Edirne’ye ulaştı. Düşman saldırısını burada bertaraf eden Türk Ordusu, tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi destanlar yazdırdı. Aslen Çanakkale Hattında, Gelibolu’da konuşlanan Samsun fırkasına bağlı Ünye Alayı askerleri, o dönem Kafkas Cephesi’nde, Balkanlarda, Irak, Filistin, Yemen ve Trablusgarb Cephelerinde savaşan ve şehit düşen Ünyeli Mehmetçiklerden sadece bir kısmıydı. Değerli araştırmacı Osman Doğan’ın arşivlerden çıkararak derlediği Ünye kayıtlı Şehitler Listesi, bu konuda elimizdeki en yetkin ve bilinen tek belgedir.
Eyüp oğlu Osman Ağa’nın oğlu Hüseyin, Ünye’deki babasına yazdığı bu mektubu yaklaşık bir buçuk, iki ayda tamamlamış, savaşın durumunu aktarmış ve zor koşullar altında nasıl savaştıklarını anlatmıştır. Asker Hüseyin’in cepheden sağ salim dönüp dönmediğini bilemiyoruz. Tüm araştırmalarımıza rağmen, halen Ünye’de Eyüp oğlu ve Osman Ağa’nın izine de rastlayamadık. (Araştırmalarımız sürüyor.) Ancak, cepheden gönderilen mektubun girizgahında öyle bir cümle var ki, vasiyet niteliğindedir:
“Pederim bu mektubu Cenab-ı Hak izin verüb de cümlesi ile beraber gelinceye kadar zayi’ etmezseniz rica ederim” denilmektedir.
Gerçekten de babası, oğlunun gönderdiği bu mektubu öyle bir yere saklamış ki, yıllar boyu değil kaybolması, yer değiştirmesi bile mümkün değildir.

Cepheden gelen mektup ne zaman, nasıl ve nerede bulundu?
Ünye’de Nuri Kadı’nın inşa ettirdiği bir işyerinin 1992’de yıkımı sırasında bulunan mektup, bir tuğlanın deliğinde rulo yapılmış haldedir. Anlaşılan, mektubu alan baba, cepheden oğlunun gelmesini hayli uzun süre beklemiş, vasiyeti uyarınca, mektubu kaybetmemek için, Ünye’de bir işyerinin duvarına gizleyip, üzerini sıva ile kapatmayı tercih etmiştir.

İşhanı yıkılmazdan hemen önce, mektubun bulunduğu yer işaretli olan kısım, dış sıvanın olduğu yerde bulunmuştur.

Hükümet Caddesi, Dönerçeşme Meydanı mahallinde Seyit Bilal İşhanı inşaatı öncesi ortaya çıkan bu mektup, önce bir define işareti olarak algılanmış, inşaat sahibi Seyit Bilal İhtiyaroğlu’nun deşifre ettirdiği kadarıyla, sadece bir asker mektubu olduğu anlaşılmıştır.
2003’te Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Kütüphane görevlileri tarafından da teyit edilen bu bilgi, ancak 95 yıl sonra İrfan Dağdelen transkripsiyonu ile açıklığa kavuşturulmuştur. Nadir Eserler Uzmanı Sayın İrfan Dağdelen, Ünye Tımar Defterleri ile ilgili bir çalışması nedeniyle şehrimizde bulunurken, söz konusu mektubu alarak deşifre etmiştir.
İşhanı yapılmazdan önce tekel binası ve eskilerin “tiyatro” olarak tabir ettikleri vodvil yahut müzikli gösteri merkezi olarak kullanılan zemin üzerine tek katlı bu binaya mektubun neden duvar içindeki bir tuğlaya gizlendiği bilinmemektedir.
O dönemde Ünye dahil ülke topraklarının neredeyse tümü düşman güçlerinin tehdidi altındadır. Mektupta Ruslar’ın bölgeyi işgal edebileceğine dikkat çekilerek, mülk edinilmemesi konusunda uyarı yapılmıştır. Karadeniz’de kıyısı bulunan birçok yerleşim bölgesi denizden bombalanmaktadır. O zamanın Ünye çıkışı civarında, Fener’e varmadan Topyanı denilen burunda bulunan bir topçu bataryası vasıtasıyla Ünye savunulmuş, bombalamaya gelen savaş gemilerine salvo atışıyla karşılık verilmiştir.

Ünye, Topyanı…

O dönem Ünye’ye ait top. (Ünye Radar Üssünde muhafaza edilmektedir.)
Fotoğraf: Yaşar Karaduman

Ünye Alayı 70. Redif Taburu ve Osmanoğlu Hüseyin
Redif Taburları, son dönem Osmanlı ordusunda, nizami askerlik hizmetini tamamlayan yedek güçlerden oluşan askeri birimlerdir. Dört bir yanda açılan cephelere asker sevkıyatının sürdüğü, seferberlik durumunun süreklilik gösterdiği son dönemde redif taburları, giderek “yedek askeri güç” olmaktan çıkmış, asli askeri yapıya dahil olmuşlardır. Hatta tecrübelerinden dolayı, donanımı ihdas edildiği sürece, Osmanlı’nın en etkili askeri güçleri arasına girmektedir. Balkanlardan Yemen’e, Kırım’dan Trablus’a bütün cephelerde yer alan Redif Taburları, günümüzün özel komando timlerine atfedilen bir yakıştırmayla, Osmanlı’nın “Mavi Berelileri” olarak adlandırılmaktadır.

Samsun Fırkası’nın Ünye Alayı’nın 70. Redif Taburu “Çanakkale Geçilmez” şiarını perçinleyen Türk Ordusu’nun bir nüvesidir. Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli kara ve deniz savaşına sahne olan Gelibolu Cephesi’ne Balkan Cephesi’nden öncelikli bir haber gelir. Şükrü Paşa müdafaasındaki Edirne, olağan üstü bir direniş göstermiş, ancak Ekim 1912’de başlayan Bulgar saldırısı karşısında 5,5 ay direnerek 26 Mart 1913’te teslim olmak zorunda kalmıştır. İstanbul’dan gelen Enver Paşa kuvvetleriyle aynı anda Edirne’ye hareket eden Ünye Alayının 70. Redif Taburu 13 günlük bir yolculuk sonrası bölgeye intikal eder. İkinci Bölük Dördüncü Manga’dan Osman oğlu Hüseyin’in mektubu bu esnada yazılmaya başlanır. Edirne’de düşman yerle bir edilmektedir.




Edirne müdafi Mehmed Şükrü Paşa, yıllar sonra gösterdiği üstün başarıdan dolayı ödüllendirilecek, heykeli dikilecek ve Edirne’de bir müzesi oluşturulacaktır. Edirne direnişiyle özdeşleşen paşanın şu sözleri, yaşananların delilidir:
"Düşman hatları geçtikten sonra ölürsem kendimi şehid olarak kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın. Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafa hattımız bozulmadan şehid olursam kefenim, lifim, sabunum çantamdadır. Beni bu mahalle gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir abide dikeceklerdir."




Osman oğlu Hüseyin’in öyküsü, mektubun yazımıyla birlikte, Ramazan ayı içerisinde sona erer. Muhtemelen amca oğlu Mehmed’le memleketi Ünye’ye gönderdiği bu mektupta, çektiği güçlükleri, savaşın durumunu ve beş Hamidiye ile geldiği cephede beş parasız kaldığını anlatmıştır. Okur yazar ve kesesi dolu olarak savaşa giden bir redif askerinin, varlıklı bir çevreden olması gerekir. Mektup babası Osman’a ulaşmış mıdır? Asker Hüseyin, mektubunda dediği gibi “Hak izin verip de” memleketi Ünye’ye gelebilmiş midir? Mektubu alan babası, gidip de gelmeyen binlerce şehitten biri olduğu zannıyla, oğlunun vasiyetine uyarak bu mektubu sonsuza kadar saklamak amacıyla duvarların içine gizlemeyi mi yeğlemiştir? Bunlardan hiçbirini bilmemekteyiz.
İnşaat duvarından çıkarılan bu mektubun cepheden geldiği kesin.

Tıpkı Çanakkale Şehitleri adlarının kazındığı devasa anıttaki gibi; İkinci Bölük Dördüncü Manga’dan Osmanoğlu Hüseyin’in, yani Ünyeli bir Memetçiğin kendi ellerinden dökülen satırlar. 95 yıl sonra yeniden ete kemiğe bürünerek karşımızda esas duruşa geçiyor.
Hemşerimiz, ecdadımız, atamız.
Ruhunuz şad olsun!

Ahmet KABAYEL - Ahmet Derya VARİLCİ
Ünye, Mart 2008


İşte 95 yıl sonra gün ışığına kavuşan Cepheden gelen mektup:

Arkalı önlü tek sayfadan oluşan mektubun ilk yüzü ve altında mektubun İrfan Dağdelen tarafından yapılan transkripsiyonu…

"Sevgili Pederciğim Osman Ağa hazretleri


Pederim bu mektubu cenab-ı Hak izin verüb de cümlesi ile
beraber gelinceye kadar zayi’ etmezseniz rica ederim


Evvel emirde cân yüreğiyle mahsus selam idüb evkat-ı hamsede hayırlı dualarınızı matlub idim. Pederim bakınız az kıssa ile sizlere çok şeyler beyan edeceğim ve siz de kıraatinizde az fikir ile çok kıssalar kesb etmelisiniz. ………… malum ya Edirne dedikleri II. Ordu altı mâh muhasara içerisinde kalmıştı ve içersinde olan asker ve başıbozuklar at ve eşek etiyle idare etmişler ba’de mâ Bulgarlar hücum etmişler asker karındaşlarımızı kimini kırıp kimini esir ettikten sonra başıbozukları hakeza ve kadınları on iki yaşından elli yaşına kadar ırzına kast etmişler ve nicelerini [silik] sonra Bolayır dedikleri yer Gelibolu’ya iki saatlik mesafeden ta Edirne’ye kadar kâfir asâkiri dopdolu oldu ve eğer oradan da hücum etmiş olaydı yarı Anadolu bekasına kadar kovalayacaktı ba’de hakir tarafından ……… bizlere Mevla yürü kulum demesiyle hep bir uğurdan Çatalca hattından Çanakkale hattına kadar 2 alay asker var ise öyle bir dehşetli hücumla kaçanlar kaçtı kaçamayanları kestik. Edirne kafir elinden aldıktan sonra ta eski hududumuza kadar vardık. Gelibolu’dan hududumuzun arasının mesafesi 13 günlük yoldur. Bu mesafede kafirin hücumunda İslamlar kaçmışlar. İslam evlerini kafir evde yakmışlar. İslamların hücumunda kafirler kaçmış kafir evlerini İslam evde yaktı ve nice nice köyler ve kasabalar viran oldu. Pederim yalnız tarlalarda bırakıp kaçtıkları hatta mısır ve arpaları hesaba alsanız insanın aklı başından zayi’ olur.

Cenab-ı Allah cümlemizi ve cümlenize kavuşturmak nasib eylesin. Amin. Ol tarikte şefkatlü validem hanıma mahsus selam edüb iki ellerinden pus ederim. hayır duası taleb edüb ve hemşirem hanımlara mahsus selam ederim ve mahdumum Hasan Ağa’ya selam edüb gözlerinden öperim ve hâne halkına dahi selam ederim. Amucam Ağanın mahdumu ağada, ve dayım ağada ve mahdumu ağada ve haneleri tariklerine cümlesine mahsus selam ederim. Biraderim Hasan Çavuş ziyadesiyle selam edüb mübarek hatırını sual ederim. Bu mektubu okumalısın. Ağlamaya mecbur olursanız mektubumun …………. Vererek okuyasın ve bizleri bilüb sual eden konum ve komşuların bi’l-cümlesine ayrıca ayruca hususi selam ederim. Okuyan efendilere dinleyen cemaatinde cümlesine selam ederim. Bizlere selamı yok mu diyen ahbablara dahi hususi selam ederim. ………Hüdâ’ya emanet olunuz. 1 Ağustos sene 329 /[1913].
El-mağlumö mahdumunuz Eyüb oğlu Hüseyin b. Osman

Eğer ki mektub gönderecek olursanız Dersaadet tarikiyle Adirne civarında Samsun fırkasının Ünye Alayı’nın 70. Redif Taburu’nun İkinci Bölüğü’nün Dördüncü Mangası’nda sakin. Bilesiniz cevabını alelacele beklerim.

Cavdâr Karyesi uşakları cümlesi sağ salim olup mahsus selam eder ol-tarafta her ne havadis var ise beyan edesiniz Pederciğim

Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun. Bizlere Ramazan-ı şerif haram oldu. Tüccara harb aşinası olduğundan tutmak mümkün değildir. Bazı aç kalıyoruz bazı susuz kalıyoruz. Şimdiye kadar beş maaş aldım. 150 kuruş eder. [silik] gelir iken beş Hamidiye getürdüm idi. Bir Mecidiyelikte öteberi hazırım. Yekünü 1170 kuruş masarıf ettim. Yine eyü idare edebildim. Çok hastalık çektim. Şimdi eyü oldum. On para harçlık kalmamıştır. Allah aşkına bir Osmanlı gönderir misiniz. Çok rica ederim.

Pederim bu kadarı da zikr ettim. Az fikir ile çok hisse almak de demek bilir misin. Memlekette arazi almak heves ediyorsunuz. Baksana Rusya muharebeye hazırlanmış diyorlar. Bir hücum etse bizim araziyyeleri ve hanelerimizi öyle olmaklığa şüphe yoktur. Buranın bir çitlik yeri bizim memleketin bir kileliğinden daha ziyade kıymetli bir yerdir. Herkesi evine ve malına ve ırzına sahiplik edemedik. Dünya malı dünyada kalır. Burası bu kadar kafidir. On bir mah oldu bir ay kadar şifanızı alamadığıma çok ziyadesiyle teessüf ediyorum ve siz pederime göndermiş olduğum mektubun adedini bende bilmez oldum. Birkaç mektupta mektup ile para matlub etmiştim. Ayda üçüncü mektup göndermediğiniz …………… postalar için malını ve canını satıp bedel-i nakdisini vermek çok eyü imiş. Tüccara ileri geçti. Faide yoktur. Mektubum gelmediği için ne yazdığımı bende bilmedim. Kusurumuz var ise af edüb bir Osmanlı lirası gönderesiniz. Şimdiye gerek maaşımızdan gerek evden getirdiğim para ile 270 kuruştur. On para harçlığım yoktur. Bir haftada bir karavana yemek yiyoruz. Buna para ne desin. Amucam oğlu Mehmed ile Temmuz’un 28’inde günü gelip bize biraderini bulmuştur. O da Edirne’ye gelmiştir. Mevcudu sıhhatte olup mahsus selam eder.. iki ellerinizi pus eder on bir mah boyunca bir bir bahis ile buluştuğumuz anda iki gözlerim yaş ile doldu. Bu yerleri aldık yeni dünyaya gelmiş gibi ve ne olacağımız malum değildir Pederim. İhmal etmeyesiniz cevabını beklerim."

Transkripsiyon: İrfan DAĞDELEN