25 Şubat 2020 Salı

Cıngırt Kayası (Üçüncü Bölüm)


Cıngırt Kayası
(Üçüncü Bölüm)


Kurul’un ardından Fatsa Cıngırt’ta bölgenin ikinci önemli arkeolojik kazısı başlatıldı. Kazı, Kurul’u kazan Prof. Dr. Yücel Şenyurt Başkanlığındaki ekibin bağlı bulunduğu, o dönem Ankara Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Ayşe Fatma Erol ve aynı üniversiteden Araştırma Görevlisi Ertaç Yıldırım ve Doktora Öğrencisi Deniz Tamer tarafından gerçekleştirdi. (O yıllarda Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne bağlı olan Arkeoloji Bölümü, 2018’de yeni açılan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne taşınmıştır.)
Yine o tarihte yayınlanan haberlerde: “Cıngırt Kalesinde 27 Temmuz -26 Ağustos 2012 tarihleri arasında Müze Müdürlüğü Başkanlığında Gazi Üniversitesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşe Erol danışmanlığında 8 kişiden oluşan uzman ekip tarafından ‘kurtarma kazısı’ yapılmıştır.” denilmektedir.
Haberlerde “kurtarma Kazısı” olarak geçen “kazı”nın neden bu şekilde nitelendirildiğini anlayamadık. Yüzlerce yıl aynı biçimde duran, Ünye Kalesi gibi definecilerin insafına terk edilmiş Cıngırt’ta yapılan bu kazıya “kurtarma kazısı” demek doğru değildir..   
2012-2014 yıllarında gerçekleşen kazıda Pontus, Roma ve Helenistik Dönemlere ait çok sayıda seramik, cam ve bronz eşya, dokumacılık ve balıkçılıkta kullanılan ürünler (alet-edevat), ok uçları ve sikkeler bulunmuştur. 
Kazı Danışmanı Dr. Ayşe F. EROL, kazı sonuçlarını şu şekilde değerlendirmektedir:

“Bu çalışmada Cıngırt Kayası'nda 2012-2014 yıllarında gerçekleştirilen kazılardan ele geçen pişmiş toprak tezgah ağırlıkları arasından seçilen örnekler katalog bilgileriyle birlikte tanıtılarak, söz konusu malzeme üzerinden yerle­şimdeki dokuma çeşitliliği deneysel arkeolojik bakış açısıyla değerlendirilerek sunulmaktadır. Bahsi geçen ağırlık­ların dokumacılıkta kullanıldığını düşündüren gerekçeler, kazılar sırasında ele geçen ağırşaklar ve iğ kancalarıyla destek bulmaktadır.
Tezgah ağırlıkları uçları ağırlıklı dikey dokuma tezgahının kullanımı için işlevsel özellikleri belirlemede saptayıcı bir rol oynamaktadır. Deneysel arkeoloji çalışmaları, günümüze kalıntısı ulaşmamış ve bu nedenle dokuma ürünü ele geçmeyen antik dönem yerleşimlerinin tekstil üretimleri ile ilgili değerlendirme yapılmasına olanak sağlamaktadır. Çalışmamızda Cıngırt Kayası'ndan ele geçen ağırlıklar üzerinden yapılan deneysel uygulamalarla tespit edilen dokuma sıklıkları göz önüne alınarak, yerleşimin tekstil ürünlerindeki çeşitlilik yorumlanmaya çalışılmıştır.
Söz konusu yerleşimden ele geçen kurşun ağırlıkların ise balıkçılık aktivitesiyle ilgili olarak kullanıldıkları düşü­nülmektedir. Sualtı arkeolojisiyle ilgili çalışmalar batıklardan ele geçen piramidal kurşun ağırlıkların ve katlanmış dikdörtgen ağırlıkların olta ve ağ ağırlığı olarak kullanıldıklarını kanıtlamaktadır. Bu verilerden yola çıkarak söz konusu yerleşimin balıkçılık faaliyetlerine ışık tutacak bulguların sunulması, çalışmanın bir diğer amacını oluşturmaktadır.”
(Fatsa Cıngırt Kayası 2012-2014 Sezonu Kazılarından Ele Geçen Ağırlıklar Üzerine Değerlendirmeler, Dr. Ayşe F. EROL, Deniz Tamer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi)

Kazı ile Birlikte Gelen Tanıtım

Prof. Şenyurt ve ekibinin Ordu Kurul Kayası’nda başlattığı kazı Fatsa Cıngırt’ı da kapsayınca, bölgede bilimsel çalışmaların da önü açılmış oluyordu. Bölge hakkında tarihi veriler yeniden gündeme geliyor, arşivler taranarak yerel bilgiler gün ışığına çıkarılıyordu.  

“Antik Çağ’da Pontos Bölgesi1 coğrafi sınırları içinde yer alan Cıngırt Kayası, günümüzde Ordu/Fatsa İlçesi, Yapraklı Köyü sınırları içinde, Karadeniz’e kuş uçumu yaklaşık 750 m mesafede2, 200 m rakımlı doğal bir kayalığın üzerinde, deniz ve vadiye hakim bir noktada konumlanmaktır. [Bkz. Fig. 1] Günümüzde Fatsa İlçe merkezine 5 km mesafede yer alan Cıngırt Kayası’nın bulunduğu yöre, antik yazarların kayıtlarında aşağıda sunulan ifadelerle tanımlanmaktadır. Olshausen–Biller, Arrianus’un kayıtlarında belirttiği mesafelerden yola çıkarak Phadisane’nin Fatsa yakınlarına lokalize edilebileceğini belirtmektedir. Phadisane’nin içinde yer aldığı Sidene yöresi, adını Sidenos Çayı’nın (Bolaman Çayı) denize döküldüğü yerde konumlanan Side isimli kaleden almaktadır. [Bkz. Strabon Geographika, XII. 3. 16 ]. Strabon, Sidene yöresinde sahil boyunca yer alan tahkimli üç kaleden söz etmektedir. Bunlar Khabakta (Ünye/Kaleköy), Phabda ve Side/Polemonion (Bolaman) kaleleridir. VI. Mithradates Küçük Armenia bölgesini ele geçirdikten sonra, söz konusu bölge ve çevresinde hâkimiyetini güçlendirmek için 75 adet kale yerleşimi kurduğu yine Strabon’un kayıtlarında geçmektedir. Wilson 1960 yılında bölgede yaptığı yüzey araştırmalarında, Phabda’nın Kahveler Deresi yakınlarındaki Cıngırt Tepesi’ne lokalize edilebileceğini önermektedir. Weimert bahsi geçen kalenin Sidene’nin doğu kesimindeki demir madenlerini koruma altında tutmak için yapıldığından söz etmektedir. [H Weimert, Wirtschaft als landschaftsgebundenes Phänomen. Die Antike Landschaft Pontos – Eine Fallstudie, Stuttgart 1984, s. 152.] Cıngırt Kayası, Pontos coğrafyasındaki konumu itibariyle erken dönemlerden itibaren madencilik faaliyetlerinin yaşandığı, zengin maden rezervlerinin bulunduğu bir bölgede yer almaktadır. [Ünye ve Fatsa kesimindeki bakır cevheri, kurşun-gümüş ve demir yatakları için Bkz. MTA 1972, 23-24; E Kaptan, Türkiye Madencilik Tarihi ve Kalay’ın Kökeni Hakkında Kahramanmaraş, Tokat, Ordu, Kastamonu ve Çorum Bölgelerindeki Eski Cüruf Depolarında Yapılan Genel Bir Araştırma, MTA Raporu, No: 5546 Ankara 1976, 48.]
2012 yılında başlayan kazı çalışmaları1 üç kazı sezonu boyunca öncelikli olarak yerleşimin zirve kesiminde yürütülmüş olup (fig. 2), açığa çıkan mimari kalıntılar ve arkeolojik buluntular üzerinden yapılan değerlendirmeler, iskânın son Pontos kralı VI. Mithradates (MÖ 120-63) Dönemi’nden başlayarak, Roma ve Bizans Dönemlerindeki sürekliliğini kanıtlayan veriler sunmuştur.”
(Ordu/Fatsa Cıngırt Kayası Kazısı Bronz Buluntuları, Dr. Ayşe F. EROL, Ertaç Yıldırım, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi)

2012 yılında başlayan kazı çalışmaları, üç kazı sezonu boyunca öncelikli olarak yerleşimin zirve kesiminde yürütülmüştür. [Bkz. Fig. 2] Açığa çıkan mimari kalıntılar ve arkeolojik buluntular üzerinden yapılan değerlendirmeler, iskanın son Pontos kralı VI. Mithradates (MÖ 120-63) Dönemi’nden başlayarak, Roma ve Bizans Dönemlerindeki sürekliliğini kanıtlayan veriler sunulmuştur.
Yerleşimin VI. Mithradates Dönemi’nde phrourion işlevinde olduğu önerilmiştir. [Phrourion askeri karakterli garnizonlar için kullanılan bir terimdir.] Bu kalelerin Pers idari teşkilat geleneğinin devamı olarak hem askeri hem de ekonomik işlevleriyle Pontos Krallığı idari sisteminin çekirdeğini oluşturduğu anlaşılmaktadır. Ünye Kalesi ve Ordu Bayadı Köyü’nde yer alan Kurul Kalesi phrourion karakteri gösteren VI. Mithradates’in kale yerleşimlerinden birisidir. [Bkz. S. Yücel Şenyurt – Atakan Akçay 2016, Kurul Kalesi (Ordu) VI. Mithradates Dönemi Yerleşimi Üzerine Ön Değerlendirmeler, s. 239.]
Cıngırt Kayası metal buluntuları ise,  “Ordu/Fatsa Cıngırt Kayası Kazısı 2012-2014 Sezonu Metal Buluntuları” başlıklı Yüksek Lisans tezi kapsamında yer almıştır. [Bkz. Yıldırım 2017.] Bu çalışmada buluntu gruplarının kullanım alanları ve işlevleri bilim dünyasına sunulmuştur.

Cıngırt Kazı Raporu’ndan:

Kazılan alandaki stratigrafi, topografik özelliklerden dolayı açmalar arasında farklılık göstermekledir. Yüzey dolgusu olarak adlandırılan bitki ve ağaç köklerinin yoğunlukta olduğu orman dolgusu ile karşılaşılmakta ve bu dolgunun kaldırılmasının ardından toprak renginin değişmesiyle birlikte açık kahverengi bir dolguya ulaşılmaktadır. Tüm sektörlerde söz konusu dolgudan yoğun irili ufaklı taş, çatı kiremidi parçaları, çiviler, yer yer karbonlaşmış ahşap parçaları ve küçük buluntular ele geçmiş olup, bahsi geçen verilere dayanarak kültür dolgusu olarak tanımlanmıştır.
Kültür dolgusunda seviye inme çalışmalarına devam edildiğinde, yanık izleriyle birlikte koyu renkli 1. Tabakanın yangın dolgusuna ulaşılmaktadır. Söz konusu dolgunun bölgede MÖ 1. Yüzyılda yaşanan VI. Mithradates-Roma çekişmesinin bir sonucu olduğu düşünülmektedir.
Yangın dolgusunun ardından duvar akslarının açığa çıktığı mimariyle birlikte yoğun Helenistik malzemenin ele geçtiği tabakaya ulaşılmaktadır. Kazılan alanların geneline yayılmamakla birlikte, Roma ve Bizans tabakalarının bulunduğu sektörler de mevcuttur. Arazinin topografik yapısı oldukça engebeli olup, yukarıda bahsedilen katmanların başlangıç ve bitiş kotları açmalar arasında ve hatta aynı sektör içinde bile farklılıklar gösterebilmektedir.
Cıngırt kazısı üç kazı sezonu sonrası, yarıda bırakılmıştır.
Önce maddi kaynak yokluğu, ardından koruma tedbirlerinin yetersizliği (güvenlik gerekçesi) nedeniyle son bulmuştur.

[Haftaya Dördüncü-son- Bölüm]


26.02.2020, Ünyekent










19 Şubat 2020 Çarşamba

Cıngırt Kayası (İkinci Bölüm)


Cıngırt Kayası
(İkinci Bölüm)


2000’li yıllara yeni başlamıştık. O yaz tanıdıklarımızdan oluşan bir grup ile Ünye çevresinde küçük bir tarih turuna çıktık. Keş-Esenkale’nin ardından yolumuz Ünye-Fatsa sınırındaki Cıngırt Kayası’na düştü. Tepeye doğru tırmanışa geçmek yerine, Cıngırt’ın eteklerinden aşağıya indik. Dere içine geldiğimizde gördüğümüz manzara muhteşemdi.
 Kaya içine oyulmuş odalar, yan yana dizilmiş kaya mezarları, dere içine inilen basamaklı yapı ve sunağa benzeyen oyuntular…
Antik Döneme ait kutsal bir alanın içindeydik.
Bizi buraya getiren değerli akrabam (şimdi aramızda olmayan) Erol Karamustafaoğlu, daha önce buradaki mezarların kapaklı birer lahit olduklarını ve birkaç yıl içinde tahrip edilerek bu hale getirilmiş olabileceklerini söyledi. (Ayrıca Cıngırt’ın zirvesine yakın bir kaya üzerinde Malta Şövalyelerine ait bir HAÇ işareti olduğunu söylemişti ki oraya kadar çıkıp tespit edebilme fırsatımız olmadı.)
O dönem dijital fotoğrafçılığa geçmediğimiz için, gördüklerimizi fotoğraflayamadık. Ancak elimizde bulunan amatör video kamerayla hatırı sayılır bir görüntü kaydetmiştik. Ne yazık ki o kayıtları nereye koyduğumuzu bilemiyoruz. Kasetin üzerine başka bir kayıt almamışsak, bir gün o görüntüleri bulabileceğimizi sanıyorum.  

Ünye ve Çevresinde İlk Yüzey Araştırması (Survay)

2006 yılının yazında Ünye’de ilk yüzey araştırması gerçekleşti. En son 60’lı yılların başında Prof. Dr. İ. Kılıç Kökten’in, memleketi Ünye’de yaptığı incelemeden bu yana, çevremizde ciddi bir arkeolojik araştırma yapılmamıştı. (Bkz. Kökten 1963, Ünye’de Eski Taş Devrine Ait Yeni Buluntular.) 
“Samsun -Ordu arası kıyı gezisinde arkadaşlarımdan ayrıldım. Memleketim olan Ünye'de Cevizderesi boyunda ve bu derenin doğusundaki sekiler (taraçalar) üzerinde Tarihöncesi (Prehistorya) araştırmaları yaptım. Evvelce (1944-1945) Rize'ye kadar yaptığım bir gezide, bu noktadan geçerken uzaktan birkaç tabii mağara görmüş, sekiler üzerinde çakmaktaşından yapılmış aletler toplamıştım.” (Kökten, Age)
Arkadaşımız Osman Doğan’ın girişimiyle, 2006 yılında İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Kürsüsünden Prof. Dr. Mehmet Özsait Başkanlığında bir grup gelerek Ünye ve Çevresinde ilk Yüzey Araştırmasını gerçekleştirdi. (Bkz. Mehmet ÖZSAİT, Arkeolojik Verilerin Işığı Altında Ünye; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 25. Araştırma Sonuçları Toplantısı 2. Cilt, s. 293-306)
Ünye Belediyesi ve Ünye Tarih Araştırma Grubu’nun katkılarıyla gerçekleşen yüzey araştırmaları Temmuz 2006 yılında başladı.
Ünye dışında olduğum için başlangıçta katılamadım, Fatsa Cıngırt’la ilgili kısım ben olmadan gerçekleşmişti. Geziye kılavuzluk eden arkadaşımız Ahmet Kabayel’e Cıngırt’ın eteklerindeki antik oluşumdan bahsetmiş, araştırmaya dâhil edilmesini önermiştim.
Cıngırt’ın tepesine yakın bir düzlükte yer alan “Kutsal Alan” ile benzerlik içeren dere yatağına yakın bu alanı ziyaret etmişlerdi. Raporda sadece tepeye yakın alan anlatılmıştı.       
Özsait Hoca’nın raporunda yer alan “Cıngırt Kalesi”  şöyle açıklanmaktadır:

“Fatsa İlçesi’nde yalnızca, Yapraklı Köyü sınırları içinde yer alan ve Cıngırt Kalesi olarak bilinen kesim incelenmiştir. Çok geniş bir alan kapsayan orman içinde, yeşillikler arasında tarihî kalıntılar bulunmaktadır. Kale içinde, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, aynen Ünye ve Amasya kalelerinde, Ordu-Bayadı-Kurul Kayası’nda, Ordu Mesudiye-Arık Musa’da olduğu gibi, geniş ağızlı, yaklaşık kırk beş derecelik bir açıyla, basamaklı olarak ana kayaya tünel şeklinde oyulmuş bir su menfezi bulunmaktadır. Su menfezinin 50 m. kadar üst kesiminde, sık ağaçlar arasında alçak bir kayalıkta bizi bir kült mahalli olduğu yönde düşündüren bir alana geldik. Kayalık bir kütleyi çevreleyen dairemsi bir kanal çeşitli yönde farklı şekilde kanallara ulaşıyor. Ormanda tüm taşlar gibi bu kayalık ta yeşil yosunlarla kaplı. Otlar arasında buraya ulaşan birkaç kademeyi izleyebildikse de yapısı açıkça anlaşılamadı. Birbirine ulaşan ince kanalları göz önüne alırsak burasının bir kehanet merkezi olabileceğini de düşünebiliriz. Ayrıca kalede, basamaklı sunak olabilecek kalıntılar, ana kayaya oygu lahit mezarlar, kazılan kesimlerde yapı duvarları, mezarlar gibi son derece ilginç kalıntılar vardır. Kalenin güneydoğusunda, kayalık yamaçta düzlenen bir kesimden iki yandan basamaklarla bir alt seviyeye iniliyor ve burada, tam yamaçta, düzlenen kaya üzerinde bir stel yuvası bulunmaktadır. Kalenin belirli bir kesiminde yer yer kayaya oyularak devam eden bir yol kalıntısını izledik. Bu kale kesiminin ayrıntılı olarak incelenmesinin yanı sıra, tümüyle koruma altına alınması, tarihî kalıntıları ve yeşil örtüsüyle “Tarihi Millî Park” olarak değerlendirilmesinin ülkemize büyük bir hizmet olacağı düşüncesindeyiz. On iki günlük süre içinde, kapsamlı sayılabilecek bir yüzey araştırması yaptık. Yeşil doğa örtüsü istediğimiz sonucu almamızı önlemiş olmakla birlikte, küçümsenemeyecek sonuçlar elde ettik. Yalnız, gezip incelediğimiz tüm kesimlerin çok önemli ölçüde tahrip edildiğini görmemiz bizi çok üzdü. Önlemlerin arttırılmasıyla tahribatın bir dereceye kadar da olsa önüne geçilebileceği düşüncesindeyiz.”

[Prof. Dr. Mehmet ÖZSAİT, Arkeolojik Verilerin Işığı Altında Ünye, Age, s. 299]

Özsait, Cıngırt’tan “Kale” diye söz etmektedir. Birinci Bölüm’de yazdığımız gibi; antik yerleşimlerin ve kentsel oluşumların (Polis) surlarla tahkim edilmiş olması (militarist yapılma) nedeniyle, “kale” denmesi doğaldır.
Nitekim Hocamız, Ünye’nin 5 km. güneybatısında yer alan Kızılkaya için de  “Kızılkaya Kale’si” demektedir.

Sonuç olarak Prof. Dr. Mehmet Özsait Cıngırt Kayası için ağırlıklı olarak “Kutsal Alan” yahut “Kehanet Merkezi” nitelemesinde bulunmuştur.

Özsait’in 2006 yılı yazında gerçekleştirdiği yüzey araştırması, Ordu İline olan arkeolojik ilgiyi artırmış ve bir süre sonra Kurul’da kazılar başlamıştır.
Kısa bir süre sonra da Cıngırt’ta arkeolojik bir kazı gerçekleşmiştir. Uzun süren bir kazı olmasa da Kurul’dan sonra bölgemizdeki ikinci ciddi kazıdır.
Ünye Kalesi’nde ise yüzey temizliği ile yetinilmiştir.

(Haftaya; Cıngırt’ta Arkeolojik Kazı ve Sonuçları.)


19.02.2020, Ünyekent

 Cıngırt Kalesi Stel Yuvası, 
Basamaklı Kutsal Alan -M. Özsait

Cıngırt Kalesi Su Menfezi-M. Özsait 

M. Özsait ve Ekibi 
Ünye Tozkoparan Kaya Mezarında 

Ünye - Fatsa 
ve Cıngırt Kayası

12 Şubat 2020 Çarşamba

Cıngırt Kayası I


Cıngırt Kayası
(Birinci Bölüm)


Ünye ilçe sınırlarının bittiği Kavaklar Deresi yakınında, Fatsa Yapraklı köyü sınırlarının başladığı yerde bulunur. Denizden 200 m. yüksekte bir tepe üzerinde bulunan “Cıngırt Kayası” yahut “Cıngırt Kalesi‘’ adıyla bilinen bu sit alanı Fatsa'ya 5 km. mesafededir. Fatsa Küçük Sanayi’nin hemen arka cephesinde yer alan bu tarihi belde, Ünye Kalesi yahut Ordu Kurul Kayası gibi bölgemizin önemli arkeolojik kazı alanlarından biridir.
Cıngırt, Çıngırt yahut Cingirt gibi varyasyonları olan bu ismin neden bu tepeye verildiğini bilmemekle birlikte, “öküzle ağaç çekmeye yarayan halkalı demir”e “cingirt” dendiğini biliyoruz. Kayalık alanın tepesinde halkalı demire yahut asma kilitlerini takmak için kapıya çakılan demir halkalara rastlandığı için bu adla anılması muhtemeldir. Birçok yerde kayaya çakılı halkalara, gemi bağlama halkası da denmektedir.
Ana kayaya oygu basamaklı su tüneline sahip olması ve muhtelif zamanlarda bulunan sikkelerin ayırt edici biçimlerinden ötürü Helenistik Dönem Pontus Krallığı zamanına tarihlenen Cıngırt Kayası, Roma ve Bizans dönemlerinde de kullanıldığı anlaşılmaktadır.
1.Derece arkeolojik sit alanı ilan edilen Cıngırt’ta, Ordu Kurul Kazısından bir süre sonra, 27 Temmuz -26 Ağustos 2012 tarihleri arasında Ordu Müzesi Müdürlüğü Başkanlığında Gazi Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Ayşe Erol danışmanlığında 8 kişiden oluşan uzman ekip tarafından kazılmıştır.
Hemen hemen aynı tarihlerde Ünye Kalesi için de benzer girişimlerde bulunulmuş, ancak bu girişimler arkeolojik bir kazı çalışması ile sonuçlanmamıştır. “Kazı” yerine “Yüzey Temizliği” yapılmasına karar verilmiştir.  
Cıngırt Kayası’nda yapılan kazı ise oldukça kısa sürmüş, “ödenek olmadığı” gerekçesiyle kazıya son verilmiştir.
O dönemde yayınlanan bir haber şu şekildedir:
“Ordu’nun Fatsa ilçesinde yer alan ve Helenistik döneme tarihlenen Cıngırt Kalesi’nde ekonomik sebeplerle arkeolojik kazılar yapılamıyor.” (Arkeofili)
Haberlerin devamında:
“Ordu, Fatsa’da Helenistik döneme ait Cıngırt Kalesi’nde arkeolojik kazıların yeniden başlayacağı duyurulmuştu. Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı gerekli koruma önlemleri olmadığı için bilimsel kazılara izin vermedi. Kalenin korunaklı hale getirilebilmesi için sponsor aranıyor.”
Ordu Kültür ve Turizm İl Müdürü Uğur Toparlak ise, Cıngırt’da yapılacak olan arkeolojik kazıya Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından izin verilmediğini belirtiyor. Daha önce kalede yapılan kazı çalışmalarında Helenistik ve Pontus Krallığı dönemine tarihlenen 2.150 yıl öncesine ait kalıntılar çıkarıldığına işaret eden Toparlak, kazı çalışmalarına definecilerin zarar verdiğini söylüyor. Kazı yapılan alanlar defineciler tarafından talan edildiği için tüm çalışmaların boşa gittiğini, Ordu Büyükşehir Belediyesi bu alana ödenek ayırdığı halde ilgili alanlar korunaklı hale getirilemediği için bu kazıların yapılamadığını ileri sürüyor.
İl kültür Müdürü: “Eğer kazı yapılacak alan korunaklı hale getirilirse bakanlık kazı çalışmalarına izin verebilir. Şu anda bizim bunu sağlamak için bütçemiz yok. Bu konuda yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının desteğine ihtiyaç var.” demektedir.
Sonuç olarak Ordu Kurul Kayası dışında kalan yerlerde kazılar gerçekleştirilememiştir.
Konunun bu noktasında Kurul Kayası, Cıngırt Kayası ve Ünye Kalesi arasında bir mukayese yapmak durumundayız. Kurul ve Cıngırt için “Kale” deyimini kullananlar olduğu kadar, kale olmadıkları biçiminde yaklaşımda bulunanlar da vardır.  

Çıngırt Kayası mı, Çıngırt Kalesi mi?

Fatsa Çıngırt Tepesi’nde ilk arkeolojik kazıyı gerçekleştiren Gazi Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Ayşe Erol ve Kocaeli Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Erdal Ünal, Cıngırt için “Çıngırt Kayası” deyişini kullanmaktadırlar.
Kale, kolay girilemeyen, korunmalı yer anlamına gelmektedir. Tarihi terminolojide kale, savunma ve güvenlik amacıyla yapılan ve kullanılan, kalın ve yüksek duvarlı, burçlu, mazgallı yapılardır. Sadece bir duvar kalıntısı, su sarnıcı (tünel) ve yerleşim amaçlı barınak, ibadet amaçlı sunak ve benzeri yapı kalıntılarından oluşan yerleri “kale” biçiminde tanımlamak yerinde bir değerlendirme olmayacaktır.
İlk kentsel oluşumlarla birlikte ortaya çıkan surlar savunma amaçlı olup, yerleşimleri çepeçevre kuşatmaktadır. Polis adı verilen kent devletlerinin tahkim edilmiş surları ”kale” biçiminde ortaya çıkacak oluşumların ilk nüvelerini barındırmaktadır. Bu nedenle nüfus yoğunluğu bulunan yerleşimlerin hepsinde savunma amaçlı “kale” benzeri yapılara rastlansa da, kaleler yaşanan coğrafyada askeri tahkimatla standart yerleşimlerden farklılıklar gösterir.
Cıngırt Kayası, askeri tahkimat ve korunaklı surlardan çok, standart bir yerleşimi, sunaklı yapılardan oluşan bir kutsal alanı işaret etmektedir.
Konuya, Cıngırt Kayası’nda arkeolojik kazı yapan ve yüzey araştırmasında bulunan bilim insanlarımızın gözlemleriyle devam edeceğiz.     

(Devam edecek)


Ünyekent, 12.02.2020

Fatsa Yapraklı Köyü 200 m. yüksekte bir tepe
“Cıngırt Kayası”




Cıngırt Kayası Kutsal Alanı "Sunak"
Fotoğraf::Prof. Dr. Mehmet Özsait

6 Şubat 2020 Perşembe

Laleli Cami Hakkında Yeni Bulgular Üçüncü Bölüm (Son Bölüm)

1 Numaralı Osmanlı Arşiv Belgesi


Laleli Cami Hakkında Yeni Bulgular
                                             Üçüncü Bölüm (Son Bölüm)

Laleli Ahşap Cami hakkında bulunan yeni belgelerle ilgili olarak, “Yeni bir bulgu, buluntu ele geçirildiğinde tarih yeniden yazılır” diyerek konuya girmiştik.
Çaybaşı Kazasının eski adı “Çilader” üzerine bir araştırma yapan; Osman Doğan, İrfan Dağdelen ve Sabri Bacacı isimli tarihçi-araştırmacı arkadaşlarımız, Laleli Camii hakkında yeni bir bilgiye ulaştılar.
Başbakanlık Arşivi Osmanlı Belgelerini tararken buldukları bu yeni belge, Laleli Cami’nin adını ve İkizce kazasının kapsadığı bölgenin “Laleli” adıyla bilinmesine yeni bir boyut kazandırmıştır.
Bu belge; eski yazımızda yer alan söz konusu ahşap camiye ve bugün İkizce adıyla bilinen yerleşime neden “Laleli” denildiği bilgisini çürütmektedir. Çünkü biz “Laleli” adının 1700’lü yılların ilk çeyreğinde İstanbul’dan gönderilen lale motifli cami kapısından kaynaklandığı bilgisine sahiptik. Araştırmacı arkadaşlarımızın bulduğu 1714 tarihli Osmanlı Arşivi Belgesinde, İfraz kazası olarak bilinen bu bölgede Laleli Deresi’nin bulunduğu ve bu derenin adıyla anılan bir köyün mevcudiyetinden söz edilmektedir.
  “Çilader İsminin Menşei” adlı çalışmada Laleli Camiine şu şekilde değinilmektedir:      

LÂLELİ CAMİİ

“Canik sancağının İfraz kazasına tabi ve Lale Deresi diye bilinen köyde Sultan Bayezid Han-ı Veli'nin bina ettirdiği camiinin tarihi, Sultan II. Bayezid'in tahtta bulunduğu 1481-1512 yılları arasında yapıldığı hesaplandığında bugün bu camiinin yaklaşık beş yüz yıllık bir geçmişinin olduğu anlaşılmaktadır. Şehzadelik yıllarını Amasya'da geçiren ve Amasya, Tokat ve Sivas valiliği yapan Sultan Bayezid Han-ı Veli'nin bu bölgelerde hayratlarının bulunması gayet doğal olduğu gibi yine sofi Sultan olarak bilinen II. Bayezid'in irşat faaliyetlerinin yapılabilmesi için vakıf, tekke ve zâviye gibi eğitim kurumlarını teşvik ettiği bilinmektedir.”
(Çilader İsminin Menşei ve Şeyh Çiledâr Zâviyesi, Sabri BACACI, Araştırmacı, Dosya Envanter Tasnif Şube Müdürü,  T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi Kâğıthane/İstanbul,  2019)

Sultan II. Bayezid hakkında Ek Bilgi

Velî namıyla anılan Osmanlı padişahı II. Bayezid ''Sofî /Sofu Bayezid'' olarak da bilinir. Gençliğinde serbest bir hayat sürdüğü halde padişahlığında ibadete ve hayır işlerine yönelmişti. Bu sebeple de Bâyezîd-i Velî diye anılır oldu. Mecbur olmadıkça savaştan uzak kalmaya dikkat etmiş, “nizâm-ı memleket” için İstanbul’dan ayrılmamayı tercih etmişti.[ TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 5, s. 234-238, İstanbul, 1992]
Bu cümleden hareketle, Sultan’ın saltanatı sırasında İfraz’da (daha önce şehzadelik yaptığı İkizce ilçesinde) irşad faaliyetleri niyetiyle bir cami yaptırma ihtimali oldukça düşük görünmektedir. Yedi yaşında payitahttan ayrılarak şehzade olarak gittiği Amasya sancak beyliği sırasında Karadeniz’de bu tür bir faaliyet gerçekleştirmesi muhtemeldir. Çünkü padişah oluncaya değin 27 yıl boyunca bu bölgede oturmuş ve Rumiye-i Suğra (Sivas-Tokat-Amasya bölgesi) valiliği yapmıştır.


Osmanlı Arşivlerinde Laleli Camii Belgeleri

1 Numaralı Osmanlı Arşiv Belgesi Transkripsiyonu:

“Lale Deresi isimli köyde vaki Sultan Bayezid-i Veli Camii'nin otuz seneyi mütecaviz hatibi olan Beyceli köyü sakinlerinden Mehmet Recep'in, Bölükbaşı Hüseyin Ağa'nın İfraz kazası köylerini tahrir ederken yanlışlıkla kendilerini kendirci reaya kaydettiklerinden şikâyetine binaen tekrar vazifesi üzere beratının yazılması.”

Divân kaydı verildi
İzzetlû Defterdâr Efendi görüb i‘lâm deyû
Buyruldu
Kânunu derkenâr deyû
Buyruldu
Sahîhan
Eimme ve hutaba muktedâ-yı nâs oldukları
i‘tibarla ancak resm-i raiyyet ve bilâ-emr-i şerîf tekâlif-i şâkka mezbûrlardan tâlib olunmaz Fermân devletlû sultanımındır
Tatbîk
Mutâbıktır
(Mühür)


2 Numaralı Osmanlı Arşiv Belgesi Transkripsiyonu:

“Lale Deresi isimli köyde vaki Sultan Bayezid-i Veli Camii'nin otuz seneyi mütecaviz hatibi olan Beyceli köyü sakinlerinden Mehmet Recep'in, Bölükbaşı Hüseyin Ağa'nın İfraz kazası köylerini tahrir ederken yanlışlıkla kendilerini kendirci reaya kaydettiklerinden şikâyetine binaen tekrar vazifesi üzere beratının yazılması.”

[Berât / Sûret dâde fî 3 Z sene 1126 / Kaydı

Fî 25 Z sene 1126 / 01 Ocak 1715 / BOA, İE. EV (İbnü'l-Emîn Evkaf) 64/7006]

Sabri BACACI
(Araştırmacı)
Dosya Envanter Tasnif Şube Müdürü
T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı
Osmanlı Arşivi
Kâğıthane/İstanbul
2019


Not: Geçtiğimiz yıl Kâğıthane Osmanlı Arşivi Envanter Tasnif Şube Müdürlüğü görevine getirilen Sayın Sabri BACACI’yı kutluyor, yeni görevinde başarılar diliyoruz.
Bu vesileyle Ünye Belediyesi Başkanı Sayın Hüseyin TAVLI’ya bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. Birkaç yıl önce Sn Bacacı tarafından belediyemize telif hakları devredilen Osmanlı Belgelerinde Ünye adlı eserin belediyemizce basılması işleminin şu sıralar gündeme gelmesi gerekiyordu. Bu değerli çalışmanın bir an evvel basılı hale getirilmesi dileklerimizle…
[Ünye Tarih Araştırma Grubu adına Ahmet Kabayel ve Ahmet Derya Varilci]

06.02.2020, Ünyekent

2 Numaralı Osmanlı Arşiv Belgesi-
BOA, İE. EV (İbnü'l-Emîn Evkaf) 647006


 İkizce-Laleli Camii Çevre Düzeni Öncesi

Laleli Camii Düzenleme Sonrası