26 Nisan 2023 Çarşamba

Göbeklitepe Tarihin Sıfır Noktası mı?

 


Göbeklitepe Tarihin Sıfır Noktası mı?

  

Göbeklitepe’nin UNESCO Dünya Miras Kalıcı Listesi'nde yer alması ve popülerlik kazanmasının ardından bazıları bu tarihsel mekânı "Tarihin sıfır noktası" olarak nitelendirdi. Bazen de “Zamanın sıfır noktası” denildi.

Göbeklitepe’yi tarihin yahut zamanın başlangıcı saymak doğru mu?

Yeni bir kavram karmaşası yaratmaktan öte gitmeyen bu tanımlamalara neden gerek duyuldu?

Bilimsel bir saptamadan ziyade “reklamcı” jargonuyla yapılan bu ve benzeri tanıtımlar, biraz “havalı” görünmesi yanında ciddi yanılgılara da kapı aralamaktadır.

20 Haz 2017 tarihli bir arkeoloji yıllığında Göbeklitepe “zamanda sıfır noktası” olarak belirtilmektedir.

“The Turkish Ministry of Culture and Tourism refers to Göbekli Tepe as “zero point in time” because the site potentially represents the first transition from hunting and gathering to settled agriculture in the World” (Archaeology Almanac, Editor’s Blog, 20. June 2017, Göbekli Tepe: “Zero Point in Time”)

Blok’ta Göbekli Tepe'den “zamanda sıfır noktası” olarak söz edenin Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı olduğu ve bu belirlemeye neden olarak, Göbekli Tepe’nin potansiyel olarak dünyada avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik tarıma geçişin ilk temsilcisi olması gösteriliyor.

1 Tem 2022 tarihli NTV bülteninde ise, dünyanın bilinen en eski inanç merkezi olması dolayısıyla 'tarihin sıfır noktası' olarak nitelendirildiği ileri sürülmektedir. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde dördüncü yılını geride bırakan Göbeklitepe, aldığı bu unvan sonrası bir milyon 597 bin 87 kişiyi ağırlamış.

Öte yandan dünyanın bilinen en eski tapınağı olması ve ihtiva ettiği anıtsal mimariden dolayı 'tarihin sıfır noktası' olarak nitelendirilmektedir.



 

Tarihin Sıfır Noktası?

Yeni bir “milat” çağrışımı yapan bu belirleme Göbeklitepe’yi çok özel bir yere koymaktadır. Daha önceki süreci ve diğer gelişmeleri önemsiz sayan bu anlayışa göre Göbeklitepe insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır!

Tarihe ilişkin buluntular bundan böyle Göbeklitepe temel alınarak ifade edilmelidir.

“Göbeklitepe’den de eski!”

“Göbeklitepe’den iki bin yıl sonra…” gibi.

Hatta bu aşamada “tarih” kavramı yeniden ele alınmalı ve tanımlanmalıdır.

Şimdiye değin tarih kavramına yüklenen içerik, teknolojik ve bilimsel gelişmeler ışığında yetersiz kalsa da, bu durumu Göbeklitepe’ye yormak ve misyonu arkeolojik bir kazı sonrası elde edilen lokal buluntulara bağlamak ne derece doğrudur?

Benzer paradigmaları Tarihöncesi Dönemde birçok yerde ve zamanda görmek mümkündür.

Örneğin Nevali Cori, Karahan Tepe gibi Göbeklitepe ile çağdaş hatta daha önceki yıllara ait “T” biçimli anıtsal yapılara sahip mekânlara ne diyeceğiz?

Göbekli Tepe milat mıdır?

“İnsanlık tarihine bütünlüğü içinde bakılmadığından en akıl almaz iddialardan biridir.” diyor Işın Yalçınkaya

Neyin miladıdır? İnsanlık tarihinin mi, yoksa inanç olgusu ya da sisteminin başlamasının miladı mıdır?

Milat, herhangi bir şeyin başlangıcı yani doğuşu anlamına geldiğine göre, homo genusu’nun insanlaşma sürecine geçişi yani insanın soyunun, 2,5 milyon yıl önce ilk kez ortaya çıkışı, insanlık tarihinin miladı değil midir?

Arkeolojik kanıtlara göre öteki dünya inancıyla ölülerin gömülmesi ve mezarlara armağanların bırakılması orta Paleolitik’te başlar, üst Paleolitik’te ise tapınma eylemine evrilir. Dolayısıyla insanlık tarihinde inanç ve tapınma ilk kez Göbekli Tepe’de ortaya çıkmış değildir. (Bkz. Işın Yalçınkaya, İnsanlığın Uzak Geçmişine Dair Doğru Bilinen Yanlışlar.)

Yıllar önce yine bu sütunlarda İnsan neslinin önüne çıkan en büyük buluşlardan biri tekerleğin icadıdır.” demiştik. (Bkz. 16 Ekim 2009, Ünye Kent; Tarih Nedir?)

Evet, en büyük buluşlardan biri tekerleğin icadıdır. Saatte 300 kilometre hız yapan otomobillerin teknolojisi bu birikim sayesinde basit bir bilgi üretimi sürecine indirgenmiştir. Tekerleğin günümüzden 7.000 yıl önce bulduğunu farz edersek, bu süreç hiç de kısa sayılmaz. Ama bir Homo Sapiens’in tekerliği bulabilmesi için en az 45. 000 yıl geçmesi gerektiğini düşünürsek, bilimsel bilginin tarih içinde nasıl ortaya çıktığını daha net anlarız.

 





 Tarihin Tanımı

“Geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini yer ve zaman bildirerek, sebep-sonuç ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır.”

Milli Eğitim Bakanlığı’nın lise tarih dersi kitaplarında tarih bu şekilde tanımlanıyor. Oysa insanlığın en büyük buluşlarından biri olan tekerleğin nerede ve hangi tarihte icat edildiği bilinmemektedir.

Son dönemde “tarih nedir” sorusuyla yeniden muhatap olmaktayız.

Tarih, oldukça net (açık) bilgi ve belgelere dayanmak zorundadır.

Bu nedenle “tarih belgedir” anlayışı öne çıkmıştır.

Arkeolojik belgeler, özellikle yazılı tabletler esas alınarak tarih yazının icadına endekslenmiştir.

Tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma MÖ. 1280 tarihli Kadeş Antlaşması’dır.

Okunan belgelerden Mısır Kralı II. Ramses’in mi (MÖ 1303 – MÖ 1212), Hitit Kralı Muvatalli’nin mi (MÖ 1295-1272) galip geldiği muammadır.

Ebu Simbel tapınağındaki hiyerogliflerden savaşı Ramses’in kazandığı zannedilirken, yıllar sonra bulunan Hitit kil yazılarında bunun tam tersi okunmuştur.


 

 Tarih Bir Bilimdir

 Tarihi ulusal ya da ideolojik bir malzeme olmaktan kurtardığımız anda, reel ve rasyonel bir araştırmanın kapılarını aralarız ki, tarih denen kavramın bir bilim olduğu sonucuna ulaşırız. Bertrand Russell’ın tanımladığı bilim kavramı, aynıyla Tarih için de geçerlidir.

“Bilim, gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır.” (B. Russel, Din ve Bilim, YKY Yay.)

Bir başka açıdan bilimsel çalışmayı, Teorik Fiziğin Esasları adlı yapıtında Albert Einstein şöyle görür:

 “Her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır.” (Albert Einstein, 'The Fundamentals of Theoritical Physics' Science 91-1940)

Bir bilim olarak tarih, bu ilişki ve gelişmeleri yöntemli bir biçimde inceleyen, ayrıştıran ve açıklayan bir bilim dalıdır. Bu anlamıyla tarih, yöntem sorununu önümüze koyar:

“Ne yapacağız, nasıl yapacağız?”

Tarihin yöntemi, tarihi olayları kaynağından araştırarak, ana ve ikincil unsurları, arşivleri, yazılı, görsel ve sözel materyalleri kullanarak doğru bilgiye ulaşmaktır. Bu nedenle verilerin düzenlenmesi, incelenmesi, kritik edilmesi ve sentezlenmesi gerekir. Sadece kaynaklarla yetinmek, arşivciliktir; ham maddeye gömülmektir. Tarihin gerçek bir bilgi ve bir bilim halini alması için, verilerin mutlak suretle doğru bir yöntemle ele alınması, işlenmesi gerekir.

Sonuç olarak, Göbeklitepe’den söz ederken reklam spotları yerine bilimsel verileri kullanmak daha isabetli bir davranış olacaktır. Arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’in ardından kazılara ve bilimsel araştırmalara değil de, sergilemeye ve tumturaklı sözcüklere ağırlık veren yetkililere buradan sesleniyoruz.

Miladi takvimin esas aldığı “başlangıç” noktası bugün arkeolojik verilerin ışığında anlamını büyük ölçüde yitirmiştir… Ancak kendimize yeni bir milat icat ederken zamanı rasyonel kullanmak ve miladı bilimsel veriler üzerine inşa etmek zorundayız.

 


23.04.2023, Ünyekent