29 Kasım 2023 Çarşamba

Tarih Söyleşileri’nde Ünye Kalesi

 


Tarih Söyleşileri’nde Ünye Kalesi

  

Geçtiğimiz hafta sonu (23 Kasın 2023, saat 16.00’da) Ünye Ticaret Odası konferans salonunda Ünye Kalesi konulu bir söyleşi vardı. Sosyal medya dışında hiçbir platformda yer almayan (buna Ordu yerel basını da dâhil) bu etkinliğin üzerinde biraz durmak gerekiyor.

 

Tarih Söyleşileri

Etkinliğin adresi: Ordu Büyükşehir Belediyesi Kültür, Turizm ev Sanat Başkanlığı olarak gösterilmiş. Dolayısıyla Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin (OBŞ) düzenlediği bir “Söyleşi” gibi görünüyor.

Söyleşide ikisi moderatör, biri konuk, üç kişi bulunuyor.

Üçü de aynı akademik kurumdan, Ordu Üniversitesi (ODÜ)’den.

Konuk: Dr. Ahmet Yuka, ODÜ Sanat Tarihi Bölümü’nden.

Moderatörler: Doç. Dr. Murat Özkan ve Dr. Öğr. Üyesi Kamil Yavuz.

Her iki moderatör de ODÜ Tarih Bölümü’nden ve söyleşi tarzında başka etkinlikleri mevcut.

Ünye Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonunda yapılan
Ünye Kalesi’nin Tarihi Dönemleri ve Mimari Özellikleri Söyleşisi

Aslında etkinliğin Ordu’da yapılması tasarlanmış ama konu Ünye Kalesi olduğu için söyleşi mekânı olarak Ünye’yi tercih etmişler. Bu tercihte, söyleşinin ortaya çıkışı kadar Ünye’de yapılmasının da müsebbibi işte bu moderatör arkadaşlar...

Özetle söylersek: Bu etkinlik ODÜ’de öğretim üyesi olan bu üç arkadaşın varlığıyla vücut bulmuştur.

Ama etkinlik adresinde yalnızca OBŞ Belediyesi var, ODÜ yok!

Katılım, maalesef zayıf, oldukça zayıf… Gelen konukların ifade ettiği gibi söyleşiden tesadüfen haberimiz oldu. Ünye Belediyesi’nin ve ODÜ’ye bağlı Ünye İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin bu etkinlikten yok. Belediyeden birkaç görevli geldi ama Ünye İİBF’den tanıdık bir simaya denk gelmedik.

Çıkışta Ünye Belediyesi’nden bir tanıdıkla konuştum. Kendilerinin son anda söyleşiden haberdar olduklarını, önceden bilseler ellerindeki dokümanlarla kendilerine katkı sağlayabileceklerini söyledi.

Üstelik aynı gün aynı saatte ÜNTİSAD’ın İçişleri Bakanlığı tarafından kabul edilerek uygulanmaya başlayan “Ordu Sürdürebilir Turizm Projesi”nin Ünye Atik Otel’de tanıtım programı vardı. Program saatleri çakışınca Tarih Söyleşisi iki saat sonraya alındı. Birçokları gibi ben de söyleşinin yapılacağı ÜTSO’nun kapısından döndüm.  Dönenlerin bir kısmını söyleşi programında göremedim.  

Oteldeki turizm tanıtım programına katılanların da çoğu yoktu…

Başta Sayın Belediye Başkanımız yoktu…

Mutlaka önemli bir mazereti vardı, aksi halde “Sürdürebilir Turizm Projesi” tanıtımından çıkıp, turizmin önemli ayağı Ünye Kalesi’ne ait söyleşiye gelmemezlik etmezdi.

İşte bu noktada zorlanıyorum; söyleşiyi düzenleyenler mi yetersizdi, Ünyeliler mi ilgisiz kaldı?

Oysa söyleşi muhteşemdi…

Abartmıyorum…

Yoğun emek ürünüydü, Ünye Kalesi hakkında yapılan en doyurucu sunumlardan biriydi.

 

Söyleşiye gelen konuklardan bir bölüm

Kale’nin Bedenleri

Ünye Kalesi üzerine en fazla haber, yorum ve inceleme (makale) yazısı doğal olarak kentimizin günlük gazetesi Ünye Kent’te yayınlanmış. En fazla yeri Ünye Tarih Araştırma Grubu olarak Sn. Ahmet Kabayel’le birlikte yazdığımız yazılar tutuyor. Diğer yazarlarımız Yaşar Karaduman ve İrfan Işık’ın yazılarıyla birlikte (her iki büyüğümüzü özlem ve rahmetle anıyorum) küçümsenmeyecek bir arşiv oluşturmuşuz.

Arkeoloji son sınıftayken, Restorasyon-Konservasyon Teknikleri ödevim Ünye Kalesi ve Arkeolojik Alanların Korunması idi. Ünye Kalesi Projeleri ve koruma zaaflarına değindiğim bu çalışmada, öncelikle yapılması gerekenin kale ve çevresinde gerçekleştirilecek bir arkeolojik kazı olduğuydu.

(Söz konusu çalışmayı 13 Ocak 2021 tarihinde Ünyekent’te yayınlamıştık.)

Ünye Kalesi’nde arkeolojik kazı…

Aynı vargıyı Tarih Söyleşileri’nin konuğu Dr. Ahmet Yuka’dan duymak beni oldukça heyecanlandırdı.

 

Kale’nin Tarihi Dönemleri ve Mimari Özellikleri

Dr. Yuka’nın sunumu, Ünye Kalesi’nin Tarihi Dönemlerini ve Mimari Özelliklerini kapsıyordu. Kale üzerindeki mimari yapılardan hareketle kalenin ne zaman yapıldığı ve hangi dönemde kimler tarafından kullanıldığı açıklanmaya çalışıldı.

Birçok çizime ve belgeye ulaşmış Dr. Yuka, kimi çizimleri kendisi yapmış. Kaleyi karış karış dolaşmış, yukarıdan dronla çekimler yapmış. Evliya Çelebi dâhil yolu Ünye’den geçen ve Ünye Kalesi hakkında bilgi aktaran gezgin ve tarihçilerin yazdıklarını incelemiş. Ünye’de görevli arkadaşımız Arkeolog Ali Rıza Nal’dan bilgi ve belge edinmiş.

Kendisi Sanat Tarihçisi olsa da Yüksek Lisansını Kayseri Bizans Sikkeleri üzerinden yapan Dr. Yuka’nın nümizmat yönü bulunmakta. Doktorasını da Karadeniz Sahil Kaleleri üzerine yapmış.

Ünye Kalesi Khabaka darphanesinde basılan sikkeler(?) 

Ünye Kalesi’nin anlamını ve önemini en iyi bilen akademisyenlerden biri.

Ünye Kalesi için kaynaklarda yer alan en dikkat çekici ifadelerden biri kalenin Pontus Krallığı döneminde Chabackta veya Khabaka olarak adlandırılmasıdır. Bu isim bölgede ele geçirilen Pontus Krallığına ait birçok sikkenin arka yüzünde darphane adı olarak yazılmış.

Dr. Yuka Khabaka adıyla bilinen Kale’nin Ünye Kalesi olduğunu tahmin ediyor. Bu varsayımı Pontus Krallığı’nın son döneminde yaşamış olan Amasyalı Coğrafyacı Strabon’a dayandırmaktadır.

18 yıl önce Strabon’un Geographika’sında biz de Ünye’yi aradık:

“Themiskra’dan sonra Themiskra gibi iyi sulanmadığı halde verimli bir ova olan Sidéne’ye gelinir. Deniz tarafında kaleleri vardır. Khabaka, Phabda ve Sidé. Sidéne ismini buradan almıştır. Halen Amisos arazisi buraya kadar uzanır ve bu kent sözü edilmeye değer bilginler yetiştirmiştir.”

(Strabon, Geographika: XII-XII-XIV, Arkeoloji ve Sanat Yay. 1993, s. 21)

Bu pasajdan hareketle Strabon Ünye’yi Sidéne ovasına yerleştirmiş olabilir, diyorduk.

Araştırmacı-yazar arkadaşımız merhum Mahmut Ufuk Mistepe de (1956 - 2020) 2 Şubat 2018 tarihli “Strabon Ünye’den Bahsediyor mu?” başlıklı yazısında benzer bir yaklaşımda bulunmuştu.

Strabon’un Khabaka olarak adlandırdığı kalenin Ünye Kalesi olabileceği varsayımı Aynur Keskin tarafından da ileri sürülmüştür.

(Bkz. Aynur Keskin, Amisos Şehrinin Tarihi-Amisos ve Çevresi).

Ancak aynı eserde Sidéne ovası, Polemonion (Bolaman) ve çevresi olarak gösterilmektedir.

Bu nedenle hiçbirimiz Strabon’un eserindeki Ünye Kalesi’nden emin olamadık, hâlâ net değiliz...

Bir başka varsayım, kale girişinin solunda bulunan Ion tarzı kaya mezarının II. Mihridates’e (MÖ. 250-220) ait olduğudur. Yaygın bir kanı olmasına rağmen bu olguyu destekleyecek bir belge yahut buluntu mevcut değildir.

Kaya mezarı hakkında tahminler, yaklaşık üç yıl önceki yazımızda belirttiğimiz gibi oldukça farklıdır:

 

“Bilge Umar ise Ünye Kalesi girişi yakınındaki bu mezarı, Bittel’in MÖ. 7. yüzyıla tarihlediği Paphlagonia kaya mezarlarına benzetmektedir. Dolayısıyla Kale’nin kullanımını MÖ. 7. Yüzyıl’a kadar götürmektedir.”

(Ünye Kent Gazetesi, 13 Ocak 2021: Ünye Kalesi’nde Koruma ve Sergileme.)


Kalenin Planı 

Ünye Kalesi dört kademeli sur duvarları restitüsyon çalışması 
(Çizim Ali Uslu)
Ünye Kalesi basamaklı tünellerinin kesiti 
(Çizim Ali Uslu)

Ünye Kalesi'nin dronla çekilmiş güney cephesi

Ünye Kalesi Girişi ve Kaya Mezarı

Ünye Kalesi Kaya Mezarı kartal kabartması

Bir Söyleşinin Ardından

Ünye Kalesi’nin anlatıldığı sohbet toplantısındaki birçok ayrıntıya dilimiz döndüğünce değindik. Organizasyonunda bazı aksamalar görsek de olumlu yönleriyle hatırlayacağımız yararlı bir toplantı oldu.

Umarız devamı gelir, belediye gibi halka her türlü hizmetle yükümlü bir kurumdan ziyade ait olduğu akademik camianın bilimsel konumuyla gündeme gelinir.  

Umarız etkinlik üç akademisyenle sınırlı kalmaz, değerli hocamız Kurul kazısı başkanı Arkeolog Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt başta olmak üzere diğer akademisyenlerin de katılımıyla gerçekleşir.

Umarız bu tür etkinlikler ticari mekân açılışları kadar önemsenir, mülki amirlerden kurumsal başkanlara kadar geniş bir katılımla organize edilir.

Umarız yerel basının ilgisini çeker, ulusal basına da taşınır.

Sonuç olarak, Romalı devlet adamı Cato’nun her söz bitiminde yinelediği gibi, yine şu soruyla sonlandıracağız:[1]

Bu denli popüler bir tarih mirası olan Ünye Kalesi nasıl olur da uluslararası koruma ve sergileme anlayışı dışında tutulur?

Nasıl olur da, arkeolojik bir kazı veya araştırmanın konusu olmaz?

 

29.11.2023, Ünyekent

 

 

 

 



[1] Romalı Censor ve hatip Cato’nun MÖ. 153’te her nutkunun sonunda dediği söz tarihsel bir şiar olarak kabul edilir: Ceterum, censeo Carthaginom esse delendam. (Ayrıca, Kartaca'nın yerle bir edilmesi fikrindeyim.) Bu topraklarda Romalı General Pompeius, Pontus kralı VI. Mithridates’i yenerek Ünye Kalesi dâhil tüm Pontus kalelerini tahrip etmişti.

22 Kasım 2023 Çarşamba

Ordu Tanıtım Günleri

 

Ordu Tanıtım Günleri


Geçtiğimiz hafta Ordu Valiliği ve Ordu Dernekler Federasyonu’nun (ORDEF) düzenlediği, Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin desteklediği ve ilçe belediyelerinin katkıda bulunduğu Ordu Günleri’nin 12.’si yapıldı.

16-19 Kasım 2023 tarihleri arasında İstanbul Yenikapı etkinlik alanında gerçekleştirilen Ordu Günleri’ne Ünye, önceki etkinliklerdeki gibi tarihi Ünye evi konseptiyle katıldı. 

Model seçilen ev, Ünye’de müze amacıyla restorasyonu yapılan bir taşınmaz kültür varlığıdır. Ünye Müze Evi olarak düzenlenen ve daha sonra adı “Yaşayan Kültürel Miras Müzesi” olarak değiştirilen bu tarihi yapı Ordu Günleri’nin Ünye yüzü olarak tescillenmiştir. 


Tanıtım Günlerinde Ünye

Ünye’nin yöresel ürünlerinin tanıtımının yapıldığı etkinlikte su böreği ikramı, üzüm suyu ve reyhan suyu ikramı yapılmış, Ünye broşürlerle tanıtılmaya çalışılmıştır.

Ordu Tanıtım Günleri’ni önceki yıllardan da hatırlıyoruz… 

Ünyeliler sanki daha yoğun katılırdı…

Tanıtım Günleri adeta Ünyelilerin buluşma noktası haline gelirdi.

Araya Pandemi girdi, hayat koşulları düne göre zorlaştı…

Ünyelilerin ayağı eksildi.

Tanıtım organizasyonları rutine bağlandı.

Buluşma, daha çok siyasilerin bir araya geldiği etkinliklere dönüştü. 

Aynı arızi durum kitap fuarlarında da söz konusu...

Yayınevleri gibi ziyaretçi sayıları da azaldı.  

(Nasıl azalmasın, kitap lüks tüketim maddesi haline geldi. KDV’si artırıldı, fiyatları yükseldi. Okumayan bir toplumuz zaten, bir ÖTV’miz eksik.) 


Tanıtımın Eksik Yönleri

Ordu İli bağlamında ilçelerinin ve Ünye’nin tanıtımı, her şeye rağmen yararlı bir girişimdir.

Ancak bu oluşumda yeni bir buluş söz konusu olmayınca, rutin bir faaliyet olmaktan öte gidemiyor.

Tanıtımın açılışındaki kalabalık da yerel seçim öncesi “görünme” telaşını aşamayınca, ortaya boz bulanık bir tablo çıkıyor.

Tabi stantlar tümüyle boş değil.

Örneğin: “Bizim Kahvemizin 52 yıl hatrı var” mottosu yabana atılmamalı. 

Rize, çıkıp ta “biz 53’üz bizim hatırımız daha fazla” yahut Düzce “biz 81’iz, en hatırlı il biziz!”  demediği sürece sorun yok.

Tanıtım Günleri’nde Kabadüz mevsimin ilk karını Yenikapı’ya taşımış, suni kar yağdırmış. Acaba Kabadüz’e mevsimin ilk karı yağdı mı? Çünkü etkinliğin son günü İstanbul’a mevsimin ilk karı düştü, öyle olmaz böyle olur der gibi… 

Olumsuz anlamda söylemiyorum, eğer taklit değilse böyle küçük sürprizler hoş ayrıntılardır. Etkinliğe umulmadık renkler katar… Akkuş’un bungalov evleri gibi, su böreği yeme yarışmaları gibi.

Eksik yönlerine gelirsek...

Kendini tekrar etmesi olarak özetleyebiliriz. 

Yazının başında rutine bağlandı diye belirtmiştik zaten…

Aynı tema, aynı broşürler ve aşina olduğumuz görüntüler.

Gel de Gurbetteki Ünyeliler’in eleştirisine hak verme:

“Ordu Günleri’nde Ünye’yi suböreği, tefek dolması, pancar çorbası, siyasiler ile boy boy fotoğraf çektirip gelenler…  Bizim hiç kültür sanatla ilgili değerlerimiz yok. Ünye şivesi ile kitap yazmış Bilgin Hasdemir’i göremedik. Kültür bakanlığı devlet sanatçısı, kültür miras taşıyıcısı Celil Güler’i göremedik. Mahalli sanatçımız Arif Deryal’i göremedik. Yemeklerimiz tabi ki bizim folklorumuz. Emeği geçenlerin eline sağlık ama olmadı bu, sanata ve sanatçıya saygı eksik kalmış. Ünye’nin yerel tarihi … eksik kalmış. Umarız tamamlanır. Pancar çorbasından ileri gidilir artık.” 


Ünye’nin Değerleri

Ünye adını yücelten değerleri bu yazıya sığdırma imkânına sahip değiliz. 

Çünkü bir hayli fazla… 

Hadi hepsini geçtik…

İl olma iddiası taşıyan Ünye’nin tanıtımı böyle mi olmalı?

Belediyemiz, Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne bağlılığından dolayı il talebini seslendirmekten uzak. 

Bu bağımlılık nedeniyle olsa gerek, Ünye Çamlık Mesire Alanı’nı satılık emlak gibi gören OBŞ Belediyesi’nden geri isteyememekte.

Ünye kamuoyunun direnci olmasa, Çamlık çoktan satılmıştı.

Bu arkadaşlar “seçilmiş” ama “atanmış” gibi davranmaktadır.

Yapacak bir şey yok…

Sözümüz seçmenedir. 

İradesini görmezden gelenleri seçmiş olmalı…

Yanlışlık tam da bu noktada!

Umarız Ünyeliler aynı hatayı dört ay sonra tekrar etmezler.

Yahut seçilenler, seçmenin iradesini hesaba katar.


Kabadüz'ün karları..






Ünye Kültür Merkezi 2024'te Tamamlanacak-(Ordu Hayat)

Müze Evi’ne Dair…

15 yıl önce dönemin Belediye Başkanı Arpacıoğlu’na şöyle demiştim: 

“En büyük projeniz bu olacak Sayın Başkan, gelecekte bu eserle anılacaksınız!”

Henüz proje aşamasında olan Müze Evi girişimini kastetmiştim.

Oysa kendisi “dolgu alanı” olarak görülen Atatürk Parkı’nı kastettiğimi zannetti.

Doğrudur parkla da anılacaktır, tıpkı kendisinden sonra seçilen Başkan Çamyar’ın AVM ile anılacağı gibi.

Ama Müze Evi’yle anılmak farklı bir olgudur…

Müze Evi bir eserdir ve eserlerin korunması gerekir.  

Başkan Tavlı’yı da eserleriyle anmak isterdik…

Çamlığı Ünye’ye yeniden kazandıran başkan, Kültür Sarayı’nın banisi, Ünye Üniversitesi’nin mimarı, Ünye İl girişiminin öncüsü ve benzeri nitelikleriyle…


22.11.2023, Ünyekent





15 Kasım 2023 Çarşamba

Orta Cami Avlusu II

 


Orta Cami Avlusu II

  

Ünye Orta Çarşı’da yer alan Orta Yeni Cami, sadece bir ibadet mekânı değil şehrin merkezi yapılanmasında etkin rol oynayan faktörlerden biridir. Bu caminin avlusu Ünyelilerin buluşma noktasıdır.

Şehrin orta yerinde ve Büyük Cami ile Saray Camii arasında olduğu veçhilesiyle “Orta Cami” diye anılırken, 39 Depremi sırasında ağır hasar aldığından dolayı yeniden imar edildiği gerekçesiyle “Yeni” eklemesi yapılmıştır.

Yakın geçmişinde Cami avlusu çeşitli etkinliklere sahne oldu.

“Ünye’nin Dünkü Çocukları” adıyla bilinen bir grup Ünyeli tarafından kullanılan bu mekân, özel günlerde etkinlikler düzenlenen, geçmişte kalan çocuk oyunlarına yeniden hayat verilen ve milli bayramlara destek olunan bir yer haline geldi.

Caminin duvarına iliştirilen bir uyarı[1] nedeniyle ele aldığımız konuyu, biraz da avluya renk katan Ünyeliler cephesinden anlatalım…

 

Ünye’nin Dünkü Çocukları

 Adını tüm Türkiye 10 Kasım 2015’te Dolmabahçe ziyaretiyle duydu. Bir önceki yıl 23 Nisan’da kara okul önlüklerini giyerek Anıtkabir’e Ata’yı ziyarete gitmişlerdi.

Ünye’nin, tarihi bir geçmişi olan sokağı Orta Çarşı’da, Orta Cami avlusunda oluşmuş, gelişmiş ve 2012 yılında kurumsallaşarak Ünye’nin Dünkü Çocukları Derneği’ni kurmuşlardı.

Yaşları 40’ın üzerinde, her meslek ve siyasi eğilimden onlarca Ünyelinin bir araya gelerek oluşturduğu grubun ilk oluşumu “Orta Çarşı Çocukları” idi.

Dernekleşince Ünye’nin Dünkü Çocukları adını aldılar.

Dernek başkanı Ünye Şoförler Odası yöneticisi Bekir Şimşek’ti.

Amaçlarını şöyle ifade ediyorlardı:

“Amacımız, geleceği yönetecek neslimize, öğrendiğimiz, gördüğümüz ve anlamlaştırdığımız kültürün, bir parçasını anlatmak ve onlar ile paylaşmaktır. Bizler bunu anlatmanın yolunu, sosyal kişilik statümüzün oluştuğu sokak oyunlarını, kara tahtanın önünde o kara önlük beyaz yakalıklarımızla aydınlanmayı, bando trampet takımında özel olmayı, halk oyunlarında birlik ve beraberliği, sportif elit takımında sağlıklı ve dengeli olmayı, geçmişten gelen bazı kıyafetlerimiz ile tarihimizi vs. etkinliklerimizde işleyerek göstermeye çalıştık.”

Bu vesileyle Orta Çarşı, Orta Cami avlusunda yapılan etkinliklerde oynanan ilk oyun olması sebebi ile tentürük (topaç) logo olarak seçildi.

2008 yılı 23 Nisan etkinlikleri tören geçişinde, tek başına kara önlük ve beyaz yakalık takan ağabeyimiz Bilgin Hasdemir’in davranışı dernek kostümü, Orta Cami avlusu da açık hava lokali olarak kabul edilir.

Dernek üye sayısı yüzün üzerindedir.

Katılımcılar, sosyal paylaşım sitesi Facebook sayfasında 12 binin üzerindedir.

Katılımcıların üçte ikisi 11 ila 17 yaş aralığındadır.

Üyelerin siyasi görüşü siyasi yelpazenin tamamını kapsamaktadır. Parti ilçe başkanları, milletvekili adayları, bürokratlar, esnaf ve sosyal sınıfın tüm bireyleri bu çatı altında buluşmaktadır.

Ortak payda çocukları geleceğe donanımlı göndermektir.

İşte bu şekilde belirtiyor amaçlarını Ünye’nin Dünkü Çocukları…

Dernek Tüzüğü 2.maddesi kuruluş amaçlarını özetlemektedir:

“Yöresel değerleri korumak, unutulmuş sokak oyunları tekrar gün yüzüne çıkarmak, tanıtımını yapmak ve geleceğe taşıma amacı ile kurulmuştur.”

 

Kimler Geldi Kimler Geçti

 Orta Çarşı faaliyetlerinde, çocukluğunu ve gençliğini Ünye’de yaşamış çok sayıda insan aktif olarak görev aldı. Kimi folklor ekibinde halk oyunlarındaydı, kimi Elit Grubu’nda sportif faaliyette, kimi trampet takımında, kimi yerel çocuk oyunlarında.

Alparslan Öz, Ahmet Erkan Birben, Şakir Turhan Kalaycı,  Ayhan Köseoğlu, Sevdiye Öztürk Kayır, Özer Kayır… Bu isimleri her daim faaliyetlerin merkezinde gördük.

Sokağa çıkmanın sakıncalı olduğu Pandemi döneminde bile bu arkadaşlar Orta Çarşı faaliyetlerini kesintiye uğratmadı.

Amatör çabayla da olsa, büyük işler başardılar Orta Çarşı’da…

Kurdukları halk oyunu ekibiyle milli bayramları hareketlendirdiler. Katıldıkları yarışmalarda derece aldılar, birçok kez birincilik kazandılar.

45 yıl sonra yeniden kasa-minder ekibi kuruldu, 19 Mayıs 2012’de Elit Grubu olarak 19 Mayıs Bayramı’na iştirak ettik. Başta efsane Beden Eğitimi öğretmenimiz Ali Kayadelen vardı.

Tentürük çevirme, pıtık, çember, İstanbul taklası, uzuneşek, çuval ve yumurta yarışı, yoğurt yeme yarışı, halat yarışı, vb…

Hulusi Sağlam’la, İbrahim Gürkan’la (Baba Yavaş) Ünye’nin geçmişine yolculuk yaptık. Çarşı sakinlerinden A. Kadir Dokgöz ile Ünye Festivali’ne uzandık.

Bu faaliyetler içinde aktif olarak görev yapan arkadaşlarımızdan birçoğunu maalesef kaybettik. En son kaybımız 30 Ekim 2023’de sevgili Özer Kayır’la yaşandı.[2]

Her ölüm erken ölümdür diyordu şair Cemal Süreya… Bu gerçekten erken bir ayrılış oldu bizim için. Yıllar önce annesiyle karşılaşmıştım Özer’in, henüz ağabeyi Ayhan Kayır hayattaydı. Kim olduğunu anlatmak için “Oğlum Ayhan’ın arkadaşısındır belki” demişti... “Ayhan’ı tanırım” demiştim, “ama asıl ağabeyi Ziya sınıf arkadaşımdır.” Özer en küçükleriydi.

İsmail Torunoğlu ilkokuldan bu yana samimi olduğum arkadaşımdı. Dostluğumuz baki kaldı, hiçbir dönem eksilmedi. 2022 yılının ilk günlerinde (3 Ocak) aramızdan ayrıldı. Geride dopdolu bir hayat, eskimeyen anılar ve dostça bir gülümseme bıraktı. Eşi Firdevs hanımla Orta Çarşı etkinliklerinin önde gelen isimlerindendi.

Grubun katılımcılarından Yaşar Karaduman’ı, İrfan Işık hocamızı, Mahmut Ufuk Mistepe’yi kaybettik. Orta Çarşı etkinliklerinin olmazsa olmazı Kamil Halıcı’nın aramızdan sessizce ayrılışına tanık olduk. Özer’le aynı gün, bir başka şehirde Burhan Köseoğlu hayata veda etti. Elit Grubu’ndan arkadaşımız Abdul Kâfi Keskin, Orta Çarşı kortejine oğlu Fatih’le katılan Oğuz Güven artık aramızda değil. Grubun oluşmasında ilk teması sağlayanlardan Racih Tokaç’ı yitireli dokuz yıl oldu. Ünye Grubu fikrinin mimarı Murat Yılmaz aramızdan 17 yıl önce ayrıldı.

Bu oluşumda emeği bulunan ama adını anmayı unuttuklarımdan özür diliyorum. Aramızda olmayanların hepsine rahmet diliyorum… Orta Çarşı mazisinde daima yaşayacaklarını umuyorum.

 

Dünden Bugüne Orta Çarşı


Orta Çarşı’da cami avlusu kenarına kurulan sahnede Yaşar Abi şiir okuyor; eski aşklarını anlatıyor şiirinde, Ferhan Şensoy’dan bahsediyor. Ferhan da sahne almıyor artık, O da veda etti hayata… Sinemacı Ömer Abi eski arabasını yaptırıp film afişleriyle donatmış, katılıyor etkinliğe. Milli Piyangocu İrfan bağırıyor titrek sesiyle: “Milli Piyango!”

Cami avlusu deyip geçme, bir tarih gizli bu mekânda, Ünye tarihi.

 

15.11.2023, Ünyekent

















[1] Geçtiğimiz hafta ele aldığımız konuya malzeme olan uyarı şöyleydi: “Camiler Allah’ın evleridir. Cami avlusu ibadet edilen caminin içi hükmündedir. Cami avlusunda cami adabına uygun olmayan söz ve davranışlardan kaçınılması, sigara içilmemesi rica olunur.”

[2] İki bölümlük makalenin yazılma sebebidir sevgili Özer Kayır, tabi bir de hoca efendinin duvara iliştirdiği uyarı yazısı… Rahmetle kal sevgili Özer, yattığın yer incitmesin.

8 Kasım 2023 Çarşamba

Orta Cami Avlusu

 


Orta Cami Avlusu

  

Ünye Orta Cami, şehrin merkezi sayılan Orta Çarşı’dadır. Haliyle avlusu, gelip geçenlerin uğradığı bir buluşma noktasıdır. Yakın geçmişinde Orta Cami çevresi çeşitli etkinliklere sahne oldu. Ünye’nin Dünkü Çocukları’nın[1] toplandığı mekândır ki, geçmişte kalan çocuk oyunları bu mekânda yeniden hayat buldu.

Ünye'nin Dünkü Çocukları Fotoğraf: Özer Kayır



Yoğun kullanıldığı için olsa gerek, diğer camilerde pek görülmeyen bir uyarı levhası iliştirmişler –haklı olarak- caminin duvarına:

“Camiler Allah’ın evleridir. Cami avlusu ibadet edilen caminin içi hükmündedir. Cami avlusunda cami adabına uygun olmayan söz ve davranışlardan kaçınılması, sigara içilmemesi rica olunur.”

Rica olunan mevzuda haklıdır tabela sahibi…

Ancak camiler için kullanılan “Allah’ın evleri” ifadesi ne anlama gelmektedir?

Camiler Allah’ın evi midir?

Allah’a bir mekân bulma anlamına gelmez mi?

 

Camiler Allah’ın evi mi?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklaması şöyledir:

“‘Allah’ın evi’ terkibinin Arapça karşılığı ‘Beytullah’ olup Kâbe hakkında kullanılan bir ifadedir. “Beyt”ten maksat, Kâbe’dir. “İbrahim ve İsmail’e; ‘Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun’ diye emretmiştik.” (el-Bakara, 2/125) âyetinde de ev kelimesi Allah’ın zâtına izafe edilmiştir.”[2]

Kâbe’ye Allah’ın evi denilmesi, yeryüzünde yapılan ilk mabet olmasına dayandırılır. 

Putperestliğin yıkılıp İslâm inancının yerleşmesi için Kâbe dini bir sembol kabul edilmiş ve Müslümanların namazlarında yöneldikleri mekân olarak kabul edilmiştir.

Âl-i İmran suresinde (3/96) “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke’deki (Kâbe) dir.” denilmektedir.

Birkaç kez yıkılıp yeniden inşa edilen Kâbe, insanların ilk mabedi midir?

İngiliz yazar, yorumcu ve dinler tarihçisi Karen Armstrong’un dediği gibi: “İnsanlar insan olarak tanındıkları andan itibaren tanrılara tapmaya başlıyorlar. Dinler tarihi çalışmalarım bana insanların tinsel hayvanlar olduğunu öğretti. Gerçekten de homo Sapiens’in homo religiosus olduğunu ileri sürmenin geçerliliği var.”[3]

Din ile birlikte var olan insanın inancı gereği ilk edimlerinden biri de tapınmadır. Dini ritüeller, dans ve benzeri hareketlerle ortaya çıkan bu eylem, aynı zamanda tapınma mekânı olan tapınakları da beraberinde getirir. 

Sümerler, insan neslinin bilinen ilk uygarlıklardan biridir ve ilk mabetlerden zigguratların inşasını da Sümerler yapmıştır. En eski ziggurat örnekleri Uruk'ta inşa edilmiş olup basit yükselti platformlarıdır. Ubaid dönemine tarihlenen bu yapılar MÖ 4000'li yıllara aittir. Şüphesiz daha eski ve basit mabetler de tespit edilmiştir; bunlar açık hava tapınma mekânlarından doğal kaya oyuklarına ve mağaralara kadar gider.

Tekrar Din İşleri Yüksek Kurulu’nun açıklamasına dönersek: “Allah,  Kâbe’yi Allah’ın evi buyurarak onun şerefini yüceltmiştir. Allah için ibadete mahsus olan tüm camiler ve mescitler için de “Allah’ın evi” terkibi kullanılır. Nitekim bir hadis-i şerifte; “Yeryüzünde Allah’ın evleri; mescitlerdir. Oraya gelene Allah Teâlâ ikramda bulunur.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, 10/161 [10324]) buyrulmaktadır.”[4]

Ne var ki bu açıklamalardan “Allah’a bir mekân isnat etme” çabası çıkarılabilir zannıyla şu ilave yapılmış: “Bu itibarla “Allah’ın evi” tabirinden Allah için ibadet edilen yer anlaşılmalı, asla Allah’a isnat edilen bir mekân anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah (c.c.) zaman ve mekândan münezzehtir. O, bir mekânda olan değil, bütün mekânları kuşatmış olandır. Zaman ve mekân mahlûk/yaratılmıştır. Allah ise yaratıcıdır. Dolayısıyla O, yaratılmışlara has özelliklerden münezzehtir, yani uzaktır.”[5]


 

Hıristiyan İnancında Kiliselerin Konumu

Hıristiyan mabetlerine kilise denir. Kilise, diğer mabetlerden farklı bir fonksiyona sahiptir. Kilisenin hem bina hem de teşkilat anlamı vardır.

Kilise, bina olarak Hıristiyanların ibadet ettiği yeri, teşkilat olarak ruhban sınıfını ifade eder. Bundan dolayı kilise; hem İsa’nın manevî vekili, hem Tanrı’nın Evi, hem de cemaattir.

Dolayısıyla Tanrı’nın Evi tabiri, yaygın olarak İsevi topluluklarda kullanılmaktadır.

Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Pierre, M.S. 29-40 tarihleri arasında Antakya’ya gelerek Hıristiyanlığı dünyanın ilk “mağara kilisesi” olarak kabul edilen St. Pierre Kilisesi’nden yaymaya çalışmıştır. Dini toplantıların yapıldığı bu kilisede “Hıristiyan” (Hz. İsa taraftarı) adının cemaate ilk kez burada verilmiş olması, St. Pierre Kilisesi’ni Hıristiyanlığın ilk kiliselerinden biri olmasını sağlar.

Pavlus’un mektuplarında ekklesia “inananlar topluluğu” (hıristiyanî topluluk), “belli bir bölgenin Hıristiyan halkı” (mahallî kiliseler), “bütün Mesîh’e inananların oluşturduğu cemiyet” (evrensel kilise) anlamlarında kullanılmakta, hakikatin direği ve esası, Allah’ın evi olarak takdim edilmektedir (Timoteos’a Birinci Mektup, 3/15).[6]

 

Epifani

Noel ile ilgili ve onun devamı olarak kutlanan bir bayram olan Epifani “Görünme”, “belirme” anlamına gelir. 6 Ocak tarihinde kutlanan bu bayram, günümüzde genelde İsa’nın vaftiz bayramı olarak kutlanmaktadır. Epifani, soylulara ve çobanlara çocuk İsa’nın görünmesini ifade eder.

Yeni doğan İsa’ya müneccimlerin gelerek saygı göstermeleri, Kana’daki düğünde İsa’nın küplerdeki suları şaraba çevirmesi, vaftizi esnasında; “Göklerden, ‘sen benim oğlumsun, senden hoşnudum’ diyen bir sesin” gelmesi (Markos, 1:11) onun tanrılığının dışa vurulması olarak görülmektedir. Katolik Kilisesi’nde İsa’nın vaftiz edilmesi, Epifani’den bir hafta sonra kutlanır.

İsa'nın doğumundan 12 gün sonra kutlanmasına atfen On ikinci gün bayramı olarak da anılan Epifani, O'nun, mesih olduğunu müjdeleyen yıldızın belirmesiyle üç kralın ziyarete geldiği ve vaftiz edildiği gün olarak kabul edilir.[7]

 Epifani Bayramı dolayısıyla Hz. İsa'nın vaftiz edilişini sembolize eden “denizden haç çıkarma” törenleri düzenlenir.

Epifani kelimesinin kökeni, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde belirme, görünme, gözükme, ortaya çıkma, oluşma, belirti anlamlarına gelen “tezahür” kelimesinin, Yunancadaki karşılığı olan “epiphaneia”ye dayanır.

Hz. İsa’nın göğe yükselişi ve yeniden yeryüzüne inişi (mesih) Epifani ile yakından ilgilidir ve kökleri Antik Çağ’ın pagan inancına dayanır.

Epiphaneia, Antik Yunan’da bir tanrının insanlara görünme olayıdır. Antik Roma’da ise tanrıların imparatorlarda tezahür etmesi, bir anlamda kişiselleştirilmesidir.[8]

Antik Çağ sikkelerinde yer alan Epiphaneia lejantı, yöneticilere atfedilen önemli unvanlardan biridir. Kanuni Sultan Süleyman da kendini “Tanrının yeryüzündeki gölgesi” olarak tanımlar. Bu tanımlama bir Antik Roma geleneğidir ve pagan inancına dayanır.

Tanrının cisimleştirilmesi Antik Yunan’da daha belirgindir. “Görünür” olma durumu, tapınak adı verilen mabetlerde tanrı heykelleri olarak tezahür eder. Antik Yunan tapınakları o dönemde mekânsal olarak doğrudan tanrının evi konumundadır.


Tanrıyı temsil eden heykeller, tapınakların cella yahut naos denen “özel” bölümünde bulunur.

 

 08.11.2023, Ünyekent

 



[1] Ünye’nin Dünkü Çocukları unutulmaya yüz tutmuş oyunları milli bayramlarda sergileyerek kutlamalara renk katan ve gelecek kuşaklara taşımayı amaçlayan dernekleşmiş gruptur. Ekşi Sözlük’ün tarifiyle her siyasi görüşten ve inançtan çılgın Ünyelüyü ve Ünye’yi sevenleri içinde barındırır; tam bir Türkiyelilik manifestosudur. Mizahla, neşeyle, vatanseverlikle ve çocuk saflığıyla yoğruludur.

[2] Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 12.07.2017 tarihli açıklaması.

[3] Karen Armstrong, Tanrı'nın Tarihi (A History Of God), Ayraç Yayınları, Ankara 1998, s.11

[4] Diyanet İşleri Başkanlığı Agy..

[5] Diyanet İşleri Başkanlığı Agy..

[6] Aktaran: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 26.Cilt, S. 11

[7] Üç bilge kral Caspar (Gaspar), Melchior ve Balthazar olarak anılır. İncil: Matta ve Luca, II. Bölüm

[8] Personafication.