30 Mart 2022 Çarşamba

Rus Bombardımanında Ünye - Bölüm III


Rus Bombardımanında Ünye

Bölüm III 

 

108 yıl önce I. Dünya Savaşı, Alman yandaşlığı nedeniyle Çarlık Rusyası’na karşı girişilen  bir deniz savaşıyla başlamıştı. Akabinde, 1915’te Rus harp gemileri, Karedeniz kıyılarını Hopa’dan başlayarak Şile’ye kadar bombalamış, deniz araçlarını batırmış ve Ünye dâhil bir çok kenti top atışına tutmuştu. Bu durumu Genel Kurmay Harp Dairesi Başkanlığı Resmi Yayınlarından ve Osmanlı arşivlerinden yararlanarak iki bölüm halinde yazdık. Ayrıca o döneme tanıklık eden büyüklerimizin anlattıklarını, günümüzde yaşayan evlatlarının ağzından aktardık.

Üçüncü ve son bölüm olan bu yazıda ise; çocuk, yaşlı demeden savaşın önüne kattığı, yerinden yurdundan ettiği insanlara değineceğiz. Savaş acıları bombardımanla başlayıp bitmiyor. Göç yollarına düşmüş, açlık ve hastalıkla baş etmeye çalışan insanlar ki, ölülerini yol kenarında denk geldiği mezarlıklara gömen, takatlerinin tükendiği yerde Ünye’yi yurt edinen insanlardır.

İnsanlık tarihi kadar eskidir bu durum ve Augustus döneminin ünlü şairi Horace’ın Satirler’inde bulunan bir deyişle açıklarsak; “De te fabula narratur” diyeceğiz.

Yani “Anlatılan senin hikayendir”.

 

Anadolu’nun Ruslarca İşgali 

Göç dalgası, 1916 yılının Nisan’ında Çarlık kuvvetlerinin Doğu Karadeniz kıyısı boyunca ilerleyerek Trabzon’a kadar olan kıyı şeridini işgal etmesiyle başladı. Yine bu yıllarda, Ünye Alayı 70. Redif Taburu’ndan Osmanoğlu Hüseyin’in Çanakkale Cephesi’nden babasına yazdığı mektupta: “Pederim, memlekette arazi almak heves ediyorsunuz. Baksana Rusya muharebeye hazırlanmış diyorlar. Bir hücum etse bizim araziyyeleri ve hanelerimizi öyle almaklığa şüphe yoktur.” demektedir.

Olayların gelişimi şu şekildedir:

17 Kasım 1914'te yirmi üç parçalık Rus donanması Trabzon’u bombardımanına başlar.

8 Şubat ile 11 Şubat 1915 tarihleri arasında bu saldırılar büyük bir tahribata sebep olur, yüzlerce insan ölür.

Asıl tehlike karada yaşanır. 20 Mayıs 1915 tarihinde Van'ı işgal eden Ruslar, buradan Erzurum’a ve Trabzon’a yönelir. 23 Ocak 1916'dan itibaren kıyı saldırıları iyice yoğunlaşır. 17 savaş gemisinin desteklediği saldırılar sonunda Osmanlı birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. İstanbul'dan istediği yardımı alamayan Üçüncü Ordu Komutanı Kamil Paşa, birliklerini Ilıca'ya doğru geri çeker ve Ruslar 16 Şubat 1916'da Erzurum'a girer.

Erzurum’un işgal eden Ruslar, Karadeniz’deki Rus donanmanın desteğini de alarak 24 Şubat 1916'da Rize'yi işgal eder. Of sınırına dayanan Ruslara karşı Baltacı Deresi'nde yöre halkından oluşan kuvvetlerin de yardımıyla Osmanlı askeri birlikleri savunma yapar. Rus ordusunu 20 gün durdurmayı başaran Osmanlı birlikleri, Rusların denizden ve karadan saldırılarının yoğunlaşması ve bu arada hiçbir yerden destek gelmemesi sonucu geri çekilir.

15 Mart 1916'da Of İlçesi Rusların eline geçer. Daha sonra Sürmene işgal edilir ve Ruslar Trabzon kapılarına dayanır.

18 Nisan 1916'da Trabzon Rumlarından bir heyet, Osmanlı birliklerinin 15-16 Nisan'da şehri boşalttığını işgal kuvvetleri komutanı General Lyhkov'a bildirerek kendisini şehre davet eder. Erzurum Caddesi'nden Belediye Meydanı'na giren işgal kuvvetleri şehri teslim alır. Müslüman nüfus göç etmeye başlar. Göç edemeyerek şehirde ve köylerde kalan Müslüman halk ise mağdur bırakılır, işkence görür. Özellikle yerli azınlıkların bu eylemlerde yer aldığı ve yağmalama yaptığı öne sürülür.

Rusların ilerleyişi Giresun Harşit Çayı’na kadar gelir, dayanır. Sarıkamış bozgunundan sonra Rus ordusu ancak Harşit’de durdurulabilmiş, 16 ay süren efsane bir direniş karşısında Rus ordusu, “Karadeniz’in Çanakkalesi” olarak anılacak olan Harşit vadisini geçememiştir.

[Ayrıntılı bilgi için bkz.: 1- Fevzi Çakmak, Büyük Harpte Şark Cephesi Harekatı, İstanbul, 2011.  2- “Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi”, Genel Kurmay Harp Dairesi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara 1970, 3- BOA, DH. EUM. 5. Şube, 9/62. Ve BOA, DH. EUM. 5. Şube, 13/34. 4- Mediha Kayra, Hoşça Kal Trabzon, Dünya Kitapları, İstanbul 2005]

Göç ve İskân

 Sarıkamış hezimeti üzerine Artvin, Borçka, Acara ahalisinin büyük bir kısmı memleketlerini terk edip hicret etmişlerdi. Bu havaliden göç edenler kafileler halinde Trabzon'a geldiler. Yorgunluktan bitkin ve muzdarip olan mültecilere mahallî idare ve yerli ahali iâşe ve sair hususlarda elinden geldiğince yardımcı oluyordu. Ancak, Ocak-Şubat 1915'de şehrin bombalanması üzerine Trabzonlu kadın ve çocuklar da göç kervanına katıldılar. Erzurum'un düşmesi Trabzon ahalisinin göç hareketini hızlandırdı. Adeta Trabzon tahliye ediliyordu. Mülteciler nereye gideceklerini, nereye sığınacaklarını bilmedikleri halde yalnız düşmana esir düşmemek ve namusunu korumak için bu yollarda ölümü bile göze almışlardı. Bu arada, Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey, Yoroz’a kadar tüm iskân ünitelerinin tahliyesi emrini vermişti. Neticede ahalinin büyük bir kısmı kayıklarla denizden veya yaya olarak karadan göç etmeye başladılar. Varlıklı aileler kiraladıkları kayıklarla Ordu'ya hareket ederken, yurtlarını maddî imkânsızlıklar sebebiyle en son terk eden fakir tabaka ise kara yolunu tercih ediyordu. Ancak, sahilde doğu-batı istikametinde doğru dürüst bir yol bile yoktu.

Trabzon'un işgali üzerine vilâyet merkezi Ordu’ya taşınmış ve Vali Cemâl Azmi Bey, vilâyet işlerini buradan idare etmeye başlamıştı. Valinin şahsî teşebbüsleri ve gayretleri sonucu Ordu kazasındaki mültecilerin iâşe ve iskân işleri düzene girdi. Mültecilerin büyük bir kısmı Ermenilerin terk ettiği evlere yerleştirildi. Hususî komisyonlar vasıtasıyla mültecilere ekmek ve ekonomik gücüne göre nakdî yardım yapıldı. Kısa bir müddet içinde Ordu-Ünye arası mültecilerle dolmuş, hatta izdiham meydana gelmişti. Bunun üzerine 10.000 mültecinin iâşe açısından iskâna elverişli olan Ünye, Terme ve Çarşamba'nın dağ köylerine sevk edilmeleri kararlaştırıldı. (BA, DH-ŞFR, Nr. 71/117 : Dahiliye Nezaretinden Trabzon Vilâyeti'ne şifre tel, (17 KE 1332). Kaynak: Prof. Dr. Nedim İpek, Birinci Dünya Savaşı Esnasında Karadeniz ve Doğu Anadolu’da Cereyan Eden Göçler, Samsun Sempozyumu Bildirileri, 16-20 Mayıs 1994)

 

Ünye Feneraltı Mezarlığı

Rusların Harşit deresine kadar ilerlemeleri üzerine Giresun ve Ordu işgal tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine yöredeki mülteciler ve yerli ahali yeni bir göç dalgası başlatarak deniz veya kara yoluyla Samsun'a kadar çekilmeyi tercih ettiler.

Rusların tacizleri ve kayıkların azlığı sebebiyle deniz yolundan istenilen ölçüde faydalanılamadı. Mültecilerin büyük bir çoğunluğu zorunlu olarak kara yolunu kullandı. Bölgemizde ise humma salgını vardı.

Ünye’ye kadar varan göçmen kabilelerinden biri, salgın hastalık nedeniyle büyük ölçüde kırıma uğradı. Cenazelerini Feneraltı’ndaki mezarlığa defnettiler. Ünye Feneri’nin dibinde yer alan bu mezarlık, yol ile deniz arasına kalan eski bir nekropol (antik mezar) alanıydı. Artık yeni sahiplerini bağrında saklıyordu. 

Salgın hastalığa karşı aşılanan mültecilerin bir kısmı Ünye’ye, bazıları da dağ köylerine yerleştirildi. Arta kalanlar Samsun'a sevk edildiler.

Aralık 1916 tarihi itibarıyla Samsun havalisinde 85.000'i aşkın mülteci vardı. Bunlardan 18.00’i Samsun şehrinde, 18,000'i merkez kaza dahilinde, 4.000'i Bafra'da, 18.000'i Çarşamba'da, 1.600'ü Terme'de, 7.000'i Terme kazası dahilinde, 18.000'i Ünye'de ve 1.500'ü Fatsa'da bulunmaktaydı. Kara yoluyla gelen mültecilerin iâşelerinin temini, hastaların muayene ve tedavisi için Fatsa, Ünye, Terme ve Çarşamba'da birer muayene ve iâşe merkezi tesis edilerek mülteci kafilelerinin aşılanması ve kendilerine sıcak yemek verilmesi temin edildi. Ayrıca, Samsun, Çarşamba ve Ünye'de tesis edilen hususî hastanelerde tedavi edildiler.

 

Ünye’de Kalanlar ve Evlatları

 3 Mart 1918 yılında imzalanan Brest Litovsk Antlaşması’yla Bolşevikler, Çarlık Rusyası’nın işgal ettiği Anadolu topraklarından koşulsuz çekildiler. Troçki’nin imzasıyla terk edilen Doğu Karadeniz kıyılarına yeniden, bu defa tersi bir göç hareketi başlamıştır. Nisan- Haziran 1921 tarihlerinde hali hazır 107.000 göçmen ve mülteci bulunmaktaydı. Bu nedenle, 5 Haziran 1921'de Muhacir ve Mültecilerin İdare Tarzı ve Şevkleri hakkında bir tüzük yayınlandı. (Prof. Dr. Nedim İpek, “Birinci Dünya Savaşı Esnasında Karadeniz ve Doğu Anadolu’da Cereyan Eden Göçler”, 19 Mayıs ve Milli Mücadelede Samsun Sempozyumu, 20 Mayıs 1994, Samsun, s. 54-111.)

Ünye’de kalan ve tarihimizin bu acılarına tanıklık edenlere gelince…

Ünyeli emekli işadamlarından Saim Yıldız’ın babaannesi Havva hanım. Trabzon Vakfıkebir-Çarşıbaşı (Kilye-Kılıta) yerleşiminden Temel Efendi’nin kızıdır. Vakfıkebir’den ölümüne bir yolculuk sonrası Ünye’ye sağ salim ulaşmayı başararak, buraya yerleşmiş, ev-ocak olmuştur. Sonradan İşçi soyadını alan Havva hanım, eski adı Kilit Pınarı olan köylerinden Gomoğlu ceviz helvacıları diye bilinen dört kardeş olarak yola çıkıyorlar. İki kız iki erkek olarak yola çıkan kardeşler, Giresun civarında Rusların denizden top atışına maroz kalıyorlar. İç kesime, yükseklere kaçarken erkek kardeşlerden biri kalabalığa karışıp kayboluyor. (30 yıl sonra tesadüfen Gölcük'te buluyorlar.) İki kız bir erkek olarak Ünye’ye ulaşıyorlar ve Döner çeşme civarında Rumlara ait bir binaya yerleşiyorlar. Aç, susuz; o dönem ne bulurlarsa onunla idare ediyorlar. Taarruz devam ettiğinden, daha güvenli buldukları Yavi Köyü, Kalemenler Mahallesi’ne sığınıyorlar. Havva hanım, köye adını veren Kalemenler’in komşuları İsmail oğlu Mehmet’e gelin gidiyor, soyadı kanunu ile Yıldız soyadını alıyorlar.

Ünye mimarlarından Yakup Halıcı’nın dedesi Mustafa Efendinin (Halıcı), Görele’den göç gelen Fatma hanımla yolları kesişiyor.  Fatma hanım henüz küçük bir kızken, babası, annesi ve ablası ile düşüyor göç yollarına. Savaşın önüne katılan bu aile, yetkililerce Mustafa Halıcı’ya teslim ediliyor. Çilader’e gidip yerleşiyorlar. Sonradan Mustafa Halıcı ile Fatma hanım evlenip, Ünye nüfusuna katılıyor.   

Ünye’de eğitim alanında yıllarca hizmet vermiş olan emekli öğretmen Nagehan Ön’ün de benzer bir hayat öyküsü var: “Eski insanlar kaçmışlar, kayıkla taa Şile ye gitmiş annemin dedesi kürek çekerek…” diyor.

Ve ekliyor: “Gençler savaşmış yaylalarda Ruslarla... Bugün kaçma şansımız da yok, savaşmaya gücümüz de. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu. Babamın halası sekiz çocuk gömmüş Vakfıkebir Samsun arası muhacirlikte… Allah bir daha bize savaş yaşatmasın.”     

Daha niceleri var aramızda, savaş ve bombardıman acılarından süzülerek günümüze ulaşmış o insanların evlatları…

Bizim tarihimiz önemli ama boş bir öğünme aracı olarak değil…

Anlamak için gerekli.  

  

ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU

AHMET KABAYEL – AHMET DERYA VARİLCİ

 

 30.03.2022, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/3102-rus-bombardimaninda-unye-bolum-iii.html

 








 

23 Mart 2022 Çarşamba

Rus Bombardımanında Ünye Bölüm II



Rus Bombardımanında Ünye

Bölüm II

 

 Tarih tekerrür ediyor, demiştik. Rus Çarı I. Nikolay St. Petersburg'da 9 Ocak 1853 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nu “Hasta adam” olarak niteliyordu. Art arda gelen savaşlar nedeniyle toprak kaybeden ve Avrupa'nın mali kontrolüne giren Osmanlı çareyi Almanya’nın yanında Dünya Savaşı’na girmekte bulmuştu. 107 yıl önce Çarlık Rusyası’na karşı başlatılan deniz savaşının gereği Rus harp gemileri, Karedeniz kıyılarını Hopa’dan başlayarak Şile’ye kadar bombalamış, deniz araçlarını batırmış ve Ünye dâhil bir çok kenti top atışına tutmuşlardı. Akabinde Trabzon’a kadar olan kıyı şeridini işgal etmişlerdi.

[Ayrıntılı bilgi: “Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi”, Genel Kurmay Harp Dairesi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara 1970, cilt VIII, s. 138]

Tarihin cilvesine bakın ki, Osmanlı’yı “Hasta adam” olarak niteleyen Çarlık Rusyası Osmanlı’dan önce yıkıldı. (Ekim 1917 Bolşevik Devrimi).

3 Mart 1918 yılında imzalanan Brest Litovsk Antlaşması’yla Bolşevikler, Çarlık Rusyası’nın işgal ettiği Anadolu topraklarından koşulsuz çekildiler. Troçki’nin imzasıyla terk edilen Doğu Karadeniz kıyılarına yeniden, bu defa tersi bir göç hareketi başlamıştır.

Osmanlı devleti ise bu tarihte fiilen tükenmiş, toprakları İtilaf devletleri tarafından işgal edilme aşamasına gelmiştir. (Ekim 1918 Mondros Mütarekesi).    

Mondros Mütarekesi’nden yaklaşık bir yıl sonra Osmanlı’nın Anadolu’ya sıkışan toprakları da İtilaf devletleri tarafından işgal edilmiş ve Sevr Antlaşması’yla bu durum dikte edilmeye çalışılmıştır.

 

Savaş ve Acılar

Ukrayna’da bombalanan kentleri; açlık, hastalık ve ölüm haberlerini izliyoruz, tıpkı Körfez Savaşı’ndaki gibi…

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.” sözünü hatırlıyoruz bir kez daha…

Savaş yeniden kapımızda. 107 yıl sonra savaş gemileri Karadeniz’de yeniden boy göstermeye başladı.

Rusya yeniden savaş meydanlarında.

Çarlık düzenini yıkan Bolşeviklerin kurduğu Sovyetler Birliği 30 yıl önce çöktü.

Artık Batı’ya entegre olmaya çalışan, ancak rakip bir güç olarak ortaya çıkan bir Rusya var. Arka bahçesi Ukrayna’yı Batılılara yedirmek istemiyor. Bir saldırı başlattı, 2014’te deki Kırım işgaline benzer bir tavırla... Ukrayna’ya lojistik destek sağlayan Batılı ülkeler, Rusya’ya karşı ekonomik ambargo uyguluyor. Ukrayna ile Rusya arasındaki kapışmada “tarafsız” kalmaya çalışan Türkiye ise, bu savaşın “en” mağdurları arasında. Her iki ülkeden de tarım ürünleri alan Türkiye savaşın sıkıntılarını yakından hissediyor. İthal tarım ürünlerimiz hızla tükenirken fiyatlar yükseliyor ve enerji bağımlılığımız endişe yaratıyor.

Korkmalı mıyız?

Günü kurtarmak yerine daha köklü çözümlere mi yönelmek gerekiyor?

Dünü hatırlamak bu açıdan önemli…

Tarih tekerrür etmemeli!

İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif’in dediği gibi:

“Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi!”

 

Aralık 1915 Tarihli Hasar Defteri’nde Ünye

Osmanlı kayıtlarında “Hasar Defteri” olarak bildirilen ilk saldırıların kıyı şeridi, kara kısmına ait hasarlardır. Deniz araçlarına yapılan saldırı ve zararı ilk yazımızda vermiştik.

Ünye’de tespit edilen bombardımana maruz kalmış 8 bina kaydı şu şekildedir: Bir iş yeri, bir ev, 5 tane dükkan duvarı ve bir adet de belediyeye ait iskeledir. Hasar gören yerlerden dördünün sahibi Gayrimüslim’dir. 

Hasar Kaydı’nda adı geçen Ünye Kaymakamı Halil Rıfat, Belediye Reisi Osman Fehmi Efendi’dir. Osman Fehmi Efendi’nin torunu, emekli Ünye eşrafı Osman Bayraktar ile görüştük. Rus Bombardımanına ilişkin büyüklerinden kendilerine intikal eden bir ayrıntı olmadığını, ancak Kurtuluş Savaşı başlangıcında (muhtemelen Amasya Tamimi sonrası) bizzat Mustafa Kemal’in imzasıyla gönderilmiş, bölgede silah ve lojistik durumunun bildirilmesine ilişkin bir telgraftan söz edilmektedir. Ayrıca savaş yıllarında ilçedeki onarım ve yol yapımı için ahalinin seferber edildiği ve daha ziyade Gayrimüslim kesimin bu işlerde görev aldığı bilgisi verilmiştir.

Hasar gören işyerlerinden biri Ulemazâde Hacı Hüseyin Efendi‘ye attir. Hasar Defteri’nde bu iş yeri için 3000 kuruşluk bir zarar kayıtlıdır. Hüseyin Efendi’nin torunu, Ünye’de halen manifatura mağazası sahibi Ünal Ayalp’tir.  Ünal beyin oğlu Cüneyt Ayalp, o günlere bazı ayrıntıları babaannesinden anlattıklarından nakletti. Açıkta Rus savaş gemilerini gördüklerinde, bohçalarına sardıkları azıklarla Kiraztepe’ye çıkar, tepenin arka kuytularına gizlenerek bombardımanın bitmesini beklerlermiş.

Benzer bir durumu Seyit Bilal Özalp da babaannesinden dinlermiş. Öyle ki, çok önceden hazırladıkları bohçaları kaptıkları gibi Kiraztepe’ye koşarlarmış. Günler önceden dellallar dolaşır, sokak sokak tehlikeyi tüm ahaliye anons edermiş. 

Babaannesi Huriye Gürkan’dan Rus Bombardımanını dinleyen bir hemşehrimiz de Ünye Esnaf Odalar Sekreterlerinden İbrahim Gürkan’dır. Köprübaşı mevkiindeki evlerinin yakınına düşen bir bombadan dolayı hasar gördüklerini anlatmıştır. Söz konusu konut, Aralık 1915 tarihli Hasar Defteri’nde 7. Sırada kayıtlı İrâni Rıza Efendi’ye ait “hâne”dir. Ünyeli araştırmacı Sabri Bacacı’nın Osmanlı Arşivlerinden transkribe ettiği belgede, Rıza Efendi’nin hanesinde 500 kuruşluk bir zarar tespiti yapılmıştır.



Ocak 1916 Tarihli Hasar Defteri

 Ünye’de 13 noktada hasar tespit edilmiştir. Beş tanesi Belediye’ye ait rıhtım, köprü ve iskelelerdir. 5 mağaza, bir dükkan duvarı, bir kireç fırını ve bir de emtia (malların bulunduğu yer) bombardımandan hasar görmüştür. Biri çömlekçi mağazası olmak üzere iki mağaza Gayrimüslimlere aittir.

13. sırada kayıtlı Lazzâde Ruşen Efendi‘nin kireç fırınında 6500 kuruşluk hasar görülmektedir. Lazzâde Ruşen Efendi’nin torunu Ruşen Aksoy’la Rus Bombardımanını görüştük. Hasar gören kireç fırını hakkında bir bilgisi olmadığını ama dedesine ait iki yük gemisinin (çektiri yahut çapar) İnebolu açıklarında Ruslar tarafından batırıldığını söylemektedir.

Rus Bombardımanına ilişkin bir başka ayrıntı, 1991 yazında Ünye Yalı mevkiinde Rüştü Akın’a ait eski binanın yıkımı sonrası, temel kazımı sırasında bulunan top güllesine aittir. Yalı Kahvesi sakinlerinden Muharrem Kılıçaslan’ın bulduğu ve himaye ettiği bu gülle şayet 1915 yılı Rus Bombardımanı’na aitse, büyüklerimizin anlattıkları ve kayıtlı belgeler yanında günümüze ulaşan en somut buluntudur.

Bir sonraki yazımızda bulunan güllenin ayrıntısına gireceğiz.   

Savaş acıları bombardımanla sınırlı değildir; çocuk, yaşlı demeden savaşın önüne kattığı, yerinden yurdundan ettiği insanlara değineceğiz. Göç yollarına düşmüş, açlık ve hastalıkla baş etmeye çalışan insanlar ki, ölülerini yol kenarında denk geldiği mezarlıklara gömen, takatlerinin tükendiği yerde Ünye’yi yurt edinen insanlar…

Yolumuza onların aramızda yaşayan torunlarıyla devam edeceğiz.

 

 

ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU

AHMET KABAYEL – AHMET DERYA VARİLCİ

 

23.03.2022, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/3085-rus-bombardimaninda-unye-bolum-ii.html


 

9 Mart 2022 Çarşamba

Rus Bombardımanında Ünye


Rus Bombardımanında Ünye

  

Tarih tekerrür ediyor. 107 yıl önce Rus harp gemileri, Karedeniz kıyılarını Hopa’dan başlayarak Şile’ye kadar neredeyse tüm iskeleleri bombalamıştı, deniz araçlarını batırmış ve Ünye dâhil bir çok kenti top atışına tutmuşlardı.

Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1915 yılı başlarından itibaren Karadeniz kıyısında Rus bombardımanlarına hedef olan kentlerin başında Samsun ve Trabzon gelmekteydi.

Tirebolu, Ünye ve Fatsa bu dönemde çeşitli defalar saldırıya maruz kalmıştı.

[Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi”, Genel Kurmay Harp Dairesi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara 1970, cilt VIII, s. 138]

 

Birinci Dünya Savaşı 

Osmanlı Devleti’nin Almanya yanında saf tutarak Birinci Dünya Savaşı’na girmesinin en önemli sebebi 29 Ekim 1914'te Karadeniz'deki Rus limanlarına karşı Osmanlı savaş gemilerinin gerçekleştirdiği saldırıdır. Karadeniz Baskını olarak bilinen bu saldırı, Almanya tarafından desteklenmiş ve Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Alman Amiral Wilhelm Souchon tarafından planlanmıştır. Olayın ayrıntısı şu şekildedir:

Birinci Dünya Savaşının arifesinde ittifak arayışlarına giren Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile gizli bir antlaşma imzalamıştır. Bu antlaşmaya göre Osmanlı Devleti, Rusya’yla askerî bir çatışmaya girmesi hâlinde Almanya’nın yanında savaşa girmeyi taahhüt etmiştir. Ne var ki antlaşmanın imzalanmasında hemen sonra Almanya, Rusya’ya karşı savaş ilân etmiş olmasına rağmen Osmanlı Devleti, seferberliğini tamamlamadığı gerekçesiyle savaşa girmemiştir. Yaklaşık üç ay sürecek olan bu dönemin sonunda Osmanlı Devleti, Almanya’dan satın aldığını duyurarak donanmasına kattığı Yavuz ve Midilli gemilerinin öncülüğünde, 29 Ekim 1914 tarihinde Rusya’nın güney sahillerini bombardıman ederek savaşa dâhil olmuştur.


Bu süreçte, 29 Ekim 1914’te sancak gemisi Yavuz, mayın gemisi Nilüfer, Samsun ve Taşoz muhriplerince Sivastopol’a harekât düzenlenmiştir. Midilli ve Berk-i Satvet gemilerince Kerç Boğazı ve Novorrosisk, Hamidiye tarafından Kırım’ın güney kıyısı Kefe (Feodosya) bombardımana tutulmuş, Gayret-i Vatâniye ve Muâvenet-i Milliye muhriplerince top ve torpido taarruzu ve mayın döküşü yapılmıştır. Bu saldırılarda Midilli tarafından, Novorossisk ve Poti arasında bulunan petrol, gaz ve buğday depoları tahrip edilmiş, ulaştırma amacıyla kullanılan 14 nakliye aracı da batırılmış, Berk’ten açılan ateş ile Novorossisk telsiz istasyonu hasara uğratılmış, Gayret ve Muavenet tarafından iki Rus gambotundan biri imha edilmiş, diğer biri de hasara uğratılmıştır. Odessa’da beş adet petrol sarnıcı havaya uçurulmuş ve beş adet Rus gemisine ise önemli derecede hasar verilmiştir. Bu bombardımanla Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına fiilen girmiştir.

(Kaynak: Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi: Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, C: I, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970, s. 86. Ayrıca bu eserde Batum’dan Of’ta bulunan yaklaşık 200 yaralıyı almak için yola çıkan ve 30 Mart 1916 sabahı Rize’yi geçen Portuga adlı bir Kızılhaç gemisinin bir Alman denizaltısı tarafından torpillenerek batırıldığı, bu ve muhtelif saldırılarda çok sayıda insan kaybına yol açıldığı yer almaktadır.)

1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkas Cephesinden taarruza geçmişlerdir. Hem havadan hem de denizden Karadeniz’deki iskeleler, özellikle de kömür ihraç eden limanlar bombardımana tutulmuş ve bu süreç Rize’den Karadeniz Ereğli’sine değin uzanan kıyıların, Ruslar tarafından 21 Mart 1915’ten 19 Şubat 1916‘a kadar süren bombalanmasıyla devam etmiştir.

Çanakkale Cephesi dışında tüm cephelerde savaşı kaybeden Osmanlı devleti imparatorluğa ait toprakları fiilen kaybetmiştir. Savaştığı cepheler içinde, geleceğe yönelik kalıcı sonuçları olan önemli gelişmelerden biri de Kafkas Cephesi’nde yaşanmıştır. Savaşın patlak vermesiyle birlikte Rus donanması Karadeniz’deki Osmanlı limanlarını ve kıyı şehirlerini bombalamaya başlamış, ilerleyen safhalarda Ruslar Karadeniz’in Doğu Kıyılarını ve Doğu Anadolu’nun bir kısmını işgal etmişlerdir.

Karadeniz’in kıyı şeridindeki Rus ilerleyişi karşısında, Batı’ya doğru kitlesel göçler başlamış, bombardımanda ölenlerden çok daha fazlası bu göçlerde hayatını kaybetmiştir.

Ateşin içinden kaçarak Batı’ya sığınan göçmenlerden bir kısmı da Ünye’de kalmıştır. Ünye’de kalanların çocuklarından derlediğimiz öykülere geçmeden önce, Karadeniz’deki savaşa ve Ünye’deki Rus bombardımanına değinmek yerinde olacaktır.

 

Karadeniz’de Rus Harbi 

Osmalı donanması son dönemde oldukça ihmal edilmiş, önemli birimleri İstanbul Haliç’te kızağa alınmış durumdaydı. Alman desteğine rağmen Karadeniz'deki deniz gücü Rusların lehine bulunuyordu. Osmanlıların üç muharebe gemisi, bir muharebe kruvazörü, üç kruvazör, iki torpido kruvazörü, sekiz muhrip, 10 torpidobot, 17 gambot, 17 motorgambot ve 20'ye yakın yardımcı gemisi bulunmaktaydı. (Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, cilt VIII, s. 27)

Rusların ise, Pasifik ve Baltık deniziyle birlikte Karadeniz’de önemli bir deniz üssü bulunmaktaydı. Karadeniz’de altı muharebe gemisi, 26 muhrip, torpidobot ve onbir denizaltı gemisi ile birçok yardımcı gemisi vardı. Rusların Karadeniz’de başlıca üssü Sivastopol’da bulunmakta, Odesa, Novorosiski, Batum, Poti, Kerç ve Oçakof üsleri de ikinci derecede gelmekte idi. (Adı geçen eser, cilt VIII, s. 38.)

Karadeniz’deki Rus donanması Trabzon ve Samsun gibi şehir merkezindeki önemli noktalardan başka Zonguldak, İnebolu, Sinop, Terme, Çarşamba, Ünye, Fatsa ve Tirebolu kazalarını ve yerleşim birimlerinin limanlarında ve açıklarında demirli ve seyir halindeki yük gemilerini de hedef seçmişlerdi.

Bombardımana maruz kalan yerleşim birimlerindeki Belediyeler, Liman Daireleri, Muhasebe Daireleri ve Ticaret odaları tarafında düzenlenen hasar tespit defterlerine göre hasarın mahiyetini ve miktarını orijinal belgelere istinaden ortaya koymaktadır. Belgelere göre Ünye ve çevresinde neresi hasar görmüş ve devlet tarafından ne kadarı karşılanmıştır, hasar tespit defterlerinde kayıtlıdır.

 

Birinci Dünya Savaşı’nda Ünye 

19. yüzyılda Ünye ve çevresinin sosyo-ekonomik durumu değişecektir. Ünye’de 1800’lü yılların başında meydana gelen büyük yangın, kenti olumsuz etkilemiş, konutların çoğu kullanılamaz hale gelmiştir. Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nı sona erdiren ve Osmanlı Devleti‘nde önemli toprak kayıplarına yol açan Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra buharlı yabancı ticari gemilerin Karadeniz’e girmeleri, Ünye deniz ticaretini dumura uğratmıştır.

4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasında cereyan eden Kırım Savaşı ve Osmanlı’nın Rusları durdurmak amacıyla İngiltere'den dış borç alması gibi etkenlerle tüm Osmanlı ülkesi yeni bir evreye girmiştir. Yarı-sömürge konumuna düşen Osmanlı ekonomisi büyük bir yıkımla karşı karşıyadır. Ekonominin olumsuz etkilerine Birinci Dünya Savaşının sıcak çatışma ortamı da eklenince, bombardıman altındaki Ünye tablosu iyice netleşir.

 

Ünye’de Rusların Bombaladığı Yerler  

 

Rus harp gemileri 10 Haziran 1915’te Ünye açıklarında bulunan yük gemilerine saldırdılar. Ünye liman dairesinin 23 Haziran 1915 tarihli hasar tespit raporuna göre altı tane yüklü gemi bombardımana maruz kalmış bulunuyordu. Saldırıya uğrayan gemilerin dört tanesi sandal iki tanesi de Kotra türü gemiydi. Bunların tamamı Ünyeli gemicilere aitti. Gemilere yönelik yapılan bombardımanda insan kaybı olmazken, hasarın maliyeti toplam 33.860 kuruş değerinde tespit edildi. Ünye şehir merkezine ise herhangi bir saldırı olmadı.

[Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi. DH.İ.UM. E/37-74-4, Hasar tespit defteri. 10 Haziran 1331 ( 23 Haziran 1915). Aktaran Prof. Dr. Osman KÖSE, Rusların Samsun’u Bombardımanı, (1915)]

Ruslar, yük gemilerine yönelik bu saldırıdan sonra Temmuz ayında Ünye’yi daha kapsamlı olarak bombardımana tuttular. Bu defa Ünye açıklarındaki deniz hedeflerinden başka şehir merkezini de topa tuttular. Şehir merkezinde Belediye Caddesi ile Köprübaşı Caddesi bombardımandan isabet alan noktalardı. Fakat bombardıman hafif zayiatlarla atlatıldı ve insan kaybı olmadı. Belediye caddesinde dört tane mağaza ve iki dükkan duvarı yıkılırken, Köprübaşı caddesinde de bir ev ve bir tane de mağaza hafif bir şekilde hasara uğradı. Yine belediyeye ait yük iskelesi de hasara uğrayan yerler arasındaydı. Saldırıya uğrayan dokuz hedeften iki tanesi Ünyeli Rumlara ait mağazalardı. Belediyenin 26 Temmuz tarihli raporuna göre şehir merkezindeki hasarın toplamı 6700 kuruş değerindeydi.

(BOA. DH.İ.UM. E/37-74-12, Hasar tespit defteri. 25 Temmuz 1331 ( 7 Ağustos 1915). Akt. O. Köse, age.)

Hasar tespit defterinin bir başka transkripsiyonunda bombalanan dokuz hedeften dört tanesinin Rumlara ait olduğu belirtilmiştir.

(HR.HMŞ.İŞO 224/84, Sabri BACACI, T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Dosya Envanter Tasnif Şube Müdürlüğü, İstanbul )

[Rus bombardımanında Ünye'ye düşen bir top güllesi.
Nereye, ne zaman düştü, nasıl bulundu ve şimdi nerede? 
(Bir sonraki yazıda anlatılacaktır.)]

Şehir merkezinin bombardımanı günü, Ruslar en büyük zayiatı Ünye açıklarında çeşitli noktalarda seyir halinde veya beklemekte olan yük gemilerine saldırarak yaptılar. Toplam 29 gemi bombardımana maruz kaldı. Bunlardan 22 tanesi karada çekili bir vaziyette dururken, dört tanesi sahilde demirli, bir tanesi Ceviz deresi, bir tanesi Polathane ve bir tanesi de Akçakale’de saldırıya uğradı.

Karada çekili olan gemilerin yüklü olmaması maddi hasarın fazla olmasını engelledi. Yük gemilerinden 22 tanesi Ünyeli gemicilere ait bulunuyordu. Hasar gören gemilerin üç tanesi sandal, sekiz tanesi kotra, bir tanesi çırnık, 14 tanesi çapar, iki tanesi motor ve bir tanesi filike türü gemiydi. Bombalanan gemilerin üç tanesi ise Ün yeli Rum gemicilere aitti. Liman dairesinin 8 Ekim tarihli tespitine göre, gemilerdeki toplam hasarın kıymeti 54840 kuruş olarak tespit edildi.

(BOA. DH.lUM. E/37-74-13, Hasar tespit defteri. 25 Temmuz 1331 11 Ağustos 1915, Akt. O Köse, age, s. 68)

Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi: Sabri BACACI, Araştırmacı, T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Dosya Envanter Tasnif Şube Müdür V. İstanbul

 

Haftaya: Bombalanan Ünye yerleşimleri: Kimlere aitti, hasarları ne kadardı?

Rus bombardımanında Ünye'ye düşen bir top güllesi; nereye, ne zaman düştü, nasıl bulundu ve şimdi nerede? 

 

ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU

AHMET KABAYEL – AHMET DERYA VARİLCİ

 

09.03.2022, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/3054-rus-bombardimaninda-unye.html

 


 

2 Mart 2022 Çarşamba

Ünye’deki Azınlık Okulları


Ünye’deki Azınlık Okulları

 

 II. Abdülhamit dönemine ait Yıldız Sarayı Fotoğraf arşivinde, 1880’li yılların panoramik bir Ünye fotoğrafında yer alan gayrimüslimlere ait bir okulun kulesi görünmektedir. 1900’lü yılların başında yine bir Ünye kartpostalında, aynı okulun olduğunu tahmin ettiğimiz bir kule yer almaktadır.

Görsel bir yanılgıya uğramıyorsak, fotoğrafta görünen azınlık okullarının Ünye’de o dönemde Rum ve Ermeni nüfusun yoğun olduğu bir mahallede yer alması tesadüf değildir. 1902 Servet-i Fünun Dergisi ve Osmanlı Salnameleri gibi yazılı belgelerde yer alan Ünye’nin mevcut eğitim kurumlarının bir kısmı azınlıklara ait okullardır. Ünye bu yıllarda misyoner okullarına eğitimci (öğretmen) sağlayan bir uç istasyon durumundadır. (Ayrıntılı bilgi için bkz. geçen haftaki Ünye Kent Gazetesi; “Misyoner Okulları ve Ünye” başlıklı yazımız.)


 1902 Tarihli Servet-i Fünun Dergisi

 

22 Temmuz 1320 (1902) tarihli Servet-i Fünun Dergisi'nin kapağında Ünye fotoğrafı bulunmakta ve iç sayfalarında Ünye’ye ilişkin şu bilgiler yer almaktadır:

“Tekmil-i kaza dâhilinde 67 cami, 15 mescit, 9 medrese,, 1 tekye, 15 kilise, 1 mekteb-i rüşdiye ve iptidai derecesinde olan 102 İslâm ve 5 Rum ve 15 Ermeni mektepleri ve 10.651 hane, 21 han, 158 mağaza, 472 dükkan, 2.236 fırın, 48 kahvehane, 2 gazino, 612 değirmen, 4 hamam, 25 su hızarı, 7 tane kiremithane, 17 taş ocağı, 4 kireç fırını, 1 kütüphane, 1 ecza hane, 3 debbağ hane, 1 selhhane [hayvan kesilip yüzülen yer, mezbaha; Osmanlıcada yazılışı: “selh-hane”dir ve bu kelime galat olarak, "salhane" şeklinde kullanılır], 2 meyhane, 2 rakı fabrikası, 1 hükümet dairesi, 1 depo ve beledi daireleri vardır. Bunlardan 6 cami, 5 mescit, 1 medrese, 1 tekye, 3 kilise, 17 mekteb-i iptidai, 2007 hâne, 2 han, 157 mağaza, 370 dükkan, 21 fırın, 46 kahvehâne, 2 gazino, 3 değirmen, 4 hamam ile kütüphane, eczane, selhhane, kiremithane, debbağ hane, meyhaneler, rakı fabrikaları, hükümet dairesi ile depo, liman ve belediye daireleri nefs-i kasabada olup, kusuru kazaya mülhak karyeleri ile Karakuş nahiyesi dâhilindedir.” (Akt. Osman Doğan, “Tarih Boyunca Ünye”, Ünye Belediyesi Kültür Yay. 2003, s. 277)

Servet-i Fünun Dergisi’nin Ünye’ye ayrılan bu özel sayısında, Ünye’nin nüfus dağılımı, etnik yapısı ve okulları hakkında önemli bilgiler yer almaktadır. Ünye kasabası ve merkeze bağlı olan yerleşimlerde 5 Rum ve 15 Ermeni mektebinden söz edilmektedir.

Daha önceki bir döneme ait bir belgede ise; “Ünye kasabasında 1 bab mekteb-i rüşdiye olup doksan şakirdanı olduğu, kaza dâhilinde 85 mekatib-i ibtidaiyede 973 öğrenci bulunduğu” kayıtlıdır. (1888 Tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesi, c. 13, s. 291-292)

 

Ünye’de Eğitim Kurumları

 Ünye kasabası ve bağlı yerleşimlerde (günümüzün Akkuş ilçesi “Karakuş” nahiyesi dâhil) ülke geneline göre oldukça iyi durumdadır. Kasaba genelinde yoğunluk teşkil eden azınlık nüfustan dolayı, Tanzimat sonrası azınlık okullarının atağa kalktığı, nicelik ve nitelik bakımından geliştikleri gözlemlenmektedir. Özellikle 17. Yüzyılda Ünye ve civarında iskân edilen Ermeni nüfusun 18. Yüzyıl sonunda 15 okula sahip olduğu, Rumların ise daha çok kasaba merkezinde yere alan 5 okulu bulunduğu bilinmektedir.

Osmanlı imparatorluğunda yaşayan gayrimüslimler, Türk-İslâm nüfus gibi kendi dinlerini ve kültürlerini devlet güvencesi altında gerçekleştirme hukukuna sahiptir.

İstanbul’un fethiyle beraber Rumlara, Patrik adı verilen bir ruhani reisin başkanlığında cemaat halinde yaşama hakkı verilmiş, böylece bu cemaate din, dil, gelenek ve göreneklerinde tamamen serbest hareket etme hakkı tanınmıştır.

Batılılaşmanın ilk somut adımı kabul edilen, 3 Kasım 1839'da Sultan Abdülmecid döneminde Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa tarafından okunan Tanzimat Fermanı’yla gayrimüslimlere yeni haklar tanınmıştır. Kendi ibadethanelerini (kilise) inşa edebilme yanında eğitim kurumlarını da istedikleri gibi oluşturma hakkına sahip oldular. Kimi ruhban okulları ve dini müfredata dayalı okullar bu dönemde çoğaldı. Harvard’dan profesör düzeyinde eğitimciler gönderilerek, bu dönemde Osmanlı toprağının dört bir yanına yayılmış Amerikan okullarında eğitim vermeye başladılar.

Ünye’deki azınlık okulları da Merzifon’daki Amerikan okullarıyla bağlantılı “uç istasyon” durumundaydı.

 

Çömlekçi Mahallesi’ndeki Kız Hıristiyan Okulu     

 1880’li yılların Yıldız Sarayı Arşivlerinde yer alan Ünye fotoğrafında ve 1900’lü yılların başında bir Ünye kartpostalında, bir kule silueti görülmektedir. Çömlekçi Mahallesi’ndeki bu kulenin bir Hıristiyan kız okuluna ait olduğunu zannediyoruz. Rum Mahallesi olarak bilinen bu mevkide “Kızlar Manastırı” olduğu biçiminde yorumlar bulunmaktadır.

Kanımızca bu okul, “kızlar manastırı” değildir. Hıristiyan müfredatının ağırlıkta olduğu bir kız okuludur. Manastır, belli bir tarikatın çalışma, eğitim ve ibadetlerini tamamen bağlı oldukları dine özgü, toplumdan ayrı bir şekilde, cemaat halinde yaşayabilmelerini temin maksadıyla düzenlenmiş olan yapı, ya da yapılar topluluğudur.  

Ayrıca manastır, keşişlerin hayatlarının tefekkür ve amel boyutlarına hizmet eden bir fiziksel bir ortamı ifade eder. Dönem ve coğrafî konumunun şartlarını dikkate almadan tasarımından inşasına bir sürekliliğe sahiptirler. Mimari yapıları, bağlı oldukları tarikata göre biçimsel farklılıklar gösterir ki, bu yönüyle daimî bir tecrübeyi de ortaya koyarlar. Doğu Karadeniz’deki Sümela Manastırı, özgün konumuyla bu konuda önemli bir örnektir.

Keşişlerin yanı sıra rahibelerin de yer aldığı manastırlar, misyonerlik faaliyetlerinde önemli bir yer tutar. Yalnızca Meksika’da, 16. yüzyılda yaklaşık 60 manastır inşa edildiği belirtilmektedir. (Bkz. Manastır Mimarîsi Üzerine - Karen Kingsley)

 

Bursa Toplantısı ve Cumhuriyet Eğitimi

Azınlık ve yabancı mektepleri Meşrutiyet Devri’nde de önemli gelişmeler sağlamışlardır. Bu mektepler hükümetlerin kontrolünden uzak oldukları için serbestçe çoğalıyorlar, dini eğitimde yoğunlaşmalarının yanı sıra beşeri ve fenni alanda modern bir eğitime yönelmişlerdi. Rüştiyelere ise 1867’de ilk kez gayrimüslimler alınmaya başlanmıştır. Islahat Fermanı’nda kendilerine tanınan istedikleri her okula girme hakkını, 93 Harbi’nden sonra -ihanet ederek- kötüye kullandıkları için askeri okullar gayrimüslimlere kapatılmıştır. Diğer okullar için böyle bir kısıtlama söz konusu değildir. 1886’da Rum cemaatinden bir paşanın başkanlığında bir “Mekâtib-i gayrimüslime ve ecnebiye müfettişliği” kurulmuştur. Bu müfettişlik kurumu gayrimüslimlerin okullarını denetlemekle görevlidir. (Ünal Taşkın, 1317 (1899-1900) Maarif Salnamesi’ne Göre Trabzon Vilayetinda Eğitim Kurumları, 2009 Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi.)

Her ne kadar azınlık mekteplerindeki kaliteli eğitimden Osmanlı eğitim kurumları etkilense de, son dönemde Osmanlı mekteplerinin eğitim kalitesi iyice düşmüş durumdadır. Yabancı okullarla rekabet beşeri ve müsbet ilimlerde değil, daha çok dini alanda kendini göstermeye başlamıştır. 

Cumhuriyet döneminde durum değişti. Cumhuriyet eğitimi, yeni yönetiminin önem verdiği konuların başında geldi. Eğitim konusu, 17 Şubat 1923 günü başlayan İzmir İktisat Kongresi’nde tartışılan ekonomik sorunlar kadar önemliydi. Cumhuriyetin ilanından bir yıl önce Mustafa Kemal’in 27 Ekim 1922’de gerçekleştirdiği Bursa Toplantısı eğitim konusuna verilen önemi vurgulamaktaydı.

Mustafa Kemal, İstanbul’dan gelen kalabalık bir öğretmen topluluğuna hitaben; “Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve eğitim ordusunun zaferi için yalnızca ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacak, yaşatacak ve kesinlikle başarıya ulaştıracaksınız. Ben ve bütün arkadaşlarım sarsılmaz bir inançla sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız” demiştir. (Yalçın Kaya, “Bozkırdan Doğan Uygarlık-Köy Enstitüleri” 1.Cilt, Tiglat Matbaacılık A.Ş., İstanbul-2001, sf.39)

3 Mart 1924’te çıkarılan Öğretim Birliği (tevhid-i tedrisat) yasası ve ardından başlatılan eğitim seferberliğiyle eğitimde önemli bir merhale katedildi. Azınlık ve Yabancı okullarının çoğu işlevsiz kaldı; kapatıldı yahut Maarif Vekaleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı) bağlandı. Ruhban okulları ise bağlı oldukları dini cemaatin faaliyetiyle sınırlı kaldı.

İzmir Amerikan Koleji, İstanbul Robert Koleji, İtalyan ve Fransız kolejleri gibi bazı okullar, verdiği laik ve çağdaş eğitimle halen varlığını sürdürmektedir.

 

Ünyekent, 02.03.2022

http://www.unyekent.com/yazi/3036-unye-deki-azinlik-okullari.html