24 Ağustos 2022 Çarşamba

Alevilik Üzerine (1)


 

Alevilik Üzerine (1)

(Ali Rıza Kaçmaz’ın aziz hatırasına)

 

 

Ünye yerel tarihi çerçevesinde yerel nüfusu oluşturan insanlarımızla ilgili yıllardan bu yana yazmaktayız. Şimdi aramızda olmayan Alevi kökenli bir dostum: “Her kesimden insanı yazdınız da bir bizden bahsetmediniz!” diyerek sitem ederdi. “Sizin kesimin öyküsü biraz hassas, Ali Rıza kardeşim.” diyerek, kaçamak cevaplar verirdim.




Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cemevi ziyareti ardından, konuya küçük bir giriş yapma zamanının geldiği kanaatine vardım.

 


Erdoğan’ın Cemevi Ziyareti

 

Ankara'nın Çankaya ve Mamak ilçelerinde bulunan üç ayrı cemevine 30 Temmuz’da düzenlenen saldırıların ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ani bir kararla Muharrem orucunun son gününde Hüseyin Gazi Cemevi’nde iftar programına katıldı.

Erdoğan’ın ziyaretine başta Hüseyin Gazi Derneği yönetimi ile bazı Alevi örgütleri tepki gösterirken, cemevinin Erdoğan'ın ziyareti için yeniden dizayn edilmesi, Mustafa Kemal Atatürk, Hz. Ali ve Hacı Bektaş-ı Veli portrelerinin Erdoğan'ın oturduğu bölümden kaydırılması tartışmalara yol atı. 

Alevi Vakıfları Federasyonu, Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Vakfı yönetimine ilişkin ihraç süreci başlattığını duyurarak, “İnanç ritüellerimizin fütursuzca istismar edilmesine sessiz kalan Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Vakfı yönetimini kınıyoruz” dedi.

Eski Ak Parti Milletvekili Reha Çamuroğlu’na göre Erdoğan’ın cemevi ziyareti, kendisini hedef alan provokasyonların önünü kesmek, 'Alevilere karşı bir iktidar' cepheleşmesini önlemek için yapıldı. Cumhurbaşkanı’nın bir dizi provokatif ve organize olduğu ayan beyan belli olan eylemlerden rahatsız olduğunu ileri sürüldü. (Kaynak: Gazete Duvar)

Diğer yandan bu ziyareti bir “Alevi açılımı” na yoranlar oldu.

 

“Alevi Açılımı”

 

Erdoğan’ın cemevi ziyareti, “Alevi açılımı” öncesi bir PR çalışması olarak değerlendirildi…

Acaba Erdoğan “Alevi açılımı” na mı hazırlanıyor?

İktidara yakın çevrelerden beklenmedik tepkiler geldi.

Aslında “beklendik”idi…

Bu tepkiler iki eksene yerleştirilmişti:

1- 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye ve türbeler kapatılarak; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyidlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırılmamış mıydı?

2- Tek bir Alevi tipi yok. Şii, Kızılbaş, Bektaşi, Caferi, Nuseyri, İmamiye, Zeydiye, İran Şiası, Arap Şiası, Hizbullah, Alisiz Alevilik peşindeki sosyalist grublar gibi bir düzine topluluk var. Hepsinin de ülkemizde uzantıları var.  Pandora’nın kutusunun kapağı açıldığında ne olacağını kestiremezsiniz.

 

Sonuçta “Bu işler biraz da “mayınlı tarlada top oynamak gibidir” denildi.  

“Toplumsal kabuller, beklentiler, korkular iyi okunmaz ise bu tür girişimler faydadan çok zarar verir. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz.”

(Bkz. A. Dilipak, 19.08.2022, Yeni Akit; “Alevi açılımı” mı dediniz! )

 

Aslında Erdoğan’ın cemevi ziyareti hiç bir cenahtan olumlu tepki almadı. Cemevleri kendi oluşumları içinde bu ziyaretten haberli ve sorumlu olmadıklarını ileri sürdü.

Peki devlet erkanı bu mekânı kendi kafalarından, çarşı-Pazar ziyaretine gider gibi mi düzenlemişti?

Doğal olarak cemevlerinin önde gelen talebi, ibadet mekânlarının ibadethane olarak tanınmasıydı.

Bu süreçte de bu talebin sözü edilmedi.

Olay bir parça toz-duman arasında –şimdilik- kaynayıp gitti...

En azından “Demokratik Açılım” yahut “Kürt Açılımı” gibi bir mecraya varmadı.

İlerleyen günlerde umarız varmaz!

 

Alevilik Nedir?

 

Sözcük anlamı Hz. Ali’ye bağlı ya da onun soyundan olanlar demektir. Bir inanç sistemi olarak karşımıza çıkan Alevilik, tarikat olmadığı gibi, tek bir tarikata da bağlanamaz. Daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir (A. Gölpınarlı). Kısaca, Hz. Ali’nin tarafını tutan insanların dünya görüşü olarak tanımlanabilir (R. Zelyut).

Bu bağlamda Alevi, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, Hz. Ali’nin halife olmasını isteyen ve onu imam olarak kabul eden herkesi kapsamaktadır. Daha sonra ise Şii-Batıni inançlara bağlananların tümü Alevi kabul edildi.

Hazreti Muhammed’in ölümünden sonra, İslam tarihinde belirgin bir düşünce ayrılığı ortaya çıkar. Müslümanlar, Mekkeliler ve Medineliler grubu olarak ikiye bölünürler. Medineliler de kendi aralarında düşünce ayrılığına düşünce, Mekkeliler duruma egemen olurlar.

Hz. Muhammed’in soyu olan Haşimoğulları, Peygamber’in soyundan geldiği ve onun damadı olduğu için Hz. Ali’nin halife olmasını ister. Hz. Ali’yi tutanlara karşılık, Hz. Ebubekir’i tutanlar olmak üzere iki karşıt grup ortaya çıkar. Hz. Ali’yi tutanlar (Aleviler), Hz. Osman döneminde çıkan bir isyanda halifenin öldürülmesi üzerine Hz. Ali’yi halife ilan ederlerde de, kökeni toplumsal ve ekonomik nedenlere dayanan bu siyasal ayrılık, düşünce ve inanç ayrılıklarıyla da beslenerek günümüze kadar sürer gelir.

Düşünce ve inanç ayrılıkları, mezhepleri ve bu mezheplere bağlı tarikatları doğurur.

Bir siyasal tavır olarak ortaya çıkan Alevilik, egemen kesime karşı tavır alan halk kesiminin düşünce biçimi olurken, Sünnilik ise yönetim kesiminin ideolojisi olarak biçimlendirildi (R. Zelyut).

Batınilik, Alevilerin kendi ideolojilerini açıklama, olayları çözme yöntemidir.

 

Anadolu Aleviliği

 

Büyük ölçüde sözlü kültür geleneğinin hakim olduğu ve heterojen bir takım özelliklere sahip olan Anadolu Alevîliği, Türklerin İslam’a girişiyle birlikte yaklaşık X. yüzyıldan itibaren başlayan bir süreç içerisinde doğmuştur. Bundan dolayı Alevîliğin doğuşunda Türkler’in İslamiyet’e girişlerinin önemli bir rolü vardır. Türkler’in İslam dinine girişleri, yalnız Türk tarihini ya da İslam tarihini değil, sonuçları itibarıyla dünya tarihini de çok yakından ilgilendiren önemli bir hadisedir. Böylesine önemli olan bu süreç, yüzyıllar öncesinden günümüze süzülerek Alevîliğin doğuşunda da önemli bir etkiye sahiptir. Bu süreçte Alevîliğin ilk nüvelerini teşkil eden anlayış ve eğilimler, özellikle yoksul olan göçebe ve yarıgöçebe Türkmen boyları arasında yayılmıştır. (A.Turan, H. Yıldız, Tarihten Günümüze Anadolu Aleviliği, s. 12)

Faruk Sümer’e göre, Anadolu’daki dinî hareketlerden ekserisinin de Çepni boyu ile yakın ilgisi vardır. Muhtemelen 1240’taki Baba İshak Ayaklanması’na katılan Türkmenler arasında onlar da vardı. Sümer’e göre İlhanlı hükümdarı Olcaytu’nun On İki İmam Şiîliği’ni kabul etmesinden sonra Anadolu’daki Ulu Yörük, Boz Ok, Yukarı Kelkit ve Canik’te yaşayan göçebe birçok topluluk, Halep Türkmenlerinden bazı oymaklar ile Sivas, Tokat, Amasya, Canik, Malatya, Dersim bölge ve yörelerindeki birçok köy bu mezhebi yani Şiîliği kabul etmişlerdir ve buralarda Şiîliği yayanlar da Barak Baba dervişleri ile diğer şeyh ve dervişlerdir. Bu Türkmen topluluklarının içinde Çepni oymakları da vardır. (F. Sümer, Çepniler, s.25-33)

Çepniler bugün, Afyon (Hocalar), Balıkesir (Merkez, Balya, Badırma, Bigadiç, İvrindi, Kepsut, Manyas, Sındırgı, Susurluk), Bolu (Merkez, Mudurnu) Bursa (Mudanya), Çorum (Kargı, İskilip), Gaziantep (Araban, Nizip, Yavuzeli), Kırşehir (Çiçekdağı), Konya (Beyşehir, Taşkent), Manisa (Saruhanlı, Soma, Turgutlu), İzmir (Bergama, Dikili. Kınık, M.Kemal Paşa), Sivas (Gemerek) ve Karadeniz Bölgesinde Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Rize ve Artvin illerinde yaşamaktadırlar.

Batı Anadolu’da İzmir, İzmit, Adapazarı ve Balıkesir’e gitmelerine rağmen en yoğun olarak yerleştikleri, yaklaşık 700 yıldan beri varlıklarını devam ettirdikleri ve kültür mirasını en iyi muhafaza ettikleri bölgelerden biri Doğu Karadeniz bölgesi, bu bölgede de Asar/ Ağasar/ Akhisar yöresi olmuştur. (Ali Çelik, Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü, Trabzon 1999, s. 26)

Çepnilerin Karadeniz bölgesine gelişleri ve Doğu Karadeniz bölgesine yerleşmeleriyle ilgili farklı iki görüş vardır. Bunlardan ilkinde Çepnilerin Sinop üzerinden doğuya doğru gittikleri ifade edilmektedir. İkinci görüş ise Harşit vadisinden Karadeniz’e doğru geldikleri şeklindedir.

Çepnilerin Sinop bölgesine yerleştikleriyle ilgili herhangi bir delil yoktur, ancak bu dönemle ilgili belgelerden Türklerin sürekli olarak doğuya doğru ilerledikleri anlaşılmaktadır.

Bryer’in verdiği bilgilere göre, Trabzon Rum imparatoru II. Jean (Yuannis) zamanında (1280-1297) Türkler Ünye (Halibia) yöresini fethetmişlerdir. Bu Türkler'in Sinop Çepnileri olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Trabzon Rum imparatorluğunun saray tarihçisi Panaretos'a göre imparator Giorgi (1260-1280) hükümdarlığının 14. yılında yani 1280 yılında Toresion dağında Türkmenler' e tutsak düşmüştür. Panaretos, II. Jean'ın 1297 yılında öldüğünü, onun zamanında Türklerin Halibia (Ünye yöresi) yöresini ellerine geçirdiklerini söyledikten sonra Trabzon dolaylarına kadar uzanan büyük bir istilâ hareketlerinde bulunduklarını yazar. Öyle ki çok yerler gayr-i meskûn bir duruma gelmiştir. Yukarıda da söylendiği gibi, bu Türkler veya onların çoğu büyük bir ihtimalle Çepniler ve başlarındakiler de Bayram Bey ailesidir. (A.Bryer, Greeks and Türkmens)

Ünye’ye yerleşmiş olan günümüz Alevi ailelerinin kökenini de bu Çepni boyunda aramak gerekir.

 

(Devam Edecek: Güvenç Abdal Ocağı, Karadeniz-Ünye Çepnileriyle İlişkisi.)

 

 

24.08.2022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/alevilik_uzerine_1-3416.html