Alevilik Üzerine (1)
(Ali Rıza Kaçmaz’ın
aziz hatırasına)
Ünye yerel tarihi çerçevesinde yerel nüfusu oluşturan
insanlarımızla ilgili yıllardan bu yana yazmaktayız. Şimdi aramızda olmayan
Alevi kökenli bir dostum: “Her kesimden insanı yazdınız da bir bizden
bahsetmediniz!” diyerek sitem ederdi. “Sizin kesimin öyküsü biraz hassas, Ali
Rıza kardeşim.” diyerek, kaçamak cevaplar verirdim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cemevi ziyareti ardından, konuya
küçük bir giriş yapma zamanının geldiği kanaatine vardım.
Erdoğan’ın Cemevi Ziyareti
Ankara'nın Çankaya ve Mamak ilçelerinde bulunan üç ayrı
cemevine 30 Temmuz’da düzenlenen saldırıların ardından Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, ani bir kararla Muharrem orucunun son gününde Hüseyin Gazi
Cemevi’nde iftar programına katıldı.
Erdoğan’ın ziyaretine başta Hüseyin Gazi Derneği yönetimi
ile bazı Alevi örgütleri tepki gösterirken, cemevinin Erdoğan'ın ziyareti için
yeniden dizayn edilmesi, Mustafa Kemal Atatürk, Hz. Ali ve Hacı Bektaş-ı Veli
portrelerinin Erdoğan'ın oturduğu bölümden kaydırılması tartışmalara yol
atı.
Alevi Vakıfları Federasyonu, Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat
Vakfı yönetimine ilişkin ihraç süreci başlattığını duyurarak, “İnanç
ritüellerimizin fütursuzca istismar edilmesine sessiz kalan Hüseyin Gazi Kültür
ve Sanat Vakfı yönetimini kınıyoruz” dedi.
Eski Ak Parti Milletvekili Reha Çamuroğlu’na göre Erdoğan’ın cemevi ziyareti, kendisini hedef
alan provokasyonların önünü kesmek, 'Alevilere karşı bir iktidar'
cepheleşmesini önlemek için yapıldı. Cumhurbaşkanı’nın bir dizi provokatif ve
organize olduğu ayan beyan belli olan eylemlerden rahatsız olduğunu ileri
sürüldü. (Kaynak: Gazete Duvar)
Diğer yandan bu ziyareti bir “Alevi açılımı” na yoranlar oldu.
“Alevi Açılımı”
Erdoğan’ın cemevi ziyareti, “Alevi açılımı” öncesi bir PR
çalışması olarak değerlendirildi…
Acaba Erdoğan “Alevi açılımı” na mı hazırlanıyor?
İktidara yakın çevrelerden beklenmedik tepkiler geldi.
Aslında “beklendik”idi…
Bu tepkiler iki eksene yerleştirilmişti:
1- 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye
ve türbeler kapatılarak; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik,
dedelik, seyyidlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırılmamış mıydı?
2- Tek bir Alevi tipi yok. Şii, Kızılbaş, Bektaşi, Caferi,
Nuseyri, İmamiye, Zeydiye, İran Şiası, Arap Şiası, Hizbullah, Alisiz Alevilik
peşindeki sosyalist grublar gibi bir düzine topluluk var. Hepsinin de ülkemizde
uzantıları var. Pandora’nın kutusunun
kapağı açıldığında ne olacağını kestiremezsiniz.
Sonuçta “Bu işler biraz da “mayınlı tarlada top oynamak gibidir”
denildi.
“Toplumsal kabuller, beklentiler, korkular iyi okunmaz ise
bu tür girişimler faydadan çok zarar verir. Tosya’ya pirince giderken evdeki
bulgurdan olursunuz.”
(Bkz. A. Dilipak,
19.08.2022, Yeni Akit; “Alevi açılımı” mı dediniz! )
Aslında Erdoğan’ın cemevi ziyareti hiç bir cenahtan olumlu
tepki almadı. Cemevleri kendi oluşumları içinde bu ziyaretten haberli ve
sorumlu olmadıklarını ileri sürdü.
Peki devlet erkanı bu mekânı kendi kafalarından, çarşı-Pazar
ziyaretine gider gibi mi düzenlemişti?
Doğal olarak cemevlerinin önde gelen talebi, ibadet
mekânlarının ibadethane olarak tanınmasıydı.
Bu süreçte de bu talebin sözü edilmedi.
Olay bir parça toz-duman arasında –şimdilik- kaynayıp gitti...
En azından “Demokratik Açılım” yahut “Kürt Açılımı” gibi bir
mecraya varmadı.
İlerleyen günlerde umarız varmaz!
Alevilik Nedir?
Sözcük anlamı Hz. Ali’ye bağlı ya da onun soyundan olanlar
demektir. Bir inanç sistemi olarak karşımıza çıkan Alevilik, tarikat olmadığı
gibi, tek bir tarikata da bağlanamaz. Daha çok bir mezhep, bir din
görünümündedir (A. Gölpınarlı). Kısaca, Hz. Ali’nin tarafını tutan insanların
dünya görüşü olarak tanımlanabilir (R. Zelyut).
Bu bağlamda Alevi,
Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, Hz. Ali’nin halife olmasını isteyen ve onu
imam olarak kabul eden herkesi kapsamaktadır. Daha sonra ise Şii-Batıni
inançlara bağlananların tümü Alevi kabul edildi.
Hazreti Muhammed’in ölümünden sonra, İslam tarihinde
belirgin bir düşünce ayrılığı ortaya çıkar. Müslümanlar, Mekkeliler ve
Medineliler grubu olarak ikiye bölünürler. Medineliler de kendi aralarında
düşünce ayrılığına düşünce, Mekkeliler duruma egemen olurlar.
Hz. Muhammed’in soyu olan Haşimoğulları, Peygamber’in
soyundan geldiği ve onun damadı olduğu için Hz. Ali’nin halife olmasını ister.
Hz. Ali’yi tutanlara karşılık, Hz. Ebubekir’i tutanlar olmak üzere iki karşıt
grup ortaya çıkar. Hz. Ali’yi tutanlar (Aleviler), Hz. Osman döneminde çıkan
bir isyanda halifenin öldürülmesi üzerine Hz. Ali’yi halife ilan ederlerde de, kökeni
toplumsal ve ekonomik nedenlere dayanan bu siyasal ayrılık, düşünce ve inanç
ayrılıklarıyla da beslenerek günümüze kadar sürer gelir.
Düşünce ve inanç ayrılıkları, mezhepleri ve bu mezheplere
bağlı tarikatları doğurur.
Bir siyasal tavır olarak ortaya çıkan Alevilik, egemen
kesime karşı tavır alan halk kesiminin düşünce biçimi olurken, Sünnilik ise yönetim kesiminin ideolojisi
olarak biçimlendirildi (R. Zelyut).
Batınilik, Alevilerin kendi ideolojilerini açıklama,
olayları çözme yöntemidir.
Anadolu Aleviliği
Büyük ölçüde sözlü kültür geleneğinin hakim olduğu ve
heterojen bir takım özelliklere sahip olan Anadolu Alevîliği, Türklerin İslam’a
girişiyle birlikte yaklaşık X. yüzyıldan itibaren başlayan bir süreç içerisinde
doğmuştur. Bundan dolayı Alevîliğin doğuşunda Türkler’in İslamiyet’e girişlerinin
önemli bir rolü vardır. Türkler’in İslam dinine girişleri, yalnız Türk tarihini
ya da İslam tarihini değil, sonuçları itibarıyla dünya tarihini de çok yakından
ilgilendiren önemli bir hadisedir. Böylesine önemli olan bu süreç, yüzyıllar
öncesinden günümüze süzülerek Alevîliğin doğuşunda da önemli bir etkiye
sahiptir. Bu süreçte Alevîliğin ilk nüvelerini teşkil eden anlayış ve
eğilimler, özellikle yoksul olan göçebe ve yarıgöçebe Türkmen boyları arasında
yayılmıştır. (A.Turan, H. Yıldız, Tarihten
Günümüze Anadolu Aleviliği, s. 12)
Faruk Sümer’e göre, Anadolu’daki dinî hareketlerden
ekserisinin de Çepni boyu ile yakın
ilgisi vardır. Muhtemelen 1240’taki Baba
İshak Ayaklanması’na katılan Türkmenler arasında onlar da vardı. Sümer’e
göre İlhanlı hükümdarı Olcaytu’nun On İki İmam Şiîliği’ni kabul etmesinden
sonra Anadolu’daki Ulu Yörük, Boz Ok, Yukarı Kelkit ve Canik’te yaşayan göçebe
birçok topluluk, Halep Türkmenlerinden bazı oymaklar ile Sivas, Tokat, Amasya,
Canik, Malatya, Dersim bölge ve yörelerindeki birçok köy bu mezhebi yani
Şiîliği kabul etmişlerdir ve buralarda Şiîliği yayanlar da Barak Baba
dervişleri ile diğer şeyh ve dervişlerdir. Bu Türkmen topluluklarının içinde
Çepni oymakları da vardır. (F. Sümer,
Çepniler, s.25-33)
Çepniler bugün, Afyon (Hocalar), Balıkesir (Merkez, Balya,
Badırma, Bigadiç, İvrindi, Kepsut, Manyas, Sındırgı, Susurluk), Bolu (Merkez,
Mudurnu) Bursa (Mudanya), Çorum (Kargı, İskilip), Gaziantep (Araban, Nizip,
Yavuzeli), Kırşehir (Çiçekdağı), Konya (Beyşehir, Taşkent), Manisa (Saruhanlı,
Soma, Turgutlu), İzmir (Bergama, Dikili. Kınık, M.Kemal Paşa), Sivas (Gemerek)
ve Karadeniz Bölgesinde Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Rize ve Artvin illerinde
yaşamaktadırlar.
Batı Anadolu’da İzmir, İzmit, Adapazarı ve Balıkesir’e
gitmelerine rağmen en yoğun olarak yerleştikleri, yaklaşık 700 yıldan beri
varlıklarını devam ettirdikleri ve kültür mirasını en iyi muhafaza ettikleri
bölgelerden biri Doğu Karadeniz bölgesi, bu bölgede de Asar/ Ağasar/ Akhisar
yöresi olmuştur. (Ali Çelik,
Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü, Trabzon 1999, s. 26)
Çepnilerin Karadeniz bölgesine gelişleri ve Doğu Karadeniz
bölgesine yerleşmeleriyle ilgili farklı iki görüş vardır. Bunlardan ilkinde
Çepnilerin Sinop üzerinden doğuya doğru gittikleri ifade edilmektedir. İkinci
görüş ise Harşit vadisinden Karadeniz’e doğru geldikleri şeklindedir.
Çepnilerin Sinop bölgesine yerleştikleriyle ilgili herhangi
bir delil yoktur, ancak bu dönemle ilgili belgelerden Türklerin sürekli olarak
doğuya doğru ilerledikleri anlaşılmaktadır.
Bryer’in verdiği bilgilere göre, Trabzon Rum imparatoru II.
Jean (Yuannis) zamanında (1280-1297) Türkler Ünye (Halibia) yöresini
fethetmişlerdir. Bu Türkler'in Sinop Çepnileri olmaları kuvvetle muhtemeldir.
Trabzon Rum imparatorluğunun saray tarihçisi Panaretos'a
göre imparator Giorgi (1260-1280) hükümdarlığının 14. yılında yani 1280 yılında
Toresion dağında Türkmenler' e tutsak düşmüştür. Panaretos, II. Jean'ın 1297 yılında
öldüğünü, onun zamanında Türklerin Halibia (Ünye yöresi) yöresini ellerine
geçirdiklerini söyledikten sonra Trabzon dolaylarına kadar uzanan büyük bir
istilâ hareketlerinde bulunduklarını yazar. Öyle ki çok yerler gayr-i meskûn
bir duruma gelmiştir. Yukarıda da söylendiği gibi, bu Türkler veya onların çoğu
büyük bir ihtimalle Çepniler ve başlarındakiler de Bayram Bey ailesidir. (A.Bryer, Greeks and Türkmens)
Ünye’ye yerleşmiş olan günümüz Alevi ailelerinin kökenini de
bu Çepni boyunda aramak gerekir.
(Devam Edecek: Güvenç Abdal Ocağı, Karadeniz-Ünye
Çepnileriyle İlişkisi.)
24.08.2022,
Ünyekent
https://www.unyekent.com/kose-yazilari/alevilik_uzerine_1-3416.html