2 Kasım 2022 Çarşamba

Tersâne-i Âmire ve Ünye Ocaklığı




Tersâne-i Âmire ve Ünye Ocaklığı

 

 Özet

Ülkelerin idari yapılanmasında amaç daha kolay yönetilebilmesini sağlamaktır. Bu nedenle ülke yönetiminde çeşitli yönetim birimleri ortaya çıkar. Ulus altı birim olarak da adlandırılan bu idari bölümler Cumhuriyet Türkiye’sinde il yahut ilçeye ayrılırken, Osmanlı yönetiminde “sancak” statüsüyle belirlenirdi. 19. yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu 600 yıl süren "eyalet sistemi" uygulamasından vazgeçmiş, zamanın gereklerine daha uygun bulduğu vilayet nizamnamesini hayata geçirmeye çalışmıştır.[1] Ayan döneminin aksine, yönetim merkezden atanan memurlar tarafından yapılmakta, vilayet statüsündeki sancaklarda “sancak beyi” yerine “kaim makam” (yerine bakan = naip) anlamına gelen kaymakamlar atanmıştır. Vilayet Nizamnamesi ile sancak yapılan yerlerden biri Ünye’dir. Bu çalışmamızda sancak statüsünün Orta Karadeniz’de neden Ünye’ye tanındığı, Ünye’nin yüz yılı aşkın süredir Tersane-i Amire’ye bağlı bir Ocaklık olmasının bu konuda etkisinin ne olduğu ve günümüze ulaşan sonuçları üzerinde duracağız.

Giriş

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yapılan düzenlemeyle Ünye’ye 1864-68 yılları arasında “Vilayet=Sancak” statüsü tanındı. Ünye Sancağı’na giden süreç birdenbire ortaya çıkmadı. Dolayısıyla sancak statüsü birden ortadan kalkmadı, hatta resmiyette “Sancak” olmadığı halde fiiliyatta bir süre daha bu konumunu sürdürdü. Payitahttan gelen Ünye ile ilgili yazışmalar, bu yapının sözünü ettiğimiz 1864-68 yılları öncesinden başladığı ve saltanatın son yıllarına kadar sürdüğünü göstermektedir.

Ünye’ye sancak statüsünün tanınmasında, şüphesiz coğrafi konumundan jeopolitik yapısına, nüfus bireşiminden sosyoekonomik durumuna kadar bir dizi etken rol oynamıştır. .

Öncelikle sırtını gemi yapımına elverişli ormanların bulunduğu Canik dağlarına dayaması etkili olmuştur. Tersane-i Amire’de Osmanlı donanması için gemi yapımında ihtiyaç duyulan malzemelerin temininde öne çıkmış, önemli bir ocaklık bölgesi yanında bizzat tersane kurulumuyla donanmanın alt yapısını oluşturmuştur.

Yoğun kendir ekimi ve ip imalatını teşvik eden “ocaklık” konumu, Ünye ve çevresinde önemli bir iş kolu olarak “ipçilik” mesleğini öne çıkarmış, Ünye, Osmanlı donanmasının uzun yıllar ip ihtiyacını karşılamıştır.

 Tersâne-i Amire

 Dârüssınâa-i Âmire de denilen Tersâne-i Âmire, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla birlikte Gelibolu’da teşekkül eden ve sonraları devletin genişlemesine paralel olarak İstanbul Haliç’te esaslı bir teşkilâta kavuşan Osmanlı denizcilik faaliyetinin merkez üssüdür.

Osmanlılar tersane yerine önceleri “liman” kelimesini kullanırken XVI. yüzyılın başlarından itibaren daha çok İtalyanca “darsena” kelimesine benzeyen “tershâne”yi (tersâne) kullanmaya başlamıştır.[2]

Osmanlı belgelerinde “gemi inşa edilen gözler” anlamında ilk defa 1514’de “tershâneler” (BA, Müteferrik Defterler, nr. 36806, s. 272) ve Pîrî Reis’in Kitâb-ı Bahriyye’sinde Alanya Tersanesi için “dershâneler” biçiminde geçmiş ve çok geçmeden (1527) Galata’daki gemi inşa üssüne “tershâne” adı verilmiştir. Galata Tersanesi, Barbaros Hayreddin Paşa zamanında Tershâne-i Âmire olmuştur. Osmanlılar, sahillere ulaştıktan kısa bir süre sonra gerek Bizans’tan intikal eden gerekse denizci Anadolu beyliklerinden kalan İzmit, Gemlik, Edincik, Gelibolu ve İstanbul’daki Kadırga Limanı gibi eski tersanelerden yararlanmış, Sinop ve bugün hâlâ varlığını koruyan Alanya gibi Selçuklu tersaneleri de Osmanlılar tarafından kullanılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin ilk teşekküllü tersanesi 1390’da Yıldırım Bayezid tarafından Gelibolu’da Bizans’tan kalan tersanenin yerinde kurulmuştur. Bu dönemde burası liman diye geçer.

Tersane-i Amire’nin Kurulması

İstanbul’un fethinden sadece iki yıl sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından Kasımpaşa'da küçük bir dere ağzına Tersane-i Amire (Devlet Tersanesi) kuruldu. Vaktiyle denize erişimi sınırlı bir Türk beyliği olan Osmanlılar, çok kısa sürede Akdeniz’in yeni süper gücü olma yolunda ilerlemeye başladı. Bu ilk tesis, eski Ceneviz kolonisi Galata’ya yakınlığından dolayı “Galata Arsenali” olarak da anılır. Tersâne-i Âmire; devlet tersanesi, imparatorluk tersanesi veya hükümdarlık tersanesi anlamında kullanılan bu tersane Haliç kıyısında Azapkapı’dan, Hasköy’e kadar uzanan geniş bir alanı kapsamaktadır. Galata Bölgesine yakınlığı nedeniyle bazı kayıtlarda “Galata Tersanesi” olarak da geçmektedir. Ayrıca tersanenin İstanbul’da olduğunu belirtmek amacıyla “İstanbul Tersanesi” olarak da bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmet’in Gelibolu Tersanesi’nden gemi yapım ustalarını aileleriyle beraber buraya getirmesi, tersane etrafında Kasımpaşa mahallesinin gelişmesiyle sonuçlandı. Kasımpaşa, modern zamanlara dek Tersane-i Amire ile her zaman organik bir ilişki içinde oldu.[3]

Tersanenin çevresi yüksek duvarlarla çevrili olduğundan bu geniş sahanın değişik yerlerindeki ana kapılarla tersaneye giriş-çıkışlar sağlanıyordu. Azaplar Kapısı, günümüzde Azapkapı denilen yerde olup Galata bölgesine açılıyordu. Kasımpaşa Kapısı, Kasımpaşa deresine açılıyordu. Kara tarafından açılan kapılar Nakkaşhane, Zindan ve Şahkulu kapılarıydı. Hasköy tarafına açılan kapısına da Hasköy Kapısı denirdi.

I. Selim döneminde imparatorluk tersaneleri, Galata surlarından Kâğıthane Nehri’ne kadar Haliç’in kuzey kıyıları boyunca genişledi ve Osmanlı donanması için her tür ahşap gemi inşasına elverişli, “çeşm” (göz) adı verilen üstü kapalı kızaklar ilave edildi. Donanmanın merkez üssü, Gelibolu’dan Haliç’e taşındı. (1515)

Tersane-i Amire, zamanla Akdeniz'in en büyük tersanelerinden biri haline geldi ve bugün ünlü Venedik Bienali'ne ev sahipliği yapan Venedik Arsenal'i ile sık sık karşılaştırıldı.

Tersâne-i Âmire Binaları: Tersaneler (Gözler), Mahzenler, Kârhâneler, Odalar, Divanhâne, Câmi, Zindan, Tersâne-i Âmire Bahçesi ve Kasr-ı Hümayun’dan oluşur.

Başlıca Osmanlı Tersaneleri: Gelibolu Tersanesi, İstanbul Tersanesi, Süveyş Tersanesi, Basra Tersanesi, Tuna Kaptanlığı ve Rusçuk Tersanesi, Birecik, İzmit, Kastamonu, İnebolu, Bartın, Sinop, Samsun, Ünye Tersanesi ve diğer tersaneler.

İdari Yapı ve Personel: Osmanlı Bahriyesinde İdari Personel; Donanma Ricâli, Tersâne-i Âmire Ricâli ve Tersane Halkı olarak üçe ayrılmaktadır. Donanma Ricâli derya beyleri, kapudanlar ve gemilerdeki diğer hizmetlilerdir. Tersâne-i Âmire Ricâli ise Tersâne-i Âmire’de hizmet görenlerdir. Osmanlı Bahriyesi ve tersane de çalışanların tümüne tersane halkı denirdi. (Kaynak: R. Baykal)

Tersâne-i Âmire’de İnşa Edilen Gemi Çeşitleri:

Osmanlı donanmasını oluşturan gemilerden kürek ve yelkenle hareket eden gemilere “çektiri”,  “çekdirir” veya “çekdirme” ; yalnız yelkenli hareket eden gemilere ise, “yelkenli” ve kalyon sınıfı gemiler denirdi.


Ünye Ocaklığı

Ocaklık kelimesi, Osmanlı öncesi dönemlerdeki kaynaklarda, daha çok toprak tasarrufu ve toprağın hizmet karşılığındaki kullanım hakkının belli bir aileye ırsen bırakılmış olması şeklinde belirtilmektedir. Ocaklık, Tersane-i Amire masraflarına karşılık olarak tahsis olunan aşar veya örfi hasılat yerine de kullanılan bir tabirdir. Bu çeşit ocaklıklar, Osmanlı donanmasının nüvesini teşkil eden Tersane-i Amire için de oluşturulmuştur.

İmparatorluğun farklı bölgelerinde bilhassa kıyı kesimlerinde gemi yapım atölyesi de diyebileceğimiz tersaneler inşa edildikten sonra, Tersane-i Amire’de donanma için gemi yapımında ihtiyaç duyulan malzemelerin temininde de bu malzemelerin üretildiği bazı ocaklık bölgeleri ortaya çıkmıştır. Bu sisteme tersane ocaklığı adı verilmiştir. Bu bölgeler özellikle başkente yakın coğrafyalardan seçilmiştir.

Bu ocaklık bölgeleri arasında Karadeniz dolaylarının da yer aldığı “Kastamonu, İnebolu, Bartın, Sinop, Samsun, Ünye civarı ve Karahisar-ı Şarki, Alaiye, Payas, Kırklareli, Pravadi, Vize, Karinabad, Aydos, Çatalca, Silivri, Çekmece, Midye, Biga, Bayramiç, Tuzla, Kazdağı, Seddü’lbahir, Kumkale, Eceovası, Ezine, İzmir, Menemen, Saruhan, Aydın, Menteşe, Mihalıç, Selanik, Avlonya, Midilli, Eğriboz, Atina, İstefe, Gümülcine, Berkofça, Ilıca, Niş, Edirne, Ustrumca, Manastır, Kratova, Köstendil, Sidre-Kapsi, Demirhisar, Misivri, Ahyolu, Üsküp ve Samakov” idi. [4]

İdari teşkilatın dışında bu çeşit ocaklıklar, Matbahı Amire, Istabl-ı Amire, Tersane-i Amire ve bazı askeri görevlilerin maaşlarına karşılık kendilerine tahsis edilen gelir üniteleri özelliği taşımaktadır Burada çalışanlar bütün vergilerden veya avarız türü vergilerden muaf olmuşlar, buna karşılık donanma için gerekli malzemeyi hazırlamışlar ve tersane eminine teslim etmişlerdir. Gereken malzeme Tersane emini tarafından belirlenir, tedarik edilip gönderilmesi beklenirdi.[5]

 

 

(Devam Edecek)

 

Ünye Tarih Araştırma Grubu

A. Kabayel – A. D. Varilci

 

 

 

02.11.2022, ÜNYE KENT

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/tersne-i_mire_ve_unye_ocakligi-3556.html

 



[1] Yaşar Yücel, Osmanlı İmparatorluğunda desantralizasyon, s. 22,  Yayl Y., 1974

[2] İdris Bostan, İslam Ansiklopedisi, Cilt 40, s. 513

[3] Prof. Dr. Reşat Baykal, Tersâne-i Amire’nin Tarihçesi, İdari Yapısı ve Personeli.

[4] Prof. Dr. Mehmet OKUR, Geçmişten Günümüze Karadeniz’de Ulaşım, KTÜ Yay. s. 119

[5] Prof. Dr. Mehmet OKUR, Age. S. 120