Ünye Ocaklığı ve İp Üretimi
1864-68 yıllarında Ünye’ye sancak statüsünün tanınması siyasi mülahazalarla gerçekleşen bir hadise değildir. Sırtını gemi yapımına elverişli ormanların bulunduğu Canik dağlarına yaslayan Ünye, bu seçimde önde gelen yerleşimlerden biriydi. Tersane-i Amire’nin[1] Osmanlı donanması için gemi yapımında ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etmede Ünye öne çıkmış, önemli bir ocaklık bölgesi yanında bizzat tersane kurulumuyla donanmanın alt yapısını da oluşturmuştur.
Gemi yapımının ve malzemelerinin temini yanında Ünye’nin
ekonomik hayatını derinden etkileyen bir başka iş kolu daha açılmıştır.
Donanmanın en büyük ihtiyaçlarından biri olan ip temini bu bölgeden
sağlanmıştır. Ünye ve çevresinde yoğun kendir
ekimi ve ip imalatını teşvik
eden, işte bu “ocaklık” konumu
olmuştur.
Böylece Ünye ve çevresinde önemli bir iş kolu olarak “ipçilik”
mesleği öne çıkmış, Ünye, Osmanlı donanmasının uzun yıllar ip ihtiyacını
karşıladığı gibi, günlük kullanım nesnesi olarak tarımda ve hayvancılıkta
kullanılmak üzere yakın tarihimize kadar kendirden ip imalatı sürmüştür.
Ünye Tersanesi 1890-1900
Ünye Tersanesi ve Limanı Eylül 2021
Ünye Ocaklığı
Ünye’de gemi yapım atölyesi de diyebileceğimiz tersanelerin ilk inşa tarihini kesin olarak bilemiyoruz. Ancak 18. Yüzyıl’da Tersane-i Amire’de gemi yapımı için ihtiyaç duyulan malzemelerin temini ve bu malzemelerin üretilmesi amacıyla bazı ocaklık bölgelerinin ortaya çıktığını bilmekteyiz.
Tersane
ocaklığı adı verilen bu birimlerde, İlk bölümde ifade ettiğimiz gibi belli ölçekte bazı
gemiler inşa edilebilmiş, Tersane-i Amire’nin ihtiyaç duyduğu keresteyi temin
eden ve yarı işlenmiş biçimde gönderen tersaneler
kurulmuştur.
Bu görevlerin yanı sıra Ünye
Ocaklığının en önemli işlevi ise, donanmanın ip ihtiyacını karşılayan bir ocaklık olmasıdır. Ünye civarında yoğun kendir ekimi ve ip imalatını
teşvik eden “ocaklık” konumu, Ünye’de önemli bir iş kolu olarak “ipçilik” mesleğini öne çıkarmıştır.
Bu ocaklık konumu nedeniyle Ünye, Osmanlı donanmasının uzun
yıllar ip ihtiyacını karşılamış, Tersane-i
Amire’nin ihtiyaç duyduğu malzemelerin temininde öne çıkmıştır.
Ünye Tersanesi Osmanlı donanmasının alt yapısını oluşturmuş,
yıllarca donanmaya ip sağlayan bir
üretim merkezi olmuştur.
Donanmanın ihtiyacı olan tel için İstanbul’da bir fabrika
kurulduğuna dair elde bir veri bulunmasa da taşrada devlet tarafından finanse
edilen ve destgah olarak
isimlendirilen tezgâhların kurulduğu kesin olarak anlaşılmaktadır. Ünye’de bu minvalde 1782/1783
yıllarında 9 kadar tezgâh faaliyet göstermekte iken Trabzon Valisi Ali Paşa’nın önerisi üzerine bunu 20 tezgâha çıkarmak
için 6381 kuruşun sarf edilmesi kararlaştırılmıştı.
Burada bulunan tezgâhların bakım ve tamiri devletin önemle üzerinde durduğu bir konuydu. 1791/1792 yılına gelindiğinde Ünye’de bulunan bir tane tel imalathanesinin harap olmaya yüz tutması üzerine üretim yapmak ve mevcut telleri korumanın imkânsız olduğunun anlaşılması üzerine kadı ve bilirkişilerle bir keşif yapılarak burasının tamir edilmesi için bir masraf listesi çıkarılmıştı.[2] Bu masraf listesi şu şekildeydi:
Malzeme Adı |
Adedi / Miktarı |
Masrafı (kuruş) |
Kiremit |
100,000 |
800 |
Kiremit altına
tahta |
40,000 |
400 |
Kebir direk |
50 |
100 |
Tabana
kadar taş |
100 |
- |
Taş kayık |
100 |
300 |
Çivi |
600 vukıyye
(769 kg) |
360 |
Bakır Oluk |
150 vukıyye
(192 kg) |
160 |
Üstadiye |
- |
280 |
Ünye İp İmalathanesinin Tamiri İçin
Yapılan Harcamalar
Kaynak: BOA.C.BH.16.764.2./13 Recep 1206 (7 Mart 1792)
Tersâne-i Âmire’ye bağlı Ünye Ocaklığı’nın getirdiği “sancak” statüsü idari yapılanmada
1864-68 yıllarını kapsasa da, fiiliyatta uzun yıllar etkisini sürdürmüştür.
Tersane Ocaklığı’nın mirası olarak kurulan Ünye Tersanesi küçük çapta gemi yapımı
ve büyük gemilerin onarımı işleviyle günümüze kadar gelmiştir.
Ünye’nin İstanbul’la ilişkisi gemi yapımı – onarımıyla sınırlı
kalmayıp, deniz ticareti yoluyla sürmüştür. Yolcu ve eşya nakliyesinde
karayolundan çok deniz yolunun tercih edildiği dönemlerde Ünye İskelesi önemli
bir ihracat ve ithalat kapısı olmuştur. Giderek iskele konumundan liman
aşamasına geçilmiş, Cevizderesi’nin doğu sahiline kurulmuş ve bugün
Karadeniz’in önde gelen kıyı limanlarından biri konumuna ulaşmıştır.[3]
İp üretimi ise zaman içinde daralıp üretim farklılaşmasına
uğrasa da bugün bile varlığını sürdürmektedir.
Kendirin en yaygın olarak üretildiği yerlerin başında ise Orta
Karadeniz bölgesi gelmektedir. Burada bulunan ve Canik sancağı içinde yer alan
Samsun, Çarşamba, Perşembe, Ünye ve
Fatsa gibi kazalar yaygın biçimde kendir üretmekte ve donanmanın ihtiyacı olan
teli temin etmektedir.18.yüzyılda kalyon teknolojisine geçilmesiyle birlikte
donanmanın ihtiyacı olan tel miktarı da büyük ölçüde artmıştır.[6]
Ocaklık bölgelerinden
toplanan teller daha ucuz ve daha güvenli olduğu düşüncesiyle genelde deniz
yoluyla İstanbul’a taşınmaktaydı. Ünye
ve Fatsa iskeleleri gemilere tel yüklenen iki önemli iskeleydi. Ancak kış
mevsiminde Karadeniz’de aniden bastıran fırtına sonucu oluşan yüksek dalgalar,
güçlü akıntılar ve şiddetli yağış gibi olumsuz hava koşullarının etkisiyle
alabora olma ya da karaya oturma riski karşısında deniz yolunu kullanmak cazip
olmaktan çıkıyordu. Bu da kara yolunu bir alternatif olarak ön plana
çıkarıyordu. Karadan nakliyat gerçekleşeceği zaman taşınan telleri yağmurdan
korumak için belli sancakların ahalisinden “sargı kilimi” adıyla bir örtü talep
edilmekte ve teller bunlara sarılarak nakledilmektedir. Örneğin Ünye ve Fatsa
iskelesinden 6,000 (337,9920 kg) kantar telin gemilere yüklenerek İstanbul’a
nakledilmesi tasarlanmışken kış koşulları nedeniyle 1129 (1716/1717) yılında
kara yoluyla İstanbul’a taşınması gerekmiştir.[7]
Ünye, Fatsa ve Samsun kalesi dizdarlarına gönderilen Evasıt
Zilkade 1138 (Temmuz 1726) tarihli bir hükümde, onlara satın alınan teli
gemilerine yüklemedikleri gerekçesiyle “mu’cib-i ibret” için Hüseyin ve Ahmet
reisi Samsun kalesine kalebent etmeleri istenmişti. Bu kişiler Yeniçerilik
iddiasıyla ortaya çıkarak daha önce miri için toplanan teli İstanbul’a
taşıdıklarını beyan ederek “her zaman tahmil edemeyiz.” diyerek yeniden tel
taşımayı reddetmişlerdi.[8]
Kendir - Kenevir
Kenevir veya kendir (Cannabis), Cannabaceae familyasına ait tek yıllık, çift çenekli ve otsu bir bitki cinsidir. Anavatanı Orta Asya ve Güney Hindistan olmasına rağmen günümüzde ılıman ve tropik bölgelerin çoğunda yetişir ve kültürü yapılır. Bitki cinsi eşeylidir, yani erkek ve dişi olmak üzere ikiye ayrılır. Erkek bitki polen üretirken dişi bitki çiçeklenir ve bazı türlerde yüksek oranda tetrahidrokannabinol (THC) ihtiva eder. Kenevirden elde edilen esrar maddesi, işte bu dişi bitkilerin çiçek ve tohum yataklarından ve bu bölgelerin etrafında bulunan yapraklardan elde edilir. Esrar maddesi keyif verici olarak kubar, toz esrar veya kubar yağı biçiminde kullanılır. Ayrıca THC maddesi tababette trankilizan, antikonvülzan ve sedatif olarak kullanılmaktadır.
İp, kendir ya da kenevir olarak isimlendirilen bitkinin
liflerinden elde edilmektedir. Bir
yıllık ömre sahip olan kendir, 2-3 metre kadar büyüdükten sonra toprak yüzeyine
yakın bir noktadan kesilmekte veya elle sökülmekte, ardından bitkinin gövdesi
ıslatılıp yumuşatıldıktan sonra ezilerek tel bükmek için lif elde edilmektedir.
Tel şeklinde olan bu lifler, yetiştirildiği yere nispetle Fatsa teli olarak ifade edilmektedir.[9]
(Devam
Edecek)
A. Kabayel – A. D. Varilci
16.11.2022,
Ünyekent
https://www.unyekent.com/kose-yazilari/unye_ocakligi_ve_ip_uretimi_-3582.html
[1] Osmanlı
denizcilik faaliyetinin merkez üssü, İstanbul Haliç’te bulunan gemi yapım
tersanesidir.
[2] Süleyman Nutki, Kamus-ı Bahri, Derleyen
Mustafa Pultar, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2011, s. 56;
BOA.AE.SSLM.III.77.4645.1./2 Rebiyülahir 1206.
(29 Kasım 1791). BOA.C.BH.253.11730.1./23 Zilhicce 1197 (19 Kasım 1783)
[3] Son
yıllarda Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin teşvikleriyle Ünye Konteyner Limanı
aşamasına gelmiş, Ünye Limanı'ndan sebze ve meyve yüklü ilk Ro-Ro gemisi
Rusya'ya hareket etmiştir.
[4] Tel,
Osmanlı sözlük yazarlarından Süleyman Nutki’ye göre kendirden sağa bükülmek
suretiyle elde edilen bir tür sicimdir. Lütfi Gürçay da teli tıpkı Süleyman
Nutki gibi sağa bükülerek yapılmış sicim olarak tanımlarken, Metin Karayazgan
bir halatı oluşturan ince iplikler anlamına gelen filaşa terimiyle eş anlamlı olarak kullanmıştır. Bu yüzden
günümüzde kullanılan madeni tel ile anlam yönünden fazla bir benzerliği yoktur.
[5] Çıpa,
çapa, demir veya lenger, denizcilikte herhangi bir deniz taşıtını istenilen bir
yerde sabit tutmak için suyun dibine bırakılan, iki veya daha çok kanca
şeklinde kolu bulunan, uzun bir zincire veya kabloya bağlı, genellikle metalden
yapılmış alet.
[6] Mehmet TAŞ, 18.Yüzyıl Osmanlı Donanmasına
Tel Temini, 1794
[7] BOA.A.DVNS.MHM.d.126.17./Evasıt
Zilhicce 1129 (Kasım/Aralık 1717)
[8] BOA.A.DVNS.MHM.d.124.
(Aktaran: S. Nutki)
[9] Bugün de
benzer biçimde Fatsa limanından sevk edilen bentonit’in tamamı Ünye’de çıkarılmasına rağmen Fatsa Kumu yahut Kedi Kumu adıyla
anılmaktadır.