Karadeniz Arkeolojisi – Hititler
Karadeniz Arkeolojisi, Hititlerin tarih sahnesine çıktıkları
dönemi farklı bir kategoride ele alır. Kalkolitik Çağ sona ermiş, yazısız
dönemden tarihin başladığı yazılı dönemlere geçişmiştir. Mübadele (ticari mal değişimi)
artmış, savaş ve göçler kitlesel boyuta ulaşmıştır.
Hititlerin Avrupalı bir kavim olduğu ve Anadolu’ya Kafkaslar
üzerinden geldikleri kabul edilir. Dolayısıyla Karadeniz kıyısında, özellikle
Orta Karadeniz’de Hititlerin izlerini sürerken, Batı Karadeniz’de de var
olduklarını gösteren bulgura rastlanmaktadır.
Örneğin Batı Karadeniz kıyısında bulunan İnönü Mağarası kazılarında, III. tabakaya ait ahşap tabanlar açığa
çıkarılmıştır. Bu tabanlar üzerinde metalden yapılmış çok sayıda alet, süs
eşyası ve silah ele geçmiştir. Yine aynı kontekste, iyi korunmuş bir adet tunç
boğa heykelciği ve bir adet pişmiş toprak heykelcik bulunmuştur. Heykelcik
başı, stil olarak Hitit tasvir sanatından tanınan insan tasvirleri ile
benzerlik göstermektedir. Üstelik buluntuların karbon örnekleri M.Ö. 1431-1285
ile MÖ 1295-1123 aralığını vermektedir. Bu bağlamda Batı Karadeniz Bölgesi’nde
önceki yıllarda tesadüfen ele geçen Geç Tunç Çağı’na ait bazı tekil bulgulara
ek olarak, ilk kez sistemli kazılarla, tanımlı tabakalarda bulgular elde
edilmiştir. Söz konusu bulguların Hitit kentlerinde ele geçen örnekler ile
yakın benzerlik göstermesi, Batı Karadeniz Bölgesi’nin Hitit Ülkesi ile uzun
yıllardır sorgulanan ilişkisi hakkında ipuçları sunmaktadır. Ayrıca, Hitit
belgelerinde adından sıkça söz edilen Kaşkalar
ve Pala-Tum(m)ana eyaletlerinin
bölgedeki olası lokalizasyonları tartışılmaya başlanmıştır.
Aynı dönemde Kuşşara
(Alacahöyük) ve Neşa (Kültepe)
şehirlerinin kralı olan Anitta'ya
ait metinlerde, Orta Karadeniz kıyısındaki Zalpuwa
kentinin ele geçirildiği ve kuzey topraklarına seferler düzenlendiğini
yazmaktadır. I. Hattuşili'nin askeri
seferlerini anlattığı bir metinde, Kaşkaların
adı geçmemekle beraber, Kaşkaların hâkimiyet alanında bulunan Šanahuitta ve Zalpa'ya seferler düzenlediği anlatılır. Hattuşili, bu seferlerden
sonra Anadolu'da siyasi birliği sağlamış ve nihayetinde Kuzey Suriye'ye
yönelmiştir.
Kaşka ismine eski krallık devrine ait belgelerde rastlanılmaz,
bunun yanında III. Hattuşili ve IV. Tuthaliya dönemine ait belgelerde
Kaşkaların Hitit İmparatorluğu'nun daha eski dönemlerindeki varlığından
bahsedilir. III. Hattuşili’nin kutsal
Nerik Kentinde ayinler yaptığı ve
Fırtına Tanrısına adaklar sunduğu Hitit tabletlerinde yazmaktadır. Yaklaşık 200
yıl Kaşkaların elinden geri alınamayan kutsal
Nerik kentinin, 2015 yılı kazılarında Samsun ili Vezirköprü ilçesi
yakınındaki Oymaağaç Höyük’te olduğu
anlaşıldı.
Ünye Kalesi ve çevresinde yapılması muhtemel bir
arkeolojik kazıda Hitit varlığına rastlamak sürpriz sayılmamalıdır. Değerli öğretmenin
Merhum Osman İrfan Işık’ın yıllar
önce sık sık ifade etmiş olduğu gibi, kapsamlı bir kazıda Hitit yapısı potern
yahut benzeri buluntulara karşılaşabileceğimizi zannediyoruz.
Anadolu’da Hitit Çağı
Anadolu’da MÖ. 1.650 –
1.200 yılları Hitit Çağı olarak bilinir. Anadolu’nun ilk merkezi gücü
Hititler Avrupalı bir kavimdi. Neden Karadeniz’in kıyı kesimini yahut dağlık
bölgelerini tercih etmemişlerdi? Çünkü geldikleri bu topraklarda kendilerinden
daha üstün bir medeniyet kurmuş olan Hattiler
vardı, onların kültürlerinden etkilendiler.
Alacahöyük’te ele geçen Güneş Kursu, boğa ve geyik figürinleri önceleri Hititlere
mal edilse de Hattilere ait olduğu ortaya çıktı. Dini törenlerde Hatti inancını
sürdürüyor, ibadetlerini onların diliyle yapıyorlardı.
Hititler MÖ. 13. Yy. ’da en görkemli dönemini yaşadı ve birçok
ülkeyi yasal olarak kendine bağladı. Kendilerini “bin tanrılı halk” olarak tanımlıyorlardı. Yendikleri komşularının
tanrılarını kızdırmaktansa adlarına tapınak inşa ediyor, onları kendi tanrıları
arasına katıyorlardı. En amansız düşmanları Karadeniz’in kıyı kesiminde
düzensiz göçmenler olarak yaşayan Kaşkalardı.
Anadolu’da Son Tunç Çağı’nda kendilerine “Nesili”
diyen ve Nesice konuşan Hititler,
Orta Anadolu’da bir dünya imparatorluğu kurdular. Başkent Hattuşa’daki devlet arşivlerinde bulunan 25 bin tablette
mitolojiden tıbba, dinden hukuka çeşitli konular kaydedilmişti.
Hititlerin Kökeni ve Hatti Ülkesinin Fethi
Hitit etnisitesi, konuştukları dile göre Hint – Avrupalı bir
topluluk olduklarını göstermektedir. Ancak söz konusu olan kitlesel bir istila
değil, belirgin arkeolojik izler bırakmayan ve MÖ. 3. Binin son yüzyılları
boyunca işleyen yavaş bir yerleşme sürecidir. Anadolu kökenli olmayan bu halk,
öncülleri Hattilerin güçlü etkisinde kalacak ve Anadolu’nun en güçlü maddi
kültür geleneklerini (mimari, mitoloji…) kendine özgü bir şekilde yeniden
üretecekti. Hititlerin gelmesiyle birlikte Anadolu’da mübadeleler başladı. Tunç
Çağı sonunda (MÖ. 1950-1850) Hatti ülkesinde ticaret kolonileri kuran Asurlu
tüccarlar Anadolu’ya yazıyı getirdiler. Başlangıçta bağımsız Hatti beylikleri
biçiminde yaşayan topluluklar yavaş yavaş Hititlerin eline geçti. Kussara kralı
Anitta bu bağımsız beylikleri
birleştirdi. Asur kolonisi Neşa-Kaniş’te
güçlenen bu krallık MÖ. 1750 civarında Neşa’yı, ardından Hattuşa’yı alarak imparatorluğun başkenti yaptı.
Anitta Tableti ve Anitta’nın Hançeri
MÖ 18. yüzyılda Anadolu'daki Kuşşara (Alacahöyük) ve Neşa
(Kültepe) şehirlerinin kralı olan Anitta'ya
ait metinler, Hattuşa'da bulunan en eski Hitit çivi yazısı ile yazılmış
belgelerdir. Bu tablette Anitta, Kuşşara şehrinin kralı olan babası Pithana zamanında, Neşa şehrinin nasıl
ele geçirildiğini ve Hattuşa’yı yakıp yıktıklarını anlatır. Lanetlediği bu
şehri kendinden sonra gelen kral başkent yapacaktı.
Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen ve üzerinde Kral Anitta’nın adı kazılı olan 30 cm.
uzunluğundaki tunçtan bir hançer veya
mızrak ucunda Hitit devletinin kuruluş efsanesi yer alır. Hançerin Kaniş kazılarında ele geçirilmiş
olması, Neşa ile Kaniş’in aynı yerde olduğunu
göstermektedir. Kaniş’in düşüşü, Asurlu kolonistlerin ülkeyi terk ettiği ve
Babil’deki Hamburabi iktidarının
yıkıldığı döneme rastlar.
Giderek güçlenen Hitit devleti Babil’i ve Ortadoğu’nun bir
kısmını (Elba) ele geçirir Mısır’la karşı karşıya gelirler. Kadeş Savaşı, tarihin kaydettiği ilk
yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması
ile sonuçlanacak, Hitit imparatorluğu Kuzey Suriye’deki hâkimiyetini garanti
altına alacaktı.
Hititlerin Sonu
Hititler bu üstünlüklerini, tanıdıkları ve kullanımını
yaygınlaştıracakları demir madenine
borçluydular. Yine de bu güçlü imparatorluk MÖ. 13. Yy. ‘ın sonunda kuzeyden
gelen Kaşka akınları ve batıdan
gelen deniz kavimlerinin korkunç
darbeleri altında yok olup gidecekti. Paramparça olan imparatorluk devletinin
devamı niteliğinde Geç Hitit Devletleri
ile birkaç yüzyıl daha Hitit Kültürü devam ettirdi. Sonraki dönemde Hititlerin
varlığı tamamen unutuldu. Antik Yunan ve Roma’nın bu medeniyetten haberleri
olmadı.
1834 yılında Fransız mimar arkeolog Charles Texier Boğazköy’de Hitit başkenti Hattuşa’nın kalıntılarını
saptayana kadar, dünya Hititlerin varlığından haberdar olamayacaktı.
1835’de Texier’in raporlarının yayınlanması üzerine, 1836
yılında W.J.Hamilton Boğazköy’e
geldi, ayrıca Boğazköy’ün 25 km. kuzeydoğusundaki Alaca Höyük kalıntılarının ilk belgelendirmesini yaptı. Gezilerini sürdürürken 1837 yılında Beyşehir
yakınlarındaki Eflatunpınar anıtını
da keşfetti. Boğazköy’de, 1906 yılında, H.
Winckler ilk kazılara başladı.
Boğazköy’de tabletler bulundu. Bunlar okunabiliyordu ama
bilinmeyen bir dilde yazılmışlardı. Ancak Arzawa
mektuplarına benziyordu. “İki Arzawa Mektubu: Hint-Avrupa Dilinde En Eski Belgeler”
başlığı ile 1902 yılında Knudtzon
çalışmasını yayınladı. Aslında Hititçe olan bu mektupları “Arzawa dilinde”
yazılmış olarak adlandırdılar. 1906 yılında İstanbul müzesinde görevli Teodor Makridi Bey ile Alman Winckler, Boğazköy’de kazılara başladı.
Winckler, kazılarını 1913’teki ölümüne kadar sürdürdü.
Nihayet Macar asıllı Alman Assur Bilimci, Kültepe'nin aşağı
kısmında yer alan Karum'u kazan ilk kişi Bedřich
Hrozný, Hitit tabletlerini deşifre etti. 24 Kasım 1915’te verdiği “Hitit
Sorununun Çözümü” adlı konferansta Hitit tabletleri dilinin bir Hint-Avrupa dili olduğunu açıkladı.
“Hitit” Sözcüğü
Sargon’un kurduğu ve tarihin ilk imparatorluğu
olan Akkad Devleti (M.Ö. 2270-2080)
kayıtlarında Anadolu’dan (URUHa-at-ti), “Hatti
Ülkesi” diye söz edilir. Bu adlandırma neredeyse 1500 yıl boyunca geçerli
kaldı. Bu ad Anadolu’nun bilinen en eski adıdır ve burada yaşayan insanlara da Hattiler deniyordu.
Hititler yurt edindikleri bu topraklar için “Hatti Ülkesi” diyorlardı.
1915 yılında Bedrich
Hrozny’nin Hitit Çivi Yazısı’nı çözmesinin ardından, okunan kil tabletlerde
“Hatti” sözcüğüne çok sık rastlanmasından
dolayı, ilk zamanlarda Nesililer de
Hatti olarak adlandırılmıştı. Oysa bu halk bambaşka bir dil konuşuyordu.
Kavram karmaşası öyle bir boyuta gelmişti ki hatalı bir
şekilde Hititler ile Hattilerin aynı kavim oldukları kabul edilerek Hattilere,
Proto-Hititler ve Proto-Hattiler gibi mantık dışı adlar takıldı.
Ancak araştırmalar ilerledikçe gerçek anlaşıldı ve iki halkın
farklı diller konuşan farklı kavimler olduğu tespit edildi.
Ne var ki “Hitit”
sözcüğü de uydurmaydı…
Hititlerden (Geç Hititlerden) ilk bahseden kaynak Eski Ahit (Tevrat) idi, “Hittim”
kavminden bahsediyordu. İbranice’de sesli harfler olmadığı için “ht” olarak yazılıyordu.
Martin Luther, Tevrat’ı Almanca’ya çevirirken bu harfleri “hethit” olarak yazdı.
Buradan yola çıkılarak Almanca Die Hethiter, İngilizce The
Hittities, Fransızca Les Hittities
ve İtalyanca Gli Ittiti gibi terimler
uyduruldu.
Hattuşa kazılarına başlanıp tabletler çözülene kadar
Hititlerin Kuzey Suriye’de yaşamış semitik bir kavim olduğu zannediliyordu.
Bu yanılgı, Tevrat’ın yanı sıra Suriye’de ele geçen Arzawa mektuplarından
kaynaklanıyordu.
Türk Tarih Tezi’nin ileri sürüldüğü yıllarda Hititler için
Fransızca okunuşundan dolayı “Eti”
sözcüğü kullanılmışsa da günümüzde “Hitit”
terimi kullanılmaktadır.
Oysa bu kavim kendisine asla “Hitit” demedi. Neşa dili (Nesice) kullanan bu halk
kendilerine Nesililer diyordu.
Boğazköy kazılarında ortaya çıkan kil tabletlerde sadece Neşa
dili keşfedilmemişti. Politikadan, dine; faldan, büyüye; mitolojiden,
edebiyata; hukuktan, ticarete çok geniş bir konu yelpazesine sahip bu tabletler
bizlere Hattice, Luwice, Hurrice, Palaca gibi birçok Anadolu dilinin varlığını
gösterdi. Hititler, tarih sahnesinde rol aldıklarında bu yazıları ve dilleri
kullanan Anadolu toplulukları yanında, sık sık kuzeyden gelen amansız akınların sahibi Kaşkalardan söz ediyorlardı.
Kaynaklar:
F. Gülden Ekmen, Hamza Ekmen, S. Fidan, Hititlerin Batı Karadeniz Bölgesinde
Yaşayan Komşuları hakkında Yeni Bulgular, Anadolu Arşivleri, 2021, S. 59 - 96
Sedat
Alp, Hititler Devrinde Anadolu, TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları, İstanbul
2002.
Ahmet Ünal, Hititler Devrinde Anadolu I.-II. İstanbul,
2003, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
Marc Desti, Anadolu Uygarlıkları, 4. Baskı, 2019,
Dost Kitapevi
Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, 2. Baskı, 2017, Phoenix
Yay.
Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, 2. Baskı, 2019,
Phoenix Yay.