28 Nisan 2021 Çarşamba

Tam Kapanma


Tam Kapanma

 

 

Nihayet “Tam Kapanma” kararı çıktı.

Doğru ama gecikmiş bir karar…

Bizde testi kırıldıktan sonra önlem alınıyor.

Böyle yapılması hiç şaşırtıcı değil.

Hesaplanan her neyse…

Yaza doğru yükselen pandemi grafiğini geri çekmek ve tüm dünyada “normale dönme” trendine bir parça olsun yaklaşmak doğru bir yaklaşımdır.

Ama geç kalınmıştır.

Kararın eksik yanları vardır.

 

****

Öncelikle asgari koşullarda bile geçimini sağlayamayan insanlarımıza ekonomik ve sosyal destek sağlanabilecek mi?

Öyle “Ben kapattım!” demekle olmuyor. 

(Belki de sırf bu nedenle tam kapanmaya gidilemiyordu. Salgın tavan yapınca, başka çare kalmadığı için zorunlu gündeme geldi.)

Şimdi yaşayıp göreceğiz…

17 gün boyunca sessiz sedasız bir “kapanma” öngörülüyor.

Şimdiye kadar mağdurlar zaten mağdurdu.

Esnaf bitti.

Ramazan alışverişi falan kalmadı.

Vatandaşın mecali kesildi.

Sosyal-psikolojik eşik çoktan aşıldı.

17 gün neler getirecek?

Merakla beklenen bu olmalı!

 

****

Kapanmanın boyutu ne olmalı…

Klasik hafta sonu kapanması gibi mi?

Yiyecek ve temizlik maddeleri için marketlere gidilebilecek…

17 Günlük “Tam Kapanma”da aynı koşullarla mı yetinilecek?

17 günlük kapatmayla, bir iki günlük kapatma aynı değil.

Günlük yaşamdan, üretim faktöründen tamamen yalıtık bir kapanma söz konusu olursa, bunun sosyal ve psikolojik sorunlar yanında büyük bir ekonomik açık yaratacaktır.

Hangi sektörü bu kapanmadan muaf tutacaklar?

Vatandaşın bir parça rahatlayabilmesi için belli zamanlarda ve evinin yakınında açık alanlarda hava almak, yürümek serbest bırakılabilecek mi?

Tüm bu soruların cevabı henüz bilinmiyor.

Bu kararı alan iradenin de bildiğini sanmıyorum.

 

Yaşayıp göreceğiz.

Sosyal bir deney kabul edin!

 

****

Evet, dünya normalleşme aşamasında.

Bazı ülkeler “aşılama” sürecini bitirdi.

Birçoğu da bitirmek üzere…

Avrupa’da pik yapan Pandemi süreci çoktan kontrol altına alındı.

Örneğin İngiltere, 12 Nisan’dan bu yana “ikinci adım” olarak tanımladıkları aşamayı uyguluyor.

Koronavirüs kısıtlamalarını kaldırılmaya başladılar. Virüsle mücadelenin başarılı seyrettiğini gözlemleyerek, halkın göstermiş olduğu sabrın karşılığını aldıklarını söylüyorlar.

12 Nisan'dan itibaren İngiltere'de kuaförler, spor salonları ve kütüphaneler tekrar açıldı. Restoranlar ve publar açık hava alanlarında hizmet vermeye başladı.

Durum tersine dönerse ne olacak?

Kapanma türü tedbirlere İngiltere sıcak bakmıyor.

Şimdiye kadar 30 milyondan fazla kişi aşılandı.

Bu sayı, yetişkin nüfusun yarısından fazlasına denk geliyor.

İngiltere'nin programında AstraZeneca-Oxford ve Pfizer-BioNTech aşıları kullanılıyor.

Bu konuda başarılı olduklarını ve aşının işe yaradığını ifade ediyorlar.

İngiltere’den daha başarılı olan ülkeler de var.

İsrail’de günlük Salgın vakası neredeyse sıfırlanmış durumda.

 

Bizdeyse kontrol elden çıktı.

Umarız bu son uygulama aklımızı başımıza getirir.    

 

 

Ünyekent, 28.04.2021

http://www.unyekent.com/yazi/2369-tam-kapanma.html


 

21 Nisan 2021 Çarşamba

Sahici İnsanlar


Sahici İnsanlar

 

 

341…

19 Nisan 2021 Pazartesi günü…

Salgında ölen insan sayısı…

Sadece bir günde, sadece bizim ülkemizde.

Sağlık Bakanlığı bülteninden verilen rakam bu…

- Hiç bu kadar olmamıştı…

Diyor, eşim…

 

Günlük ölüm vakası geçen yılın Nisan ayında zirve yapmıştı.

Ama bu rakamları ilk kez görüyoruz.

Günlük korona vakalarının 100 bini bulacağı söyleniyor.

 

- Bu defa rakamlar gerçek!

- Hem nereye kadar gizleyebilirler ki…

- Niye gizlesinler?

- Başarısız olduklarını gizlemek için.

- Şimdi doğru rakamı verseler de, inanmak zor!

- Acaba doğru rakam bu mu, be defa gerçek mi?

- Artık gizlemeye gerek duymuyorlar mı?

 

Bilmiyoruz, neye inanacağımızı!

 

- Her şey yoluna girecek…

- Hep birlikte atlatacağız bu zor günleri!

Diyecek oluyorum.

Diyemiyorum.

Korkuyorum.

Korkuyoruz!

 

Maalesef gerçek bu…

 

 

Başa Dönmek

 

Böyle durumlarda insan en başa dönüyor.

Ta ilk olana, başlangıca…

Geçen hafta yazdığım gibi…

Nasıl insan olduk?

İnsanın ortaya çıktığı ilk zamana kadar gitmek gerekiyor.

İnsan türünün içine düştüğü ilk badire değil bu…

Toba Patlaması’ndan söz etmiştik o yazıda….

Günümüzden 23 milyon yıl önce…

Birçok canlı türüyle birlikte insan soyu da yok olabilirmiş o yıl...

Düşünün…

Daha yolun başındayız.

Henüz insanlaşamadan yok olabilirmişiz!

Büyük salgınlar görmüşüz yakın tarihimizde; veba, kolera…

Tükenmemişiz.

Kötücül senaryolara rağmen insan varlığını kararlılıkla sürdürebilmiş!

 

 

Müze Ev bağışçısı Prof. Dr. Melih Aktan

 

Yakın çevremizde süren kayıplardan biri sadece…

İstanbul Tabip Odası Üyesi ve Ünye Müze Evi bağışçılarından Prof. Dr. Melih Aktan, geçtiğimiz hafta koronavirüsten hayatını kaybetti.

Ünye’de “müze” düşüncesini gündeme getirerek, Müze Ev’in oluşumuna bağışıyla katkıda bulunan merhum Meliha Vural’ın yeğeniydi Prof. Dr. Melih Aktan…

Ablası Nuran Çataklı’nın ve ağabeyi Ali Aktan’ın çocukluğu müze yapılan tarihi evde geçmişti. Evin restorasyonu sırasında onlarla yaptığımız röportaj yayınlanmıştı Ünyekent’te…

Şimdi anılarımızda yer eden bir isim olarak kaldı Melih Bey.

Mekânı cennet olsun.

 

 

21.04.2021, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2353-sahici-insanlar.html


 

14 Nisan 2021 Çarşamba

İnsanlık Durumu


İnsanlık Durumu

 

 

Samsun’da sokak ortasında eski eşini öldüresiye döven boşanmış koca “Kendimi kaybettim, pişmanım!” demiş.

Üstelik bu insanlık dışı olay, beş yaşındaki çocuklarının gözü önünde oluyor.

Evet…

Bir insanın, insanlığını kaybettiği an!

Son günlerde sıklıkla tanık olduğumuz bir olay.

 

****

İnsanlığın kaybedildiği anlar, kadına uygulanan şiddetle sınırlı değil.

Tüm dünyada insanlar, giderek insanlığını terk ediyor.

Farkında mıyız?

İnsanlıktan çıkıyoruz.

Başka bir mahlûk oluyoruz.

İster istemez bu durum beni ta ilk başa götürüyor.

İki buçuk milyon yıl öncesine.

İnsan nasıl insan oldu?

 

****

Yıllar önce okumuştum: M. İlin - E. Segal adlı yazarların “İnsan Nasıl İnsan Oldu” adlı kitapta, insanın diğer yaratıklar arasından sıyrılarak nasıl insan olduğunu anlatıyordu. İnsanı dünyanın efendisi yapan, yeryüzüne ve göklere hükmeden bir güç haline nasıl geldiğinin öyküsüdür.

Yıllar sonra da bizden bir yazar Metin Özbek’i okudum.

Dünden Bugüne İnsan…

Hacettepe Üniversitesi’nde Antropoloji profesörü olan Özbek, kitabında öncelikle İnsanın Biyo-kültürel Evrim Öyküsü’nü anlatıyor. 

“İnsan, yeryüzünün en karmaşık ve aynı zamanda anlaşılması en zor varlığıdır.” diyor.

Yeryüzünde 65-70 milyon yıl öncesinden itibaren başlayan baş döndürücü evrimsel süreç, aşağı yukarı 20-25 milyon yıl öncesinden itibaren hominoid (insansı) adı verilen yepyeni bir üst ailenin tarih sahnesine çıkmasıyla beraber heyecanlı bir dönemece girmiştir.

İşte bu süreç (25 milyon yıl ile 6-7 milyon yıl arası) sadece insan türünün değil, goril ve şempanzenin de kaderini belirleyen kritik bir dönemdir.

İnsan türünün bunca badireyi atlatarak, atamız olan homosapiens’in yoluna devam etmesi ve bugünlere gelmesi kolay olmamış.

Örneğin “Toba Patlaması” denen dehşet verici volkanik olay, 23 milyon yıl önce birçok canlı türüyle birlikte insan soyunun ilk nüvelerini de yok edebilirdi. (Bkz. Brian Fagan, Cro Magnon, Say Yay. s. 137)

Bir başka insan türü olan Neandertallerin yok oluşu, atamız Sapienslerin yola devam ederek bizi bu günlere ulaştırması oldukça özel koşullarda gerçekleşmiştir.

 

****

Ne oldu da insan, diğer canlı türlerinden ayrı böyle özel bir konuma sahip oldu?

Konuya, insan tanımıyla yanıt veriliyor daha çok…

En akla yatkını:

“İnsan alet yapan hayvandır.” biçimindedir.

Çünkü insanı hayvanlar aleminden ayıran temel etken, insanın kendi eliyle yaptığı iş aletleri yardımıyla gösterdiği toplumsal çalışma faaliyetidir.

Biyolojik evrimin bu aşamada etkisi kaçınılmazdır. Ancak insan emeği bu oluşumun (insanların evriminin) gidişini, söz konusu biyolojik evrim çerçevesinde etkilemiştir.

İnsan vücudunun biçimlenmesi, bu emek sayesinde gelişmiştir.

İç organların ve beynin gelişmesi, beslenme faktörü vb. çabalarının sonuçlarını görme, tanıma, deneyim sonucu düşünme yetisi ortaya çıkar.

Dil sayesinde iş alışkanlıkları, deneyim aktarımı ve soyut düşünme yeteneğinin gelişmesi insan topluluklarının gelişiminde etkili olur.

Bilgi, deneyim, bilinç ve kültürün oluşmasıyla birlikte insanın yeniden üretilmesine geçilir.

İnsan, gelecek kaygısı duyan tek canlı türü olarak kendini yeniden var eder.

Soyut düşünmeyle sağlanır bu durum…

İnanç ve sanat gibi etkenleri de beraberinde getirir.

İnsan yaşamında var olan korku, kaygı ve umutla birlikte gelişir bu olgular…

İnsanı, daha bir insan yapar.

 

****

Süreç bugün tersine işliyor.

Hızla uzaklaşıyoruz insanlığımızdan.   

 

 

14.04.2021, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2336-insanlik-durumu.html

 


 

7 Nisan 2021 Çarşamba

Montrö Meselesi


Montrö Meselesi


Aslında mesele Montrö falan değil.

Her şey TBMM Başkanı Şentop'un bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıtla başladı.

Soru şuydu:

 

"Cumhurbaşkanı 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekildim, Montrö'yü tanımıyorum, feshettim' diyebilir mi?"

Cevap: "Yapabilir. Mümkün-muhtemel arasında fark var. Yeterli miktar yoğurt bulursanız, Marmara Denizi'ni de karıştırırsanız, ayran yapmak mümkündür."

 

Önce siyasilerin demeçlerine takıldı bu diyalog…

Sonra 103+1 emekli amiralin imzasıyla hazırlanan, bir zamanların malum bildirilerini çağrıştıran bir bildiriyle gündeme oturdu.

Vay sen misin, böyle muhtıra verir gibi, gece yarılarında bildiri yayınlayan!

Adeta linç girişimine uğradılar...

Rütbelerini sökelim…

Maaşlarını keselim.

Sonra da içlerinden 10’u gözaltına alındı...

Anayasal düzeni ortadan kaldırmakla suçlanıyorlar.

Ve bu adamlar emekli!

 

Ne dedi, ne yayınladı bu amiraller?

Bildiride, sadece Montrö’den bahsettiklerini duyduk…

Bir de bir tuğamiralin makam otosuyla gittiği camide üniforma üzerine “takke-cübbe” giyerek ibadet etmesini “kabul edilemez” bulmuşlar.

Bu kadarını öğrenebildik.

[Sonra özel çabamla arayıp, bildirinin tümünü bulmaya muvaffak oldum.]

 

****

Neyse…

Hal böyleyken, “Montrö” nedir, ne değildir konu ortada hala yok.

Benzer bir tartışmayı “Lozan” üzerinden de yaşamıştık.

Şentop, bu tartışmaların ilk aşamasında: "Hukuk tekniği bakımından konuştuk. Lozan gibi Montrö gibi anlaşmalardan çıkmanın söz konusu olmayacağını da açık bir şekilde söyledim" demişti ama kâr etmedi.

 

[Ekonomi yıkılmış, evler yanmış…

Pandemi her zamankinden fazla azmış, yüzlerce insanımız can veriyor…

Aileler sarsılıyor, eşler birbirini vuruyor.

Kadın cinayetleri aldı başını gidiyor.

Sokakta vatandaş perişan.

Evde durum kötü.

Ne beis…]

 

Biz hala Marmara Denizi’ne yoğurt arama sevdasındayız!

 

Taraf / Bertaraf

 

Geçenlerde bir köşe yazısında okudum:

“Artık sağ sol falan yok” diyor…

 

“Artık sağ / sol ayrımı yok.

Artık İslamcı / laik ayrımı yok.

Artık liberal / tutucu ayrımı yok.

Artık ulusalcı / küreselci ayrımı yok.”

Diye sıralamış. Ve eklemiş:

“Artık Türkiye’de tek bir ayrım var:

Erdoğan taraftarları / Erdoğan karşıtları.”

 

****

Bu yazara çoğu kez katılmasam da, bu defa yazdıklarına hak verdim…

“Adam doğru tespit etmiş” dedim.

 

Tespitin ardından, şu yorum gelmiş:

 

“Siyaset, artık bu ayrım üzerinden yapılıyor.

Ve sırf bu yüzden de...

Hem çok kısır hem de bir türlü akmıyor.”

 

****

“Tam da öyle oluyor” diyorum ve ekliyorum:

“Sizlerin sayesinde!”

 

Biz böyle değildik.

Bu algıyı bile isteye dayattınız bize.

“Yandaşlar ve karşıtlar!”

“Ya taraf olacaksın ya bertaraf olacaksın!”

 

[Bakın bu son sözü de hatırladım bir yerlerden.

Birileri söylemişti sanki yıllar önce…]

 

Bana karşıysan darbecisin, teröristsin!

İşte o noktadayız!

 

 

07.04.2021, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2324-montro-meselesi.html