30 Kasım 2022 Çarşamba

Ünye'de İp Üretimi

Ünye'de İp Üretimi

  

Ünye, Osmanlı donanmasının uzun yıllar ip ihtiyacını karşılamıştı. Kendirden üretilen bu ipler haliyle günlük kullanım nesnesi olarak hayatın her alanında kullanılmış ve yakın tarihimize kadar üretimine devam edilmiştir. 1970’li yıllara gelindiğinde, bir zamanların gözde mesleği bakırcılık, çapulacılık ve saraçlık gibi tümüyle ortadan kalkmamış, ancak kendir yerine naylon ip büken iş yerlerine dönüşmüşlerdir.

Osmanlı arşivlerinden izini sürdüğümüz Ünye ipliciğinin son bölümünde, yakın tarihimize kadar süren Ünye’de ip üretiminin son yıllarını araştırdık. İpçilik yapmış yahut yapanların tanığı olmuş Ünyelileri dinledik. Günümüze ulaşmayı başarmış ip çarklarını, atölye olarak kullanılan üretim yerlerini gördük.

 

Ünye’nin Son İpçileri

2022 Kasım’ının ikinci günü (Çarşamba) İnşaat Mühendisi Eren Tokgöz’le buluştuk. Buluşma mekânımız, O’nun da ikamet ettiği Ünye Tepe Mevkii idi. Aynı sokaktaki komşusu Yılmaz İpcioğlu’na uğradık. Yılmaz İpcioğlu (d. 1946), son dönem ipçiliği meslek edinmiş bir aileden geliyor. 10 yaşında başladığı ip üretimini yakın bir tarihte terk etmiş. Babası Cevdet İpcioğlu da ipçiymiş. Kendirden nasıl ip elde edildiğinin ilk bilgilerini Yılmaz ustadan öğrendik. İpin hammaddesi kendir bitkisi, dipten sökülür veya koparılarak taş yahut beton yalaklar içindeki suya yatırılır, bekletilir. Soyulacak kıvama geldiğinde kabukları soyulur, kurutulur. Kendir sert bir yere vurulup, taraktan geçirilerek liflerine ayrılır. Temizleme (arındırma) işleminden sonra ip yapılmak üzere tersanelere gönderilir.

Birlikte Tepe’nin ip tezgâhlarının olduğu yere geliyoruz. Bu işliklere “tersane” [1] deniyor. İlki “Büyük Tersane” yahut Yukarı Tersane de denilen atölyedir. Bugün aynı yerde OSKİ Su Deposu bulunuyor. Tahsin ve oğlu Abdullah Cinbaş’a ait bu mekândan günümüze hiçbir şey kalmamış. Torunu Cinbaşlar, Belediye binası karşısındaki dükkânlarında market işletiyor. İp imalatı ve ticaretiyle bağlantılı olarak, dışarıdan kahve alımına başlamışlar ve o günden sonra kavurdukları kahveyle Ünye’de tanınır olmuşlar.

 

Sebahattin Doğrul

Cinbaş’ın mekânından sola devamla biraz daha alt irtifada Sebahattin Doğrul’un evine geliyoruz. Sebahattin Doğrul (d. 1933) da babadan ipçi ve halen ip mesleğini sürdüren Ünye’nin son ipçisi…

Babası Yusuf Doğrul, 17 yaşında cepheye gitmiş (1914-Birinci Dünya Savaşı). Bir dönem Fatsa’da fırın işletmiş, Ünye’ye dönüp ipçiliğe devam etmiş. İpçiliği kendinden sonrakilere miras bırakmış, aynı zamanda Tepe Camii’nde imamlık yapmıştır. Mezarı Tepe’de, Türbe Mezarlığındadır.

Ünye’de son dönem ip üretimine ilişkin en ayrıntılı bilgiyi Sebahattin ustadan aldık. Halen ip üretimine devam ediyor ama bir fakla. Artık kendir yok. 70’li yıllarda üretimi sınırlandırılmış. Kendirin yerini naylon almış. Doğal ürün yerine petrol atığından üretilen sentetik maddeler kullanılıyor.[2] Kendilerine ince urgan olarak gelen naylon iplerin üçünü veya dördünü bir araya getirip çarkta büküyor ve kalın urgan haline getiriyor.

İkinci durağımız, yıllar önce kendisiyle söyleşi yaptığımız merhum Süleyman Kösecioğlu’nun (Çavuş Emmi) oğlu Mehmet Kösecioğlu oldu. Emekli bir bürokrat olan  (Cezaevi Müdürü) Kösecioğlu’nu, babadan kalma tezgâhının başında gördük. Sipariş aldığı naylon ipleri istenen kalınlıkta çarkta bükerken, işin nasıl yapıldığını tüm ayrıntısıyla bize gösterdi.

 

Tepe Mahallesi İpçileri

Cumhuriyet Döneminde ipçiliği Ünye’de en üst boyutta yapan Tepe Mahallesi Tersanesi sahibi Cinbaşlar’dır. 1933 tarihli Ünye Ticaret ve Sanayi Odası Broşüründe kaydedilen Müteşebbis Halatçı Tahsin Efendinin Halat imalathanesi, bu dönem ip üretiminin merkezi konumundadır. Diğer ip üreticileri bu tersanede çalışarak yetişmiş, bir anlamda Tahsin Cinbaş, bu mesleğin öncülüğünü yapmıştır. Babası Tahsin Efendi’den iş yerini devralan Abdullah Cinbaş da, ip üretiminin Ünye’deki öncüleri arasında yer almıştır. Su deposu mevkiinde yer alan tersane, Ünye üretim sektörünün önde gelen iş yerleri arasına girmiştir. Bugün Cinbaşlar, belediye karşısındaki iş yerlerinde marketçilik ve kendi kavurdukları kahvenin satışını yapmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarından kalma “Cinbaş-zade Kardeşler” başlıklı zarftan, o dönem halat imalatını dışsatım boyutunda yaptıklarını anlıyoruz. 

 Tepe Mahallinde Cinbaşlar’ın tersanesinde ipçiliği öğrenen, bu işi meslek edinen ve tersane açan kişiler şöyle ifade edilmektedir:

Yusuf Doğrul (Tepe Cami İmamı), Sebahattin Doğrul’un babası.

Bekir Tokaç; İpçi Bekir adıyla bilinir, Küçük Ev Restoran’ın işletmecisi merhum İsmail Tokaç’ın babası.

Mustafa Varilci; İpçi Mustafa, Arif Varilci’nin babası.

Süleyman Kösecioğlu; Çavuş Emmi, Mehmet Kösecioğlu’nun oğlu.

Abdulkadir Dokgöz ve oğlu Mehmet Dokgöz (İpçi Mehmet); merhum Ahmet Dokgöz’ün babası, Eren ve Abdulkadir kardeşlerin dedesi.[3]

 

Köprübaşı Tersaneleri ve İp Ticareti

Ünye’de ip üretiminin son yetmiş yılına damgasını vuranlar sadece Tepe Mahallesi’nde değildi. Köprübaşı ile Han Boğazı arasında ip tersaneleri ve ip ticareti yapan işletmeler vardı.

Bu tersanelerden en önde geleni Mehmet Kavaklı adlı girişimciye aitti. İp üretimi ve ticareti yapan Kavaklı’yı yeğeni Mustafa Kalafat anlattı.

Köprübaşı’nda diğer tersane işletmecisi Mehmet Koşak’ı oğlu Murat Koşak’tan (Haznedar İşhanı altında büfeci) dinledik.

Tersanelerde üretilen ipin ticaretini Cinbaşlar yahut Mehmet Kavaklı gibi bizzat tersane işletmecilerinin kendisi yaptığı gibi, bu tersanelere kendir temin edip urgan olarak alan ve satışını yapan tacirler de vardı. Köprübaşı’nda dükkânı olan Ahmet Baskan, ip üretimiyle doğrudan ilgili olmayıp ticaretini yapan bir tüccardı. Çilader (Çaybaşı), Tekkiraz ve Akkuş gibi beldelerden aldığı kendiri tersanelere verir, üretilmiş ipleri alarak satışını yaparmış. Tüfekçinin Ahmet yahut Tüfekçi Hacılar lakabıyla bilinen Baskan,  Alman Harbi[4] sırasında dünyanın ip üretiminin daralmış ve ip ihtiyacının artmış olduğu bir dönemde ip satışını hızlandırmış, dış ülkelere de ihraç ederek çok kâr elde etmiş olduğunu Sebahattin Doğrul’un anlatımından öğrendik. Yine bu dönemde olmak üzere Ünye ve Fatsa kırsalında üretilen kendirin kent merkezlerindeki tersanelere yetmediği, kendir fiyatının yükselmesi üzerine Samsun Vezirköprü ve Amasya Gümüşhacıköy’den kendir getirildiğini, bu durumun 60’lı yıllara kadar sürdüğünü bilmekteyiz.

 (Son Bölüm: Mustafa Kalafat ve Murat Koşak’ın anlatımıyla Ünye’de ipçilik,

kendir hammaddesinden halat üretiminin tüm aşamaları.)

Ünye Tarih Araştırma Grubu

A. Kabayel – A. D. Varilci

  

30.11.2022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/unyede_ip_uretimi-3610.html



[1] İp tezgâhlarına neden “tersane” deniyor? İlk akla gelen gemi yapım-onarım yeri olan tersanelerinin yan tesisi olduğu için bu adla anılmaları. Ancak ip işiyle ilgilenenler farklı düşünüyor. Kendir liflerini çarka takanların beline tutturdukları üç metrelik sırıkla geri geri hareket etmeleri yani ters gitmeleri nedeniyle, bu işin yapıldığı tezgâhlara tersane diyorlar.

[2] Kimyasal adı polihekzametien adipamit'tir. Yüksek mol kütleli poliamitlerden oluşan sıcağa, aşınmaya ve kimyasal maddelere karşı dayanıklı plastik malzemedir. Modern plastiklerin çoğu, doğal gaz veya petrol gibi fosil yakıt bazlı petrokimyasal'lardan elde edilir. Bazıları mısır veya pamuk türevleri gibi yenilenebilir malzemelerden yapılabilmektedir. Genellikle lif halinde üretilen naylon, ip halat ve dokuma üretiminde kullanılmaktadır. 1930'da Amerikalı kimyacı Wallace H. Carothers tarafından bulunup geliştirildi.

[3] İp üretimine doğrudan girmeyip ticaretini mi yaptılar, tersaneleri var mıydı, Tepe’de mi, Köprübaşı’nda mı, bilinmiyor?

[4] 1939-1945 yılları arasında cereyan eden II. Dünya Savaşı. 


1- Müteşebbis Halatçı Tahsin Efendinin (Cinbaş) Halat imalathanesi. Bu sayede bir çok Türk  amelesi müstefit oluyor

2- Tepe'de su deposunun olduğu yerde Cinbaş'ın Büyük Tersanesi vardı .

3- Cinbaş Kardeşlerin antetli zarfı.

4- Son İpçi Sebahattin Doğrul-Artık naylon ip büküyor..

5- Sebahattin Doğrul'un torunu Alper-Dedesinin ip çıkrığıyla.

6- Üç gözlü iplik bükme çıkrığı.

7- Mehmet Kösecioğlu-İpçi babası Süleyman Çavuş'un çıkrığıyla emeklilik günlerini değerlendiriyor.

8- İpcioğlu Yılmaz-Solda kendirden ip ürettiği dönem ve sağda günümüzde üretim dışı durumu

9- İnş. Müh. Eren Tokgöz İp Çarkıyla.

10- Mehmet Kavaklı-işaretli-bir grup Ünyeliyle.

11- Ahmet Baskan (sağda) ve babası Hakkı Bey-Samsun'daki evlerinde .

30.11.2022, Ünyekent


23 Kasım 2022 Çarşamba

Osmanlı’dan Günümüze Ünye’de İpçilik

 


Osmanlı’dan Günümüze Ünye’de İpçilik

 

 Sırtını Canik dağlarına yaslayan Ünye, 16. Yüzyıldan itibaren Tersane-i Amire’nin ihtiyaç duyduğu keresteyi ve diğer malzemeleri temin etmekle yükümlü bir Ocaklık Bölgesiydi. Devlet desteğiyle Ünye’de kurulan tersane, Osmanlı donanmasının da alt yapısını oluşturuyordu. Donanmanın en büyük ihtiyaçlarından biri olan ip temini büyük oranda yine bu bölgeden sağlanıyordu. Böylece Ünye ve çevresinde önemli bir iş kolu olan “ipçilik” mesleği önem kazanmıştı. Ünye, Osmanlı donanmasının uzun yıllar ip ihtiyacını karşıladığı gibi, günlük kullanım nesnesi olarak ulaşımda, tarımda ve hayvancılıkta kullanılmak üzere yakın tarihimize kadar kendirden ip imalatını sürdürdü.

 

Osmanlı Döneminde Ünye

Bu dönemde Ünye’nin en büyük özelliği kaptanları ve gemi ustaları ile meşhur olmasıdır. Ünye demir madenlerinden çıkarılan madenler, toprakta yetiştirilen kendir ve resen, dağlardan indirilen büyük ağaçlar, Ünye tersanesinde askeri ya da ticari gemi yapımında kullanılıyor veya İstanbul’da bulunan Tersane-i Amire’ye gönderiliyordu. Bununla yetinmeyen Ünye, marangoz, burgucu ve kalafatçı ustalarını da ihtiyaç halinde göndermekteydi. Karadeniz’deki gemi inşa tezgâhlarından biri de Ünye’deydi ve burada 1703’te iki adet firkateyn inşa edilmişti. Osmanlı arşivlerine göre Ünye tersanesi 1799 ve 1801 senelerinde tamir edilmiştir.[1]

Osmanlı donanmasının ihtiyaç duyduğu halatların çoğu Orta Karadeniz bölgesinden, birazı da Ege ve Trakya’dan karşılanıyordu. Kendir temin edilen bölgelerin başında Canik Sancağı gelmektedir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bu havalide bütün cihana yetecek kadar kendir bezi üretildiği kayıtlıdır. Canik sancağına bağlı Erim, Terme, Ünye, Hisarcık, Ayvacık, Ökse, Fenâri, İfraz-ı Fenâri ve Akçay kazalarından müteşekkil dokuz kaza Tersane-i Amire’ye kendir veren ocaklardı. Bu ocaklıklardan kendir temin etmek için civardaki bazı gelirlerin tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Örneğin 1633’te Canik’teki “müsellemân-ı mensûs” gelirlerinden 280.000 Akçe, Samsun iskelesi mukataasından 100.000 Akçe ve Ünye’nin mübâyaa Akçe’sinden 60.000 Akçe olmak üzere toplam 440.000 Akçe bu işe ayrılmıştır. 17. Yy. ‘ın sonunda Canik muhassılı Ömer Paşa tarafından 22.710 kuruş ödenerek Ünye’den kendir teli temin edilmiştir.[2]

21 Nisan 1656’da Sinop, Samsun ve Ünye kadılarına, kethüda yerlerine halat toplamaya memur olan Ahmed Ağa’ya ve Yeniçeri serdarına hitaben yazılan bir emirde maktû olan 5.000 kantar halatın gönderilmesi isteniyordu.[3]

Osmanlı donanmasının ihtiyacı olan ip, urgan ve halat “resen” adıyla anılıyordu. 18. Yy. ’da kalyonların ortaya çıkmasıyla ip ihtiyacı had safhaya ulaştı. Tersane-i Amire için temininde büyük ihtiyaç duyulan kendir üretimi, Ünye ve çevresinde en üst seviyeye ulaştı. 19. Yy. ‘da Ünye’de bir “kendir mahzeni” bulunmaktaydı. Ünye ve civarından toplanan kendirin muhafazası için 1861’de Kaptan Paşa’nın emriyle bu mahzen onarıma alınmış, hacmi artırılmıştır.

19. Yy. ‘ın ikinci yarısında Samsun gümrüğüne tabi üç gümrük ve iskele bulunmaktadır. Samsun gümrüğü mülhakatı olan gümrükler Samsun, Ordu ve Ünye olmak üzere üç tanedir. Ayrıca Ünye gümrüğü 1 gümrük ve iskeleden oluşmaktaydı. Bunlar Ünye gümrüğü ve Fatsa iskelesidir.[4]   


 

Bir El Sanatı Olarak Ünye’de İpçilik

 

Araştırmacı-yazarlarımızdan merhum Yüksel Şen, bir makalesinde “Ünye'de bilinen en eski el sanatlarından biri İpçilik mesleğidir” demektedir.

Eski Fatsa Caddesi üzerinde, Şükrü Yanlıoğlu'nun Fındık Fabrikası'nın bitişiğinde ve Tepe Mevkii'nde ip imal eden pek çok tersane vardı. (Aslında tersane, gemi yapılan yere denir ama kentimizde çokça üretilen ip, halat ve çımalarla, deniz vasıtalarının donanımı yapıldığı için, halkımız bu imalâthaneleri ‘Tersane’ diye isimlendirmiş.) Bu tersanelerde, Ünye ve köylerinde üretilen Kendir Elyafı işlenir ve çeşitli boylarda ip, halat, sicim, çarık bağı, çuval kınnabı yapılırdı.”[5]

Gerçekten de Ünye’de ip imal edilen atölyelere “tersane” denmektedir. Ünye’de ipçilik mesleğinin geçmişini araştırırken, halen bu işi yapan ama kendirden değil naylon ipten urgan imal eden meslek erbaplarıyla görüştük. İp atölyelerine tersane denmesinin kökenini, kendiri çarka verirken geri geri gidilmesine yormaktadırlar. Ters yürüdüklerinden dolayı bu işlikler tersane olarak isimlendirildiği ifade edilmiştir.

Yüksel Şen’den önce konuya ilişkin beyanda bulunan bir başka yazarımız merhum öğretmen Hasan Tahsin Kadıoğlu’dur. Bir makalesinde: “Osmanlı Donanması'nın ihtiyaç duyduğu ip, halat, çıma gibi pek çok malzemeyi Ünye’den temin ettiğini”[6] yazmıştır.

Aslında Ünye’de ip imalatına ait araştırma oldukça sınırlıdır.

Bir başka kaynak İrfan Tosun’un “Oney'den Ünye'ye” adlı kitabında yer almaktadır.

"İmar Gazi Ali tarafından Ünye'ye getirilen ipçilik mesleğinin tarihi 1700'lü yıllara dayanmaktadır ve bugüne babadan oğula gelen bu meslek maddî yönden tatmin etmemesine rağmen, imalâthane sayısı sekizdir. İpin hammaddesi olan kendir, Amasya'nın Gümüşhacıköy ve Samsun'un Vezirköprü ilçelerinden temin edilmektedir. Ham kendir maddesi alınır, bir ağaca asılır. 1,5 metrelik bir ağaç ele alınarak dövülür ve bu vesile ile hasılanmış (temizlenmiş) olur. Sonra 3 m boyunda bir sırığa bağlanır. 35 m boyunda, 3 m eninde, 4 m yüksekliğindeki bir baraka içerisinde imalâtı başlar. Bele takılan pastara ve omza takılan yılarga ile sırık kaldırılır. Çırak, takım olan çıkrık ve sandarayı demir elinden çevirmek şartıyla imal edilmeye başlanır. Bir çengele takılır ve bütünleşme başlar. Bir keçi kılı çöpürüyle perdah verilir. Daha sonra 5 - 6 saat kurumaya bırakılır. Dörtlü olan takım yine çıkrık ile 27'li bir büküm olur ve satışa sunulur. Dört çeşit ip imal edilmektedir. 1 - Çuval ağzı kınnabı, 2 - At urganı, 3 - Hayvan yuları, 4 - Sicim. İlçemizde bu şekilde imal edilen bu ipler, genelde çevre il ve ilçelere gönderilmektedir."[7]


 

Cumhuriyet Dönemi Tersaneleri ve İp Üretimi

Tersane-i Amire’ye bağlı tersaneler Osmanlı’nın son döneminde işlevlerini yitirerek kapatılmıştır. Ünye Tersanesi de uzun yıllar Osmanlı Donanmasına hizmet vermesine rağmen aynı akıbeti yaşamıştır. Buna rağmen Ünye’de kurulan gemi tezgâhları mavna, çapar, çatana, sandal gibi deniş taşıtlarını üretmeye devam etmiştir. Sahil kesimi Niksar caddesinin başladığı noktada 1950’li yıllara kadar tersaneler varlığını sürdürmüştür. Bu işliklerde ustalar Akkuş’tan gelen tomrukları şekillendirir ve hızarda biçimlenmesini sağlar, tekneler kalafata çekilirmiş.  

Donanmaya yıllarca ip sağlayan Ünye, eski üretim hacmine ulaşmak şöyle dursun, çevre ilçelere yayılan ip üretim tezgâhlarıyla birlikte neredeyse bitme noktasına gelmiştir. İp üretimi diğer tüketim nesnelerine yönelmiş ancak kendir üretimi bölgede önemli bir ihraç ürünü olarak varlığını sürdürmüştür.

1933 tarihli Ünye Ticaret ve Sanayi Odası Broşüründe en önemli ihracat maddeleri olarak fındık, kendir, kendir tohumu, yumurta, ceviz ve fasulye gösterilmektedir. Bunların içinde fındık ürünü miktar ve nitelik açısından diğerlerinin önüne geçmiştir. Sahilden itibaren 350 m. yüksekliğe kadar çoğunlukla fındık fidanları dikilmiş ve dikilmeye devam etmektedir. Ayrıca sebze ve meyve çeşitlerine değinilmekte, pekiyi olan şarabı ile hırtarıç üzümünün bol ve ucuz olduğu belirtilmektedir.

Kilo

Cinsi

Senesi

200.250

Fasulye

 

1927

614.176

Kabuklu fındık

166.726

Kendir ve tohumu ve mamulâtı

397.140

Yumurta

396.198

Fasulye

 

 

1928

684.713

Kabuklu fındık

233.378

Kendir ve tohumu ve mamulâtı

425.200

Yumurta

269.880

Ceviz

445.568

Fasulye

 

 

1929

362.100

Kabuklu fındık

88.355

Kendir ve tohumu ve mamulâtı

399.160

Yumurta

204.460

Ceviz

309.124

Fasulye

 

 

 

1930

38.966

Kabuklu fındık

230.312

İç fındık

33.470

Kendir

53.574

Kendir tohumu

350.100

Yumurta

99.274

Ceviz

Yıllara göre Ünye’de dışsatımı yapılan ürünler.

 

1930 yılında kendir ve kendir tohumu ayrı kalemlerde gösterilmesine rağmen, mamulâtı olan iple ilgili herhangi bir kayıt düşülmemiştir. 1931 ve 1932 yıllarında da kendir ve kendir tohumu ayrı kalemde gösterilirken; kendir 1931’de 18.800, 1932’de v24.200 kg., kendir tohumu ise 1931’de 157.500, 1632’de 98.005 kg. olarak belirtilmiştir.

1933 yılında yayınlanan bu broşürde 1927’den önceki yıllar yoktur ve en son 1932 yılı ihracat kayıtları yer almaktadır. Yine bu tabloda gıda sektöründe kullanılan kendir tohumunun giderek değer kazandığı görülmektedir. 

Kendirden imal edilen ip ihracatının ise 1930 sonrası düşüşe geçtiği anlaşılmaktadır. 

 

Yükseliş ve Düşüş

18. Yy. ‘da kalyonlarla birlikte yükselişe geçen tersane ocaklığı ve ip imalatı, 19. Yy. ‘da düşmeye başladı. Çünkü 19. yüzyılda yelkenlilerin yerini buharlı gemiler aldı. Bu da ahşap gemi yapımı ve ip imalatını doğrudan etkiledi.

Birinci Dünya Savaşı arifesinde teknolojik donanımı son derece gelişmiş tersanelerde büyük tonajlı gemiler imal edilirken, Osmanlı ve Rusya gibi devletler alıcı (pazar) konumundaydı. Metalürji endüstrisi üretimi savaş gemileri (kruvazör, muhrip vb.) Almanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin tersanelerinde üretiliyordu. Yavuz Zırhlısı ve Midilli Kruvazörü, bu dönemde Almanya’dan alınmış Goeben ve SMS Breslau adlı gemilerdi.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Ünye’de ip üretimi sona ermedi. Zamanla üretim hacmi daralsa da, ip tezgâhları kapanmadı. 1940’lı yıllarda (İkinci Dünya Savaşı yılları) ip üretiminde görece artışlar kaydedildi. 1950’li yıllarda canlanma devam etti. 1960’lı yıllar; Ünye’de ipçilik, çömlekçilik ve bakırcılık mesleğinde atılım yılları oldu. 70’li yıllar sonun başlangıcıydı; kendir ekimi devlet kontrolüne alındı, kendirin yerini naylon ip aldı. Ünye’de sınırlı sayıdaki ip atölyelerinde bugün çıkrıklar kendir bükmeye değil, naylon ip dolamaya hükümlüdür.

Son yetmiş yılda Ünye’de ip üretimine damgasını vuran kimlerdi?

 

(Devam Edecek)

 

Ünye Tarih Araştırma Grubu

A.    Kabayel – A. D. Varilci

 


23.11.2022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/osmanlidan_gunumuze_unyede_ipcilik-3593.html



[1] Osman Doğan, Tarih Boyunca Ünye, s. 165

[2] Hanefi Bostan, Anadolu’da Çepni İskânı, s. 299

[3] MAD 9837, s. 64

[4] Osman Doğan, Karadeniz’de Bir Boğaziçi Ünye, s. 276

[5] Yüksel Şen, “Ünye’de İpçilik, Bakırcılık ve Diğer El Sanatları”

[6] Hasan Tahsin Kadıoğlu, "Tiryaki Hasan Paşa Ünyelidir"

[7] İrfan Tosun, “Oney'den Ünye'ye”, s. 122


16 Kasım 2022 Çarşamba

Ünye Ocaklığı ve İp Üretimi

 

Ünye İskelesine demirlemiş yabancı bayraklı gemiler.


Ünye Ocaklığı ve İp Üretimi


1864-68 yıllarında Ünye’ye sancak statüsünün tanınması siyasi mülahazalarla gerçekleşen bir hadise değildir. Sırtını gemi yapımına elverişli ormanların bulunduğu Canik dağlarına yaslayan Ünye, bu seçimde önde gelen yerleşimlerden biriydi. Tersane-i Amire’nin[1] Osmanlı donanması için gemi yapımında ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etmede Ünye öne çıkmış, önemli bir ocaklık bölgesi yanında bizzat tersane kurulumuyla donanmanın alt yapısını da oluşturmuştur.

Gemi yapımının ve malzemelerinin temini yanında Ünye’nin ekonomik hayatını derinden etkileyen bir başka iş kolu daha açılmıştır. Donanmanın en büyük ihtiyaçlarından biri olan ip temini bu bölgeden sağlanmıştır. Ünye ve çevresinde yoğun kendir ekimi ve ip imalatını teşvik eden, işte bu “ocaklık” konumu olmuştur.

Böylece Ünye ve çevresinde önemli bir iş kolu olarak “ipçilik” mesleği öne çıkmış, Ünye, Osmanlı donanmasının uzun yıllar ip ihtiyacını karşıladığı gibi, günlük kullanım nesnesi olarak tarımda ve hayvancılıkta kullanılmak üzere yakın tarihimize kadar kendirden ip imalatı sürmüştür.

 

Ünye Tersanesi 1890-1900

Ünye Tersanesi ve Limanı Eylül 2021


Ünye Ocaklığı

Ünye’de gemi yapım atölyesi de diyebileceğimiz tersanelerin ilk inşa tarihini kesin olarak bilemiyoruz. Ancak 18. Yüzyıl’da Tersane-i Amire’de gemi yapımı için ihtiyaç duyulan malzemelerin temini ve bu malzemelerin üretilmesi amacıyla bazı ocaklık bölgelerinin ortaya çıktığını bilmekteyiz.

Tersane ocaklığı adı verilen bu birimlerde, İlk bölümde ifade ettiğimiz gibi belli ölçekte bazı gemiler inşa edilebilmiş, Tersane-i Amire’nin ihtiyaç duyduğu keresteyi temin eden ve yarı işlenmiş biçimde gönderen tersaneler kurulmuştur.

Bu görevlerin yanı sıra Ünye Ocaklığının en önemli işlevi ise, donanmanın ip ihtiyacını karşılayan bir ocaklık olmasıdır. Ünye civarında yoğun kendir ekimi ve ip imalatını teşvik eden “ocaklık” konumu, Ünye’de önemli bir iş kolu olarak “ipçilik” mesleğini öne çıkarmıştır.

Bu ocaklık konumu nedeniyle Ünye, Osmanlı donanmasının uzun yıllar ip ihtiyacını karşılamış, Tersane-i Amire’nin ihtiyaç duyduğu malzemelerin temininde öne çıkmıştır.

Ünye Tersanesi Osmanlı donanmasının alt yapısını oluşturmuş, yıllarca donanmaya ip sağlayan bir üretim merkezi olmuştur.

Donanmanın ihtiyacı olan tel için İstanbul’da bir fabrika kurulduğuna dair elde bir veri bulunmasa da taşrada devlet tarafından finanse edilen ve destgah olarak isimlendirilen tezgâhların kurulduğu kesin olarak anlaşılmaktadır. Ünye’de bu minvalde 1782/1783 yıllarında 9 kadar tezgâh faaliyet göstermekte iken Trabzon Valisi Ali Paşa’nın önerisi üzerine bunu 20 tezgâha çıkarmak için 6381 kuruşun sarf edilmesi kararlaştırılmıştı.

Burada bulunan tezgâhların bakım ve tamiri devletin önemle üzerinde durduğu bir konuydu. 1791/1792 yılına gelindiğinde Ünye’de bulunan bir tane tel imalathanesinin harap olmaya yüz tutması üzerine üretim yapmak ve mevcut telleri korumanın imkânsız olduğunun anlaşılması üzerine kadı ve bilirkişilerle bir keşif yapılarak burasının tamir edilmesi için bir masraf listesi çıkarılmıştı.[2] Bu masraf listesi şu şekildeydi: 

Malzeme Adı

Adedi / Miktarı

Masrafı (kuruş)

Kiremit

100,000

800

Kiremit altına tahta

40,000

400

Kebir direk

50

100

Tabana kadar taş

100

-

Taş kayık

100

300

Çivi

600 vukıyye (769 kg)

360

Bakır Oluk

150 vukıyye (192 kg)

160

Üstadiye

-

280

Ünye İp İmalathanesinin Tamiri İçin Yapılan Harcamalar

Kaynak: BOA.C.BH.16.764.2./13 Recep 1206 (7 Mart 1792)

 

Tersâne-i Âmire’ye bağlı Ünye Ocaklığı’nın getirdiği “sancak” statüsü idari yapılanmada 1864-68 yıllarını kapsasa da, fiiliyatta uzun yıllar etkisini sürdürmüştür.

Tersane Ocaklığı’nın mirası olarak kurulan Ünye Tersanesi küçük çapta gemi yapımı ve büyük gemilerin onarımı işleviyle günümüze kadar gelmiştir.

Ünye’nin İstanbul’la ilişkisi gemi yapımı – onarımıyla sınırlı kalmayıp, deniz ticareti yoluyla sürmüştür. Yolcu ve eşya nakliyesinde karayolundan çok deniz yolunun tercih edildiği dönemlerde Ünye İskelesi önemli bir ihracat ve ithalat kapısı olmuştur. Giderek iskele konumundan liman aşamasına geçilmiş, Cevizderesi’nin doğu sahiline kurulmuş ve bugün Karadeniz’in önde gelen kıyı limanlarından biri konumuna ulaşmıştır.[3]  

İp üretimi ise zaman içinde daralıp üretim farklılaşmasına uğrasa da bugün bile varlığını sürdürmektedir.


 Ünye’de İp Üretimi

 Gemide kullanılan halatı oluşturan ince ipliklere “tel” denmektedir. Denizcilik terminolojisinde bu malzeme flaşa olarak isimlendirilmektedir.[4] Süleyman Nutki Kamus-ı Bahri isimli eserinde onu kendir elyaftan sağa bükülerek oluşturulan ince sicimlere verilen isim olarak tanımladıktan sonra, 100 libre kadar bir ağırlığı çekmeye elverecek kadar dayanıklı olduğunu bildirmektedir. Telin bükülerek meydana getirildiği urgan ve halat ise hem lengerlerin[5] suya atılması ve çekilmesi, hem gemilerin limana bağlanması, hem de gemilerdeki yelken ve serenler dâhil kısımların sabitlenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Gemi lombarlarında bulunan toplar bile ateşlendikleri sırada oluşan geri itme gücü nedeniyle yerlerinden fırlamamaları için urgan ve halatlarla bir noktaya sabitlenmektedir. Osmanlı Devletinde halatın imal edildiği asıl hammadde kendirdir.

Kendirin en yaygın olarak üretildiği yerlerin başında ise Orta Karadeniz bölgesi gelmektedir. Burada bulunan ve Canik sancağı içinde yer alan Samsun, Çarşamba, Perşembe, Ünye ve Fatsa gibi kazalar yaygın biçimde kendir üretmekte ve donanmanın ihtiyacı olan teli temin etmektedir.18.yüzyılda kalyon teknolojisine geçilmesiyle birlikte donanmanın ihtiyacı olan tel miktarı da büyük ölçüde artmıştır.[6]

 Örneğin Canik sancağından 18.yüzyılın ilk çeyreğinde talep edilen tel miktarı 10,000 kantara (564,490 kg) çıkmıştı. Bu artışın sebebi kalyon türü gemilerin kadırgalara kıyasla yelkenli gemiler olması münasebetiyle tele daha fazla ihtiyaç duymalarıydı. Canik sancağında bulunan 19 kaza avarız ve nüzul karşılığı olarak ocaklık tayin edilmişti. Yani bu kazalar adı geçen vergileri ödemek yerine kendilerinden her sene talep edilen muayyen miktar teli işleyerek devlete teslim etmekle yükümlü tutulmuşlardı. Ocaklık usulü tel temininde asıl usuldür. Bu usul diğer donanma malzemeleri olan kereste, yelken bezi, reçine, katran, zift ve peksimet gibi malzemelerin temininde de kullanılmaktadır. Bu usulde belli bir yörenin ahalisi rayiç fiyat üzerinden devletçe talep edilen donanma malzemelerini teminle yükümlü tutulmakta ancak buna karşılık avarız ve nüzul gibi bazı örfi vergilerden muaf tutulmaktaydılar.

 Ocaklık bölgelerinden toplanan teller daha ucuz ve daha güvenli olduğu düşüncesiyle genelde deniz yoluyla İstanbul’a taşınmaktaydı. Ünye ve Fatsa iskeleleri gemilere tel yüklenen iki önemli iskeleydi. Ancak kış mevsiminde Karadeniz’de aniden bastıran fırtına sonucu oluşan yüksek dalgalar, güçlü akıntılar ve şiddetli yağış gibi olumsuz hava koşullarının etkisiyle alabora olma ya da karaya oturma riski karşısında deniz yolunu kullanmak cazip olmaktan çıkıyordu. Bu da kara yolunu bir alternatif olarak ön plana çıkarıyordu. Karadan nakliyat gerçekleşeceği zaman taşınan telleri yağmurdan korumak için belli sancakların ahalisinden “sargı kilimi” adıyla bir örtü talep edilmekte ve teller bunlara sarılarak nakledilmektedir. Örneğin Ünye ve Fatsa iskelesinden 6,000 (337,9920 kg) kantar telin gemilere yüklenerek İstanbul’a nakledilmesi tasarlanmışken kış koşulları nedeniyle 1129 (1716/1717) yılında kara yoluyla İstanbul’a taşınması gerekmiştir.[7]  

Ünye, Fatsa ve Samsun kalesi dizdarlarına gönderilen Evasıt Zilkade 1138 (Temmuz 1726) tarihli bir hükümde, onlara satın alınan teli gemilerine yüklemedikleri gerekçesiyle “mu’cib-i ibret” için Hüseyin ve Ahmet reisi Samsun kalesine kalebent etmeleri istenmişti. Bu kişiler Yeniçerilik iddiasıyla ortaya çıkarak daha önce miri için toplanan teli İstanbul’a taşıdıklarını beyan ederek “her zaman tahmil edemeyiz.” diyerek yeniden tel taşımayı reddetmişlerdi.[8]

 

Kendir - Kenevir

Farklı kenevir türleri

Endüstriyel kenevir bitkileri keyif verici olarak yetiştirilen bitkilerden 
boy ve kimyasal yapıları açısından pek çok fark gösterirler.

 Kenevir gövdesinde bulunan lifler

Kenevir veya kendir (Cannabis), Cannabaceae familyasına ait tek yıllık, çift çenekli ve otsu bir bitki cinsidir. Anavatanı Orta Asya ve Güney Hindistan olmasına rağmen günümüzde ılıman ve tropik bölgelerin çoğunda yetişir ve kültürü yapılır. Bitki cinsi eşeylidir, yani erkek ve dişi olmak üzere ikiye ayrılır. Erkek bitki polen üretirken dişi bitki çiçeklenir ve bazı türlerde yüksek oranda tetrahidrokannabinol (THC) ihtiva eder. Kenevirden elde edilen esrar maddesi, işte bu dişi bitkilerin çiçek ve tohum yataklarından ve bu bölgelerin etrafında bulunan yapraklardan elde edilir. Esrar maddesi keyif verici olarak kubar, toz esrar veya kubar yağı biçiminde kullanılır. Ayrıca THC maddesi tababette trankilizan, antikonvülzan ve sedatif olarak kullanılmaktadır.

Cannabis indica-Esrar eldesi için yetiştirilen dişi kenevir bitkisi

İp, kendir ya da kenevir olarak isimlendirilen bitkinin liflerinden elde edilmektedir.  Bir yıllık ömre sahip olan kendir, 2-3 metre kadar büyüdükten sonra toprak yüzeyine yakın bir noktadan kesilmekte veya elle sökülmekte, ardından bitkinin gövdesi ıslatılıp yumuşatıldıktan sonra ezilerek tel bükmek için lif elde edilmektedir. Tel şeklinde olan bu lifler, yetiştirildiği yere nispetle Fatsa teli olarak ifade edilmektedir.[9]

 

16.11.2022, Ünyekent

 

          (Devam Edecek)

 Ünye Tarih Araştırma Grubu

A. Kabayel – A. D. Varilci

 

16.11.2022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/unye_ocakligi_ve_ip_uretimi_-3582.html



[1] Osmanlı denizcilik faaliyetinin merkez üssü, İstanbul Haliç’te bulunan gemi yapım tersanesidir.

[2] Süleyman Nutki, Kamus-ı Bahri, Derleyen Mustafa Pultar, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2011, s. 56; BOA.AE.SSLM.III.77.4645.1./2 Rebiyülahir 1206.  (29 Kasım 1791). BOA.C.BH.253.11730.1./23 Zilhicce 1197 (19 Kasım 1783)

[3] Son yıllarda Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin teşvikleriyle Ünye Konteyner Limanı aşamasına gelmiş, Ünye Limanı'ndan sebze ve meyve yüklü ilk Ro-Ro gemisi Rusya'ya hareket etmiştir.

[4] Tel, Osmanlı sözlük yazarlarından Süleyman Nutki’ye göre kendirden sağa bükülmek suretiyle elde edilen bir tür sicimdir. Lütfi Gürçay da teli tıpkı Süleyman Nutki gibi sağa bükülerek yapılmış sicim olarak tanımlarken, Metin Karayazgan bir halatı oluşturan ince iplikler anlamına gelen filaşa terimiyle eş anlamlı olarak kullanmıştır. Bu yüzden günümüzde kullanılan madeni tel ile anlam yönünden fazla bir benzerliği yoktur.

[5] Çıpa, çapa, demir veya lenger, denizcilikte herhangi bir deniz taşıtını istenilen bir yerde sabit tutmak için suyun dibine bırakılan, iki veya daha çok kanca şeklinde kolu bulunan, uzun bir zincire veya kabloya bağlı, genellikle metalden yapılmış alet.

[6] Mehmet TAŞ, 18.Yüzyıl Osmanlı Donanmasına Tel Temini, 1794

[7] BOA.A.DVNS.MHM.d.126.17./Evasıt Zilhicce 1129 (Kasım/Aralık 1717)

[8] BOA.A.DVNS.MHM.d.124. (Aktaran: S. Nutki)

[9] Bugün de benzer biçimde Fatsa limanından sevk edilen bentonit’in tamamı Ünye’de çıkarılmasına rağmen Fatsa Kumu yahut Kedi Kumu adıyla anılmaktadır.