26 Aralık 2018 Çarşamba

Ülkemizin Tarihi Zenginliği - 2


Ülkemizin Tarihi Zenginliği - 2


Ülkemizde "alan çalışmaları"nda bulunmuş bilim insanlarından Melbourne Üniversitesi arkeoloji profesörü Antonio Sagona, Türkiye'nin eski çağlardaki kültürel yapısına ilişkin önemli saptamalarda bulunmuştur. Çalışma arkadaşı, Stony Brook Üniversitesi'nde arkeoloji ve eskiçağ tarihi profesörü Paul Zimansky ile birlikte ülkemizin coğrafi konumunu, fiziksel özelliklerini ve biyo-iklimsel koşullarını değerlendirerek, Anadolu'nun iki kıta arasında insanlık oluşumuna sağladığı muazzam katkıyı bilim dünyasına sunmuşlardır.
"Alet kullanan ilk insanların Afrika'da ortaya çıkışından, MÖM yaklaşık 11.000'de Buzul Çağı'nın gerilemesine kadar olan süreyi kapsayan Paleolitik Çağ, Avrupa'da yüzyıldan uzun bir süredir büyük ilgi uyandırmaktadır. Buna karşın Türkiye'de Paleolitik Çağ araştırmaları göreli olarak daha yeni bir alandır ve kazıları kısıtlı sayıdaki buluntu ve yerinin yanı sıra, bu dönemle ilgilenen uzman sayısı da azdır. [...bugün] yaklaşık 200 buluntu yeri listelenmektedir. Ancak Anadolu, özellikle Homo erectus ile akrabalarının geniş bir coğrafya içindeki hareketliliği göz önüne alındığında, dünyanın tarihöncesi açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir."    
(A. Sagona, P. Zimansky, Arkeolojik Veriler Işığında Türkiye'nin En Eski Kültürleri MÖ 1.000.000 - 550, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2015, s. 9)

***
Ülkemizde kazılara katılan sözünü ettiğimiz bu iki bilim insanı dışında uluslararası düzeyde bir çok katılım mevcuttur. Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) projesi kapsamında yaklaşık 200 tarihöncesi buluntu yeri tespit edilmişse de, bunların çok azı bugün kazılmaktadır.
Yapılan kazıların önemli bir bölümü yol, yapı yahut baraj yapımı gibi nedenlere bağlı olarak gündeme gelen "kurtarma kazları" niteliğindedir.
1968 Keban Barajı alanı kurtarma kazıları buluntuları tüm dünyanın ilgisini Anadolu^ya çekmiş ve Türkiye'de bir "arkeoloji patlaması" yaşanmıştır.
Oysa ülkemizdeki kültür mirası , uygarlık tarihinin çok küçük bir dilimini temsil eden ve daha çok kolay algılanır anıt yapıların bulunduğu Efes, Bergama, Boğazköy gibi büyük ören yerleriyle özdeşleşmişti. Buna karşın uygarlıkların doğuşunu ve gelişimini ortaya koyan dönemler göz ardı edilmiştir. Zaten bu kazıların başlangıcı, Cumhuriyet'in kurulduğu ilk dönemde Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizzat teşvik gören Alişar, Alacahöyük, Ahlatlıbel ve Troya gibi kazı yerleridir. Aralarında Ünyeli hemşehrimiz Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten'in de bulunduğu Cumhuriyet Dönemi Türkiye kazılarının temelini atan Remzi Oğuz Arık, Hamit Zübeyir Koşay, Arif Müfit Mansel ve Şevket Aziz Kansu gibi isimlerdir.
1923-1938 yılları arasında (Atatürk Dönemi) Türkiye topraklarında Türk bilim insanları tarafından başlatılan bu kazıların bütçeleri Türk Tarih Kurumu tarafından karşılanmıştır. Ancak Ahlatlıbel ve Alacahöyük kazılarının masraflarını Mustafa Kemal Atatürk kendi şahsi parasından karşılamıştır.
Atatürk Dönemi'nin ardından araştırmalar mevcut alanlarla sınırlı kalmış, 1950'li yıllardan sonra çok az yeni bilginin üretildiği durağan bir döneme girilmiştir.
Osmanlı'nın don dönemde yaşadığı tarihi eser yağması Cumhuriyet Dönemi'nde büyük ölçüde engellenmiş ancak ülkedeki arkeolojik gelişmeler 1950 sonrası durma noktasına gelmiştir. Bu süreçte Anadolu'nun tarihöncesi ve öntarih çağları, Balkan, Ege ve Yakındoğu uygarlıklarının arkasında kalarak önemsizleşmiştir.
Durağan dönem, 1968'de Keban Barajı kurtarma kazıları nedeniyle aşılmıştır. Kısa zamanda epey yol alınmasın karşın Türkiye halen, arkeolojik bakımdan bölgenin en az araştırılmış ülkesi konumundadır.
Son dönem kazılarında ortaya çıkan buluntular, tüm dünyanın ilgisini ülkemize çekmektedir. Son kazılarla birlikte ülkemiz topraklarında gelişen birçok yeni ve özgün kültürü yeni yeni tanımaya başlıyoruz. Sınırlı imkanlara karşın son otuz yıl içinde ortaya çıkan sonuçlar, dünya uygarlığının gelişim sürecini derinden etkileye devam etmektedir. öyle ki bu gelişmeler, dünya uygarlığının gelişim sürecine bakışımızı tümüyle değiştirecek kadar önemli ve çarpıcıdır.
Şanlıurfa yakınlarındaki Göbekli Tepe kazıları gibi, düşünce sistemimizi zorlamaya başlayan buluntular ortaya çıkmıştır.

****
Şayet Cumhuriyet'in ilk dönemindeki araştırmalar kesintiye uğramamış olsaydı, bu aşamaya çok daha önceki yıllarda ulaşmış olacaktık.  İ. Kılıç Kökten'le birlikte başlayan Antalya Karain Mağarası kazıları, Anadolu'da bulunan ve alet kullanan "ilk insan" konusunda önemli bir kaynaktır. Çok fazla tahrip görmesine karşın, İstanbul Küçük Çekmece Gölü yakınında Yarımburgaz Mağaraları da dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri (barınak) kabul edilmektedir.
Anadolu'da Doğu'dan Batı'ya yayılım gösteren eski yerleşimler, Mezopotamya'nın Bereketli Hilal'inden daha derin izler barındırmaktadır. Ne yazık ki bunların bir kısmı yeterince araştırılamadan (ortaya çıkarılmalarına fırsak kalmaksızın) sular altında kalmıştır. Örneğin baraj gölü suları altında kalan Nevali Çori, Göbekli Tepe'den önce bulunan "T" şekilli taş yapıların ve erken Neolitik Dönem'in ilk ip uçlarıdır.
Sular altında kalan Zeugma ve Allianoi antik kentleri, Rumkale, Hasankeyf, Lidar höyük, Samsat, Tille, Horum (Urima), Botan Vadisi-Başur Höyük ve daha nicelerini saymak mümkündür.
Hemşehrimiz Kılıç Kökten'in 70 yıl önce el attığı arkeolojik araştırma alanlarından biri de Ünye'deki Cevizdere sekileridir.... Sel suları, arıtma tesisleri  ve çöp ayrıştırma üniteleri ile boğuşan tarihi bölgemiz, 70 Yıldan bu yana araştırılmayı beklemektedir.

(Devam Edecek.)
      
Fotoğraflar:
Prof. Dr. Kılıç Kökten Antalya Karain Mağarası Gezisi-1966
Nevali Çori, Şanlıurfa-Hilvan Atatürk Barajı
Türkiye'nin Tarihöncesi Yerleşimleri
Zeugma Antik Kenti Kurtarma Kazıları


Ünyekent, 26.12.2018