16 Ekim 2009 Cuma

TARİH

Tarih Nedir?

İnsanoğlunun önüne çıkan en büyük buluşlardan biri tekerleğin icadıdır. Saatte 300 kilometre hız yapan otomobillerin teknolojisi bu birikim sayesinde basit bir bilgi üretimi sürecine indirgenmiştir. Tekerleğin günümüzden 7.000 yıl önce bulduğunu farz edersek, bu süreç hiç de kısa sayılmaz. Ama bir Homo Sapiens’in tekerliği bulabilmesi için en az 45. 000 yıl geçmesi gerektiğini düşünürsek, bilimsel bilginin tarih içinde nasıl ortaya çıktığını daha net anlarız.

Tarihin tanımı
Geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini yer ve zaman bildirerek, sebep-sonuç ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır.” [1]
Okul kitaplarındaki tarih tanımı budur. Halbuki insanlığın en büyük buluşlarından tekerleğin nerede ve hangi tarihte icat edildiğini bilmemekteyiz. Sonuçları itibariyle hızlı seyahat merakımız bizi bir noktaya ulaştırıyorsa da, tekerleğin icadının hangi sebebe dayandığı konusu düşünürleri (tarihçileri) ayrıştırmaktadır.
Ayrışma konusu bununla bitmeyip, her ülkenin kendi “resmi tarih” ini yazması ve karşıt görüşte olanların “karşı tarih” tezleri, ülke içinde ve uluslararası boyutta tarihsel bir karmaşaya neden olmaktadır.
Bir kez daha, “tarih nedir” sorusuyla muhatap olmaktayız.
Tarih için, sıkı sıkıya sahih (açık) bilgi ve belgelere dayanma zarureti hasıl olmuştur. Bu nedenle “tarih belgedir” anlayışı öne çıkmıştır. Arkeolojik belgeler, özellikle yazılı tabletler esas alınarak tarih yazının icadına endekslenmiştir.
Tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma MÖ. 1280 tarihli Kadeş Antlaşması’dır. Okunan belgelerden Mısır Kralı II. Ramses’in mi, Hitit Kralı Mutavallis’in mi galip geldiği muammadır. Ebu Simbel tapınağındaki hiyerogliflerden savaşı Ramses’in kazandığı zannedilirken, yıllar sonra bulunan Hitit kil yazılarında bunun tam tersi okunmuştur.

Tarih bir bilimdir
Tarihi ulusal ya da ideolojik bir malzeme olmaktan kurtardığımız anda, reel ve rasyonel bir araştırmanın kapılarını aralarız ki, tarih denen kavramın bir bilim olduğu sonucuna ulaşırız. Bertrand Russell’ın tanımladığı bilim kavramı, aynıyla Tarih için de geçerlidir.

Bilim, gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır.” [2]
Bir başka açıdan bilimsel çalışmayı, Teorik Fiziğin Esasları adlı yapıtında Albert Einstein şöyle görür:

Her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır.” [3]
Bir bilim olarak tarih, bu ilişki ve gelişmeleri yöntemli bir biçimde inceleyen, ayrıştıran ve açıklayan bir bilim dalıdır. Bu anlamıyla tarih, yöntem sorununu önümüze koyar:
“Ne yapacağız, nasıl yapacağız?”
Tarihin yöntemi, tarihi olayları kaynağından araştırarak, ana ve ikincil unsurları, arşivleri, yazılı, görsel ve sözel materyalleri kullanarak doğru bilgiye ulaşmaktır. Bu nedenle verilerin düzenlenmesi, incelenmesi, kritik edilmesi ve sentezlenmesi gerekir. Sadece kaynaklarla yetinmek, arşivciliktir; ham maddeye gömülmektir. Tarihin gerçek bir bilgi ve bir bilim halini alması için, verilerin mutlak suretle doğru bir yöntemle ele alınması, işlenmesi gerekir.
Tarih bilimlerin anasıdır (ümmü’l ulum)
Tarih bilimi, diğer bilim dallarıyla ilişki içerisindedir. İbn-i Haldun'un dediği gibi:

" Tarih bilimlerin anasıdır (ümmü’l ulum). Tarih, zahiri yani yüzeysel görüntüsüyle değil, batini yani tarihin kendi içinde saklanan gizemlerinin incelenmesi ve araştırılmasıdır. Tarihin görevi olayları kronolojik olarak sıralamak değil, olayların sebep sonuç ilişkilerini dikkatle irdeleyerek bir tertip içinde illiyet rabıtalarını bulup çıkartmaktır. Vak’a ve hadiseler yalnız nakil ve rivayete dayanır ise tarih yanlışlıklardan asla kurtulamaz.” [4]
Tarih öncesi (prehistorya) döneminin sona ermesi, çeşitli bilim dallarının ortaya çıkmasıyla gerçekleşir. Dini yönü de olan, matematik ve astronomi çalışmalarının antik çağlarda boy göstermesi, bilimsel bilgi sürecinin başlangıcı sayılır. Zaman kavramı, takvimin kullanıma girmesi, gezginlerin coğrafya günlükleri o dönemde başlar. Tarih bir bilim olarak ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren, felsefe, mantık ve sosyoloji ile etkileşimdedir. Bilimin giderek geliştiği ve bilimsel dalların çoğaldığı aşamada tarih; arkeoloji, antropoloji, etnoloji, filoloji gibi çağdaş bilimlerle birlikte ele alınır. Doğa bilimlerinin (fizik, kimya, biyoloji) imkanlarından da yararlanarak, (laboratuar analizleri, Karbon 15 yöntemi ve benzeri gibi) çağdaş teknolojinin bütün imkanlarını kullanır. Daha önce üretilmiş bilgilerin yeniden ve daha üst biçimde üretilmesi, tarih biliminin faaliyetleri arasına girer. Bu çaba, bilimsel doğruları bilimsel gereçlerle kullanmayı ve doğru bir yöntemle hareket etmeyi zorunlu kılar. Aksi halde bilimin imkanlarını, önümüzü aydınlatan bir fener gibi önümüze tutamayız. Gereksiz ayrıntılarla uğraşarak, siyasi çıkar çekişmeleri içinde asıl olanı gözden kaybederiz.
Tarih, her ulusun her daim kendine bir övünme payı çıkardığı, sadece ulus bilincinin pekiştirildiği argümanlar değildir. Tarih, geçmişte yapılan hataların irdelenmesi, dersler çıkarılarak tekerrür etmesinin önlendiği bir alandır. Böylece tarih, diğer bilimlerde olduğu gibi tamamen insanlığın hizmetine sunulan objektif bir bilim haline gelir.

Haftaya:
Sözlü Tarih ve Yerel Tarih

ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU
A. Kabayel, A.D. Varilci

DİPNOTLAR:
[1] Lise Tarih Dersi Kitapları, MEB Yayınları.
[2] B. Russel, Din ve Bilim
[3] Albert Einstein,'The Fundamentals of Theoritical Physics' Science 91-1940
[4] İbn-i Haldun, Mukaddime, 1406
16 Ekim 2009 ÜNYE KENT Gazetesi


18 Haziran 2009 Perşembe

KAYNAKTAN ÇEŞMELERE ÜNYE’DE SUYUN ÖYKÜSÜ

BÖLÜM III
Ünye Kent Gazetesi, 13 Haziran 2008

“Köprüler yaptırdım gelip geçmeye
Çeşmeler yaptırdım suyun içmeye.”



Su terazisi ve Ünye’nin ilk su yolu projesi:
Bilinen en eski Ünye suyu projesi, kaynağı Balık Değirmeni olan yer altı suyundan almaktadır. Tabakhane Deresi’nin denize yakın yerinde bulunan bu kaynak, derenin doğusunda, 300 metrelik mesafededir. Bugün hala kalıntılarına rastladığımız havuzunda toplanan su, pöğrek adı verilen pişmiş çamurdan borularla şehir merkezine ulaştırılır. Birleşik kaplar esasına göre çalışan ve terazi adı verilen sistemle su, şehrin altı ayrı merkezinde yapılan havuzlara ulaştırılır.
Birbirinle pöğreklerle bağlanan havuzlardaki su akımı, seviyenin yüksek olduğu depodan diğerine doğru olmakta, böylece şehrin tamamına su eşit olarak dağıtılmaktadır. Havuzların yanında yer alan çeşmelerin musluklarından şehrin su ihtiyacı karşılanmaktadır. Oldukça görkemli bir görünüşe sahip olan bu anıtsal çeşmeler, Cumhuriyet öncesi dönemden kalma ve çoğunluğu varlıklı kişiler tarafından hayrat ya da sebil olarak yaptırılmışlardır. Hiçbiri günümüze ulaşamamıştır, sadece Döner Çeşme olarak bilinen çeşmenin olduğu yere, eskisine izafeten yeni bir çeşme inşa edilmiştir. Döner Çeşme dışındaki çeşmelerin kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kuyu ve sarnıç suları yanında, Ünye halkı içme suyunu on yıllarca bu çeşmelerden ve kaynağı farklı yerlerden gelen mahalle çeşmelerinden sağlamıştır.
Balık Değirmeni havuzuna yakın, Tabakhane Deresi kıyısında yapılan ilk teraziyi, Han Boğazı’ndaki terazi havuzu izler. Bugünkü Fatih Sultan Mehmet Caddesi üzerinde bulunan havuzun 100 metre ilerisinde, Niksar Caddesi’nin denize kavuştuğu tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Kilometre Taşı çeşmeye dönüştürülür. Diğer havuzlar; Büyük Cami, Orta Cami ve Eski Hamam’ın yakınındadır. Askerlik Şubesi’nin yanında yer alan son havuzun çeşmesi, iki yüz elli metre ileriye, Yalı Kahvesi’ne yapılmıştır. Terazi görevi gören havuzların yanında Anıtsal Çeşmeler yer alır. Çeşmelerden biri Eski Hamamın yakınındadır. Ona benzer iki anıtsal çeşme daha vardır. Biri Orta Cami ile eski iskele arasında kalan yerdedir. Dört musluklu ve görkemli bu çeşmenin olduğu yerde bugün, Karagöz Giyim Mağazası yer almaktadır. Diğer anıtsal çeşme, adını verdiği meydanda bulunan Döner Çeşme’dir.

Döner Çeşme:

Ulemazade Ahmet Efendi tarafından annesi Hatice Hanım için yaptırılan Döner Çeşme, dörtkenarında, kendi ekseninde dönen sütunlar olduğu için bu adı almıştır. 1940’li yıllarda çeşme yıkılmış, ancak, çeşmenin bulunduğu meydan çeşmenin adı ile anılmıştır. Döner Çeşmeye ait kitabe yıllar sonra kanalizasyon kapağı olarak bulunmuş ve Murat Ocak isimli bir hemşerimiz tarafından muhafaza edilmiştir. Araştırmalarımız sonucunda, bu kitabenin Döner çeşme’ye ait olduğu anlaşılmış ve transkribe edilmiştir:

Sene 1299 (Miladi 1882 )

Cennet içre makamın eyleye Hüda

Yarın şefaat eyle ana Muhammed

Mustafa’ya (s.a.v.) sahibü’l-hayrat

Ve’l-hasenat Ulema zâde merhum Ahmed

İle validesi Hatice eyledi inşa[1]

Nadi Çolakoğlu ile bir televizyon programında söyleşi yapan Hoca Tahsin Gürsoy, Döner Çeşmeyi yaptıranın Ulemazade Ahmet Efendi olduğu ifade edilmiştir. Transkripsiyon sonrası bu kitabenin Döner Çeşme’ye ait olduğu netlik kazanmıştır.
1993 Yılında Belediye tarafından yeniden yaptırılan ve annelere armağan edilen çeşme, görüntü itibariyle eskisine pek benzememektedir.
Ortayılmazlar Mahallesi Hacı Osman Ağa Cami avlusunda bulunan eski mezar taşları galerisi arasında bir başka çeşme kitabesi daha tespit edilmiştir:


Sahibü’l-hayrat eyledi
Merhum ve mağfur
Hüseyin ruhuna

Bu çeşme-i hasbeten lillah
Uzun el-Hac
Rahmet eyleye Allah 1144

Muhtemelen Ünye’deki anıtsal çeşmelerden birine ait olan bu kitabeye göre, Uzun Hacı Hüseyin tarafından ihya edilen bir hayrat mevcuttur. Hangi çeşmedir ve nerededir? Bilmiyoruz.


Camiler ve Şadırvanları:
Camilerin suyu sadece ibadet amaçlı olmayıp, çevrenin su ihtiyacına cevap vermektedir. Her caminin mutlaka suyu vardır ve merkez camilerinde sebil denilen şadırvanlar mevcuttur. Gelen su şadırvanlarda depolanır. Camiyle birlikte inşa edilen şadırvanlar olduğu gibi, hayır sevenler tarafından yapılan hayratlar çoğunluktadır.
Fevzi çakmak Mahallesi’nde bulunan Kefeli Cami, adını aldığı kişinin hayratı olup büyük bir çeşmeye sahipken, bugün şadırvanı ve çeşmesi birbirinden ayrılmış, farklı yerlere inşa edilmişlerdir.

Büyük Cami ve Orta Cami şadırvanlarına su, şehir suyu şebekesi terazisinden gelir. Saray Camisi, Anasu’dan, Kaşbaşı Camisi yakınındaki terazi havuzundan suyunu alırken, Hacı Osman Ağa Cami ve Çömlekçi Cami Çakırtepe kaynak sularından yararlanır.
Saray Camisi şadırvanı 1965’te Mürüvvet Çeşmesi adıyla, Profesör Osman Çataklı’nın kızkardeşi Mürüvvet Hanım’a hayrat, babası Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. Halen hizmet veren şadırvan, 2005’te onarım görmüş, Hürrem Duysak tarafından mermer takviyesi ve tavan aksamlarının yenilenmesi gibi işlemlerden geçmiştir.
Orta Cami şadırvanı, Hakkı Baskan tarafından 1956’da yaptırılmıştır.
Yeni yapılan Büyük Cami şadırvanı, Türk Diyanet Vakfı ve Ünye Büyük Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından 1993’te yaptırılmıştır. 1960’lı yılların eski Büyük Cami, Şadırvanıyla birlikte yıkılmıştır. Eski şadırvanı Kuyumcuoğlu Osman Efendi adına yaptıran Harun Kuyumcu’nun hayratı, yeni yapılan camiye de taşınmış, zemindeki 80 musluklu abdesthanenin yarısı bu adla, diğer yarısı Dursun Kalemen hayratı olarak anılmıştır.

Mahalle Çeşmeleri:
Mahallelerde bulunan Mahalle Çeşmeleri, kaynaklarına oldukça yakındır. Görünüş itibariyle birbirlerine çok benzerler. Kuyu ve sarnıç suları yanında, evlere su bağlanıncaya kadar kent halkının su ihtiyacını giderdiği temel kaynaklardandır. Sadece su gibi zorunlu gereksinmeleri karşılamakla kalmayıp, çok önemli sosyal işlevleri de vardır. Mahallelinin bilgi (enformasyon) ve dayanışma merkezleridir. Subaşı sohbetleri, özellikle kadınlar arasında o dönemin vazgeçilmez zevkidir Evlatlarına eş bakmaktan, komşusunun halini anlamaya kadar, sayısız sosyal aktiviteyi içerir.
Çamurlu Mahallesi’nde birbirine benzeyen üç çeşme bulunmaktadır:
Kabakçı Çeşmesi, Saray caddesi üzerinde Tepe Yolu ile Orta Mahalle ayrımı üzerinedir. Eski Cezaevi’ne yakın bir kaynaktan su almaktadır. Aynı kaynaktan, Saray Hamamına da su sağlanmaktadır. Diğer iki çeşme; Arif Kaptan Sokak üzerinde bulunan çeşme ile Dere Sokak başlangıcındaki çeşmelerdir. Her ikisinin de su kaynağı aynıdır. Siderlere ait fındık bahçesinden gelmektedir.


Orta Mahalle’de bulunan Camcı Mahalle Çeşmesi’nin kaynağı Çakırtepe etekleridir. 1970’li yılların başında suyu kesilen çeşme, Çakırtepe’ye çıkılan yolun genişletilmesi sırasında, 80’li yıllarda yıkılmıştır. [2]
Burunucu Mahallesi’nde üç çeşme mevcuttur.
Nuribey Deresi’nin düze indiği yerde, adil Usta’nın çömlek fırını yakınındaki Çömlekçi Çeşme’sinin kaynağı Çakırtepe’dendir. İlyasoğlu sokaktaki Odabaşı Çeşmesi, 50 metre yukarıdaki bir kaynaktan beslenir.
Saydığımız mahalle çeşmelerinin hemen hepsi zamandaş olup, biçim açısından birbirlerine benzemektedir. Bugün sadece Odabaşı Çeşmesi günümüze kadar ulaşabilmişse de, zamanla tadilat ve tahribata maruz kalmıştır. İki yıl öncesine kadar su veren bu çeşmenin kaynağı, yapılan inşaatlar nedeniyle kurumuştur.
Burunucu Mahallesi’nde Üç Çeşme olarak adlandırılan, üç farklı kaynaktan beslenen bir çeşme daha vardır ki, 1960 öncesinde yapılan asfalt çalışması sırasında Bekir Çağlar tarafından kaynağı birleştirilmiş ve 15 – 20 metre aşağıya, deniz kıyısına yeniden inşa edilmiştir. Kurumuş olmasına rağmen bugün çift taraflı basamaklarıyla denize inilen yerde halen ayaktadır.



Ünye Tarih Araştırma Grubu
Ahmet KABAYEL
Ahmet Derya VARİLCİ

Dip notlar:
[1] Döner Çeşme’nin eski fotoğrafı Ahmet Şen’e aittir. Bahattin Güler’in 1930’da yayınladığı Resimli Ünye Rehberi’nden alınmıştır. Kitabelerin transkripsiyonu İrfan Dağdelen tarafından yapılmıştır.
[2] Camcı mahalle Çeşmesi fotoğrafı, Eren Tokgöz Arşivi’nden

5 Nisan 2009 Pazar

05 Nisan 2009

BİR NİKAH VE BİR VEDA




Dün gece Güzin bana "bu çektiklerini de net'te yayınlarsın" demeseydi, belki şu an yazdıklarımı buraya aktarmamış olacaktım. Muhtemelen bir başka konu, farklı bir yazı yer alacaktı. Ümit Yaşar'ın bir şiirinde yer alan "boş sayfa" gibi kalacaktı [1], yahut karalanmış başka bir ifade yer alacaktı...


Dün nikah gecesiydi.

Cem Börekçi, meslektaşı Alla ile eş olmayı, klasik tanımıyla "iyi günde kötü günde" yaşamı paylaşmayı seçti.

Dün bu beraberliği resmileştirdiler.

Birçok tanış, hısım - akraba Güvenlerin Çiftlik Kafe'de bir araya geldik.


Ankara'dan Nuver, Tuncer ve Hatice geldi. Sırada başka nikahlar var. Sağ başta Nurettin beklemede... Cem'in küçüğü Cüneyt sırada.

Velhasıl hayat sürüyor.

Güzel günler göreceğimizi umarak, ileriye umutla bakıyoruz.

Diğer yanda yüreğimizde kocaman bir acı vardı, dün akşam yitirdiğimiz bir arkadaşımızın acısı...

Bu sabah, 5 Nisan 2009 Pazar sabahı erken kalktık.

Eşimin arkadaşı Dilşen'i son yolculuğuna uğurlamak için sabahın erken saatlerinde Perşembe'ye gittik. Beş yıl süreyle mücadele etiği rahatsızlık sonunda onu alt etmişti. Yıllar önce Perşembe'deki bu eve, evlerine geldiğimizde Dilşen, duvardaki saati gösterek bir kaç yıl önce babasını kaybetikleri anda durduğunu, bi daha çalışmadığını söylemişti. Babasına ait duvar saatinin hala çalışmadığını gördüm. Şimdi yitip giden kendisiydi.

Evlerinin az ilerisindeki camide namazı kılındı. Yine evlerine pek uzak olmayan bir yere, Kordontepe'ye bakan Avuçlu Cami yanına getirdik. 1327 Tarihli küçük, yeni restore edilmiş tarihi bir cami... Hemen dibinden Babalı Deresi akıyor.

Murat'ın Trakyalılardan aktardığı deyişle, O'nu Avuçlu Camisi'nin avlusuna "gizledik"[2]...

Dilşen'in özenle seçtiği sözcükleri musikili bir tonla söyleyişi, biraz da türkçeci bir vurguyla seslendirişi kulaklarımızda yankılanarak Perşembeyi terk ettik.[3]

Onu hep gözlerindeki ışıltıyla ve hayata sıkı sıkı sarılışıyla hatırlayacağız.

sen olmasaydın

bu fotoğraf olmayacaktı...

sen olmasaydın

seni tanımamış olacaktık.

yaşamak için

acılara göğüs germek gerektiğini

bir eksik anlayacaktık.


Dipnotlar:

1- Yıllar önce okuduğum bir Ümit Yaşar Oğuzcan şiiriydi; "Sen olmasaydın, seni sevmeseydim yahut/Bu sayfa olmayacaktı/Bu sayfa boş kalacaktı..." gibi bir şiirdi.

2- Murat'ı gizlediğimiz gibi, şimdi de Dilşen... Kordontepe'nin karşı bayırında, yemyeşil bir bahçede.. Avuçlu Cami'nin avlusu açmıştı avuçlarını Dişen'e... Murat da çok severdi Dilşen'i. Umarım karşılaşırlar, kaldıkları yerden devam ederler sohbetlerine.

3- Ağır bir grip vakası, baş ağrısı, ateş, tansiyon. Eşimin üzüntüyle içine düştüğü tabloyu tarif ediyorum. Gece yattığı koltuktan mırıldanarak bir şeyler söylemeye çalışıyor. Bense televizyonda haberlere kilitlenmişim. Obama'nın Türkiye'ye geldiği an! Eşim "Çamaşır ipinin makarası paslanmış, gıcırdıyor" diyor. Sanki gecenin bu saati, üstelik bu halde çamaşır asacak gibi. Makine yağı tedarik etmemi söylüyor. "Hanım" diyorum, "sırası mı şimdi, koskoca Air Force One Ankara'ya inmiş, birazdan içinden Hüseyin Barack Obama inecek!" Hiç sırası mı?

27 Mart 2009 Cuma

NASIL BİR BELEDİYE İSTİYORUZ?

NASIL BİR BELEDİYE İSTİYORUZ?

İki gün sonra Ünye seçmeni Türkiye genelinde olduğu gibi ilçemizde yeni yerel yöneticileri seçmiş olacak. Seçimler, yöneticilerin yönetilenlerce belirlenmesini sağlayan siyasal, hukuksal bir işlemler bütünüdür. Demokratik yönetimlerin gereği olduğu kadar, bir vatandaşlık hakkı ve görevidir. Seçimler sayesinde yönetilenler, yönetim hakkında söz sahibi olur, yöneticilerini tayin eder, bir anlamda yönetime katılırlar.
Yerel yönetimler, değişik nüfus topluluklarında yaşayan insanların ortak ve yerel nitelikteki gereksinmelerini karşılamak amacıyla kurulan tüzel kişiliğe haiz anayasal kuruluşlardır. Nüfusu 2000’i aşan beldelerden başlayarak; ilçe, il ve büyük şehir olmak üzere bu yerleşim bölgelerinde en önemli yerel yönetim organları belediyelerdir.
Yerel yönetimlerle siyasal iktidarların ilişkisi çok önemlidir.
Çağdaş belediyeciliğin prototipi Paris Belediyesi için literatüre geçen bir deyiş vardır:
“Paris Belediyesini ele geçiren, siyasal iktidarı alır.”
Yerel seçimlerin anlam ve önemini ifade eden bu deyiş, diğer yandan siyasal iktidarı elinde bulunduranlara yerel yönetimlerle ilgili bir mesaj iletir:
Yerel seçimler iktidardaki gücün göstergeleridir…
İktidarın devamını yahut sonunun geldiğini hükme bağlar!

KENTLEŞME, KENTLİLEŞME VE BELEDİYELER

Şehir anlamına gelen Arapça “beled” sözcüğü, belediyelerin kentleşmeyle olan ilgisini açığa çıkarır. Tarımsal ekonomiden sanayi, ticaret ve hizmet sektörüne açılan her topluluk, belli merkezlerde toplanarak yeni bir sosyal yapı oluşturur. Kentlerde toplanan nüfusun yaşam şekli ve yönetim biçimi farklılaşır. Toplum artan oranda örgütlenmeye, uzmanlaşmaya başlar.
Kentleşme olarak tanımlanan bu süreç, beraberinde kentlileşmeyi getirir. Nüfus yoğunlaşmasının yaşandığı kentlerdeki toplumsal değişimin insanların davranışlarında ve ilişkilerinde, değer yargılarında, kültürel şekillenmelerinde yarattığı değişim kentlileşmeyle açıklanır. Kentleşme ve kentlileşme birbirlerine bağlı iki farklı olgudur.
Belediyeler kentleşme olgusunun ortaya çıkardığı, kentlileşmeyle şekillenen organlardır.

BELEDİYELERİN TARİHSEL KONUMU

Eski Yunan, Asur, Mısır ve Roma kentleriyle birlikte ortaya çıkan ilk belediye nüveleri, Ortaçağ’da önemli bir gelişme gösterememiştir.
Osmanlı devleti döneminde, kentlerde uzunca bir süre İslamiyet’in ilk yıllarında Mekke ve Medine’deki uygulamalar model alınmıştır. Belediye hizmetleri bir Kadı reisliğinde; çarşı, pazar ve ticaretten sorumlu muhtesipler tarafından gerçekleştirildi. İhtisap ağası yahut ihtisap emini denilen ahilik teşkilatı mensuplarından seçilen muhtesipler, esnaftan vergi alır, zabıta işleriyle uğraşırlardı.
İstanbul’un fethinden sonra, şehreminlik kurumu esas alınarak, Bizans modeli uygulandı. Belediyelerin bağımsız bir organa yönelmesi, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının (1826) ardından gerçekleşti. 1831’de şehremaneti kaldırılarak ihtisap nazırlığı, mimar ağalar ve kadılar yönetiminde daha bağımsız bir belediye yapılanmasına gidildi.
1854’te Paris modeli esas alınarak yeniden şehremaneti kurumu oluşturuldu. İhtisap nezareti yerine şehir meclisi kuruldu. 1864 Tarihli nizamnameyle kurulan İntizam-i Şehir Komisyonları kısa zamanda yaygınlaştırılarak, İstanbul’da 14 belediye dairesi yaşama geçirildi. Bunlardan Altıncı Daire-i Belediye adıyla kurulan Beyoğlu – Galata Belediyesi, yarı özerk, bağımsız parasal kaynaklarıyla ülkemizde ilk modern belediyeciliğin başlangıcı oldu (1877).

ÜNYE BELEDİYESİ’NİN KURULUŞU

8 Ekim 1864 Tarihli Vilayet Nizamnamesi gereği “Meclis-i Beledi” adıyla kurulan belediye meclisleri aracılığıyla İstanbul’da ve akabinde taşra belediyelerinde çağdaş anlamda belediyecilik başlatıldı.
Ünye’de belediyenin hangi tarihte kurulduğuna dair elimizde yeteli belge ve bilgi mevcut değildir. Ancak, 1869 Trabzon Salnamesi’nde Ünye’de Belediye Dairesi Meclisi ve Reislik makamı mevcuttur. Buradan anlaşıldığı üzere, Anadolu’da modern belediyelerin kuruluşu aşamasında Ünye Belediyesi ilk kurulan belediyeler arasındadır.




1869 Trabzon Vilayet Salnamesi, cilt 1, s. 103

Salnamelerde görülen, Ünye bu tarihte Sancak’tır. Fatsa ve Niksar, Ünye sancağına bağlı nahiyelerdir. 1864 ila 1868 yılları arasında sancak yapılan Ünye’de muhtemelen belediye 1864 yılında kurulmuştur. Aynı varsayım, Osman Doğan tarafından da yapılmıştır. Ancak bu varsayımı doğrulayan belge ve bilgi mevcut değildir.

Osmanlı dönemi Ünye belediyesi Mührü
(Kaynak: Osman Doğan; Karadeniz’de Bir Boğaziçi Ünye)

Osmanlı Dönemi Ünye Meclis-i Belediye Reisleri
Mustafa Kapudan (1869 - 1871)
İsmail Efendi (1871 -1872 - ?)
İstardi Ağa (1881 - ?)
Osman Efendi (1888 - 1893)
Hacı Selim Efendi (1893 - 1895 - ?)
Mehmed Efendi (1900 - 1901)
Ahmed Selim Efendi (1901 - 1902 - ?)
Mehmed Emin Efendi (1904 - ?)
Hacı Ali Kadızade Ali Enver Kadı
Hacı Musazade Hamdi
Şakir Efendi
Alemdarzade Uzun Osman
Çoldurzade Hakkı Hoca

CUMHURİYET DÖNEMİ ÜNYE BELEDİYESİ

Osmanlı döneminde 1869’da Mustafa Kapudan’dan başlayarak, 1904 yılı Mehmet Emin Efendi’ye kadar, Ünye Belediye Başkanlarının adı, göreve başlama ve bırakma tarihleri Vilayet Salnamelerinde mevcuttur. 1904’tenCumhuriyet ilanına kadar geçen sürede görev yapan beş başkanın adları tespit edilebilmiş, görev tarihleri belirlenememiştir.
Cumhuriyet döneminde ise, 1960 yılına kadar görev yapan başkanların adları bilinmesine rağmen, görev tarihleri tam olarak bilinmemektedir. Elimizde yazılı bir belge olmadığı için, yakın geçmişimizi tahmini tarihlerle tespit etmekteyiz.
İkinci Dünya Savaşı bitimine kadar tek partili sistemin iki dereceli seçimleriyle göreve gelen “seçilmişler”, atanmışlarla aynı memuriyet koşullarını paylaşmaktaydı. Buna rağmen Ünye Belediyesinde o dönem için oldukça nitelikli işler başarılmıştır. Özellikle çok partili sisteme geçiş yapılan 1944 – 53 tarihleri arasında iki dönem görev yapan Hüsrev Yürür hatırı sayılır hizmetlere imza atmıştır. İlk meydan düzenlemesi, acı su ve şehir şebeke suyunun isale edilmesi, Çamlık ve Asarkaya’nın Musa Güven katkısıyla ağaçlandırılması, 1938’de tesis edilen elektriğin 1947’de buharlı makineden dizel motora dönüştürülmesi gibi önemli hizmetler gerçekleştirilmiştir.
Belediyemiz tarihinde en uzun görevde bulunan Mithat Kısacıkoğlu, 1963 – 77 arası üç dönem görev yapmıştır. Belediye binası başta olmak üzere, Belediye Sineması, Çataltepe Suyu Şişeleme Tesisleri, yeni pazaryeri, kasaphane, Çamlık Motel ve Kanalizasyon çalışmaları bu dönemde gerçekleşti.

Cumhuriyet Dönemi Ünye Belediye Başkanları
Deli Ahmetzade Emin
Kahramanağazade Halit Barlas
Kelleroğluzade Hasan Fahri
Tokatlızade Hüseyin Hoca
Eminefendizade Rami Öztürk
Sabrizade Hüsrev Yürür CHP
Hamizade Burhan Artur CHP
Borçkalı Şükrü Ellibeş CHP
Remzizade Muammer Tekin (1955 – 1960 ) CHP
Ali Kemalzade Sezai Alpaslan Hoca (1960 İhtilal dönemi.)
Talatzade Mithat Kısacıkoğlu ( 1963 – 1968 ) AP ( 1968 – 1973 ) AP, ( 1973 – 1977 ) MSP

Emekli Memur Sait Savaş (1977 – 1980) CHP
İnşaat Mühendisi İsmail Cerrahoğlu (1984 – 1989 ) ANAP
Sami Soysal (1989 – 1992 ) DYP
Harita Mühendisi Osman Yurt (1992 – 1994 ) SHP
Ziraat Y. Mühendisi Necip Avcı (1994 – 1999 )ANAP
Öğretmen Mehmet Türk (1999 – 2004 ) FP
Mali müşavir Ahmet Arpacıoğlu (28 Mart 2004 – 29 Mart 2009 ) AKP



YEREL SEÇİMLER VE BEKLENTİLER

Seçimler, demokrasilerin vazgeçilmez unsurudur. Rengarenk bayraklarla donatılmış caddeler, kalabalık meydanlar, araç konvoyları seçimlerde coşkunun ifadesidir. Ses ve çevre kirliliği yaratmak gibi olumsuzluklar taşısa da esas sorun resmi ve gayri resmi harcamaların boyutudur. Oysa aday tanıtımı için geçmiş dönemlerde etkili ve masrafsız girişimler yaşanmıştı. Tüm aday ve kadrolarının, basın (TV) önünde karşılıklı tartışma imkanı bu seçimlerde sağlanamamıştır.
Yerel yönetim birimlerine aday gösterilenlerin parti merkezlerinden ziyade seçmen kitlelerince belirlenmesine ağırlık verilmelidir. Aksi halde, seçmenin özgür iradesiyle seçilen tek kurum muhtarlık olacaktır.
SONUÇ

Ünye’de artan nüfus nedeniyle yaşanan kentleşme, büyük ölçüde belediye hizmetleri bünyesinde gerçekleştirildi. Kırsal nüfusun Ünye’de yoğunlaşması, kentleşme yanında kentlileşme sorununu beraberinde getirdi.
Kentlileşmenin en temel göstergesi kültürel yatırımlardır.
Örneğin Ünye’de Osmanlı devrinde kurulan bir kütüphane mevcuttur.
Marif salnamelerinde 1267 tarihinde tesis edilen Ünye Hacı Mehmed Ağa Kütüphanesi’nin kuruluş tarihi ve yeri tarif edilmiştir. Sonraki yıllarda kütüphanenin akıbeti meçhuldür. Bugün Ünye’ye yaraşır bir kütüphane hala yoktur.
Sonuç olarak, Ünye’de başta kültürel yatırımlar olmak üzere, gelinen noktada eksikliklerimiz saymakla bitmez.
Ünye seçmeni, kentin tarihsel misyonunu bilerek sandık başına gitmeli, oy talep eden adaylar bu amaçlar doğrultusunda göreve talip olmalıdır.

27 Mart 2009 Ünye Kent Gazetesi


ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU
Ahmet Kabayel
Ahmet Derya Varilci
Ek 1- 1864 - 1868 Yılları arasında Ünye Sancak iken, ilk Trabzon Vilayeti Salnamesinin yazıldığı 1869 tarihinde sancak olmaktan çıkarılmıştır. Resmiyette Ünye'nin sancak statüsü kaldırılmış olsa bile bir dönem daha idari açıdan mevcut statüsünü sürdürmüş, Niksar ve Fatsa Ünye'ye bağlı nahiyeler olarak kalmıştır.
Ek 2- Üç dönem arka arkaya belediye başkanı seçilen Mithat Kısacıkoğlu'nun üçüncü döneminde MSP destekli bağımsız aday olduğu anlaşılmıştır. Sn. Turgut Kısacıkoğlu'dan aldığımız bilgi ve Sn. Mehmet Kuşçu'nun uyarısı üzerine düzeltiyoruz.
Ek: 3- Ünye Hacı Mehmed Ağa Kütüphanesi’nin kuruluş tarihi, Marif salnamelerinde 1267 olarak Rumi tarihiyle verilmiştir. Miladi 1851 tarihine karşılık gelmektedir.




5 Şubat 2009 Perşembe

ÖZLEMLE YENİDEN...

Murat,

Hayatımız nereden baksan bir puzzle’a benziyor. Ne kadar tamamlamaya çalışsak hep bir yerler eksik kalıyor. Hele bazı parçalar var ki, ne yaparsan yap yerine bir başkasını koyamıyorsun. Gün geçtikçe eksikliğini daha fazla hissediyorsun.

Örneğin gazete okurken ya da bir kitabın satırları arasında yahut bir televizyon programında çıkıyor karşına, alıp hayatına taşıyorsun. Ama puzzle'ın o parçasına uymadığını görüyorsun. İçin burkuluyor.

“Yaşamdan Dakikalar” adındaki programı izliyordum az önce…
Konusu geçerdi aramızda... TV üzerine konuşurduk ya bazen.
Yaşamakta olduğumuz onca şey varken, Yaşamdan Dakikalar’da seninle karşılaşmama hiç şaşırmadım.

Bundan öte yaşamak olur mu, yaşamamak buysa!

Marquez, hayata dair ne demiş Yüz Yıllık Yalnızlık’ta:
“Hayat, insanın yaşadığı değildir.” diyor.
“Hatırlanan, anlatmak için hatırlanan” bir olgu olarak tarif ediyor hayatı.

Yüz Yıllık Yalnızlık’ ı aynı dönemlerde okumuştuk. Hatırlarsın belki. Benim belleğim eskisi kadar güçlü değil. Unutkanlık başladı... Belki vardı, iyice arttı. Unutmamak için rastgele notlar alıyorum. Sonra yazdıklarım kalıyor yazdığım yerde.

Aslında unutkanlık iyidir, hayatı daha katlanılır kılar. Yitirilenlerin özlemi zamanla hafiflemese de, sorunlar yumağı haline gelen hayatımıza yeni sorunlar eklenir; bir önceki eskir, böylece her defasında yeni sorunlara yer açılır.

"Dünyamız mı?" dedin...
Bıraktığın gibi, diyebilirim bir ölçüde.
Irak’tan sonra Gazze patlak verdi. Çoluk çocuk, binli rakamları aşan bir katliam daha...
Ortadoğu, Yakın Doğu, Şark ve Garp cephesinde yeni bir şey yok.
Sadece katliamlara bir yenisi ekleniyor o kadar.

Yerel seçimlerin arifesindeyiz. Her yerde, adaylar konuşuluyor. Kim güçlü, hangi yerde kim seçilecek?

Bizi soracak olursan, iyiyiz. Eksik gedik, herşeye rağmen ayakta durmaya çalışıyoruz.

Yılın ilk karı, 2009'un ilk günüyle bize "merhaba" dedi. Şimdilerde ılık bir kış yaşamaktayız.

Senin cimcime bir kış daha büyüdü, neredeyse bitirecek okulunu.

Gözün arkada kalmasın.

Kardeşin Sait'e iyi bak.

Hoşça kal.

4 Şubat 2009 Çarşamba

ÜNYE’DE SİNEMA YILLARI-II

Gerçek, bazen yalnızca düştür.”
Istvan Szabo (Macar yönetmen)

Sinema Günlükleri 5:
Tarih: 1948’den – 2000’lere, Ünye’de sinemanın bütün yılları.

Döküm I: Sinemanın Ünye kronolojisi:
Tan Sineması (1948 – 1950)
Yeni Sinema- Yalıkahve (1948 – 1950 )
Yeni Sinema – Tan’ın yerinde (1950 – 1974)
Park Sineması – Yazlık, Cumhuriyet Meydanı (1951 – 1954)
Paşabahçe Melek Sineması – Yazlık, Saray Hamamı yanında(1954 – 1972)
Konak Sineması, Kadılar Yokuşu’nda (1960 – 1992)
Rüya Sineması, Yazlık, Çifte Hamam yanında (1967 – 1969)
Belediye Sineması (1972 - ? )

1948 Öncesi, Ünye’de modern anlamda bir sinema yoktur, ancak Tan Sineması kurulmadan önce Yalı’daki binada sinema gösterildiğine dair elimizde bilgiler vardır. 1938’de Faruk Yıldız’ın belleğinde, Yalı’da bir Alman savaş filmi izlediği ifade edilmiştir. İrfan Işık Öğretmenimizin de ifade ettiği gibi, okula ait müsamere, konser ve oyun salonu olarak kullanılan bu bina, aynı zamanda sinema olarak kullanılmıştır. Gezici film oynatma makinelerinin o dönemde ve daha sonraki yıllarda kullanıldığı bilinmektedir. Gezici film makinelerinden biri halen İrfan Işık’tadır ve öğretmenimiz bir dönem sertifikalı makinist olarak okullarda eğitim sunumları yapmıştır.

Döküm II: Ünye’ye gelen sanatçılar:
Sinema salonları yokken, Ünye’de çadır tiyatrosu geleneği, direkler arası oyunları (vodvil) ve dansöz geleneğinden söz etmek mümkündür. Bu tür mekânlardan birinin Döner Çeşme Meydanında, daha sonra İhtiyaroğlu İşhanı’na dönüştürülen binada faaliyet yürüttüğü bilinmektedir.
İp cambazları, Cumhuriyet Meydanı ve Beylihoru gibi açık alanlarda hünerlerini sergilerken, araya “temsil” denen orta oyununa benzer gösterilerde bulunurlardı.
Açık hava yahut çadırda sürdürülen bu gösteriler, sinemalı dönemde sinema salonlarında yapılmaya başlandı. Şarkı, türkü, dans ve tiyatro amaçlı bu gösterilerin yanında, doğrudan sinema filmlerinin tanıtımını amaçlayan sinema oyuncularının da Ünye’ye geldiği bilinmektedir.
İşte bu sanatçılardan aklımıza gelenler:
Avni Dilligil (Tiyatro), Zati Sungur (Sihirbaz), Tanju Gürsu, Hüseyin Baradan, Necdet Tosun, Fikret Kızılok, Hümeyra, Cem Karaca, Barış Manço, Bilal İnci, Tamer Yiğit, Ekrem Bora, Atıf Kaptan, Cahit Irgat, Yılmaz Köksal, Berkant, Selçuk Ural, Serpil Örümcer, Beyaz Kelebekler, Melike Demirağ, Edip Akbayram, Gönül Yazar, Muhterem Nur, Necat Uygur, Gazanfer Özcan, Ulvi Uraz, Ferhan Şensoy, Genco Erkal, Altan Erkekli (İnadına Yaşamak, tek kişilik oyun, Belediye Kültür Sarayı).

Sinema Günlükleri 6:
Tarih: 1960, Ünye’de bir sinema efsanesi, Konak Sineması.


Kadılar Yokuşu’nun eteğinde % 50 hissesi Fırıncı Mahmut Arın’a ait arsada, Mimar Feyyaz Efendi’nin inşa ettirdiği sinemanın 1000 kişilik kapasitesi vardır. Koltuk dizilişi, eğim ve akustiği her yerden izleyicilerin perdeyi görmesine ve sahnedeki sesleri duymasına elverişlidir. Enis Özgün, Ahmet Akbulut, Zekayi Sinanoğlu ve Mahmut Arın’ın katılımlarıyla 1960 yılında hizmete giren sinemanın ilk filmi halka bedava oynatılan “Denizler Altında 20.000 Fersah” tır. (Richard Fleischer’in yönettiği, Kirk Douglas ve James Mason’un oynadığı, Jules Verne uyarlaması, 1954 yapımı “20.000 Leagues Under the Sea” filmi.)
Konak Sineması’nda beğenilen bazı filmler:
Ömer Ağabey gibi, ismi sinema ile özdeşleşmiş başka isimler de vardı:
Öztürk Serengil şapkası ve bıyıklarıyla, gişede bilet satan Yılmaz Okumuş.
Dik duruşu ve delikanlı yanıyla “Miki” lakaplı Necdet Demir.
Makinist Hüsnü Yayan, Mehmet İbiş, akla gelen diğer isimlerdir.
(32 Milimetrelik filmler 5-6 makara halinde Samsun’dan getirtilir.)
1980’li yıllarda sinema işletmeciliğini sürdüren isimlerden biri de Mehmet Çiloğlu’dur.
Rabbum Yaşar (Aydınlık), Arap Yaşar (Darahta), adı sinema ile anılan diğer isimlerdendir.
Yeni Sinema ve Melek’in makinisti, kalın camlı gözlükleriyle hatırladığımız Mehmet Karakaya’dır.
Kışın soğuk günlerinde Yeni Sinema ve Konak’ı ısıtan iri sobaları imal eden Erol Varilci’dir. Bir dönem 1948–50 arasında Park sinemasının Duhuliye kapısında giriş görevlisidir.

Sinema Günlükleri 7:
Tarih: 1964, Ünye’de Konak Sineması’ndan bir anekdot.
Sinemacı Ömer’in anlattığıdır.
Yerli yabancı, dönemin iyi isim yapmış oyuncularının filmi gösterilirken izdiham yaşanır, zaman zaman “kapalı gişe” film oynatılır. 1.300 kişiye kadar doldurulan Konak Sineması’nda aralara sandalye atılır, minder yahut mukavva kâğıdı üzerinde ara basamaklara oturulur.
Metin Dönmez adında bir Ünye esnafı, izdihamlı bir gece matinesine bilet almak ister. Ömer Ağabey, tanıdığı bu esnafa daha zevkli bir izleme şansına sahip olsun diye, bir başka gün izlemesini önerir. İyi niyetle yapılan bu öneri sonrası, Ömer Ağabeyin yolu bu esnafımızın dükkânına düşer. Aradığı vida (yahut somun) sadece burada vardır, ama alamaz. Kendisine sinemada yer temin etmediği hatırlatılır. Sonuçta akşam matinesine yeri ayarlanır, sinemacıya istediği verilir.
Sinemada yer kapmak önemlidir, prestij meselesidir. Abone sistemi, aylık ya da yılık loca kiralama yöntemleri yürürlüktedir. (Avukat Ertuğrul Canarslan’ın abonesi olduğu loca, hala belleğimizdedir.)

Sinema Günlükleri 8:
Tarih: 1967’den 1972’ye, Rüya’lı yıllar ve Belediye Sineması.
1967’de Çifte Hamam yanına yazlık Rüya Sineması açılır. Rahmetli İsmet Koçkan’ın işletmeye açtığı Rüya Sineması’nın açılış filmi Göklerdeki Sevgili’dir. 1966 yapımı, Remzi Jöntürk yönetimindeki filmin oyuncuları Cüneyt Arkın ve Selda Alkor’dur.
O dönemde dikkati çeken bir başka film; Şafak Bekçileri’dir. 1963 Yapımı, Halit Refiğ’in yönettiği filmde, Göksel Arsoy ve Leyla Saray oynar.

1967’ de açılan Rüya Sineması 1969’da kapanır.
1972’de Belediye Sineması açılır, ancak Paşabahçe Melek sineması kapanır.
1981’e kadar Ünye Belediyesi’nin işlettiği sinemanın müdürlüğünü rahmetli Ayhan Güney (Kuzu Ayhan) yapar. Oynatılan ilk film, Gene Hackman’ın Poseydon Macerası’dır. Belediye tarafından kiraya verilen sinemayı 80’li yıllardan itibaren İsmail Güven çalıştırmaktadır. Halen sinema, düğün ve tiyatro salonu olarak kullanılan mekânda, Ramazanda tombala gibi etkinliklere yer verilmektedir. Binanın diğer bölümlerinde Şehir Kulübü, barlar ve çeşitli iş yerleri mevcuttur.

Sinema Günlükleri 9:
Tarih: 1970’li yıllar, sinemanın çöküşü.
60’lı yıllar, özgürlük ve gelişme yıllarıydı. Ancak fazla uzun sürmedi. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde ve Ünye’de 70’li yıllar, ekonomide, kültürde ve sanatta dağılma sürecinin başladığı yıllar oldu. Türk Lirası’nın devalüasyonla yeniden tanıştığı ve kalıcı bir biçimde ülke ekonomisine çöreklendiği bu yıllarda ucuz karate filmleri tüm ülkeyi ve Ünye sinemalarını esir almıştı. Seks filmi furyasını arabesk film piyasası izledi. Kaliteli film izleyicisi gitmiş, sinema salonları bu tür filmlerle seyirci toplama çabasına girmişti. Henüz televizyon yaygınlaşmamıştı, ortada bilgisayar yoktu ama, bu dönem Ünye sinemaları için sonun başlangıcı oldu.

Sinema Günlükleri 10:
Tarih: 1980’li yıllar, elveda sinema!
Her karanlık dönem bir “muamma”dır. 80’li yıllarda Ünye’de sinemanın yok oluşunu açıklamak, diğer kültürel değerlerin erozyonu gibi kolay değildir. Görsel araçların, televizyon, video-kaset ve video-cd, dvd’lerle yoğunlaşması, sinemaya büyük darbe vurmuştur. Buna rağmen, geçtiğimiz yıllarda bazı olumlu gelişmeler yaşadık. 90’lı yılların ikinci yarısında, büyük kentlerde sinemaların yeniden doğuşuna tanık olduk. Seyirci kapasiteleri sınırlanmış, çoğunlukla “cep sineması” biçiminde ortaya çıkan, daha teknik donanıma sahip sinemacıklar türemiştir. Büyük alışveriş merkezlerinde, çok katlı plazaların üst katlarında fast food reyonlarıyla yan yana dizilen sinemaların koltuklarında, arkamıza yaslanarak sinemanın eski büyüsünü aramaktayız.
Guiseppe Tornatore’nin Cennet Sineması belki çok uzağımızda değildir. Ne yazık ki Ünye sinemaya “elveda” demiştir. Yahut şimdilik sinema Ünye ile ayrı düşmüştür. Komşumuz Fatsa daha girişimci olmasına rağmen, maalesef sinema ile arasındaki mesafeyi yeniden kuramamıştır.



Ünye Tarih Araştırma Grubu
Ahmet Derya VARİLCİ
Ahmet KABAYEL

ÜNYE’DE SİNEMA YILLARI-I

“Gerçek, bazen yalnızca düştür.”
Istvan Szabo (Macar yönetmen)


Sinema Günlükleri 1:
Tarih: 25/12/2008, Perşembe.

Ünye’den üç arkadaş Cem Yılmaz’ın Arog filmini izlemek için Fatsa’ya gitmiştir. 20 gün önce vizyona giren film, ilk gün açılışıyla gişe rekorunu zorladığı için, üç arkadaş telefonla yerlerini ayırtmış, saatinde sinemada yerlerini almış, arkalarına yaslanarak keyifle filmin başlamasını beklemiştir.
Üç arkadaş, “Beş kişiden az seyirciye film oynatılmaz!” kuralı gereği, filmi izleyemeden Ünye’ye dönmek zorunda kalmıştır.
Filme kendilerinden başka gelen olmamış, bilet paraları iade edilmiştir.

Sinema Günlükleri 2:
Tarih: 1948, Ünye’nin sinema ile tanışıklığı:
Ünye’de modern anlamda ilk sinema Tan Sineması adıyla 1948’de açılır. Samsun’dan gelen Yusuf Bulut, karakolun yanına (şimdiki Akbank’ın olduğu yer), Ünye’nin ilk sinemasını açar. (Fotoğrafları günümüze aktaranlar, Nazlı Şenalp, Eren Tokgöz)
Daha önceki yıllarda, modern anlamda bir sinema salonu yoktur. Ancak Batılı toplumlarda olduğu gibi, gezici ekiplerin, bir kaç seans için kiraladıkları mekânlar, portatif makinelerle gösterilen filmlerden söz etmek mümkündür.
Sinema, radyolu yılların adından yaşanan büyük bir değişikliktir. Ünyelinin dünyaya açılan penceresidir. Afrika’nın balta girmemiş ormanlarıyla tanışır, fillerle, aslanlarla arkadaş olur. Tarzan’la birlikte macera yaşar. Yahut “Vahşi Batı” da at koşturan bir kovboydur, Kızılderilidir, yahut tarihi dekorlar içinde bir gladyatör olur.
Tan Sineması açıldıktan birkaç ay sonra, bu defa Ünyelilerin kendisi Yalıkahvesi’nde Belediye’nin depo olarak kullandığı binayı sinema olarak kullanıma açarlar. Zaten bu bina geçmiş yıllarda, bando ve musiki kuruluşlarının konser verdiği, zaman zaman sinema gösteriminin yapıldığı eski bir binadır. Bir tarafıyla denizin içinde kalan, yalı kazıklarıyla desteklenen binada çok eski zamanlarda sinema izlendiği söylenmektedir. Eski radyoculardan Fatalis Ahmet (Akbulut) ve tüccar Mustafa Kalemen ortaklığında modernize edilen ve hizmete açılan bu sinemanın adı Yeni Sinema olur.
Tan Sineması, yeni açılan sinema ile rekabete dayanamaz, kapanır. Yusuf Bulut Samsun’a döner. Tan’dan boşalan yere, Yalıkahvesi’ndeki Yeni Sinema taşınır. Yıl: 1950
Bir sonraki yılın yazında, Yeni Sinema’yı kuranlar, Cumhuriyet Meydanı sahilinde yazlık Park Sineması’nı açar. 1951 – 1954 Yılları arasında hizmet veren bu sinema, yerini Paşabahçe Melek sinemasına bırakır.
Uzun yıllar hizmet veren yazlık Paşabahçe Melek Sineması (1954 – 1972), Ünye’de uzun yaz gecelerinin vazgeçilmez mekânlarından biridir. Çoluk çocuk, neredeyse Ünye’nin bütün aileleri akın akın sinema sandalyelerini doldurur.
Eski bir sinema emekçisi Ömer Ataş (Ünye 1938 doğumlu, 13 yaşından itibaren sinemada çalışmış), bize sinema günlüklerimizde yardımcı olurken, sinemayla ilgili anılarını aktardı. Adı, hala Sinemacı Ömer olarak anılan Ömer Ağabey, 1950 – 60 arasını “sinemanın altın yılları” olarak nitelendirdi. (Biz, bu sıfatı 60’lı yıllara daha uygun gördük.)

Sinema Günlükleri 3:
Tarih: 1954, Ünye’de Paşabahçe Melek Sineması’nın açılışı.
Sinemacı Ömer’in anlattığıdır.
(Karakin Usta ve arkadaşı, Paşabahçe Melek Sineması’nda filmin başlamasını bekliyorlar. )
Meydandaki Park Sineması karayolu ihalesi alanına girince, yeni bir yazlık sinema projesine girişilir. Nahit Heper, Aptullah Haznedar, Mahir Kocoğlu ve Ahmet Akbulut’un katılımıyla Saray Hamamı yanında, Paşabahçe’de yazlık Melek Sineması kurulur. Gösterime ilk giren film, İtalyan yapımı Merhamet’tir. Filmi 10 günde 7.500 kişi izler. 1954 Yazında Ünye nüfusu 10.000 kişi civarındadır. (Demek ki, filmi üst üste birkaç defa izleyenler olmuş. Çevre ilçelerden ve köylerden gelenler de izlemiş.)

Yazlık yahut kışlık, sinemalar sadece film gösterilen mekânlar değil, aynı zamanda tiyatro, konser, düğün salonudur. Siyasi parti yahut dernek toplantılarının yapıldığı yerlerdir.

Sinema Günlükleri 4:
Tarih: 1960’lı yıllar, Ünye’de sinemanın altın yılları.
Sinema bir şölendir:
Çocukluk ve ilkgençlik yıllarımıza damgasını vuran 60’lı yıllarda sinemanın çok özel bir yeri vardı. Topluca izlenen bir gösteri olmaktan öte, her birimiz için sinema bir şölendi. Birlikte koşup oynadığımız, Teksas-Tommiks çizgi romanları takas ettiğimiz, “makinist ışık!” yahut “Makinist ses!” nidaları atığımız, heyecandan titrediğimiz, hüzünlendiğimiz, kahkaha attığımız yerlerdi. Topluca bir ayini gerçekleştirir gibi, perdedeki görüntüyle bütünleşir, Sinemacı Ömer Ağabeyin uyaran sert sesiyle kendimize gelirdik.
Sinemalı yıllar, “Beş dakika ara”larda yenen fındıklı kurabiye, simit, içine nohut doldurulmuş gazoz demekti.
Cumartesi günleri yapılan çocuk matineleriyle yetinmeyip, henüz çocuk sayıldığımız dönemde Pazar günleri kadınlar matinesine giderdik. Tanıdık bir ablanın eteğine yapışarak filmi bedavaya getirme şansımız vardı. Kadın matinelerinde daha çok yerli melodramlar oynatılırdı. Önceleri Cahide Sonku, Belgin Doruk gibi isimlerin filmleri varken, daha sonra Fatma Girik, Filiz Akın, Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit’in filmleri afişlerdeki yerini aldı. Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Kartal Tibet’i, Kadir İnanır ve Tarık akan takip etti.
Spartaküs, Benhur gibi dev yapımları bu dönemde izledik. (Yıllar sonra aynı filmleri izlediğimizde, aynı dehşetli duygulardan bir hayli uzakta olduğumuzu gördük.)
Televizyon, bilgisayar, atari gibi daha çok bireysel kullanıma açık araçların olmadığı dönemde sinema, çocuklar için vazgeçilmez bir etkinlikti. Sadece çocuklar için değil, Ünye’nin ileri gelen tüm bireyleri, maaile sinemaları doldururdu. Hatta her film değiştiğinde, sinemanın daimi müşterileri vardı. Abone sistemiyle çalışıldığı bu dönemde, bazı koltuklar, bazı isimlere tahsis edilmişti. ( Örneğin, bu metni yazanlardan Varilci’nin dayısı rahmetli Yaşar Kemal Tokaç, Konak Sineması abonesi idi.)


Haftaya diğer sinema günlükleri:
Efsane sinema: Konak Sineması.
Ünye’deki diğer sinemalar.
Sinemanın Çöküşü.
Elveda Sinema.


Ünye Tarih Araştırma Grubu
Ahmet Derya VARİLCİ
Ahmet KABAYEL

2 Şubat 2009 Pazartesi

Slumdog Millionaire (2008)

Awaara’dan 47 yıl sonra gelen Hindistan Masalı.
Slumdog Millionaire (2008)
- Milyoner Kenar Mahalle İti-

Yönetmen: Danny Boyle , (Yardımcı Yönetmen: Loveleen Tandan, Hindistan) Yapımcı: Christian Colson, Yapımcı Firma Fox Searchlight Pictures , Warner Bros. (US),Pathé (int'l)
2008, ABD / İngiltere , 120 dk.Senaryo : Simon Beaufoy , Vikas Swarup (Kitap)
Oyuncular: Dev Patel (Jamal Malik) , Freida Pinto (Latika), Anil Kapoor (Prem Kumar) , Saurabh Shukla (Sergeant Srinivas) , Rajendranath Zutshi (Yönetmen olarak Raj Zutshi) , Jeneva Talwar (Vision Mixer) , Irrfan Khan, Müzik: A. R. Rahman
Raj Kapoor’dan 47 yıl sonra, Hindistan’ı anlatan bir film sinema dünyasını yeniden sarsmaya başladı.
Mira Nair’in “Muson Düğünü” gibi bazı önemli filmler yapılmışsa da, Boolywood denen Hint Sinemasının 1950’li yıllardaki ihtişamı hayli uzakta kalmıştı…
David Lean’in son filmi “A Passage to India” (Hindistan’a Bir Geçit-1984) ve Richard Attenborough’un “Gandhy”(1982) filmi gibi, zamanla Hindistan’ı sinema gündemine taşıyan önemli yapımlardı.
Bollywood, yıllardan bu yana günde ortalama üç filmle Hollywood film endüstrisinin en yakın rakibiydi. Hindistan sinema izleyicisi vefalıydı, hatta bazı filmleri yıllarca vizyonda tutabilen tek ülkeydi. “Dilwale Dulhaniya Le Jayenge” (Yiğit gelini alır), 1995'ten 2005'e yıllarca Hindistan'da vizyonda kalabilen bir filmdi. Dünyanın en fakir ülkeler sıralamasında başı çeken Hindistan için sinema, hayatın vazgeçilmezleri arasındadır. Sinema, Hindistan Rüyası’nın önemli bir parçası, görünürdeki yüzüdür. Rüyaları gerçekleşmenin belki de tek yoludur... Hint kast'ının kırılabileceği en zayıf halka olan sinema, katı kast sistemi içinde sunulan bir hayal dünyadır. Avuntu da olsa, eldeki tek güzelliktir.
47 Yıldan bu yana Hindistan'da, Awaara’dan, Slumdog Millionaire’ye uzanan süreçte sosyal yapı neredeyse aynı kalmıştır. Cep telefonları, televizyon yarışmaları ve mafyatik-asalak bir tabaka ile dünyanın geri kalmış herhangi bir yöresidir. Ayrılan tarafı ise, imkansızın daha katı olması, engellerin aşılmaz olduğudur. Engeller ne kadar aşılmaz olsa da umutlar tümüyle tükenmemiştir. Anlaşılan 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Hindistan’da değişen fazla bir şey yok! Filmin senaryosu, bir zamanlar Türkiye’nin Hindistan Elçiliği’nde görevli Vikas Swarup’un “Kim Bir Milyar Kazanmak İster” adlı romanından uyarlanmıştır. En iyi uyarlama senaryo dahil, on dalda Oscar’a aday gösterilen film, Altın Küre’de dört ödül kazanmış, bir çok yarışmadan ödülle dönmüştür. Filmin senaryosu Hintli bir yazarın romanından uyarlanmış, Loveleen Tandan adlı bir Hintli yönetmenin yardımcılığında çekilmiştir. ABD ve İngiltere ortak yapımıdır. İngiliz yönetmen Danny Boyle, Trainspotting (1996), The Beach (2001) ve 28 Days Later (2002) adlı filmlere imza atmış önemli bir yönetmendir. Filmin tüm aşamalarında, özellikle son sahnedeki müzik ve dansla Boyle, karşımıza Bolywood tarzı bir film çıkarır. Jamal Malik ve bir yaş büyük ağabeyi Salim, Bombay (Mumbai)’ın gecekondularında yaşayan Müslüman bir ailenin çocuklarıdır. Hindistan’ın etnik karmaşası içinde annelerini yitiren iki çocuk, Hindistan kaosunun ortasında var olma mücadelesi verir. Ağabeyi silahlı çetelere katılan Jamal, kendisi gibi sahipsiz Latika’yı Salim’e bırakmak zorunda kalır. Hindistan rüyasını temsil eden “Kim Bir Milyar İster” yarışmasına katılan Jamal, bu yolla Latika ile bağlantı kurar. 20 Milyon rupi ödül kazanmaya bir soru kala, ara verilir. Hile yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınır, işkenceli sorgulardan geçer. Böylece Jamal’ın ilginç geçmişine yolculuk yaparak, soruların nasıl olup ta bu gecekondu çocuğu tarafından doğru cevaplandığını öğreniriz. Son soruda, Alexandra Dumas’ın Üç Silahşörleri sorulur. Atos ve Dartos bellidir, geçmişte Jamal ve Salim’dir. Üçüncü silahşör, Latika’dır. "Aramis" yanıtını, Latika da bilmemektedir. Jamal doğru yanıtı bilir. Hindistan Rüyası’nın alın yazısı olduğu; belki de Jamal'ın zeki, kararlı ve şanslı biri olduğu ihtimalleri içinde mutlu son’a ulaşılır.

ÇAĞRIŞIMLAR:

1: Jamal, Salim ve Latika üçlüsünün ilişkileri, Yavuz Turgul'un "Eşkiya" filmine esin kaynağı olan Sergio Leone'nun "Ones Upon a Time in America" (Bir Zamanlar Amerika-1984) 'sını ...

2: Jamal'ın sinema tutkusu, bir sahnede sinema makinistiyle görünmesi; Guiseppe Tornatore'nin "Nuovo Cinema Paradiso" (Cennet Sineması-1988) adlı yapımı çağrıştırdı.