Türkiye’de Buğday Üretimi
50 yıl önceydi…
Rahmetli eniştem (teyzemin eşi) söylemişti:
“İğneden ipliğe her şeye zam yapın ama ekmeğe zam yapmayın!” demişti
dönemin iktidar sahiplerine…
Yapılan her zammı makul ve mantıklı karşılardı.
Dünya piyasası, iktisadi bunalımlar ve sair…
Zamların zorunlu olduğunu anlamaya çalışır, sohbetlerde
usulünce anlatırdı.
Ancak ekmek farklıydı.
Her şeyin fiyatı artsa da ekmek fiyatları belli bir seviyede
kalmalıydı.
Fakir fukara, herkesin temel beslenme kaynağıydı ekmek.
Bu noktada, ayarı kaçırmamak gerekirdi.
Ekmeğe zam yapılırken
yöneticiler bir kez daha düşünmeliydi! [1]
2000’li yılların ilk çeyreğinde, yöneticilerimiz ekmeğe zam
yaparken bu hassas noktayı düşünüyorlar mı?
Ekmek Aslanın Ağzında!
TMO 2013 yılında ekmeklik buğdayın fiyatı 720 TL/ton olarak
açıklanmıştı.
Buna göre, 2002–2013 yıllarını kapsayan dönemde ekmeklik
buğdayın fiyatı % 210 düzeyinde artmış…
11 yıllık döneme denk gelen bu artış, bugün misliyle aşılmış
gibi görünüyor.
2023 yılına gelindiğinde bir yılda ekmek fiyatları % 100
arttı.
Bu artış, elbet te ülkemizde uygulanan neoliberal ekonomi
politikalarının sonucuydu.
Üstelik devlet ekmeği sübvanse ediyor.
TMO 2021’de 385 dolara aldığı buğdayı değirmencilere 155
dolardan verdi. Aradaki 230 dolarlık farkı görev zararı olarak bütçesine yazdı.
Serbest piyasada 50 KG bir çuval ekmeklik un 335-350 TL arası,
TMO unu ise 200-210 TL’den satılıyordu.[2]
TMO’nun 2022’nin ilk aylarında zararı 400 milyon doları aşmış,
yıl ortasında 700 milyon doları bulmuştu.
Epeydir ekmeğe zam yapılmıyor, gramajı düşürülüyordu(!)
Bu defa gramajı iyice düşürüldü ve ekmek 5 TL’ye çıkarıldı.
“İkilik” ekmek diye satıldığı için, Ünye’de ekmeğin tanesini
10 TL‘den alıp yiyoruz.
Beş kişilik bir ailenin günlük ekmek tüketimi 5 ekmek
civarında.
Ayda 1.500 TL sadece ekmek giderleri tutuyor.
Halk Ekmek kuyrukları boşuna değil…
Bu duruma nasıl gelindi?
Son 30 yılda tarım alanları %20 daraldı.
Daralan tarım arazileri içinde buğday en öndeydi…
16 yıl öncesine göre buğday ekilen alanlar % 25 azaldı.
Oysa buğday bu topraklarda doğmuştu.
Buğdayın anavatanı Anadolu’ydu…
Tüm dünyaya buğday bu topraklardan dağılmıştı.
Ve dünyanın önde gelen buğday üreticisiydik...
Ama bugün…
Ukrayna’dan, Rusya’dan buğday getirtiyoruz.
Nereden Nereye?
Türkiye yüzölçümünün
%30’u (23,8 milyon hektar) tarım yapılabilir özelliktedir. Bu alanın yaklaşık
her yıl 5 milyon hektarı nadasa bırakılmakta, 18,8 milyon hektarı ise
ekilmektedir. Ekilen alanın yaklaşık yarısında (9,6 milyon hektar) buğday tarımı
yapılmaktadır.
Tarım alanlarının nadas alanları hariç %65,5’i (15,6 milyon
hektar) tarla bitkilerine ayrılmıştır. Bu alanın da yaklaşık %74’ünde (11,5
milyon hektar) hububat ekilmektedir. Hububat ekim alanı içerisinde %67,2’lik
pay ile ilk sırada buğday, %23,7’lik payla ikinci sırada arpa ve %5,7’lik payla
mısır üçüncü sırada yer almaktadır. Bu ürünleri sırasıyla çavdar, çeltik, yulaf
ve tritikale (laboratuvar ortamında yetiştirilen buğday ve
çavdar melezi) izlemektedir.[3]
Hal böyleyken…
Türkiye’de son 20 yılda tarım alanları %20, buğday ekilen alanlar % 25 azaldı.
Topraklarımızın azalmasına rağmen Tarım Bakanlığı’nın geliştirdiği tohumlar,
tarım teknikleri ve eğitim çalışmaları nedeniyle üretimde verimlilik arttırıldı
ama yetmedi.
Buğdayın Yarısı Dışarıdan Geliyor
Türkiye son yıllarda (özellikle 2020 ve sonrası), kullandığı
buğdayın yaklaşık yarısını yurt dışından ithal ediyor.
Neden?
1- Buğday üretimi diğer tarım sektörlerinde olduğu gibi
yeterli devlet desteği alamıyor.
2- Tarım girdileri hızla yükseliyor. Toprak kirası, akaryakıt
ve gübre fiyatları, tarım makinaları ve diğer donanımların fiyatı artıyor.
3- Buğday tarımı kârlı bir alan olmaktan çıkınca, işgücü arzı
da azalıyor. İşgücü maliyeti diğer ekipmanlar gibi yüksek kalıyor.
4- Tarım alanlarının daralması.
5- Un ve unlu mamullerin dışsatımda (ihracat) kullanılması.[4]
Aslında buğday üretiminin yetersizliğiyle ilgili ileri
sürdüğümüz bu nedenler, aşağı yukarı diğer tarımsal ürünler için de
geçerlidir.
Sonuç
Arkeolojik verilere göre günümüzden 12.000 yıl önce beslenmemizin
temelini oluşturan ürünlerin yaban ataları ilk olarak Anadolu topraklarında
yetişmişti. Buğday, arpa, mercimek, bezelye, nohut...
Ancak Anadolu’nun bu ekolojik ve tarihsel zenginliğine rağmen,
Türkiye son yıllarda buğday ithal eden bir ülke konumuna geldi. Oysa Türkiye,
tarih boyunca tüm dünyanın etkilendiği savaş dönemleri dışında buğday ithal
etmedi. Neden bu konuma geldik?
Sadece buğday değil, birçok üründe dışa bağımlı bir hale gelme
ihtimalimiz var.
Şu anda buğday, mercimek, mısır, fasulye, arpa, pirinç, soya
ürünlerinde maalesef dışa bağımlıyız. Hayvan yiyeceği olan samanı yurt dışından
alma durumundayız.
Oktay Akbal’ın dediği gibi “Önce Ekmekler Bozuldu!”
Zam furyasından ekmeği istisna tutamıyorsak; kaçınılmaz sonun
başlangıcındayız, demektir.
[1] Rahmetle
anıyorum kendilerini, bilgili-aydın insanlardı. Bugün çevremize bakıp, bu tür
insanları ne kadar özlediğimi fark ediyorum. Eniştem Mazhar Yılmaz, Dayılarım; Yaşar
Tokaç, Sami Senayi Tokaç, akrabalarım; Fuat
Yönden, Mahmut Şimşek, amcam Hayrettin Varilci ve ismini buraya yazmadığım
tüm o güzel insanların özlemiyle…
[2] Haber
Türk, 21.12.2021
[3] Buğday
Dosyası, TMMOB Ziraat Müh. Odası, 2014
[4] Türkiye
dünyanın en önde gelen un ve unlu mamuller dışsatımcısı (ihracatçı) olarak
biliniyor. Ekmek tüketimi yüksek bir ülke olmamız yanında, un ve mamuller
dışsatımının bu denli yüksek olması, buğday üretimini yetersiz kılan nedenlerin
başında gösteriliyor.