5 Nisan 2009 Pazar

05 Nisan 2009

BİR NİKAH VE BİR VEDA




Dün gece Güzin bana "bu çektiklerini de net'te yayınlarsın" demeseydi, belki şu an yazdıklarımı buraya aktarmamış olacaktım. Muhtemelen bir başka konu, farklı bir yazı yer alacaktı. Ümit Yaşar'ın bir şiirinde yer alan "boş sayfa" gibi kalacaktı [1], yahut karalanmış başka bir ifade yer alacaktı...


Dün nikah gecesiydi.

Cem Börekçi, meslektaşı Alla ile eş olmayı, klasik tanımıyla "iyi günde kötü günde" yaşamı paylaşmayı seçti.

Dün bu beraberliği resmileştirdiler.

Birçok tanış, hısım - akraba Güvenlerin Çiftlik Kafe'de bir araya geldik.


Ankara'dan Nuver, Tuncer ve Hatice geldi. Sırada başka nikahlar var. Sağ başta Nurettin beklemede... Cem'in küçüğü Cüneyt sırada.

Velhasıl hayat sürüyor.

Güzel günler göreceğimizi umarak, ileriye umutla bakıyoruz.

Diğer yanda yüreğimizde kocaman bir acı vardı, dün akşam yitirdiğimiz bir arkadaşımızın acısı...

Bu sabah, 5 Nisan 2009 Pazar sabahı erken kalktık.

Eşimin arkadaşı Dilşen'i son yolculuğuna uğurlamak için sabahın erken saatlerinde Perşembe'ye gittik. Beş yıl süreyle mücadele etiği rahatsızlık sonunda onu alt etmişti. Yıllar önce Perşembe'deki bu eve, evlerine geldiğimizde Dilşen, duvardaki saati gösterek bir kaç yıl önce babasını kaybetikleri anda durduğunu, bi daha çalışmadığını söylemişti. Babasına ait duvar saatinin hala çalışmadığını gördüm. Şimdi yitip giden kendisiydi.

Evlerinin az ilerisindeki camide namazı kılındı. Yine evlerine pek uzak olmayan bir yere, Kordontepe'ye bakan Avuçlu Cami yanına getirdik. 1327 Tarihli küçük, yeni restore edilmiş tarihi bir cami... Hemen dibinden Babalı Deresi akıyor.

Murat'ın Trakyalılardan aktardığı deyişle, O'nu Avuçlu Camisi'nin avlusuna "gizledik"[2]...

Dilşen'in özenle seçtiği sözcükleri musikili bir tonla söyleyişi, biraz da türkçeci bir vurguyla seslendirişi kulaklarımızda yankılanarak Perşembeyi terk ettik.[3]

Onu hep gözlerindeki ışıltıyla ve hayata sıkı sıkı sarılışıyla hatırlayacağız.

sen olmasaydın

bu fotoğraf olmayacaktı...

sen olmasaydın

seni tanımamış olacaktık.

yaşamak için

acılara göğüs germek gerektiğini

bir eksik anlayacaktık.


Dipnotlar:

1- Yıllar önce okuduğum bir Ümit Yaşar Oğuzcan şiiriydi; "Sen olmasaydın, seni sevmeseydim yahut/Bu sayfa olmayacaktı/Bu sayfa boş kalacaktı..." gibi bir şiirdi.

2- Murat'ı gizlediğimiz gibi, şimdi de Dilşen... Kordontepe'nin karşı bayırında, yemyeşil bir bahçede.. Avuçlu Cami'nin avlusu açmıştı avuçlarını Dişen'e... Murat da çok severdi Dilşen'i. Umarım karşılaşırlar, kaldıkları yerden devam ederler sohbetlerine.

3- Ağır bir grip vakası, baş ağrısı, ateş, tansiyon. Eşimin üzüntüyle içine düştüğü tabloyu tarif ediyorum. Gece yattığı koltuktan mırıldanarak bir şeyler söylemeye çalışıyor. Bense televizyonda haberlere kilitlenmişim. Obama'nın Türkiye'ye geldiği an! Eşim "Çamaşır ipinin makarası paslanmış, gıcırdıyor" diyor. Sanki gecenin bu saati, üstelik bu halde çamaşır asacak gibi. Makine yağı tedarik etmemi söylüyor. "Hanım" diyorum, "sırası mı şimdi, koskoca Air Force One Ankara'ya inmiş, birazdan içinden Hüseyin Barack Obama inecek!" Hiç sırası mı?