Cumhuriyet Coşkusu
Bayrağını kapan kendini sahile atmıştı. Her 29 Ekim akşamında yaşanırdı bu manzara. Ünye sahili fener alaylarına sahne olur, Burunucu’ndan meydana kadar ellerde bayraklarla yürünürdü. Ama bu defa, Cumhuriyet’in 100. yılında durum farklıydı. Coşkulu bir kalabalık tüm sahili kaplamıştı. Gün boyu stadyumda yapılan kutlamaya yaraşır bir finalle karşıladı Cumhuriyet’in 100. yılını Ünye.
Tüm Türkiye’de büyük coşkuyla kutlandı 100. Yıl… Ülke
sınırlarını aştı, dış temsilciliklerde de kutlandı. Dünyanın dört bir yanında
yapılan etkinliklere binlerce kişi katıldı.
En çok da sosyal medyada yayınlanan bir paylaşım dikkatimi
çekti. Türkmenistan vatandaşı olsa gerek, “Nerde bir Atatürkçü varsa, benden
ona bin selam olsun!” diyerek Cumhuriyet Bayramımızı kutlamış. “Cümüryet
bayramıniz kutlu olsun” demiş. En alta da Türkmenistan yazarak, Türkmenistan ve
Türk bayrağı yanına kalp iliştirmiş.
Sağ olsun Türkmen gardaşımız. O bile Cumhuriyetimizin anlam ve
önemini kavrayıp kutlama gereği duyuyor.
İçimizdeki saltanat âşıkları duysun, görsün, feyz alsın.
Sovyet Cumhuriyeti yönetimi altındaki Türkmenistan, SSCB
dağılınca adı yine “cumhuriyet” olan ama bu defa Muhammedov diktatörlüğü altında
yaşayan bir ülke haline geldi. Bir önceki yöneticileri Türkmenbaşı ise kendini
peygamber ilan etmişti.
Yüzüncü yılını dolduran Türkiye Cumhuriyeti’nin değeri,
Türkmen kardeşimizin paylaşımıyla daha bir anlamlı duruyor.
Yüz Yıllık Cumhuriyet
Monarşiyle yönetilen Saltanat rejiminden Cumhuriyet’e geçmek,
oldukça radikal bir dönüşümdür.
Üstelik bu dönüşümü yaşadığımız coğrafyada ve yüzyıl önce
gerçekleştirmek neredeyse imkânsızdır.
“İmkânsızı başarmak” işte budur.
Osmanlı’nın son dönemini bire bir yaşamış olan yazarımız Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden aktarırsak:
“Cumhuriyetin bu coğrafyada fantezi olarak bile yeri yoktu.”
demektedir.
(Bkz. Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı adlı eseri.)
Prof. Dr. İlber Ortaylı, Zeytindağı
kitabını şöyle yorumlar:
“Falih Rıfkı, Ortadoğu’nun kan ve barutunu gördü; Bahriye Nazırı
ve Suriye-Filistin Umum Kumandanı Cemal Paşa’nın özel kalem subayıydı.
Kendinden emin bir üslûpla bu dönemi ve yaşadıklarını “Zeytindağı”nda anlatır.
İmparatorluğun yıkılışını kaleme aldığı, herkesin defalarca okuduğu Zeytindağı
bu dönemin ve bu coğrafyadaki gözlemlerinin eseridir. Kitap, dönemin bir
muhasebesiydi. Falih Rıfkı Atay’ın sürükleyici, zengin muhtevalı, zıt görünüm
ve olaylara dayanarak tezlerini savunan bir üslûbu vardır.
Onu her zaman
yaşatacak ve sevdirecek olan kitaplarının en birincisi “Zeytindağı”dır. Bu
kitapta bir imparatorluğu, bir güneşin trajik batışını, keskin gözlemleri,
realist ama hüzünlü bakışıyla anlatır.”
Behçet Kemal Çağlar da şöyle demektedir:
“Falih Rıfkı’nın son eseri Zeytindağı, Cumhuriyet devri
edebiyatının en büyük hadiselerinden birini teşkil etti. Falih Rıfkı’nın bize
hatırlattığı devir, Türk milletinin geçirdiği ve geçirebileceği felaket
devirlerinin en facialısı, en dehşetlisi ve ruha en çok bezginlik verenidir.
Eğer, muharririn keskin ve yüksek zekâsı bu devir üstüne berrak bir aydınlık
gibi aksetmemiş olsaydı, biz ona doğru başımızı çevirip tekrar bakmak arzu ve
cesaretini kendimizde bulamayacaktık.”
Bir tembihleme de son dönem yöneticimizden geliyor:
‘’Osmanlı’nın son dönemlerini anlatan ‘Zeytindağı’’ kitabını gençlerimiz mutlaka okusunlar.’’ Recep Tayyip Erdoğan (Cumhurbaşkanı)
Paris Komünü kaç gün sürdü?
19. Yüzyıl’ın en radikal devrimlerinden biri, 152 yıl önce
gerçekleşen Paris Komünü’ydü. 18 Mart
1871'den 28 Mayıs'a kadar süren Paris
Komünü ayaklanması 70 gün sürdü.
Komün’ün 70 günlük hareketi önemli bir deneyim oldu.
Ekim 1917’de Rusya’da iktidarı ele geçiren Bolşevikler için 70
gün süren Paris Komünü eşsiz bir deneyimdi.
Bolşevik devrimin lideri Lenin,
iktidarlarının 71. günü sevinçten ellerini çırparak Komün’den daha fazla ayakta
durabildiklerini gördü.
İktidarlarının devamı için önemli bir umut kaynağı oldu.
Sovyet iktidarı (SSCB) 74 yıl sürdü.
1991’de dağıldı.
Türkiye Cumhuriyeti koca bir yüz yılı geride bıraktı.
Oysa kolay olmadı kurmak Cumhuriyet’i…
Sabahattin Selek’in deyişiyle Anadolu İhtilali hiç te kolay başarılmadı.
Kurtuluş Savaşı sonrası 29 Ekim 1923’te önlerinde Cumhuriyet
yönetimi gibi zorlu bir görev daha vardı.
Kolay değildi…
600 yıl monarşi ile yönetilmiş bir imparatorluğun enkazından,
halkın kendi kendini yöneteceği bir Cumhuriyet rejimine geçilecekti.
Padişahlık rejiminin getirdiği saltanat bir anda yıkılmıştı…
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir, halkındır diyen bir
zihniyet yürürlüğe konulacaktı.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi.
Ateşi ve ihaneti görmüşlerdi.
Bitmek bilmeyen bir savaşın içinden çıkıp gelmişlerdi.
Dâhili ve harici bedhahları pusudaydı.
Cumhuriyet hedefteydi.
Ayaklanmalar, suikastlar yaşandı…
Zorluklar aşıldı her şeye rağmen.
10. yılında Cumhuriyet’in yeni bir ülke yaratıldı.
100. yılına gelindiğinde 29 Ekim’in…
Bayrağını kapan meydanlara indi.
Karşı Akım
§ 30 Ekim 1918 akşamı Agamemnon zırhlısında Mondros Mütarekesi imzalandı. Anlaşma
gereği İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı’nın
topraklarını işgale başladı.
§ Son padişah Vahdettin’in ve kurduğu hükümetlerin işgal kuvvetlerine karşı
çıkmak yerine onlarla iyi geçinmek, saltanat ve hilafetin devamını sağlamak
gibi bir amacı vardı.
§ 1919 Mayıs’ında Mustafa Kemal’i gizlice Anadolu’ya sevk etti tevatürü kocaman bir
yalandan ibaretti.
§ 16 Mart 1920'de İstanbul İtilâf Devletleri'nce resmen işgal edildi.
§ Mayıs 1920’de İstanbul hükümeti, Mustafa
Kemal ve arkadaşlarını idama mahkûm etti.
§ 26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz harekâtı sonucu Türk ordusu 9 Eylül 1922'de Yunan
işgali altındaki İzmir'e girdi.
§ 1 Kasım 1922'de Ankara Hükümeti saltanat ve
halifeliği birbirinden ayrılarak saltanatı kaldırıldı ve halifeliğin yetkilerini
dinî konularla sınırlandırdı.
§ 16 Kasım 1922’de Vahdettin, İstanbul’daki
işgal orduları başkumandanı İngiliz Generali Harrington’a bir “sığınma mektubu”
yazdı. Akabinde bir İngiliz zırhlısına
binip İstanbul’dan kaçtı.
§ 6 Ekim 1923'te 4 yıl 10 ay 23 gün süren
düşman işgalinin ardından İstanbul Mustafa
Kemal komutasındaki Türk ordusu tarafından kurtarıldı.
§ 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi.
Sorun Cumhuriyet’te mi?
Sorun Cumhuriyet rejiminde değil…
Kendini peygamber ilan eden Türkmenbaşı’nın rejimine
“Cumhuriyet” deniyordu, İran’daki molla rejiminin adı da Cumhuriyet idi…
Sorun Atatürk
Cumhuriyeti’ndeydi; demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti’nde...
Çağdaş uygarlıkları hedefleyen yönetim anlayışındaydı.
Bu nedenle karşı akımlara ayrıldı ülkemiz…
Ayrıştırıldı.
Cumhuriyet’in 100. yılında kimi bayrağını kaptı Anıtkabir’e
yöneldi...
Kimi Vahdettin Köşkü’nden izledi olup biteni.