11 Ekim 2023 Çarşamba

Kuru Otlar Üstüne

 


Kuru Otlar Üstüne

 

Yılmaz Güney Türk sinemasını dünyaya tanıtan sanatçıdır, şimdilerde Nuri Bilge Ceylan üstlenmiş durumda bu misyonu, demiştik.

Son filmi Kuru Otlar Üstüne Cannes’da Altın Palmiye adayıydı. Nuri Bilge Ceylan 2014 yılında Kış Uykusu ile aldığı bu ödülü bu defa alamadı, adaylıkta kaldı. Ama eli boş dönmedi. Merve Dizdar, Nuray öğretmen rolüyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı.

Ağaçların rüzgârda savrulduğu, yaprakların sararıp döküldüğü bir güz mevsiminde, Ankara’da izledim Kuru Otlar Üstüne’yi. Erzurum’un kar altında kalmış bir köyünde başlayan film, neredeyse finale kadar kar altında devam etti. Senarist-Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın diğer filmlerine nazaran oldukça bol diyaloglu, arka planda kar yağışının hiç eksik olmadığı bir eserdi. Üç saat on yedi dakikalık filmin üçüncü saatine doğru artan kar yağışı, otomobilin ön camına vuran kar tanelerinden bize bu film burada biter intibaı verdi. Yanılmışız, finale doğru yeniden Samet öğretmenin (Deniz Celiloğlu) hikâyesine döndük. Böylece üç saat on yedi dakikalık filmi ilgiyle tamamlamış olduk.

 

Eleştirinin Eleştirisi

Filmle ilgili eleştirileri okudum. Hemen herkesin filmle ilgili olumlu yahut olumsuz bir yargısı var. Galiba son dönemin en çok tartışılan yapımlarından biri olmaya aday Kuru Otlar Üstüne… Beğenen, göklere çıkaranlar olduğu gibi anlamsız bulanlar da olmuş. Örneğin Veteriner Vahit ve Tolga tiplemesinin filme bir şey katmadığını, gereksiz bir ayrıntı olduğunu söylemişler. İyi ki bu arkadaşlar bir David Lynch filmi eleştirmeye kalkmamışlar…

Yapımın en önemli noktasında, Samet ile Nuray’ın buluştuğu sahnede yönetmenin: “Durun bir dakika, bu bir film!” hatırlatması yapıp, çekimin yapıldığı stüdyoya yönelmesini, kimileri olumlu karşılamış… Deneysel tiyatronun Brecht’çi versiyonuyla kendimize geldikten sonra, bu iki kişilik ilişkinin üçüncü şahıslardaki yansımasına geçebiliriz.

Aklımıza evvel emirde “bencillik” geliyor.

Olay şu: Doğu’da mecburi hizmetini doldurup, kapağı İstanbul’a atmaktan başka bir şey düşünmeyen Samet’in, kendisine önerilen Nuray’ı lojmanda birlikte kaldığı arkadaşı Kenan’a yönlendirmesi, akabinde fikir değiştirmesi ve Nuray’la ilişkiye geçmesi…

Bu durumu bencillikle açıklamak mümkün mü?





 

Nuri Bilge Ceylan Sineması

Son yapımı Kuru Otlar Üstüne ile Nuri Bilge Ceylan sinemasını farklı bir noktaya oturtmak mümkün değil. Diyaloglar epey artmış, olay örgüsü de... Önceki yapımlardan farklı gibi görünse de sonuçta bu yapıma da bir Nuri Bilge Ceylan filmi diyebiliyoruz.

Karlı bir zeminde yürüyen Samet’le açılıyor ilk sahne; Uzak filmine gönderme yapar gibi, Mehmet Emin Toprak’a sanki bir saygı duruşu…

Yönetmenin diğer filmlerine nazaran uzun ama akıcı, sıkılmadan izlenebilir olması filmin artılarından…

Kış Uykusu’ndaki Aydın’ın (Haluk Bilginer) kendisiyle ve çevresiyle olan hesaplaşmasını bu defa Samet öğretmenle (Deniz Celiloğlu) yaşıyoruz.

Önemli bir ayrıntı; Nuray (Merve Dizdar) giriyor devreye... Filmin ikinci yarısında Nuray’ın Samet’le diyaloğu oldukça etkili… Merve Dizdar’a ödül kazandıran bu kısımla yetinilip final yapılabilseydi, film bu uzunlukta olmazdı.

Ama Samet üzerine kurulan öykü, “Kuru Otlar” kısmı eksik kalırdı.  


Nuray (Merve Dizdar), Samet (Deniz Celiloğlu), Kenan (Musab Ekici
Pencereden kar yağışını görüyoruz

Sevim (Ece Bağcı)
 

Umut Etmenin Yorgunluğu

Mutsuzdur, hayattan usanmıştır, aidiyet duygusunu yitirmiştir Samet  Doğuda, kar altındaki bir köy okulunda resim dersi öğretmenidir. Tek derdi zorunlu hizmetinden sonra bu yerden ayrılıp İstanbul’a tayinini aldırmaktır. Tek ilgi alanı hayat dolu öğrencisi Sevim‘dir. Sevim(Ece Bağcı), O’nu bu köyde hayata bağlayan tek objedir... Bu ilişki, okulda bir arama sırasında ele geçen “aşk mektubu” yüzünden bozulur. Taciz şikâyeti devreye girer, olay resmi olarak kapatılsa da, Samet’in ve oda arkadaşı Kenan’ın (Musab Ekici) dünyası darmadağın olur.

Tam bu noktada Nuray (Merve Dizdar) karakteri devreye girer. Samet, ilçede kendi gibi öğretmen olan ve Ankara’da bir patlama sonucu bir bacağını kaybeden Nuray ile tanışır.  Nuray’ı başlangıçta arkadaşı Kenan’a uygun görse de ilişkini sürdürür. Kenan’a rağmen ve O’ndan habersiz sürdürdüğü bu ilişki, Nuray’ın evinde karmaşık bir hesaplaşmaya ve farklı bir boyuta ulaşır.

Nuray karakteri, Samet’e ve Kenan’a göre cesurdur, yaşadıklarına rağmen umudunu yitirmemiştir. Düşüncesini açıkça söyleyebilen, bireyselliği değil toplumsal birlikteliği savunan biridir. Ankara’daki patlamadan sonra Erzurum’a ailesinin yanına dönse de Samet gibi umut etmenin yorgunluğu içinde değildir. İngilizce öğretmeni olduğu halde resim çizmektedir. Samet ise resim yapmayı bırakmış, fotoğrafa yönelmiştir. (Bu fotoğraflar N. B. Ceylan fotoğraflarıdır, idealleri törpülenmiş bir öğretmenin objektifinden yansıyan insan manzaraları olarak araya serpiştirilmiştir.)

Samet uyum sağlayamadığı bu yörenin fotoğrafını çeker ve fotoğraflara yansıyan insanlarla oldukça karmaşık bir ilişki içindedir. Hayattan bir beklentisi kalmamıştır ve bu insanları kendisi gibi kuru otlara benzetmektedir. Tek istisnası, İstanbul şivesiyle konuşan öğrencisi Sevim’dir.

Sevim (Ece Bağcı), Samet için bu mahrumiyet ortamında güzel olan tek şeydir ve O’nu umudun objesi olarak görür. Durum buyken Sevim müthiş bir hayal kırıklığı yaşatır Samet’e...

Öğrencisi Sevim gibi olmasa da,  öğretmen Nuray’ın da Samet’le olan ilişkisi sarsıcıdır. Bu ilişki, Nuray’ın hasarlı haliyle “sınırının” ne olduğunu bilmek istemesiyle açıklanır.  

 

Karakterler

Filmin senaryosunu yazanlar: Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan yanında üçüncü ayağı oluşturan Akın Aksu’dur. Filmin projesi bir dönem ilkokul öğretmenliği yapmış Akın Aksu’nun o dönem tuttuğu notlara ve deneyimlerine dayanmaktadır. “Ben 1960’lı yıllarda Güneydoğu Anadolu’nun bir ilçesinde iki yıl ilkokul öğretmenliği yaptım” diyor Akın Aksu.

Bu nedenle olsa gerek, bire bir yaşanmış izlenimi veren tespitleriyle, öğretmenler arasındaki ilişkiler ve karakter tahlilleriyle oldukça gerçekçi işlenmiş.

Öğrenci karakterleri de başta Sevim olmak üzere filmde belli bir ağırlığa sahip.

Kendisi resim yapmaktan vazgeçmiş bir öğretmen olan Samet, görev gereği öğrencilerine resim yapmayı öğretiyor. Daha çok çektiği fotoğrafları model olarak sunuyor öğrencilerine ve öğrencilerinden biri: “Hocam hep aynı şeylerin resmini yaptırıyorsunuz. Başka şeyler çizelim, mesela deniz.” diyor. “Deniz mi gördünüz, görmediğiniz şeyi nasıl çizeceksiniz?” diyor Samet. Çektiği bir deniz fotoğrafı bulup getireceğini söylüyor.

Hayal etmekten yorulmuş bir karakter Samet, belki bu nedenle resim yapmayı bırakıp fotoğrafa yönelmiş.

(Bu sahneyi izlerken, Fransız şair Baudelaire’i hatırladım. O’nun en güzel şiirlerinden birinin “İnsan ve Deniz” olduğu söylenir. Oysa Baudelaire bu şiiri yazdığında henüz denizi görmüş değildir.)


Diyalog ve Monologlar

Dikkatimi çeken uzunca diyalog, Nuray’ın evinde geçiyor.

Nuray’ın mücadeleci söylemiyle Samet’in bireysel kaçışı arasındaki çatışma, ideolojik sıradanlığa düşmese de klişelerden uzak, tutarlı bir bakış açısı sunmuyor.

Kar üç saat boyunca hiç eksik olmuyor, diyaloglar kadar filmde etkili bir öğe... İç mekân çekimlerinde bile pencereden kar yağışını görebiliyoruz.

Hiç bitmeyecekmiş gibi süren karlı ve karanlık sahnelerin ardından nihayet güneşe ulaşıyoruz. Eğitim yılı sona eriyor, karneler dağıtılıyor.

En son Nemrut’un arkeolojik atmosferinde Samet’in kuru otlar üstüne tiradı geliyor. Bu sahne filmin bitiş sinyallerini veriyor ki Samet’in monoloğu adeta edebi bir metin hükmünde…

Sinemayla edebiyatın buluştuğu yerde finale eriyoruz.



11.10.2023, Ünyekent