Ülkemizin Tarihi
Zenginliği - 2
Ülkemizde
"alan çalışmaları"nda bulunmuş bilim insanlarından Melbourne
Üniversitesi arkeoloji profesörü Antonio
Sagona, Türkiye'nin eski çağlardaki kültürel yapısına ilişkin önemli
saptamalarda bulunmuştur. Çalışma arkadaşı, Stony Brook Üniversitesi'nde
arkeoloji ve eskiçağ tarihi profesörü Paul
Zimansky ile birlikte ülkemizin coğrafi konumunu, fiziksel özelliklerini ve
biyo-iklimsel koşullarını değerlendirerek, Anadolu'nun iki kıta arasında
insanlık oluşumuna sağladığı muazzam katkıyı bilim dünyasına sunmuşlardır.
"Alet
kullanan ilk insanların Afrika'da ortaya çıkışından, MÖM yaklaşık 11.000'de
Buzul Çağı'nın gerilemesine kadar olan süreyi kapsayan Paleolitik Çağ, Avrupa'da yüzyıldan uzun bir süredir büyük ilgi
uyandırmaktadır. Buna karşın Türkiye'de Paleolitik Çağ araştırmaları göreli
olarak daha yeni bir alandır ve kazıları kısıtlı sayıdaki buluntu ve yerinin
yanı sıra, bu dönemle ilgilenen uzman sayısı da azdır. [...bugün] yaklaşık 200
buluntu yeri listelenmektedir. Ancak Anadolu, özellikle Homo erectus ile
akrabalarının geniş bir coğrafya içindeki hareketliliği göz önüne alındığında,
dünyanın tarihöncesi açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir."
(A.
Sagona, P. Zimansky, Arkeolojik Veriler Işığında Türkiye'nin En Eski
Kültürleri MÖ 1.000.000 - 550, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2015, s.
9)
***
Ülkemizde kazılara katılan sözünü
ettiğimiz bu iki bilim insanı dışında uluslararası düzeyde bir çok katılım
mevcuttur. Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) projesi kapsamında yaklaşık
200 tarihöncesi buluntu yeri tespit edilmişse de, bunların çok azı bugün
kazılmaktadır.
Yapılan kazıların önemli bir bölümü
yol, yapı yahut baraj yapımı gibi nedenlere bağlı olarak gündeme gelen
"kurtarma kazları" niteliğindedir.
1968 Keban Barajı alanı kurtarma
kazıları buluntuları tüm dünyanın ilgisini Anadolu^ya çekmiş ve Türkiye'de bir
"arkeoloji patlaması" yaşanmıştır.
Oysa ülkemizdeki kültür mirası ,
uygarlık tarihinin çok küçük bir dilimini temsil eden ve daha çok kolay
algılanır anıt yapıların bulunduğu Efes, Bergama, Boğazköy gibi büyük ören
yerleriyle özdeşleşmişti. Buna karşın uygarlıkların doğuşunu ve gelişimini
ortaya koyan dönemler göz ardı edilmiştir. Zaten bu kazıların başlangıcı,
Cumhuriyet'in kurulduğu ilk dönemde Mustafa
Kemal Atatürk tarafından bizzat teşvik gören Alişar, Alacahöyük, Ahlatlıbel
ve Troya gibi kazı yerleridir. Aralarında Ünyeli hemşehrimiz Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten'in de bulunduğu
Cumhuriyet Dönemi Türkiye kazılarının temelini atan Remzi Oğuz Arık, Hamit Zübeyir Koşay, Arif Müfit Mansel ve Şevket Aziz Kansu
gibi isimlerdir.
1923-1938 yılları arasında (Atatürk Dönemi) Türkiye
topraklarında Türk bilim insanları tarafından başlatılan bu kazıların bütçeleri
Türk Tarih Kurumu tarafından karşılanmıştır. Ancak Ahlatlıbel ve Alacahöyük
kazılarının masraflarını Mustafa Kemal Atatürk kendi şahsi parasından
karşılamıştır.
Atatürk Dönemi'nin ardından araştırmalar mevcut
alanlarla sınırlı kalmış, 1950'li yıllardan sonra çok az yeni bilginin
üretildiği durağan bir döneme girilmiştir.
Osmanlı'nın don dönemde yaşadığı tarihi eser
yağması Cumhuriyet Dönemi'nde büyük ölçüde engellenmiş ancak ülkedeki
arkeolojik gelişmeler 1950 sonrası durma noktasına gelmiştir. Bu süreçte
Anadolu'nun tarihöncesi ve öntarih çağları, Balkan, Ege ve Yakındoğu
uygarlıklarının arkasında kalarak önemsizleşmiştir.
Durağan dönem, 1968'de Keban Barajı kurtarma
kazıları nedeniyle aşılmıştır. Kısa zamanda epey yol alınmasın karşın Türkiye
halen, arkeolojik bakımdan bölgenin en az araştırılmış ülkesi konumundadır.
Son dönem kazılarında ortaya çıkan buluntular, tüm
dünyanın ilgisini ülkemize çekmektedir. Son kazılarla birlikte ülkemiz
topraklarında gelişen birçok yeni ve özgün kültürü yeni yeni tanımaya
başlıyoruz. Sınırlı imkanlara karşın son otuz yıl içinde ortaya çıkan sonuçlar,
dünya uygarlığının gelişim sürecini derinden etkileye devam etmektedir. öyle ki
bu gelişmeler, dünya uygarlığının gelişim sürecine bakışımızı tümüyle
değiştirecek kadar önemli ve çarpıcıdır.
Şanlıurfa yakınlarındaki Göbekli Tepe kazıları gibi, düşünce sistemimizi zorlamaya başlayan
buluntular ortaya çıkmıştır.
****
Şayet Cumhuriyet'in ilk dönemindeki araştırmalar
kesintiye uğramamış olsaydı, bu aşamaya çok daha önceki yıllarda ulaşmış
olacaktık. İ. Kılıç Kökten'le birlikte başlayan Antalya Karain Mağarası kazıları, Anadolu'da bulunan ve alet kullanan
"ilk insan" konusunda
önemli bir kaynaktır. Çok fazla tahrip görmesine karşın, İstanbul Küçük Çekmece
Gölü yakınında Yarımburgaz Mağaraları
da dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri (barınak) kabul edilmektedir.
Anadolu'da Doğu'dan Batı'ya yayılım gösteren eski
yerleşimler, Mezopotamya'nın Bereketli Hilal'inden daha derin izler
barındırmaktadır. Ne yazık ki bunların bir kısmı yeterince araştırılamadan
(ortaya çıkarılmalarına fırsak kalmaksızın) sular altında kalmıştır. Örneğin
baraj gölü suları altında kalan Nevali Çori,
Göbekli Tepe'den önce bulunan "T" şekilli taş yapıların ve erken
Neolitik Dönem'in ilk ip uçlarıdır.
Sular altında kalan Zeugma ve Allianoi antik kentleri,
Rumkale, Hasankeyf, Lidar höyük, Samsat, Tille, Horum (Urima), Botan
Vadisi-Başur Höyük ve daha nicelerini saymak mümkündür.
Hemşehrimiz Kılıç
Kökten'in 70 yıl önce el attığı arkeolojik araştırma alanlarından biri de
Ünye'deki Cevizdere sekileridir.... Sel suları, arıtma tesisleri ve çöp ayrıştırma üniteleri ile boğuşan
tarihi bölgemiz, 70 Yıldan bu yana araştırılmayı beklemektedir.
(Devam Edecek.)
Fotoğraflar:
Prof. Dr. Kılıç Kökten
Antalya Karain Mağarası Gezisi-1966
Nevali Çori, Şanlıurfa-Hilvan
Atatürk Barajı
Türkiye'nin Tarihöncesi
Yerleşimleri
Zeugma Antik Kenti
Kurtarma Kazıları
Ünyekent, 26.12.2018