11 Mayıs 2012 Cuma

GÜNLERLE GELEN

 İki Şehrin Hikayesi
ÜNYE-FATSA
I. BÖLÜM

Ahmet Derya Varilci 

 “İki Şehrin hikâyesi” dendiğinde ilk akla gelen Charles Dickens’in 1859 tarihinde kaleme aldığı İki şehrin Hikâyesi (A Tale of Two Cities) isimli eseridir.
Oysa benim aklıma Ünye ile Fatsa gelir…
Her iki şehrin de birbirleriyle çelişen ortak bir kaderi vardır. Tıpkı Dickens’in romanında anlattığı Paris ve Londra gibi… Dönemin bu iki büyük şehri, yazarın romanda ustaca kaleme aldığı çelişkilere benzer bir çelişki.
Dickens’in anlattığı aslında 1789 Fransız Devrimi sırasında Paris’te olup bitenlerdir. Yaşanan kanlı hesaplaşmayı ve giyotinle kesilen başları anlatan roman, adeta Fransız Devrimini simgesi durumundadır.
Ünye’den bakıldığında Fatsa’nın hikayesi de Dickens’in hikayesini aratmayacak niteliktedir.

Fatsa

Eskiden Fatsa’yla ilişkilerimiz daha sıkı fıkıydı. Çocukluk dönemlerimizde Fatsa’dan sık sık akrabalarımız gelir, özellikle Pazar günleri birlikte pikniğe giderdik. O dönemde Çamlık’ın büyüsü bir başkaydı. Şehir büyüyüp Çamlık’ı içine almaya başlayınca, Ünye’nin yerlileri başka mesire yerlerini tercih etti. Zaten bir kısım Ünyeli kendi köylerine gitmeyi tercih ediyordu. Bugün Çamlık’ta piknik yapanlar çoğunlukla dışarıdan gelenlerdir, Ünyeliler için daha çok yürüyüş alanı sayılır.
İlk gençlik yıllarıma denk gelen Ünye ile Fatsa arasındaki kaynaşma, sadece ben ve ailem için değil iki şehrin tüm insanları için geçerliydi... Akrabalık ilişkileri yanında sosyal ve ekonomik ilişkiler oldukça yoğundu.
Özetle söylersek o günler hem birlik-dayanışma günleriydi, hem de kavga!   
Kavgalarımız futbol maçlarında yahut düğün gibi toplu etkinliklerde olurdu. Kız alıp vermişiz bunca zamandır, kolay mı?
Zamanla dünyanın bazı yöreleri gibi, Ünye ve Fatsa da politik gelişmelerden payına düşeni aldı.
1968’in dünyayı kasıp kavuran fırtınası çok geçmedi bu iki şehri de etkilemeye başladı. Ünye, tıpkı Dickens’in romandaki Londra gibi politikti.
Fatsa ise, o deli fişek tavrıyla yıllar sonra Jakobenlerin Paris’ine benzer bir atılım içine girecekti.
Ama kavgalarımız bile başlangıçta çocukçaydı.
Örneğin Konak sinemasına bir grup sanatçı konser vermeye gelmişti. Fatsalılar da her zamanki gibi gelip Ünye’de izliyordu. Hümeyra, Fikret Kızılok gibi sanatçılar gelmişti. (Hümeyra, Fikret Hakan’dan yeni boşanmıştı. Yediği yumruk oldukça tazeydi çünkü; “Adım Kadın” isimli besteyi ilk kez seslendiriyordu.)
Konserin sonunda Fikret Kızılok, Fatsalılar’a da seslenerek “Birlik olun!” çağrısında bulundu. Kime ve neye karşı birlik olunacağının mesajı yeterince açıktı ama biz ne yaptık? Her zamanki gibi; “Hazır bulmuşken!” daha önce Fatsalılar’dan yediğimiz dayağın hıncını çıkarmaya çalıştık.
Ben mi? Ben o kavganın içinde fiilen yer almadım; henüz küçüktüm, izlemekle yetindim.

“Ünye’den Çıktım”

Cevizdere’yi anlatırken şöyle yazar Ünyeli bir ozan: “Doğanın o muhteşem renklerinin arasından dağlar ovalar aşarak, kıvrıla kıvrıla, bazen sakin, bazen coşup kükreyerek, Akkuş ilçesinin en doruk dağlarından birinden doğup Ünye’de denize ulaşır Cevizdere suları.” (Hamdi Tanses, Öyküleriyle Halk Türküleri, s. 153)
Annem doğma-büyüme Cevizdere’dendir. Bu derenin suları köyüne ve ailesine hayat verdiği kadar, hayatı boyunca unutamayacağı acıların da kaynağıdır.
Zaman çok şeyi geride bırakıyor ama unutturamıyor.
Kim bilir, o acıların bir kısmı hala bizimle var olmaya devam ediyor.
Babam, doğma büyüme Ünye şehrinin insanı…
Kendi babası (dedem) bir denizci…
Ünye’de kalıcı olarak yerleşmeleri bir İstanbul macerasının ardından olmuş. Babaannem Ünye’ye dönmelerini istemiş. İstanbul’un işgal yıllarında dört çocukla birlikte Ünye’ye dönmüşler. Son beşik olan babam, bu dönüşten dört yıl sonra dünyaya gelmiş.
Babaannemin köyü Cevizdere’den daha doğuda; Fatsa’ya yakın, günümüzde Kızılcakese adıyla bilinen Keş Köyü’dür. Babaannemin Ünye’ye gelin gitmesinin ardından erkek kardeşi de Fatsa’ya almış göçünü… Ziyaretimize gelen akrabalar, işte onlar, babamın dayı tarafı... Tabi biz de Fatsa’yı boş bırakmıyoruz. Bazen gezmeye, bazen düğüne ve bazen de cenazeye gidiyoruz.
Sonraki yıllarda babamın ticari ilişkilerinde de önemli bir yer tuttu Fatsa.
Babamın dayısı gibi, Ünye’nin bir köyünden Fatsa’ya göç eden bir başka aile daha vardı Fatsa’da, ünlü sinema oyuncusu Kadir İnanır’ın ailesiydi…
Fatsa’daki tanıdıklara sık uğradığımız dönemler, Kadir İnanır’ın yeni ünlendiği yıllardı… Sonraki yıllarda ziyaretlerimizin arkası kesildi. Aradan büyükler de çıkınca Fatsalı akrabalarla görüşmemiz şansa kaldı.
Fatsa’da akrabaların evi Kadir İnanırların eviyle aynı mahalledeydi. Şehrin merkezine yakın olan o mahallenin şimdiki hali tamamen değişti. Hangi ev neredeydi tahmin etmek imkânsız. O yıllarda sık sık Kadir İnanır’ın sanatçılığı üzerine sohbet ederdik. Kadir, Türkiye’nin en ünlü sinema oyuncularından biriydi. Fatsa’da ise efsaneydi. Fatsa’daki akrabalarla yakın komşuydu Kadir, çok güzel yağlıboya tabloları olduğunu söylerlerdi.
Yıllar sonra Kadir İnanır’ın “Hekimoğlu” türküsünü derleyenlerden biri olduğunu öğrendim.
Ama yağlıboya resim yaptığına dair ayrıntıya henüz rastlayamadım.
Ne tuhaf, Kadir İnanır çapındaki bir insandan söz ederken “sayın” dememiz yahut isminin sonuna “bey” takısı eklememiz gerekirken, sadece “Kadir” demeyi yeterli görüyoruz. Galiba duyduğumuz saygı ve hayranlık ölçüsünde kendimizle sanatçı arasındaki mesafeyi kaldırıyor, senli benli olmayı yeğliyoruz. 
Usta aktör, derlediği türkünün kahramanı Hekimoğlu nam eşkıya İbrahim’i sinemaya taşımak için birkaç yıl önce kolları sıvamıştı. Hatta senaryo çalışmalarına başladığı söylendi. Araya giren rahatsızlığı nedeniyle şimdilik ertelenmiş gibi görünüyor.
Geçen yıl çekilen Esra Alkan yönetimindeki “Ünye de Fatsa Arası” isimli mizahi belgeselin ardından, Fatsa’da çekilecek olan Hekimoğlu filmi (şayet çekilebilirse) Fatsalılar için muhteşem bir tanıtım fırsatı olacak.
Haliyle Hekimoğlu öyküsünde ve türküsünde önemli bir yer tutan Ünye için buradan epey bir pay düşecek!

Fatsa’dan Ünye’ye…
    
Ünye’ye bağlı köylerden Fatsa’ya doğru olan yerleşim rotası bazen tersine de işleyebiliyor. Bir dönem Ünye’de ikamet eden ve dört yıl sonra Fatsa’ya dönen komşularımız gibi…



09 Mayıs 2012 Ünye
Ünyekent'te "Günlerle Gelen" yazısı...