Buğday, insanlar tarafından evcilleştirilen ilk gıda
maddelerinden biridir. Diğerleri arpa, çavdar ve mercimektir. Buğdayın
evcilleştirildiği topraklar Anadolu’dadır. Yani buğdayın ana vatanı Anadolu’dur.
Başta buğday, arpa gibi tahıllar ile mercimekgillerin tarımı
Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Karacadağ
çevresinde başladı. Bu bir rastlantı değil; Karacadağ’da yeni oluşan doğal
çevre ortamının avcılıkla geçinen kalabalık insan topluluklarının bir yerden
diğerine göç etmeden rahatlıkla geçinebileceği bir ortamı sağlamış olmasıdır.[1]
Güneydoğu Anadolu Bölgesi yabani tahılların ataları bakımından
dünyanın en zengin alanlarındandır. Şanlıurfa ve Diyarbakır arasında bazalt ve
sönmüş bir volkanik dağ olan Karacadağ’da
görülen en eski tahıl, einkorn buğday çeşididir. Son dönem
arkeolojik kazılarından anlaşıldığı kadarıyla Buğdayla ilgili ilk tarımsal faaliyet Urfa Karacadağ civarında başlamıştır. Halen buğdayın yabani
çeşitleri Karacadağ civarı başta olmak üzere Anadolu'nun bazı bölgelerinde,
Suriye ve Filistin’de (Güney Levant) yetişmektedir.
Buğday Nedir?
Buğday (Triticum),
buğdaygiller (Poaceae) ailesinden
bütün dünyada besin maddesi olarak kullanılan tek yıllık otsu bitkidir. Karasal
iklimi tercih eder. Mısır ile birlikte dünya çapında ikinci en fazla ekimi
yapılan tahıldır.
Türkiye'de
yetiştirilen buğdaylar tür ve çeşit olarak çok farklıdır. Bir zamanlar
"durum" buğdayı daha fazla yetiştirildiği halde son 50 yılda ekmeklik
buğday üretimi artış göstermiştir.
Buğdaylar botanik yapıya göre 3 grup altında sınıflandırılır.
A - Ekmeklik Buğdaylar
(Triticum Durum):
Ülkemizde yetişen ekmeklik buğday çeşitleri genellikle
beyaz-sarı renkli, küçük taneli, yazlık-kışlık ekilen ve nişasta miktarı fazla
buğdaylardır.
Aynı çeşitten olan fakat tane rengi kırmızı olan ve kışlık
ekilen kızılca, daha küçük taneli olup yazlık ekilenler ve sünter adı verilen
buğdaylar da bulunmaktadır.
B - Makarnalık
Buğdaylar (Triticum Aestivum):
Memleketimizin makarnalık buğday çeşitleri Trakya, Orta
Anadolu ve Güney Anadolu Bölgesi’nde, yetişmelerine göre isim almakta ve
gruplaşmaktadırlar. Taneleri daha büyük ve renkleri de koyu sarı, kehribardır.
C - Topbaş veya
Bisküvilik Buğday (Triticum Compactum):
Besin maddesi yönünden topbaş buğday çeşitleri fakir
topraklarda, ekmeklik çeşitler orta zenginlikteki topraklarda ve makarnalık
çeşitler ise zengin toprak şartlarında daha iyi yetişmektedir. Örnek olarak
buğday yetiştiriciliği yapılan bir bölgede sırt yerlere topbaş çeşitleri, yamaç
yerlere ekmeklik çeşitleri ve taban yerlere ise makarnalık çeşitleri ekmek
uygundur.[2]
Türkiye’deki buğdayın yaklaşık 1/3’ü makarnalık buğday; kalanı
çoğunlukla ekmeklik buğday; az bir kısmı topbaş buğdaylardır.
Buğday piyasasında buğdaylar diğer karakterlerine göre
sınıflandırılır:
Tane sertliğine göre; Sert Buğdaylar, Yumuşak Buğdaylar.
Tane rengine göre; Kırmızı Buğday, Beyaz Buğday.
Ekilişlerine göre; Yazlık Buğday. Kışlık Buğday gibi.
Buğdayın Evrimi (Evcilleştirme-Islah)
Tarım, binlerce yıl önceki başlangıcından bu yana evrimsel
değişimin potası oldu ve bu değişim, bireysel genden tüm topluluklara kadar
uzanan biyolojik organizasyonun her seviyesindeki tarımsal çabalara nüfuz etti.
Agro-ekosistemler, bu nedenle, antropojenik etkilerin türler ve topluluklar içindeki ve arasındaki
biyotik etkileşimlerin ana belirleyicisi oldu ve evrim ilkelerinin uygulanması
için merkezi bir rol üstlendi.
Agro-ekosistemler çiftliklerimizdeki ve bahçelerimizdeki
gıda üretim sistemlerini destekleyen ekosistemlerdir. Adından da anlaşılacağı
gibi, bir agro-ekosistemin özünde tarımın insan faaliyeti yatar.
Antropojenik etki ise insan kökenli eylemler için kullanılan
bir terimdir; doğada insanoğlunun neden olduğu etkileri tanımlamak için kullanılmaktadır.
Tarım geliştikçe, tarla ve padok ortamı, bitki ve hayvanların
evrimleştiği kendi doğal ortamlardan giderek farklılaştı. Bitkilerin besin
değerleri genel olarak artarken, bitki yoğunluğu ve genetik çeşitlilikte durum değişti ve rekabetteki denge bazı
türlerin azalması ile sonuçlanırken bazı türlerde çaprazlama yöntemiyle yeni
ürünler elde edildi.
Canlı Bileşen biyotik faktörler veya biyotik bileşenler, başka bir organizmayı etkileyen veya ekosistemi şekillendiren herhangi bir canlı faktör olarak tanımlanabilir. Bu, hem ekosistemlerindeki diğer organizmaları tüketen hayvanları hem de tüketilen organizmaları içerir.
Buğdayın Orijini
Son Buzul Çağı’nın ardından Bereketli Hilal’in içinde yer
aldığı Yakın Doğu ve Doğu Akdeniz’i kapsayan bölgede sıcak ve nemli bir iklim
hüküm sürmeye başladı. Bölge iklimi yaklaşık 15.000 yıl önce değişime uğradı. 11.500
yıl önce de değişimini tamamladı. Kışları soğuk ve yazları kurak olan, yağışın
ve sıcaklığın hem yıldan yıla ve hem de mevsimler arasında büyük değişimler
gösterdiği bir karakter kazandı.[3]
Geçiş dönemi ve sonrasında ortaya çıkan bu olumsuz iklim
şartlarına uyum sağlayan mekanizmalara sahip, tek yıllık, kendine döllenen, dormant tohumlu bitkiler doğada
çoğalmaya, diğerlerinin yerini almaya başladılar.[4]
Bunların en başında yer alan buğday ve yabani ataları;
genellikle kırılgan başaklı, cılız ve iğne şeklinde kavuzlu daneli, zayıf saplı
ve düşük tohum verimliydiler. Danelerinin kavuzdan ayrılması oldukça zordu.
İnsanlar tarihin bu diliminde avcı ve toplayıcı (yabani tahıl,
baklagil, meyve ve yumrulu bitkileri doğadan toplayan) olarak hayatlarını idame
ettirmekteydiler. Araştırıcıların ortak kanaatine göre; günümüzden
11.500-11.000 yıl öncesi dönemde Bereketli Hilal’in bir yöresinde, muhtemelen
Şanlıurfa’nın Siverek ilçesi sınırlarında bulunan Karacadağ’da yaşayan bir grup insan ilk kez yabani buğdayı
yetiştirmeye başladı.[5]
Arkeobotanik araştırmalar, yabani emmer buğdayının Levant
bölgesinin birçok noktasında ekildiğini ve dünyanın diğer bölgelerine Anadolu üzerinden dağıldığını gösteriyor. Bunun
nedenleri arasında, Türkiye'nin güneydoğusundaki emmer buğdayının geç
olgunlaşması gösterilmektedir.
Güney Levant’ın daha sert, sıcağa ve kuraklığa dayanıklı erken olgunlaşan çeşitlerine
göre Anadolu iklimi daha uygundur ve Avrupa ve Asya kıtasına buğday bu
topraklardan taşınmıştır. Diğer bir sebep ise, Güney Levant'tan gelen
yabani emmerlerin çoğunun kalın kavislere (tohumları
çevreleyen yaprak benzeri yapılara) sahip olmasıdır, yani bu bölgeden dışarı
dağılma şansı pek olmayabilir. Evcilleştirilmiş emmer'in yayılması son
derece karmaşıktır ve basit bir süreci temsil etmeyebilir.[6]
Bölgede yapılan son dönem kazıları ve diğer bilimsel
çalışmalar yukarıdaki varsayımı desteklemekte ve aynı zamanda ticari
buğdayların ataları sayılan Urartu
buğdayı (Triticum Urartu), Ak
buğdayanası (Aegilops speltoides)
ve Tespih buğdayı (Triticum tauschii)’nın[7]
orijinlerinin Güney Doğu Anadolu Bölgemiz ve civarları olduğunu göstermektedir.
O dönemde genel olarak erkekler avcılık, kadınlar ise toplayıcılık yaptıklarından,
büyük ihtimalle buğday tohumunu ilk defa eken kadınlar olmuştur.
Ortak kanaate göre ilk yetiştirilen buğday kavuzlu ve kültür
formlarına göre daha küçük daneli olan Yabani
Siyez’dir. Bunu sırasıyla buğday türlerinden Yabani Gernik ve Spelta’nın
yetiştirilmeleri izledi.[8]
Günümüzden 10.300-7.500 yıl önceki dönemde doğal seleksiyon ve
melezlenmelerle ortaya çıkan tiplerden insan eliyle yapılan seçimler sonucu,
daha iri tohumlu ve kavuzlu buğdaylar, sonraları da çıplak daneli kültür
formları yetiştirilmeye başlandı. Arkeolojik kazılarla elde edilen bilimsel
bulgulara göre buğday ve yabani atalarının yetiştiriciliği, başta Anadolu
coğrafyamız olmak üzere kısa sürede yaygınlaştı.
Islah yoluyla evcilleştirilen buğdayın Anadolu’dan diğer
coğrafi bölgelere taşınması, tarımsal üretimin başat öğesi durumuna gelmiş ve
tüm dünyaya yayılmıştır. Ülkemiz buğday ve yabani akrabaları gen kaynakları
bakımından zengindir. Bu nedenle de yerli ve yabancı araştırıcıların cazibe
merkezi durumundadır.
Buğday türlerinin incelenmesi, bitkinin orijini ve melezlerinin ülkemizdeki varlığıyla çözümlenebilmektedir. Örneğin Urartu buğdayı, muhtemelen Ak Buğdayanası’nın ya da başka bir yabani formun doğada melezlenmesinden Yabani Gernik oluşmuştur. (Bkz. Resim: Yabani Gernik’in oluşumu.)
Hekzaploid genomlu ekmeklik buğdayların evrimleşmesinde ise;
Gernik’in, Tespih Buğdayı ile doğada melezlenmesi ve bir seri mutasyon sonucu,
ekmeklik buğdayların atası Spelta
türemiştir. Takip eden yıllar içinde doğal melezlemeler, genetik mutasyonlar ve
çiftçilerin seçimleri sonucu günümüzdeki ekmeklik
buğday tipleri oluşmuştur.
Yararlanılan
Kaynaklar:
"Tohum" Belgeseli, EU in Türkiye;
https://www.youtube.com/watch?v=MEnF3KbCzYI&t=4850s
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Tarım nerede, neden, nasıl başladı? Arkeo Duvar, 2022
Prof. Dr. İsmail Sezer, Buğdayın kökeni ve yetiştiriciliği, OMÜ
Ziraat Fak.
Moshe Feldman, The Genome to Wide Hybridizationin, 2001
Aaron J Mackey, Genome Biology, 2005
Prof. Dr. HAKAN ÖZKAN, Triticum dicoccoides: An important
genetic resource… 2004
Emma J. Devereux, Evolution of Crop Farming IV: Wheat, 2021.
[1] Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Tarım nerede,
neden, nasıl başladı? Arkeo Duvar, Sayı 10, Eylül-Ekim 2022
[2] Prof. Dr. İsmail Sezer, Buğdayın kökeni
ve yetiştiriciliği, OMÜ Ziraat Fak.
[3] Feldman,
2001; MacKey, 2005
[4] Takebayashi
and Morrell, 2001; MacKey, 2005
[5] Harlan,
1981; Heun et al., 1997
[6] Özkan,
2009, Peleg 2011, Fuller, 2012; Aktaran EJ. Devereux (2021), Ekin Tarımının
Evrimi IV: Buğday
[7] Bkz.
Resim: Buğdayın yabani atalarının başak şekilleri.
[8] Abdel-Aal
et al, 1998