30 Ağustos 2023 Çarşamba

30 Ağustos Zafer Bayramı

 


30 Ağustos Zafer Bayramı

 

30 Ağustos Zafer Bayramı’nı yeterince idrak edemediğimizi düşünürüm hep...

Belki de 19 Mayısların, 23 Nisanların, 29 Ekimlerin görkemli kutlamaları yanında, 30 Ağustos’un kıyıda kalışından…

Diğerleri tüm okulların katılımıyla kutlanırken; 30 Ağustos Bayramı’nın sadece asker katılımıyla gerçekleşmesi, “Asker Bayramı!” imiş gibi kabul edilmesi ve militarist bir gösteriye dönüşmesi etkili olmuştu bunda.

Hatta 30 ağustos sabahı kutlama alanından geçmiyorsak, bayramdan haberimiz bile olmazdı.

Çünkü okullarımız tatildi.

Biz yoksak, bayram da yoktu…

 

Bayramların Eski Tadı Neden Yok?

Bayram denince;, milli olsun dini olsun çocukluğumuzun bayram günleri gelir aklımıza… İlk gençlik yıllarımızda bayramların asıl öğesi gibi görürdük kendimizi.

Üniversite yılları“çalkantılı yıllar” olduğundan, sanki duraklama dönemi oldu bizim için.

Günümüzde bayramların baş aktörü medya...

Sosyal medya, TV, gazete, internet haberciliği üzerinden bayramlaşıyoruz.

Herkes meşrebince duyuruyor…

Anladığı biçimde giriyor meselenin içine.

Bilişim çağındayız, iletişimde zirvedeyiz.

Yine de 30 Ağustos eksik kalıyor bir yerde.

Yeterince idrak edemiyoruz.

 

30 Ağustos 1922 Neyin Zaferi?

 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz'un yıl dönümüdür 30Ağustos…

Mustafa Kemal’in başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur.




 

Büyük Taarruz

 Büyük Taarruz yahut Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu'dan atmak için düşünülüp planlanan gizli bir harekât idi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez olmak üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal, taarruz kararını aslında Haziran ayında almıştı. Taarruz hazırlıkları gizli olarak yürütüldü.

Büyük Taarruz Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmesi ile Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı.

 

26 Ağustos 1922 - Büyük Taarruz ve Kurtuluş Savaşı   

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam

nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu

ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,

birdenbire beş adım sağında onu gördü.

 

Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu

Paşalar: ‘Üç’, dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar,

eğildi, durdu.

Bıraksalar

ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

 

Kurtuluş’tan Öncesi

1919 yılında Birinci Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine dayanarak Anadolu'yu işgale başladı, ordusunun cephanesi elinden alınan Türk milleti, zor durumdaydı.

İtilaf donanması İstanbul'a, Fransızlar Adana'ya, İngilizler Urfa, Maraş, Samsun ve Merzifon'a, İtalyanlar, Antalya ve Anadolu'nun güneybatısına yerleşti.

15 Mayıs 1919'da İtilaf devletlerinin izniyle Yunan Ordusu İzmir'e çıkarma yaptı.

19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ardından ordudaki görevinden ayrıldı, işgallere karşı kuvayı milliye hareketinin başına geçti.

1920'de TBMM'nin açılması üzerine işgal güçleri tüm baskıcı politikalarını Mustafa Kemal ve silah arkadaşları üzerine yoğunlaştırdı, özellikle Batı Cephesi'nde hareketlilik başladı. Yunan ordusu 1921'de Polatlı'ya kadar geldi. Polatlı'da dünyanın en uzun sürecek meydan muharebesinin hazırlıkları yapılıyordu.

 

Sakarya Meydan Muharebesi

22 Ağustos - 13 Eylül 1921 tarihleri arasında gerçekleşen bu savaş, Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktası sayılır. Yunan General Papulas tarafından Yunan ordularına Ankara'ya harekât emri verilmişti. Savaşı Yunan tarafı kazansaydı TBMM, Sevr Antlaşması'nı kabul etmek durumunda kalabilirdi.

TBMM ordusu, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri'ndeki yenilgisinden sonra cephe kritik bir duruma düşmüştü. Cepheye gelerek durumu yerinde gören ve komutayı eline alan TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi birliklerinin Yunan ordusuyla arada büyük bir mesafe bırakılarak Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmesine ve savunmayı bu hatta devam ettirmesine karar verdiler.

Mustafa Kemal’in "Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır.” sözüyle özetlenebilecek emri gereği mücadele geniş bir alana yayıldı. Türk Ordusu'nun 10 Eylül'de başlattığı ve bizzat Mustafa Kemal Paşa'nın komuta ettiği savaş, 22 gün ve gece sürerek 100 km uzunluğunda bir alanda cereyan etti. Yunan ordusu, Ankara'nın 50 km kadar yakınından geri çekilmek zorunda kaldı.

Mustafa Kemal Atatürk bu muharebe için "Sakarya Melhame-i Kübrası" yani kan gölü, kan deryası demiştir.

Mustafa Kemal, Sakarya Meydan Muharebesi sonrası TBMM Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanı olmuştur. 

Sakarya’dan Afyon’a ve İzmir’e

Türk Ordusu Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazanmış olsa da Yunan ordularını savaşa zorlayarak yok edecek bir durumda değildi. Türk ordusunun bir taarruza girişmesi için büyük eksikleri vardı. Bunların giderilmesi için halktan son bir kez özveride bulunması istendi. Bütün mali kaynaklar son sınıra kadar zorlandı ve hemen hazırlıklara başlandı; subaylar ve askerler taarruz için eğitilmeye başlandı. Ülkenin tüm kaynakları ordunun emrine verildi.

Muharebelerin fiilen sona erdiği Doğu ve Güney cephesindeki birlikler de Batı cephesine kaydırıldı. Öte yandan İstanbul'da da Türk kurtuluş mücadelesine destek veren dernekler İtilaf Devletleri'nin silah depolarından kaçırdıkları silahları Ankara'ya gönderdiler. Türk ordusu ilk kez taarruza geçecekti ve bu yüzden sayıca Yunan birliklerinden üstün olmak zorundaydı. Anadolu'da bu dönemde 200.000 Yunan askeri vardı. Türk ordusu da bir yıllık hazırlık sonucunda ordudaki asker sayısını 186.000'e yükselterek Yunan birliklerine yaklaştı. Ancak Türk ordusu tüm bu çabalara rağmen süvari birlikleri dışında Yunan birliklerine bir üstünlük sağlayamamış, ancak bir denge kurulabilmişti.

1922 yılının Haziran ayı ortalarında, Başkomutan Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçme kararını aldı. Bu karar sadece üç kişi ile paylaşıldı: Cephe Komutan Mirliva İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Birinci Ferik Fevzi Paşa ve Millî Savunma Bakanı Mirliva Kâzım Paşa.

Asıl amaç; kesin sonuçlu bir muharebenin ardından, düşmanın savaşma azim ve iradesini tamamen ortadan kaldırmaktı. Büyük Taarruz ve bu taarruzu taçlandıran Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı'nın son safhasını ve zirvesini teşkil etmektedir.

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Say Yay. 2018

Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Editions 28-31, Menteş Kitabevi, 1999

Ahmet Yavuz, Büyük Taarruz, Cumhuriyet Kitapları, 2022

30.08.2023, Ünyekent

 

 

 

 

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Ünye Taş Ocakları

 


Ünye Taş Ocakları

  

Taş ocağı, inşaatlarda kullanmak üzere taş ve benzeri minerallerin açık ocak madenciliği yöntemiyle çıkarıldığı, açık tipteki maden alanlarına verilen isimdir. Bu tipteki malzemeler, volkanik kayaçlardan, kaolin, mıcır, granit, kireç taşı, mermer ve kum taşından elde edilirler.

Ünye, kireç taşı bakımından oldukça zengin bir kaynağa sahiptir. Ünye Taşı adıyla bilinen ve Ünye’de çıkarılan bu taşın kullanımı oldukça eskiye dayanır. Günümüzde de önemli bir sanayi dalı olarak varlığını sürdürmektedir.

Üntaş, Ünye Kaygılar Taş Ocağı, Ünye Ocak Beton, Karayiğitler Hazır Beton Taş Ocağı gibi özel sektörün faaliyet alanına girmekteyken yaklaşık sekiz yıl önce Ünye Belediyesi de taş ocağı işletmeciliğine dahil oldu. Karaarmut taş ocağında yol malzemesi üretimine başladı. 

Yakın dönemde Ünye Taşı’nın Tekkiraz Velibayraktar Mahallesi dışında, Döşemedibi Taşhane mevkiinde de Taş Ocakları bulunmaktadır. Geçmişten bu yana taş işçiliği konusunda yetişmiş ünlü ustalarımız vardır; bunlardan biri “Parmaksız İsin Usta” lakaplı merhum Hüseyin Erkoç’tur.

Ünye Taşı, zorluk oranı yüksek, basınca ve eğime dayanıklı bir inşaat malzemesidir. Park, bahçe, peyzaj ve iç dekorasyon ile kaplama malzemesidir. Türkiye’de ve dünyada oldukça özel binalarda kullanılmaktadır. Geçmiş yıllarda bina inşaatında, eski Ünye evlerinin girişindeki sahanlıkların döşenmesinde, kuyu taşı, çeşme ve su yalakları, sarnıç, dibek ve çamaşır teknesi ile plâki taşı, su ve el değirmenleri yapımında kullanılmaktaydı. Günümüze ulaşmayı başaran en eski yapılardan Ünye Saray Camii ve tarihi Ünye evlerinden bazıları Ünye Taşı’ndan inşa edilmiştir.Ünye Taşı ve taş ocaklarına dair Osmanlı Arşivlerinde birçok belge bulunmaktadır.

20 Eylül 1866 tarihli belgede, Gayrimüslim bir vatandaşa ait taş ocağı üzerinden nitelikli olmayan taşların vergiye tabi olmaması talep edilmektedir.

İstanbul Kağıthane’deki Osmanlı Arşivi Tasnif Şube Müdürü olan hemşerimiz Araştırmacı Sabri Bacacı’dan edindiğimiz belgenin transkribi şu şekildedir:

 

Ünye'ye bir çeyrek mesafedeki taşhanelerden çıkan ve Karabaş oğlu Usta Yorgi kefaleti ile taşçı esnafından Suyolcu Karabaş uhdesinde ihale edilen ve Malta taşından daha elverişli bir nevi beyaz taşlardan, Karadeniz sahilinin pek çok mahallerine gönderilmekde olanlar hariç taşhanelerden çıkarılıp civarında bulunan kireçhanelerde imal olunacak hurda taşlar ile Dikilitaş civarından bulunan kireçhanede imal olunmak üzere çıkarılan diğer taşlardan vergi alınmaması.

Makâm-ı Celîl-i Hazret-i Sadâret-penâhîye Numara 9

 

Bu belgede “Malta taşından daha elverişli bir nevi beyaz taşlardan” diyerek sözü edilen emtia Ünye Taşı olmalıdır. Durumu rapor ederek Sadaret makamına gönderen Canik Mutasarrıfı Es Seyid Ahmet Cavid, açıklama kısmını şöyle ifade etmektedir:

 

Ma‘rûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki,

Canik ve Ünye sancakları dâhilinde kâin kazâları devre etmek için bu def‘a Ünye'ye azîmet eylediğim sırada Ünye kasabasına bir çâr-ı yek (çeyrek) mesâfede kâin taşhânelerden zuhûr eden bir nev‘i beyaz taşlar gâyetle râbıtalı ve bayağı Malta taşından daha elverişli olmağla mezkûr taşlardan Karadeniz sevâhilinde kâin pek çok mahallere gönderilmekde bulunduğu halde zikr olunan taşhânelerden şimdiye kadar cânib-i mîrî için bir şey ta‘yîn ve tahsîs olunmayarak açıkda kalmış idiği tahkîk kılındığına binâen zikr olunan taşhânelerden alınan ahcârın onda biri ve yine mezkûr taşhânelerden çıkarılıb civârında bulunan kireçhânelerde i‘mâl olunacak hurda taşlar ile Dikilitaş civârından bulunan kireçhânede i‘mâl olunmak üzre çıkârılan diğer taşların dahi kezâlik öşrü mikdârı cânib-i mîrî ye âid olmak ve şerâit-i mukarrere-i sâiresi dâiresinden çıkılmamak üzre bâ-teşvîkât Ünye meclisinde bi'l-müzâyede seksen iki senesi eylülü ibtidâsından seksen üç senesi şubatı gâyetine kadar bir buçuk seneliği yedi bin iki yüz guruş bedel ve teb‘a-i devlet-i aliyyeden Karabaş oğlu Usta Yorgi kefâletiyle Ünye'de taşçı esnâfından Suyolcu Karabaş üzerinde takarrur etmiş ve Samsun'a avdet-i âcizîde bir daha Samsun meclisinde müzâyede olunarak her ne kadar daha ziyâdeye tâlib zuhûr etmemiş ise de zikr olunan taşhânelerin bi-mennihi Te‘âla ileri senelerde icrâ olunacak müzâyedelerinde bedel-i mezkûrun refte refte terakkiyâtı me’mûl-ı kavî bulunmuş idiğinden ol bâbda Ünye meclisinden tanzîm olunan mazbatanın leffiyle keyfiyet bu def‘a Mâliye Nezâret-i Celîlesi'ne dahi arz ve beyân kılınmış ve icrâ-yı iktizâsına merhûn emr ve irâde-i aliyye-i sadâret-penâhîleri bulunmuş olmağla ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü'l-emrindir. Fî 10 Ca sene 83 ve fî 8 Eylül sene 82 / (20 Eylül 1866)

Bende Mutasarrıf-ı Canik E's-seyyid Ahmed Cavid

 

Belgeyi transkribe ederek gönderen:

Sabri Bacacı, Araştırmacı T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi Dosya Envanter Tasnif Şube Müd. Kağıthane/İstanbul

 

Ünye tarihi ve kültürüne verdiği katkıdan dolayı değerli hemşerimiz Araştırmacı Sayın Sabri Bacacı’ya teşekkürü borç biliriz.

 

O dönemde önemli bir inşaat unsuru olarak görülen ve vergilendirilen Ünye Taşı’nın Osmanlı sarayları yapımında kullanıldığı, vergi karşılığı olarak Sadaret makamından Ünye Taşı talep edildiği yine Osmanlı Arşivlerinden bilinmektedir.

Eminönü Şeker Han Restorasyon Çalışması

Selimiye Kışlası Restorasyonu  
Kaynak Ünye Taş Dünyası

Ünye Taşı - Beyaz Ocak


Ünye Taşı - Gri Ocak

Ünye Taşı - Kırmızı Ocak

Ünye Taşı Uygulaması-
Kaynak Ünye Taş Dünyası
 

Ünye Taşının Özellikleri

 Ünye Taşı'nı diğer taşlardan ayıran en önemli özelliği de rengi, sağlamlığı ve kolay işlenebilir olmasıdır. Ünye Taşı doğal olarak kırmızı, sarı, beyaz ve gri renklidir. Isı yalıtım özelliğine sahiptir. Ünye taşının kullanıldığı binalar kışın sıcak, yazın ise serin olur.

Kırmızı Ünye Taşı, ocaktan çıkarılan bir çeşit kırmızı kireç taşıdır. Bu taş özellikle inşaatlarda, süs taşı olarak ve diğer tasarım projeleri için idealdir. “Kırmızı Ünye Kireçtaşı” olarak da adlandırılır. Sarı, gri ve beyaz olan diğer Ünye Taşları da aynı özelliklere sahiptir

Isparta Üniversitesi’nde 2019 yılında yapılan bir araştırmada, Ünye Taşı’nın 1.100 derece sıcakta bozulmadığı görülmüştür. Demirin ergime sıcaklığına yakın bir noktada bozulmadan kalabilen doğal bir taş olduğu kanıtlanmıştır.

Tarihi Selimiye Kışlası Ünye Taşı kullanılarak restore edilmiştir. İstanbul Esat Paşa Kültür Merkezi, Zonguldak Uzun Mehmet Camii, Antalya Topkapı Palas, Van Camii, Ordu Camii, Kastamonu Üni. Orman Fakültesi, Ordu Şeyh Şakir Efendi Türbesi, Ünye Devlet Hastanesi, Kocaeli Üniversitesi, Samsun Saat Kulesi, İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nin tamamı Ünye Taşı ile kaplanmıştır. İstanbul Çamlıca Camii, Konya, Çankırı, Tranzon ve Kastamonu Adalet Sarayları gibi yüzlerce binada Ünye Taşı tercih edilerek kullanıldı.

Rusya, İtalya ve daha birçok ülkede kullanıldı. Örneğin Türkmenistan Ulusal Müzesi, Belçika Fortis Bank Genel Müdürlüğü, Dubai Ottoman Palace, Ukrayna Kırık Korbek Camii, Somali Camii, Amerika Rush River Stone Studios yapımında Ünye Taşı tercih edildi.

Ünye Yeni Taş Ocağı Alanları Haritası


 

Ünye Taş Eserleri Müzesi

Ünye Tarih Kültür ve Doğa Araştırmaları Derneği’nin bir süre önce yaptığı açıklamada, Ünye’de bir taş eserleri müzesi kurulması gerektiğini vurgulanmıştı. Açıklamada: “Ünye taş ürünleri; yapı malzemesi ve dekoratif araç gereç olarak, ülke içinde ve Avrupa’da da alıcılarıyla buluşmaya devam etmektedir. Ünye kayaçlarının bir bölümü, Osmanlı Devleti zamanında taş ocakları olarak üretim hizmeti vermişlerdir. Bu kayıtların sahil köylerinden Yazkonağı (Alahna-İlane)köyünden başlayıp, iç kesimlere kadar devam etmekte olduğu görülmektedir. Ünye mezar taşları başta olmak üzere, taşlar, Ünye’nin ve Ünyelilerin hayatında yer almıştır. Bu eserlerin gelecek kuşaklara aktarılması için önemli gördüğümüz, Ünye Taş Eserleri Müzesi Türk taş eserleri kültürüne de katkılar yapacaktır.” denilmektedir.

Ünye’nin tarihi misyonunu ortaya koyan taş eserlerin kalıcı biçimde Ünye kültürüne kazandırılması, şüphesiz kentimizin il olma sürecinde önemli bir adım olacaktır. 

 


23.08.2023 Ünyekent

 

16 Ağustos 2023 Çarşamba

Kargalı Ahşap Camii – Çaybaşı



Kargalı Ahşap Camii – Çaybaşı

  

14 yıl önce bölgemizdeki ahşap camileri araştırırken yolumuz Kargalı Ahşap Camii’ne düştü. Mezarlık içinde yer alan caminin kuzey cenahına betonarme bir cami inşaatı başlamıştı. Henüz tamamlanamasa da günlük ibadetler bu yeni camide yapıldığı için ahşap cami terk edilmişti. Kuzeybatı ’da yer alan ahşap mektep binası da aynı şekilde kullanılmamaktaydı. Görevlilerden aldığımız bilgi, her iki ahşap yapının da kereste olarak değerlendirileceği ve yeni cami inşaatında kullanılacağı biçimindeydi.

Kültür varlığı olan ahşap caminin tarihi değerini vurguladık, görevlileri uyardık.

Kargalı Ahşap Camii ve Mektebi koruma altına alındı.

Ne yazık ki, 14 yıl aradan sonra yeterince korunduklarını söylemek mümkün değildi.

2009 yılında bölgemizdeki ahşap camileri yazarken. “Canik’in Ahşap Camileri” başlığı altında ilk değindiğimiz yapı Kargalı Ahşap Camii idi.

25 Temmuz 2023’te (20 gün önce) gerçekleşen Çaybaşı Tarih ve Kültür Sohbetleri buluşmasında bize düşen sohbet konusu Çaybaşı Ahşap Camileri oldu. 

Bu vesileyle Kargalı Ahşap Camii’ni yeniden ziyaret etme fırsatı bulduk.

Yıllar sonra gördük ki, camiyi ve mektebi yeniden ele almak ve bilgilerimizi güncellemek gerekiyor.

 

 Kargalı Ahşap Cami

 Çaybaşı ilçesine bağlı Kargalı Mahallesi’nde yer alan ahşap cami ile onun kuzeybatı tarafındaki küçük mektep, halen metruk durumda olsa da orijinal yapısını büyük oranda muhafaza edilebilmektedir.

Ordu Büyükşehir’e bağlı Çaybaşı İlçesinin Kargalı Mahallesi nüfusu 2022 yılı itibariyle toplam 161 tır. Bu nüfusun 79'si Erkek, 82'si Kadındır.

Kargalı Cami ve mektebin, ne zaman ve kim tarafından yaptırıldıkları kesin olarak bilinmemektedir. Duvarda yer alan tarihler, onarım ve genişletilmeye ait oldukları anlaşılmaktadır. Plan düzeni ve harimde kadınlar mahfilinde yer alan süslemeler dolayısıyla cami, XIX. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilebilir. 1985 yılında harimin kuzey duvarı kaldırılarak kuzey revak, iç mekâna dâhil edilmiştir. Ancak kapı söveleri hala ayaktadır. Batı revakta tahtalardan birisine kazınmış şekilde“ 9- 9-1323” tarihine yer verilmiştir. Bu da 1905 yılında camide bir tadilatın yapıldığını akla getiriyor. (Prof. Dr. A. Ali Bayhan)

7- Rumi 1282

8- Rumi 1232

Biz ise son ziyaretimizde iki tarih tespit ettik:

Rumî ۱۲٨۱ (1281), miladi 1865 yılına tekabül eder.

Rumî ۱۲۳۲ (1232), miladi 1817 yılı. Cami’nin batı duvarına kazınan tarihlerden bu ikincisi, soldan üçüncü rakamıyla tartışmalıdır. Açık kısmı sağa dönük “V” simgesine benzeyen bu rakam (?), Arapça’da yahut Osmanlıca’da olmayan bir simgeye işaret etmektedir. (Bakınız Resim 7 ve 8) Biz bu tarihi 1232 olarak tahmini yazdık.

Söz konusu tarihler, caminin batı yönünde genişletildiği ve bir göz daha eklendiği zamanı göstermektedir. Aynı eklenti ikinci katta, kadınlar mahfilinde de yapılmıştır.

Böylece cami derinlemesine dikdörtgen formda bir mekana dönüşmüştür.

1985 yılında yapıldığı yazılan, kuzey duvarının kaldırılması ve kuzey revakın iç mekâna dâhil edildiği uygulama ise (Resim 9), zamanla cami cematinin çoğaldığını göstermektedir. Camideki ahşap işçiliği, daha çok kaldırılan duvarın kenarlıklarında ve kapı sövelerinde yoğunlaşmaktadır. Ortada yer alan kapı da aynı şekilde ahşap işlemeleriyle donatılmış vaziyettedir. Ne yazık ki bu kapı yerinden sökülmüş ve camiye ait bir yerde muhafaza edilmemiştir. Bu gün kayıp olan bu kapının emekli okul müdürü Mehmet Yurt beyefendiden edindiğimiz bilgi uyarınca, özel ellerde saklandığını yahut kullanılmakta olduğunu tahmin ediyoruz.

Buradan çağrı yapıyoruz. Lütfen duyarlık göstererek, tarih ve kültür varlığı olan Kargalı Ahşap Camii’nin iç kapısını ait olduğu mekâna iade ediniz.

9- Caminin Kaldırılan Kuzey Duvar Boşluğu

 

Mimari Yapı

 Cami, bölgeye has ahşap mimari tarzıyla bir çantı camidir. Duvarlar tamamen ahşaptan 7–8 cm. kalınlığında tahtaların kurt boğazı tarzında geçmelerle birbirine bağlanmasıyla inşa edilmiştir. “Kurtboğazı” tekniği, çivi kullanılmadan tek parça kalasların yahut tahtaların kenarları birbirine geçirilerek yapılır.

Temeli oluşturan çatma üzerine yassı hatılların kurtboğazı tekniğinde birbirine geçirilmesi yanında, karaboğaz denilen yöntemle kalaslar “geçme” tekniğiyle üst üste konarak birbirine bağlanmaktadır. (Prof. Dr. Necati Demir, Tarihi Süreç İçinde Karadeniz Bölgesi, Etnik Yapı, Dil, Kültür, Altınordu Yay. 2018)

Üzeri dört yöne meyilli kiremit çatıyla örtülen ve dıştan dışa 9.60 X 9.47 m. Boyutlarındaki caminin iki katlı bir görünüme sahip cephelerinden kuzeyde, ikinci kat şebekelerle dışarı açılmakta, batıda üstte küçük dikdörtgen şekilli bir pencere ile dikdörtgen biçimli bir kapı yer almakta, doğuda altta üç adet dikdörtgen, üstte bir kare pencere bulunmakta ve güney yönde ise altta bir dikdörtgen, üstte biri dikdörtgen üçü yuvarlak olmak üzere toplam dört pencere mevcuttur.

Kuzeybatı uçtaki kapıdan caminin kuzey ve batı kenarlarında uzanan ‘L’ şekilli revaka girilmektedir. Her iki revakın kesiştiği kuzeybatı köşede 3.16 X 3.40 m. ebatlarında kare şekilli bir giriş holü meydana getirilmiştir. Holün güneydoğu köşesindeki kapıdan 3.10 X 6.20 m. ebatlarında, bugün kapalı vaziyette olan batı revaka girilmektedir. Holün kuzeydoğu köşesindeki kapıdan da sonradan harime dâhil edilmiş olan, iki kat halinde düzenlenmiş 3.40 X 6.50 m. boyutlarındaki kuzey revaka geçilmektedir. Giriş holünün içerisindeki bir merdivenle de üst kata ulaşılmaktadır. 90 cm. genişliğindeki harim kapısının söveleri hala ayakta olup, üzerlerinde kare çerçeveler içerisinde sekiz yapraklı gülbezekler ile bunların aralarında büyük madalyonlar içerisinde altı yapraklı gülbezeklerden oluşan bir süsleme vardır. 6.20 X 6.50 m. ölçülerinde kare planlı harimde kare kaide üzerine silindirik şekilli dört ahşap direk tarafından desteklenen ‘U’ biçiminde bir kadınlar mahfili yer almaktadır. Alttan ve üstten boğumlu korkulukların hemen altında bir sıra mukarnas dizisi ile kare çerçeveli sekiz yapraklı gülbezekler ve diş sıralarından oluşan kuşaklar mevcuttur. 30 cm. kadar öne doğru taşırılmış olan mihrap, derinliği fazla olmayan bir nişten ibarettir ve üst kısmında güneş ışını motifi bulunmaktadır. Yedi basamaklı ahşap minber oldukça sade bir yapı sergilemektedir. (Prof. Dr. A. Ali Bayhan, Ordu’dan Bazı Tarihi Ahşap (Çantı) Camiler, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 2/7, s. 65-66, 2009)

 

6- Kargalı Mektebi Güney cephesi

5- Kargalı Mektebi

Medrese/Sıbyan Mektebi

 Minaresi olmayan caminin yanında yer alan mektep, kare planlı olup doğudaki bir giriş revakı ile dikdörtgen şekilli bir dershaneden meydana gelmektedir. Mektebin üzeri de dört tarafa meyilli kiremit örtülüdür.

Caminin doğusunda, bugünkü betonarme yeni caminin yanında bulunan (Resim 5-6) Medrese/Sıbyan Mektebi, günümüzde kullanılmayan diğer ahşap yapıdır. Köylüler burasını medrese olarak isimlendirseler de, mekânın 1,5 odalık bir yer olması nedeniyle, burasının sıbyan mektebi olarak yapıldığını gösterir.

Osmanlı-Türk toplumunda Sıbyan mektepleri, İstanbul’un fethinden, tevhidi tedrisat kanunun yürürlüğe girdiği 1924 yılına kadar, eğitim alanında ilk kademede hizmet veren okuma ve dini bilgi alma yerleridir. “Mekteb-i sıbyan”, “darü’s-sıbyan”, “mektephane” veya “mahalle mektebi” olarak da isimlendirilirler. Osmanlının şehir ve kasabalarında en yaygın eğitim öğretin kurumları olan bu okulların en gelişmiş modelleri İstanbul’da bulunur. Bunlardan en eskileri fatih Külliyesi ile Bayezid külliyelerindedir. Sonraki dönemlerde daha çok vakıflar eliyle açılan sıbyan mekteplerinde genellikle erkek çocuklar okurdu. (Necdet Sakaoğlu: “Sıbyan Mektepleri”, mad., DBİA, Cilt 6, İstanbul 1994, s. 546, 547.)

Bölgelere göre yapısal değişiklikler gösteren bu yapı türlerinin Doğu Karadeniz bölgesinde, özellikle cami yanlarında ve geleneksel mimari anlayışla yapılmış, küçük boyutlu, tek veya iki katlı mektep (sıbyan mektebi) ve medrese yapıları bulunurdu.

10- Kadınlar Mahfili Kenar Tahtaları Kurtboğazı Tekniği

 

Sonuç ve İstem

14 yıl sonra gördüğümüz haliyle Kargalı Ahşap Camii orijinal haliyle ayakta gibi görünse de, taşıyıcı kolonlar ve kirişler tarihi yapının günlerinin sayılı olduğunu göstermektedir. Karadeniz ikliminin nemli ortamına daha ne kadar direnebilir, tahmin etmek güçtür. Derhal çürüyen ve dökülen kısımlar yenilenmeli, ahşap güçlendiricilerle tüm yapı koruma altına alınmalıdır.

Kargalı Ahşap Camii ibadet amaçlı yahut kültürel faaliyetler için yeniden kullanıma açılmalıdır.

Bu nedenle Çaybaşı İlçe merkezi gibi uygun bir yere taşınmalı ve restore edilmelidir.

İç mekâna ait kapı camiye iade edilmelidir. 

 

16.08.2023, Ünyekent

 

ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU

Ahmet Kabayel-Ahmet Derya Varilci

  

16.08.2023, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/kargali_ahsap_camii_caybasi-4122.html

 

 

2 Ağustos 2023 Çarşamba

Çaybaşı ve Çevresi Kültür - Tarih Sohbetleri

 


Çaybaşı ve Çevresi Kültür - Tarih Sohbetleri

 

 Geçtiğimiz hafta, 25 Temmuz Salı günü, Çaybaşı’nda bir sohbet gerçekleştirildi.

Ünye Tarih Kültür ve Doğal Varlıkları araştırma Derneği’nin Çaybaşı Belediyesi’yle birlikte düzenlediği sohbetin konusu Çaybaşı ilçesi ve Çevresinde Kültür ve Tarih…

 Oldukça kalabalık bir sunucu topluluğu, Belediye konferans salonunu dolduran dinleyicilerle buluştu.

İki oturum olarak düzenlenen sohbeti, Ordulu tarih profesörümüz Bahattin Yediyıldız yönetti.  

Çaybaşı Belediye Başkanı Hüseyin Semiz‘in de açış konuşmasına katıldığı sohbet 11.30’da başladı.

On sunucu,  sırasıyla kendi seçtikleri konuları 10 dakikaya sığdırmaya çalıştı. 

Sunum yapanlar kimlerdi ve konuları nelerdi?

1. Arkeolog Ali Rıza Nal: Müslüman Türkler Öncesi Çaybaşı ve Yöresi Tarihi,

2. Prof. Dr. Bahattin Yediyıldız: Osmanlı Öncesi Yöredeki Türk Beylikleri, Bayramlu (Hacıemiroğlu Beyliği) ve Tacettinoğlu Beylikleri,

3. Yerel Tarih Araştırmacısı Ahmet Soylu: Osmanlı Dönemi Çaybaşı Tarihi ve Kültürü,

4, Araştırmacı Yazar Mehmet Karayalman: Çilader Zaviyesi ve Çaybaşı’nın Manevi Mimarları,

5. Ahmet Derya Varilci ve Ahmet Kabayel: Çaybaşı İlçesi Ahşap Camileri.

 

Ara vermeden geçilen ikinci oturumda:

 

1. Araştırmacı İlyas Bayır: Ünye Ayanı Genç Mustafa Ağa Ailesi Asak kolu Asak Ağaları,

2. Koleksiyoner Kamil Uzun: Barış Konağı Müzesi,

3. Turizmci İsa Aydoğdu: Çaybaşı’nın Turizm Değerleri,

4. Psikolojik Danışman ve Psikoterapist Yazar Muhammed Zeki Saka: Hayat, Zaman ve Anlam,

5. Soru-Cevap bölümü.






 

Sohbetten İzlenimler

Çaybaşı ilçesi ve Çevresi Kültür - Tarih Sohbetleri’nin eksiği yoktu, fazlası vardı. Sunucu sayısı fazlaydı. Sunumlar ister istemez on dakikayla sınırlandırıldı.

Sunum yapanlardan biri olarak, sohbetleri değerlendirme konusunda dışarıdan bakan biri kadar objektif olamayacağımı belirtmeliyim…

Dolayısıyla sohbetleri teker teker ele almak yerine, sadece kendimle ilgili kısımları değerlendirmekle yetineceğim.

Öncelikle bu sohbet ortamında Prof. Dr. Bahattin Yediyıldız ile tanışmış oldum.

Değerli hocamla yaptığımız özel sohbet yanında salondaki sohbeti unutulmazdı. Daha önce kitaplarından tanıdığım sayın hocamın Ordu tarihi ile ilgili araştırmalarda Ünye’ye gerektiği kadar yer vermediğini düşünmekteydim.

Bu kanım zamanla azalsa bile tümüyle kaybolmamıştı. Öyle ya, bir dönem Tarih Kurumu Başkanlığı yapmıştı değerli hocam ve yakın çalışma arkadaşı Prof. Dr. Faruk Yücel’de bile Ünye, yöre tarihinde Ordu’dan fazla yer tutmaktaydı.

Ancak eldeki veriler, kaynaklar, bilgi ve dokümanlar o kadar fazla olunca, seçicilikte Ünye’yi öne çıkarmanın hocam açısından hiçbir kıymeti yoktu, olamazdı.

Bize denk gelen konu Çaybaşı İlçesi Ahşap Camileri idi…

Yıllar önce Sn. Ahmet Kabayel ile bölgenin ahşap camilerini araştırırken, Çaybaşı’na özel bir yer vermiştik.

Çaybaşı’nda dört cami tespit etmiştik:

Çayır Cami, Yeni Cuma Cami, Kargalı Cami ve Eski Asak Cami…

İçlerinde Kargalı Camii üzerinde daha çok durmuştuk.

Kargalı ahşap Camii 2008 yılında tamamen terk edilmişti.

Eski ahşap caminin güzelliği ve ince ahşap işçiliğiyle rekabet edercesine, yanına yeni bir cami inşa ediliyordu.  

Yeni beton caminin abartılı süslemeleri, desenli parkeleri ve çini işlemeleri mevcuttu.

Ama estetik açıdan eski ahşap caminin yanından bile geçemezdi.

Çünkü ahşap caminin harim kapısının hala ayakta duran söveleri üzerinde sıralanan gülbezekler, eski Türk ahşap işlemeciliğinin günümüze ulaşmayı başarabilen en güzel örnekleriydi.

Kabartmalı yapraklarla stilize edilmiş gülü andıran sekiz yapraklı gülbezekler (gülce), kadın mahfilini boydan boya donatmaktaydı.

Benzer işlemeler, ahşap yapının duvarlarını ve tüm kenarları çepeçevre kuşatmaktaydı.

Araştırdığımız camiler içerisinde az bulunur örneklerdendi.

Kargalı Cami’nin ahşap işçiliğini kimin yaptığını, yine bu sohbet ortamında tanışma imkânı bulduğumuz, yazar arkadaşımız Muhammed Zeki Saka’nın anne tarafından dedesi Yanıklı namlı Hacı Osman Gümüş aracılığı ile öğreniyoruz…



Kargalı Cami Mektebi önünde.

Ünye Atatürk Parkı Ahşap Camisi-Fotoğraf Sezgin Çakır.

Bir Kitap Bir İnsan

M. Zeki Saka’nın Zamandır Geçen adlı eserinde Kargalı Ahşap Cami’nin iç süslemelerinin Hacı Osman Gümüş’ün Osmanlı-Rus Harbi sonrası Batum’dan göç etmek zorunda kalan büyük dedesi tarafından yapıldığı ifade ediliyor.

Böylece büyük dede muhacir olmanın yükünü camiye yaptığı bu katkıyla üzerinden atmış oluyor. Bu ayrıntı M. Zeki Saka arkadaşımızın dedesi tarafından kendisine bizzat anlatılıyor.

Sn. Saka’nın söz konusu eserinde bire bir aktarılan olay şöyle değerlendiriliyor:

“Birçok muhacir aile, böylece emin addedilmiş ve toplumsal bir kabul görmüşlerdir. Harbin ağır şartlarının devam ettiği bir dönemde, bölgedeki Rum ve Ermenilerle uzak da olsa aynı coğrafyada yaşamanın gerilimi tahayyül edildiğinde Gürcü bir muhacirin cami yapmasının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bütün bir muhite toplumsal ilişkiler bağlamında nefes aldıran bu yapı, Gürcü muhaciri bir ustayla muhitin yerlisi bir Türk ustanın işbirliğinde                          gerçekleşmiştir.” (Muhammed Zeki Saka, Zamandır Geçer, Büyüyen Ay Yay. İstanbul, 2021)

Kargalı Ahşap Camii, M. Zeki Saka’nın çocuk haliyle cemaat olduğu, babasının ise aldığı eğitim gereği görev bilip vaazlar verdiği, Cuma ve bayram namazları kıldırdığı mekândır.

Aynı tarihlerde camiye yakın inşa edilen küçük ahşap yapı ise, Sn. Saka’nın babasının gittiği, kendisinin de bir yıl gitme imkânı bulduğu mekteptir.

Özetle söylersek, sohbet konumuz olan Kargalı Ahşap Cami’nin Sn. Saka’nın hayatında özel bir yeri vardır. Yazdığı eserin merkezinde bu ahşap cami, ahşap Karadeniz evleri ve ambarlar bulunmaktadır.

 

Kıssadan Hisse

Her atılan adımın olumlu yahut olumsuz bir sonucu vardır. Hepimizden yaşça, bilgi ve donanımca ilerde olan değerli hocamız Prof. Dr. Bahattin Yediyıldız’ın dediği gibi, biz bu sohbetten epey faydalandık.

Çaybaşı Belediyesi’nin daveti üzerine gittiğimiz alabalık tesisleri sonrasında ise, hemen yakınında, yol üzerinde Kargalı Camisini yıllar sonra yeniden ziyaret etme imkânı bulduk.

Eski bir dostu kucaklar gibi karşıladı bizi...

Hayli yıpranmıştı.

Ahşap işlemeleri olanca ihtişamıyla dursa bile, tahtaları çürümeye başlamış, kolonlar içten içe çözülmekteydi.

Sunum esnasında ifade ettiğimiz gibi, yıllar önce bu caminin terk edilmiş halini görünce sahip çıkmak istemiştik. İlgili kişilerle temas kurduk. Cami görevlisiyle konuşurken, caminin ahşap aksamının kereste olarak kullanılacağını öğrendik. En azından o aşamada bunun önüne geçip, caminin bir kültür varlığı olduğunu, üzerinde izinsiz tadilat bile yapılamayacağını söyledik. Çantı özelliğinden dolayı “taşınabilir” olması; Ünye Çamlık mevki Fener yanındaki mezarlığa taşınarak koruma altına alınabileceği üzerinde durduk.

Çabalarımız sonuç vermedi.

Sonuçta Ünye Atatürk Parkı’nda benzer bir ahşap cami yapıldı.

Kargalı Ahşap Cami ise çürümeye terk edildi.

Her şeye rağmen, terk edilen bu yapı buruk bir nostaljinin ötesinde bilinçli bir ilgiyi hak ediyor…

Çürümeye terk edilen Kargalı Ahşap Camisi için ne yapılabilir?

Yıllar önce başladığımız “Ahşap Camiler” araştırmamızı güncelleyebiliriz.

Bir önceki yazımız “Karadeniz'de Ahşap Yapı Tekniğinin Kökenleri”, bu güncellemenin ilk adımı sayılır.

Bir sonraki adım Kargalı Ahşap Cami olacaktır.    

 

02.08.2023, Ünyekent