24 Kasım 2021 Çarşamba

Etiyopya


 

Etiyopya

 

 

Eski bir tanıdık.

Mahalle komşum, baba dostum…

Pazar yerinde karşılaştık.

Bir süredir ortalıklarda yoktu.

- Nerelerdesin? Diye sordum.

 

Ağabeyiyle birlikte Etiyopya’daymış.

- N’apıyorsun orada, dedim.

- Ayakkabı satıyorduk.

İkimiz de, bir dönem baba mesleği olan “ayakkabı” satışıyla uğraşıyorduk, daha çok “toptancı” denen türden.

- İyi de, Etiyopyalılar ayakkabı giymezler, dedim; bildiğim kadarıyla.

 

Plastik ayakkabıymış sattıkları. Eskiden Habeş ülkesi anlamında, Habeşistan denirdi oraya. Arslanlarıyla ünlü kralı Haile Selasiye’den tanıyorduk. 70’li yılların ortasında kralın ölümüne yakın büyük bir açlık felaketi yaşanınca ülkede rejim de isim de değişti. Etiyopya adını aldı. Ama ülkede açlık bitmedi. Komşusu Somali, Sudan ve Çad gibi Afrika’nın en yoksul ülkeleri arasında yerini aldı. Habeşistan’dan kopan Cibuti ise, bir liman şehri olarak, daha gelişmiş bir yerdi…

 

****

Eski bir tanıdık, meslektaş ve baba dostuyla karşılaşmak beni Afrika’ya kadar götürdü.

Ne macera ama…

Pandemiye rağmen sen deniz aşırı, çöl aşırı git, Etiyopya’yı bul.

İçimdeki Martin Eden kıpırdadı, Jack London’ın roman kahramanı gibi tüm dünyayı dolaşma isteğim bir kere daha depreşti.

- Bravo, dedim içimden…

Ekmek kavgası da olsa, gezip dünyayı görüyorlar.

Zaten ağabeyinin 90’lı yıllarda bir Arnavutluk macerası vardı.

Ünye’deki lastik ayakkabı atölyesini Arnavutluk’a taşımış, orda bir süre üretim yapmıştı.

Arnavutluk’ta iç çatışma başlayınca, götürdüğü kalıpları bile alamadan ülkeye döndüğünü hatırlıyorum.

 

****

- İşler nasıl, çalışmaya ara mı verdiniz? diye sordum.

Orada da iç karışıklık çıkmış.

Kabile savaşı.

Bir türlü düzelmek bilmiyor Afrika’nın kara yazgısı…

Devam edip etmeyecekleri belli değil.

 

Etiyopya’yı daha çok şiirlerden tanımıştım:

 

Taranta Babu’ya Mektuplar   

 

Babasının yirmi beşinci kızı

benim üçüncü karım,

gözlerim, dudaklarım

                            TARANTA - BABU.

Sana bu

           mektubu

içine yüreğimden başka bir şey komadan

yolluyorum

             Roma'dan.

 

1935’ye İtalya, faşist önderleri Musollini öncülüğünde Etiyopya’yı Eritre ve Somali ile birleştirerek İtalyan Doğu Afrikası adı altında bir sömürge yapmışlardı.

Nazım’ın şiiri işte o dönemi anlatıyor.

Şiirin bir bölümünde yaşamayı şöyle tanımlar Nazım…

 

Ve dünya öyle büyük,

öyle güzel

        öyle sonsuz ki deniz kıyıları

her gece hepimiz

        yan yana uzanıp yaldızlı kumlara

yıldızlı suların

        türküsünü dinleyebiliriz...

 

Yaşamak ne güzel şey

                        TARANTA - BABU

                                        yaşamak ne güzel şey...

Anlıyarak bir usta kitap gibi

bir sevda şarkısı gibi duyup

bir çocuk gibi şaşarak

                           YAŞAMAK...

Yaşamak:

birer birer

            ve hep beraber

                          ipekli bir kumaş dokur gibi...

Hep bir ağızdan

                sevinçli bir destan

                                        okur gibi

                                                YAŞAMAK..

 

 

 

 

24.11.2021, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2786-etiyopya.html

 

 

17 Kasım 2021 Çarşamba

Monte Cristo Kontu


Monte Cristo Kontu

 

 

Aslında kont falan değildi.

Marsilyalı genç bir denizciydi.

“Kont” denilince, ilk aklımıza gelen kişi hep Monte Cristo Kontu olmuştur.

Monte Kristo Kontu (Fransızca özgün adı: Le Comte de Monte-Cristo), Fransız yazar Alexandre Dumas’ın 1844'te yazımını tamamladığı romanın adıdır.

İlkgençlik yıllarımda hatta çocuk denilecek yaştayken okumuştum.

Belleğimde öyle yer etmiş ki, aynı yazarın “Üç Silahşorlar” romanıyla birlikte en sevilenler arasında yerini almıştı.

Bunda, her iki eserin defalarca sinemaya uyarlanmasının etkisi de olmalı.

 

Monte Cristo Kontu’nun Konusu

 

Romanın baş kahramanı denizci Edmond Dantes sefer sırasında ölen geminin kaptanının vasiyeti üzerine kaptanlık görevini üstlenir ve gemiyi başarılı bir biçimde Marsilya’ya ulaştırır. Ancak bu başarısını çekemeyenler tarafından iftiraya uğrar. Mahkum edilir. Yaşlı babası ve nişanlısı Mercedes’i geride bırakarak on dört yıl süren zindan hayatı başlamıştır. Nişanlısını kurtarmak için elinden geleni yapan Mercedes’in çabaları boşunadır. Edmon’a tezgah kuranlar arasında olan kuzeni Fernand’la evlenmeye mecbur kalır.

Edmond Dantes’le zindanda birlikte yatan Abbe Farya bilge bir kişidir, Dantes’e yapılan ihaneti fark eder ve O’nu uyarır. Zindan hayatı boyunca onu eğitir ve Monte Cristo Adası’ndaki hazineyi bulmasını ister. Yaşlı bilge ölünce cesedin koyulduğu çuvala Dantes girer ve denize atılmasını sağlar. Bu şekilde esaretten kurtulur.

Monte Cristo adasına giderek bulduğu hazineyle birlikte yeni hayatına kont olarak başlayan Dantès, Monte Cristo Kontu adını alır. Kendisine tezgah kuran insanları yakından takip eder ve zaaflarına kadar bütün sırlarını öğrenir. Monte Cristo Kontu hepsinin hayatına tek tek sızıp on dört yılın hesabını sorar.

 

Neden Monte Cristo Kontu?

 

Klasik romanlar içinde önemli yeri vardır. Emily Bronte’nin Uğultulu Tepeler’i bu eserden esintiler taşır. Konusu itibariyle asla eskimemiştir. Bu nedenle “klasik” olmayı hak eden eserler arasında baş sıradadır.

Monte Cristo Kontu ilk kez 1844 yılında Journal des Débats’da tefrika edilmiştir. O yıllarda yazımı tamamlandığı yıl basılan ender eserler arasındadır. Böylece Batılı kültür dünyası tarafından dünyaya tüketilmesi imkânsız bir arketip armağan edilmiş olur.

Romanın yazıldığı ve tefrika edildiği dönem de ilginçtir.

1844 yılı Avrupa’da ve özellikle Fransa’da çalkantılı yıllardır.

Üç yüzden fazla eser yazan Alexandre Dumas, daha çok on altıncı ve on yedinci yüzyılın tarihi olaylarını konu etmiştir. Monte Cristo Kontu ise, tarihsel olarak Fransa’da, Kral ve taraftarlarının Napoléon’un dönmesinden endişelendiği Restorasyon Dönemi’nde yazılmış ve tefrika edilmiştir.

Haliyle yayımlandığı dönemde de hayli ses getirmiştir.

Ülkemizde de defalarca baskısı yapılmış, Yeşilçam filmlerine esin kaynağı olmuştur.

Eser 2019 tarihinde İş Bankası Yayınları tarafından iki cilt halinde yeniden basıldı.

Daha önce okuduğumuz kısaltılmış baskılarına göre çok daha ayrıntılı, akıcı ve anlaşılması kolay hale gelmiş.

Yeniden okunmasında sayısız fayda var.

 

(Monte Cristo Kontu , Yazar: Alexandre Dumas, Orijinal Adı: Le Conte De Monte-Cristo, Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu, Yayın Tarihi: 24.05.2019, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Sayfa Sayısı: 1.cilt 760, 2. Cilt 765,)

 

Niçin Gerekti?

 

Monte Cristo Kontu’nun Edmond Dantes’ini, Moby Dick’in Kaptan Ahab’ını ve Jack London’ın Martin Eden’ini her düşündüğümde, karşıma uçsuz bucaksız denizler çıkar. Geçtiğimiz gün kalbine yenik düşen sınıf arkadaşım, sevgili dostum Neşet Özden’i de uzayıp giden denizlerle birlikte anacağız. Seni çok özleyeceğiz Neşet. Işıklar içinde uyu.

 

 

17.11.2011, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2768-monte-cristo-kontu.html


 

10 Kasım 2021 Çarşamba

İnsulalar yahut Çok Katlı Yapılar


İnsulalar yahut Çok Katlı Yapılar

 

 

Uzun yılların ardından 90’ların başında Ünye’ye dönmüştüm.

Bıraktığım şehir bu değildi.

Sahil tanınmayacak hale gelmişti.

O şirin Karadeniz kıyı yerleşimi gitmiş, yerine düzensiz betonlaşmanın yer aldığı, yan yana dizilmiş ucubelerden oluşan, silueti tamamen bozulmuş bir Anadolu kasabasıyla karşılaşmıştım.

Bu duruma alışmam hayli zaman aldı.

Alıştım diyemem.

Yıllar geçtikçe, bir çeşit “kabullenme”, tevekkül veya “ne yapalım” anlayışıyla yaşamaya devam ettik.

Aslında kentsel bozulma, 70’li yıllara girerken başlamıştı.

İnsan içinde olunca anlayamıyor.

Tıpkı yavaş yavaş ısıtılan su içindeki kurbağa örneğindeki gibi…

Su kaynamaya başladığında iş işten geçmiş oluyor.

Çocukluğumun geçtiği o sahil kasabasını özlüyorum.

 

****

60’lı yıllarda Ünye’de iki katlı evler çoğunluktaydı.

Üç katlı olanlar “yüksek” evlerdi, makbul sayılmazlardı.

Çoğumuz artık büyük şehirlerde görülen çok katlı apartmanlarda yaşıyoruz.

Bunun en absürt örneği dünyanın en yüksek binası sayılan Burj El Halife’dir.

(Petrol zengini bir Arap diyarı olan Dubai’deki bu gökdelen, 828 metrelik yüksekliğe sahiptir ve 160 katı kullanılabilir. Binanın yaklaşık 150. kattan sonra geri kalan katları çelik olarak yapılmıştır. Bu da dünyada ilk defa betonarme kütle üzerine çelik konstrüksiyonla devam edilen ilk bina özelliğini kazandırmıştır.)

İlk apartman fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl gelişti?

Tarihte çok katlı apartman tipi konutları ilk olarak Antik Roma'da görüyoruz.

Daha önceki konutlar en fazla iki kattan oluşmaktaydı.

Çok katlı konutlara Antik Roma’da insula deniyor.

Çoğul olarak insulae denen bu kelimenin anlamı Latince’de “ada” demektir.

 

****

Neden çok katlı konutlara gerek duyuldu?

Tek nedeni var. Nüfus yoğunluğu!

Tek katlı konut yapıları artık yeterli gelmiyordu. Kirlilik, kiraların yüksekliği, suç oranındaki artış gibi sorunlar Romalıları çok katlı konut yapılarını inşa etmeye yönlendirdi.

Daha önceki dönemlere ait domus ve villa adı verilen yapılar çoğunlukla tek katlı yapılardı. Insulalar ortaya çıktıktan sonra zengin ve soylu kesim bu konutlarda yaşamaya devam etti.

Çok katlı insulalar alt ve orta sınıfın meskenleriydi.

Çok katlılık varsıllığın değil, yoksulluğun sonucuydu.

İnsulalar ucuz ama sorunlu yapılardı. 6 - 7 kata kadar inşa edilmekte ve ucuz olması için ucuz malzeme kullanılmaktaydı. Sonuçta bu yapılar sık yıkılmakta, yangın gibi durumlarda özellikle üst katları oldukça güvensiz durumdaydı. Su tesisatı üst katlara kadar ulaşamadığı için kirlenme had safhadaydı. Üst katlardakiler kirli sularını pencereden sokağa dökmek zorundaydılar. Kanalizasyon probleminden dolayı çok katlı evlerde tuvalet yoktu. Bu evlerde yaşayanlar latrine adı verilen umumi tuvaletleri kullanıyorlardı. Kalabalık nüfusun kısıtlanmış bir alanda yaşaması salgın hastalıklara davetiye çıkarıyordu.

İnsulaların sıkça yıkılmaları nedeniyle çeşitli tedbirler gündeme gelmekteydi.

İmparator Augustus bu yapıların 70 ayak yani 21.3 metreden yüksek olmamasını emretti.

Neron ise,  büyük Roma yangınından sonra çok katlı konutlarda yanmaz malzeme kullanılması konusunu gündeme getirdi.

Insulalarda kullanılan malzeme tuğla ve betondu. 3 katlı bir insulada 60 cm kalınlığında duvarlar örülürken 5 katlı bir insulada 1 metre kalınlığında duvarlar örülmekteydi. Zemin kat yükseklikleri 4 metreyi bulabilirken daha üst katlar genellikle 3.5 metre yüksekliğindeydi.

Insulaların alt katları dükkanlara ayrılmıştı. Üst katlar ise genellikle mutfak ve banyonun bulunmadığı tek bir odadan ibaretti. Ayrıca blok halindeki bu yapıların ortalarında bahçeli bir avlu bulunmaktaydı.

M.S. 4. yy'ın ortalarında Roma'da 46.000 insulaya karşı sadece 1.700 domus bulunmaktaydı. Nüfusun büyük çoğunluğu insulalarda yaşamaktaydı.

Günümüze ulaşabilen insulaların en korunmuş olanları Ostia kentinde bulunmakta ve üst katları yıkık durumdadır. Bu yapıların ancak üçüncü kata kadar sağlam kalabilmiş olanlarını görebilmek mümkündür. Bunun dışında Roma'da da ayakta kalan birkaç örnek daha mevcuttur.

 

****

Sıkça seyahat eden bir dostuma “Yeni Bir Ünye Müzakere Toplantısı”ndan söz ederken, bana “Dört kattan yüksek konuta izin verilmesin!” önerisinde bulunmuştu.

“Keşke!” demiştim.

Keşke!

 

 

Kaynak:

 

Prof. Dr. Ekrem Akurgal, Batı Anadoluda Konut, Yerleşme ve Kent Planlaması  (MÖ. 3000- 30), Tarihten Günümüze Anadoluda  Konut ve Yerleşme, Tarih Vakfı Yayınları, 1996, İstanbul.

Prof. Dr. Halet Çambel, (1987) 1986 Yılı Çayönü Kazısı, 9. Kazı Sonuçları Toplantısı,  1. Cilt, Ankara.

Prof. Dr. Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, 2011, İstanbul.

Mert Şahinsoy, Roma Evleri ve Özellikleri, Lisans Tezi, 2020

Vitruvius, (2015) Mimarlık Üzerine 10 Kitap, (çev. Güven, S.), Şevki Vanlı Mimarlık Yayınları, İstanbul.

Kostas Papadapoulos, Apartmanların Kökeni, Onedio

 

 

 

10.11.2021, Ünyeknt

http://www.unyekent.com/yazi/2749-insulalar-yahut-cok-katli-yapilar.html


 

3 Kasım 2021 Çarşamba

Yeni Bir Ünye


Yeni Bir Ünye

 

 

2040 Yeni Bir Ünye adlı kitabın 27 Haziran’daki tanıtım toplantısının ardından, 26 Ekim’de kitapta yer alan projelerle ilgili müzakere toplantısı yapıldı.

Atatürk Sosyal Tesislerinde yapılan toplantı Hazırlık Heyeti’nin çalışmalarıyla gerçekleşti ve toplantıya sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere önemli sayıda resmi kurum ve sivillerden oluşan hemşerilerimiz katıldı.

Yaklaşık on beş kişi söz alarak, “Yeni Bir Ünye” için görüşlerini belirtti.

Toplantı sonunda üç hanım hemşerimizin gönüllü katılımıyla, müzakere sonucu belirlenen faaliyetlerle ilgili “Yürütme Kurulu”nun ilk nüvesi oluşturuldu.

 

Müzakerede Neler Görüşüldü?

 

2040 Yeni Bir Ünye kitabının müellifi eski milletvekilimiz Sayın Hasan Öz, kitapta yer alan proje başlıklarına değinerek, müzakere noktasına nasıl gelindiğini anlattı.

Yaklaşık 25 davetlinin söz alarak düşüncelerini belirttiği müzakerenin ortak paydası, hemen her kesimden insanın bulunması ve siyasi eğilimlerin bu görüşmelerde etken olmamasıydı.

Özetle söylersek, ortak payda  “Ünyeli olmak”tı.

Sınırlı sürede müzakere edilen konuların ana başlıkları şöyleydi:

Engelli insanlarımızın 2040’ta ne durumda olacağı?

Taşıt ve yaya trafiğiyle ilgili sorunlar.

Sıl ticari kaynağımız olan fındıkla ilgili düzenlemeler.

Ekonomik kalkınmada gençlerin yer almaması.

Köylerimizin sorunu ve buralardan elde edilen zenginliğin değerlendirilmiyor olması.

Doğanın korunması, kent merkezinde yeşil alanın yok denecek kadar azalmış olması.   

Eski hemşehrilik ilişkilerinin yaşatılması.

Geçmişte konuşulan projelerin (Sanayi Sitesi vb.) gerçekleştirilmesi.

Meslek gruplarının destek ve dayanışmaları.

Ünye Kimliği.

Bir Yürütme Kurulu’nun oluşturulması.

Fındığın kurtarılması, verimli çalışma, fındık kavsağının değerlendirilmesi.

Sanatın ve sanatçıların korunması.

Tarihi evlerin restorasyonu, Ünye Kalesi, Taş Eserler Müzesi.

Ünye konusunda tüm hemşerilerimizin bir araya gelebilmesi.

Tertip Komitesi ile bir yerden başlanması.

Eğitim Şehri Ünye, Yunus Emre Üniversitesi.

Bireylerin ekonomiye katılımı.

Kentleşme, kentlileşme ve kent kültürünün oluşturulması.

Kadınların sahada olması, eğitim, çocuk yetiştirilmesi.

Yaşam Merkezi.

Projelerin sürdürebilirliği, İnsan yetiştirilmesi.

Marka Şehir Ünye.

Çamlık sorunu.

Gelecekte su sorunu.

Kent konseyi, proje konusunda yetkinlik.

Sanat Sokağı, Avrupa Projelerinde Ünye.

Tersane, Organize Sanayi. Ticari atılım. Bentonik üretimi.

Deniz turizmi, arastaların bir araya gelişi.

Turizm Master Planı. Tarih-Kültür Kenti Ünye.

 

Müzakere Toplantısı Sonuçları

 

Üç hanım hemşerimizin katılımıyla oluşturulan “Yürütme Kurulu”nun ilk nüvesi, Yeni Bir Ünye’nin ilk adımıdır.

Bu konuda olumlu adımlar atabiliriz.

Önümüzdeki en büyük engel, bireysel çıkarlarımızı Ünye’nin geleceği önüne koymak olacaktır.

Şüphesiz bu görüş ve öneriler ilk kez ortaya konmuyor.

Daha önce de defalarca söylendi, yazıldı, çizildi…

Toplumsal yönetişimde eşitlik ve çoğulculuk; tüm Ünyelilerin katılımı ve karşılıklı müzakereyle bu engellerin aşılacağı kanaatindeyiz.

Yeni Bir Ünye için kentsel planlama sürecinde buluşmak umuduyla.

 

Önemli Not:

 

Ünye’de 31 Ekim 2008 tarihinde günlük olarak çıkarılmaya başlanan Ünye Kent Gazetesi gün itibariyle 13. yılına girmiş bulunuyor. Acısı, tatlısıyla 13 yılı geride bıraktık. Birlikte olduğumuz Osman İrfan Işık Hocamız aramızdan ayrıldı, rahmet ve özlemle anıyoruz... Bu süre zarfında Ünye Kent ailesinin bir üyesi olmaktan daima onur duyduk. Ünye Kent’le yayın hayatında nice başarılı yıllara ulaşmak dileğiyle…

 

 

03.11.2021, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2730-yeni-bir-unye.html