30 Eylül 2020 Çarşamba

Kurul Kalesi Buluntuları III [Sikkeler]


Kurul Kalesi Buluntuları III

[Sikkeler]

 

{Bu yazı Ünyekent Gazetesi’nin web sayfasında tek bölüm, gazetede iki bölüm halinde yayınlanacaktır.}

 

Kurul Kalesi’nde 2010 yılından itibaren yürütülmekte olan kazı çalışmalarında çok sayıda buluntu ele geçmiştir. Bu buluntularda tarihlendirme açısından en önemli grubu sikkeler oluşturur. Kurul Kalesi’nde bugüne kadar ele geçen sikkelerin beşi dışında tüm örnekler, VI. Mithradates Eupator dönemine aittir.

 

Sikke Nedir?

 

Klasik tanımıyla sikke, tarihte değişim aracı olarak kullanılan madeni paradır.

Ticaret ve günlük alışverişlerde, ödeme aracı olarak kullanılan, ağırlığı ve içindeki değerli maden miktarı onu basan devlet tarafından üzerine konan resim ve yazı ile garanti altına alınmış, küçük madeni bir para/parçadır. 

Paranın atası olan sikke, Anadolu topraklarında ortaya çıkmıştır. İlk sikke M.Ö. 7. yüzyılda Lydialılar tarafından icat edilmiştir.  Altın gümüş karışımı (%40 altın, %60 gümüş) bir maden olan ve “beyaz altın” denilen elektrondan yapılmışlardır. Daha sonra altın ve gümüş sikkeler de basılmıştır.

 

Sikkenin İcadı

 

Sikkenin icadına ilişkin iki veri mevcuttur:

1 – Antik kaynaklar

2 – Arkeolojik veriler

Sikkenin icadı ile ilgili bilgi veren antik kaynaklardan ikisi son derece önemlidir. Bunlar Ksenophanes ve Herodot’tur.

Herodot’ta “ …. Bizim bildiklerimiz içinde ilk olarak altın ve gümüş sikke basan ve kullanan ve ilk olarak ufak tefek ticaret işlerine girişenler onlardır”(Lydialılar) Bu metinden anlaşıldığına göre de Herodot’ta tıpkı Ksenophanes gibi sikkenin icadı ile ilgili olarak Lydialıları işaret etmektedir. Her iki antik yazarın yaşadığı dönem dikkate alındığında verdikleri bilgiler sikkenin icadı konusunda dikkate alınmalıdır.

 

Paranın kökeni olarak sikkeye ait ilk arkeolojik veriler

 

1904 – 1905 yıllarında British Museum adına D.G.Hogarth başkanlığında Efes Artemis Tapınağı’nda yapılan arkeolojik kazılarda çeşitli keramik ve mücevher parçalarıyla birlikte 93 adet elektron ( = λενκόδ χρμσός) sikke ele geçmiştir. Bu sikkelerin çoğu tapınağın temelleri altındaki altyapı altında ve çevresinde bulunmuştur. Bunlardan başka Artemis Tapınağı’nın temelleri arasında sikke öncesi kullanılmış oldukları sanılan ve üzerlerinde hiçbir işaret bulunmayan gümüş ve elektrondan parçalar ele geçmiştir. Kazılar sırasında bulunan 93 adet elektron sikkeden 91’i Lydia – Milet, 2’si ise, Phokaia (= Foça) ağırlık sisteminde basılmıştır.

Efes Artemis Tapınağı kazılarında gerçekleştirilen kazılarda ele geçen bu elektron sikkeler, sikkenin icadı konusunda bir takım tartışmaları da beraberinde getirmiştir. B.V.Head, bu elektron sikkeler ve Ksenophanes’in sözlerinden, sikkenin Lydialılar tarafından icat edildiğini belirtirken, S.Karwiese ve O. Tekin sikkelerin Lydia bölgesinde bol miktarda doğal halde bulunan elektrondan basılmaları ve daha da önemlisi üzerlerinde Lydia devletinin arması olan aslan protomlarının yer alması, ayrıca “FALFET” ve “RKALIM” gibi lydia kralları Kroisos ve Alyattes’in isimleri olabileceği söylenen yazıların bulunmasını kanıt göstererek, sikkenin bir Lydia icadı olduğunu söylemektedirler.

J.M.Kraay ve C.Howgego gibi numizmatlar ise, bu konuda biraz daha ihtiyatlı davranarak, meselenin sikke ile ilgili en erken arkeolojik tabakadaki Lydia sikkelerinin çokluğu ve Lydia’nın en eski sikkelerinin basıldığı elektron madeninin Lydia’da bol olduğunun düşünülmesi ile ilgili olduğunu söylerlerken; sikke ile ilgili en erken arkeolojik tabakanın Lydia topraklarında değil, bir Hellen kenti olan Ephesos’ta bulunmuş olmasının da üzerinde önemle durulması gereken bir durum olduğunu belirmektedirler. Her iki numizmat, ayrıca sikkenin bir Hellen icadı olması gerektiğine bir başka kanıt olarak, sikkenin Hellen dünyasında çok çabuk yayılmasını, buna karşın diğer yerlerde yayılmanın daha yavaş gerçekleşmiş olduğunu – Sikke Pers imparatorluğunda ancak M.Ö.6.yy.da ve Hellenize olmuş bölgelerde basılmış, Fenikeliler M.Ö.5.yy.a kadar sikke basmamışlar, Etrüskler ise, M.Ö.5 – 4. özellikle 3.yy.da sikke basmışlardır – gösterirler.

John Boardman ise, sikkenin bir Hellen icadı olduğunu ileri sürerek, siyasal gücüne rağmen Lydia’nın Hellen kültürü etkisi altında olmasını; buna kanıt olarak da, Lydia’nın başkenti Sard’da bir agoranın bulunmasını gösterir.

Tüm açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla bazı araştırmacılar sikkenin Lydia, kimileri de Hellen icadı olduğunu söylemektedirler. Sikke, ister Lydia, ister bir Hellen icadı olsun, söylenmesi gereken tek şey elektron sikkelerin bulunduğu tabakanın, inşasına Lydia kralı Kroisos’un maddi katkıda bulunduğu M.Ö. 560 tarihli yapının altında olduğunu ve M.Ö.560 tarihini bir terminius ante quem olarak ele almak; yada E.S.G.Robinson’un bu sikkeleri yeniden inceleyerek sikkelerin M.Ö. 640 – 30 dan daha önceye ait olamayacağını söylemesi ve buna dayanarak bu gün için yaygın bir görüş olan, M.Ö.650 – 600 gibi bir tarihi sikkenin icadı olarak kabul etmektir.

 

Para Neden Anadolu’da İcat Edildi?

 

Metaların değişim aracı olan paranın ilk kez Anadolu topraklarında MÖ. 7. Yüzyılda ortaya çıkması bir tesadüf değildir. Bu tarihten binlerce yıl önce Ön Asya’da, Mezopotamya’da medeniyetler ortaya çıkmış, kentleşme ve ticari hayat başlamış, yazı icat edilmiş olmasına rağmen, tarihte parayı ilk kullananlar Lidyalılardır.  

Asurluların MÖ. 2. Bin yılda Anadolu’ya geldiklerini, Kayseri’de (Kültepe-Kaniş)  koloni kurduklarını ve Anadolu’ya yazıyı getirdiklerini biliyoruz. Ancak o dönemde para bilinmiyordu. Bu tarihten 1400 yıl sonra Lidya’da ilk sikke basıldı ve para tedavüle girdi. Başta Anadolu’da olmak üzere tüm topluluklara yayıldı.

Ege uygarlıklarının yükselişe geçtiği bu süreçte, Anadolu’nun Doğu ile Batı arasında köprü olması, paranın bu topraklarda ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Sikkeden önce tahıl ürünleri, aletler, üç ayaklı kazanlar, sığır ve ingot (öküz derisi şeklindeki büyük bakır külçeler) vb. para yerine kullanılmaktaydı. Takas usulü ise, bir ürünü başkasıyla değiş tokuş etme esasına dayanan yöntemdi. Malı malla değiştirme anlamına gelen ayni sistemde, değerleri eşitlemek her zaman problem yaratmaktaydı. Bu nedenle elektron, altın ve gümüş gibi değerli madenlerin eşdeğer= sikke olarak kullanılmasında öne çıkan olgu ağırlıktır. Sikkenin değeri kullanılan madenin ağırlığına bağlıdır.

Antik çağda, belli bir sikkenin ağırlığı, bu sikkeyi basan şehirlere göre değişiklik gösterebilmektedir. Aynı birim her şehir tarafından farklı ağırlıklarda basılabilmekteydi. Ancak ortak ağırlık sistemini benimsemiş şehirler de vardı.

Büyük birimler daha çok ticari, küçük birimler ise daha çok günlük alışverişlerde kullanılmıştır.

 

İktidar Gücü Olarak Sikke

 

Sikke, ticari işlevi yanında iktidarın (devletin) bir güç simgesiydi.  Nümismatik terminolojisinde tip olarak isimlendirilen sikke üzerindeki resim, sikkeyi basan kişi, şehir ya da devletin tanınmasını sağlar. Örneğin Lydia sikkelerinin ön yüzlerinde aslan figürü, Atina kentinin sikkelerinin ön yüzünde şehrin koruyucu Tanrıçası Athena’nm başı, arka yüzünde de tanrıçanın kutsal kuşu baykuş yer almaktadır.

Sikke üzerinde yer alan yazıya lejand denmektedir. Sikkeyi bastıran hükümdarın ismini, sikkenin basımından sorumlu, yüksek dereceli memurun (magistratus) ismini, sikke tipinin açıklamasını, sikke kalıpçısının ismini, Hellenistik dönemden itibaren tarihini ve birimini de vermektedir. Bir sikkenin üzerinde, sikkeyi basmış olan halkın ismini belirten yazıya ethnikon denmekteydi.

Sikkelerin ele geçtikleri alanlar ve miktarları, diğer devletlerle olan ticareti, politik ve ekonomik ilişkileri açıklar.

 

Kurul Kalesi Sikkeleri

 

Tarihlendirme açısından en öne çıkan buluntular çeşitli tiplerdeki bronz sikkelerdir. Kurul Kalesi’nde 2010-2015 yılları arasındaki kazılarda toplam 270 adet sikke ele geçmiştir. Bunlar içerisinde beş örnek dışında geriye kalanların tamamı VI. Mithradates Dönemi sikkeleridir. Pontos Krallığı’nın siyasi ve askeri yönden en hareketli yılları olan VI. Mithradates döneminde, Roma ile yapılan çok sayıdaki savaş sebebiyle askeri harcamaların arttığı ve bu sebeple ödemeler için çok sayıda sikke basıldığı düşünülmektedir.

VI. Mithradates döneminde Pontos Krallığı’ndaki birçok kentte bronz sikke basılmıştır. Bu kentler arasında en yoğun sikke darbı gerçekleştiren kent Amisos (Samsun) olmuştur. Kurul Kalesi’nde bulunan sikkelerin basıldığı darphaneler içerisinde de Amisos başı çekmektedir. Ayrıca Amastris (Amasra), Khabakta (Ünye-Kaleköy), Komana (Tokat), Pharnakia (Giresun) ve Sinope (Sinop) darphanesine ait sikkeler de ele geçmiştir. Kurul Kalesi, VI. Mithradates Dönemi sikkeleri sekiz tip içermektedir. 1. Tip’teki sikkelerin ön yüzünde Tanrıça Artemis’in başı sağa dönüktür ve başında stephane vardır. Ayrıca omuzunda sadak ile betimlenmiştir. Arka yüzde ise tripod bulunmaktadır. Bu tip Amisos darbı ile temsil edilmektedir29. Artemis-Tripod tipi Imhoof-Blumer tarafından ikinci grup içinde gösterilip, MÖ 120-111 yıllarına tarihlendirilirken30, SNG BM Black Sea bandında MÖ 125-100 yılları aralığına verilmiştir31. Callataÿ32 ise bu sikke tipini MÖ 110-100 yılları aralığına tarihlendirmektedir. 2. Tip sikkelerde, ön yüzde Perseus’un başı sağa dönüktür ve başlığı kanatlıdır. Perseus bu tipte genç olarak betimlenmiştir. Arka yüzde, iki pileus arasında cornucopia yer almaktadır ve pileusların üzerinde birer tane yıldız bulunmaktadır. Dikhalkos33 biriminde darp edilen sikkeye Sinope darbı örnek oluşturmaktadır34. Imhoof-Blumer’de, bu tipler birinci grup içinde gösterilmiş ve MÖ 120-111 yılları arasına tarihlendirilmiştir. SNG BM Black Sea bandında MÖ 120-100 tarih aralığına verilmiş olup35, Callataÿ36 bu tipi MÖ 110-100 yılları aralığına tarihlendirmektedir. 3. Tipteki sikkelerin ön yüzünde, başında sarmaşık çelengi ile sağa bakan Genç Dionysos, VI. Mithradates gibi betimlenmiştir. Arka yüzde cista mystica, panter postu ve thrysos yer almaktadır. Tetrakhalkos biriminde darp edilen sikkeler Amisos kenti ile temsil edilmektedir37. Imhoof- Blumer’a göre beşinci grup içinde gösterilmiş ve MÖ 90-80 yılları arasına tarihlendirilmiş, SNG BM Black Sea bandında MÖ 85-65 yılları arasına, Callataÿ38 da ise MÖ 100-95 yılları aralığına tarihlendirilmiştir39. 4. Tipi oluşturan sikkelerin ön yüzünde, başında grifon sorguçlu miğferi ile sağ profilden Perseus başı, arka yüzde ise Pegasos ayakta, sola dönük şekilde, ön ayaklarından biri havada ve su içerken betimlenmiştir.

Tetrakhalkos birimindeki tip Amisos darbına örnektir. Imhoof-Blumer’a göre altıncı grup içinde gösterilmiş olup MÖ 80-70 yılları arasına, SNG BM Black Sea bandında MÖ 85-65 yılları aralığına, Callataÿ41 tarafından ise MÖ 100-95 yılları aralığına tarihlendirilmiştir. 5. Tip altında değerlendirilen sikkelerin ön yüzündeki Ares’in başı sağa dönüktür ve sorguçlu miğferi ile genç olarak tasvir edilmiştir. Arka yüzde kını içerisinde kılıç vardır. Tetrakhalkos biriminde darp edilen beşinci tip ile temsil edilen kentler Amisos43 ve Sinope44’dir. Imhoof-Blumer’a göre dördüncü grup içinde gösterilmiş ve MÖ 105-90 yılları arasına, SNG BM Black Sea bandında MÖ 100-85 yılları arasına, Callataÿ tarafından ise MÖ 95-90 yıllarına tarihlendirilmiştir.

6. Tip içerisindeki örneklerin ön yüzünde Zeus’un başı sağa dönüktür ve başında defne çelengi bulunmaktadır. Arka yüzde ise tanrının sembolü olan kartal, kanatları açık, başı sağa dönük olarak, şimşek demetinin üstünde durmaktadır. Zeus-kartal tipi, biri 25 mm’lik (obolos), diğeri 15 mm’lik (tetrakhalkos) iki birimde kullanılmıştır47. Kazı sikkeleri içindeki örnekler Amisos48, Pharnakeia49 ve Sinope50darpları olup, tetrakhalkos biriminde basılmışlardır. Imhoof-Blumer obolos birimindeki sikkeleri üçüncü grup içinde göstermiş ve MÖ 111-105 yılları arasına tarihlendirilmiştir.

Tetrakhalkos birimindeki sikkeleri ise yedinci grup içinde göstererek MÖ 80-70 yılları arasına tarihlemiştir. SNG BM Black Sea bandında ise obolos birimindekiler MÖ 100-85 arasına, tetrakhalkos birimindekiler ise MÖ 85-65 yılları arasına tarihlendirilmiştir51. Callataÿ’da ise her iki birim MÖ 95-90 yılları aralığına önerilmiştir52.

7. Tip’deki sikkelerin ön yüzlerinde, başında Attika miğferi ile sağa bakan Athena Parthenos (Pallas) başı vardır. Miğferi bitkisel bezeme, pegasos ve dört at protomu ile süslüdür. Sikkenin arka yüzünde Medusa’nın başını kesmiş, ayakta, cepheden betimlenmiş, kısa khitonlu ve başında sivri külahı ile Perseus vardır. Sağ elinde harpa, sol elinde Medusa’nın kesik başını tutmaktadır. Ayaklarının dibinde ise Medusa’nın cansız bedeni uzanmaktadır. Her zaman 25 mm.’lik büyük birimde (obolos) basılan Athena- Perseus tipine, Amisos54, Komana55 ve Sinope56 darpları örnek teşkil etmektedir. Imhoof-Blumer’a göre dördüncü grup içinde gösterilmiş olup MÖ 105-90 yılları arasına, SNG BM Black Sea bandında57 MÖ 85-65 yılları arasına, Callataÿ58 ise MÖ 90-85 yılları aralığına tarihlendirilmektedir.

8. Tipi oluşturan sikkelerin ön yüzünde, ortasında Medusa başının bulunduğu bir Aigis vardır. Medusa bazen cepheden, bazen de ¾ profilden betimlenmiştir. Başı çevresinde çatı kiremidi sistemi ile yerleştirilmiş iki ya da üç sıra yaprak biçimli pul vardır ve köşeleri fiyonklu sekizgen bir şerit bordürle çevrelenmiştir. Arka yüzde, ayakta, sağa doğru ilerleyen ve omzunda palmiye dalı taşıyan Nike vardır. Aigis-Nike tipi yalnızca 15 mm’lik birimde (tetrakhalkos) basılmıştır59. Pontus ve Paphlagonia kentleri tarafından yoğun olarak basılan bu tip Amastris60, Amisos61, Khabakta62, Komana63 ve Sinope64 kentlerini temsil etmektedir. Imhoof-Blumer tarafından dördüncü grup içinde gösterilmiş ve MÖ 105-90 yılları arasına tarihlenmiştir. SNG BM Black Sea bandında MÖ 85-65 arasına tarihlendirilirken65, Callataÿ66 bu tipi MÖ 90-85 yılları aralığına tarihlendirmektedir.

 

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt – Doç. Dr. Atakan Akçay-Kurul Kalesi (Ordu) VI. Mithradates Dönemi Yerleşimi Üzerine Ön Değerlendirmeler / Seleucia | Sayı 6 | Mayıs 2016

Cécile Morrison - Antik Sikkeler bilimi Nümismatik, İstanbul 2002, Arkeoloji ve Sanat Yayınları

Prof. Dr. Vedat Keleş, Roma Sikkeleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları

John Boardman, The Greeks in Asia (2015), Thames & Hudson Yay.

Christopher H. Roosevelt, Lydia Arkeolojisi, İst. 2017, Koç Üniv. Yay.

 

 

 

30.09.2020, Ünyekent

http://www.unyekent.com/k41-canik-dergisi/h15815-kurul-kalesi-buluntulari-iii-sikkeler.html

 











 

23 Eylül 2020 Çarşamba

Şehitler Anıtı


Şehitler Anıtı

 

Birkaç hafta önce Ünye Şehitler Anıtı’nın tamamlandığı haberini gördüm sosyal medyada…

Paylaşımın altına bir hemşehrimiz şerh düşmüş:

- Benim de büyük babam Kafkas Cephesi’nde şehit düşmüş, O’nun niye adı yok?

 

****

Hemşehrimiz haklı.

Aynı mevzuyu birkaç gün önce Ünye Tarih Kültür ve Doğa Araştırma Derneği’nin Başkan Yardımcısı arkadaşım Ahmet Kabayel ile de görüştük.

Epeydir tamamlanmasını beklediğimiz bir anıttı…

Yer seçimi uygun, anıtın biçimi güzeldi…

Lakin eksik vardı.

Bu eksik veya hatalı durum neydi?

 

Ünye’deki ilk “Şehitler Anıtı” kent meydanındaymış; adı Meçhul Asker Anıtı

1950’li yıllardaki bu anıta biz yetişemedik.

(Belki Fikri abim –Fikri Terzioğlu- bizi bu konuda aydınlatır.)

1990’lı yıllarda ise, yine aynı meydanda, elektrik trafosunun yanına bir anıt yapılmıştı.

Oldukça militarist görünümlü bu anıtın üzerinde kocaman bir tüfek figürü olduğunu hatırlıyorum. Meydan çalışması sırasında yıkıldı, nice sonra hükümet binasının yanına geçici bir “anıt” konduruldu. Onu da tamamlanmadan ortadan kaldırdılar.

Odur budur Ünye’ye ve şehitlerimize yakışır bir anıt bekliyorduk.

 

****

Nihayet, Belediye’nin yanındaki parkta yeni bir Şehitler Anıtı yapımına başlandı.

Genel görünümüyle fazla standart olsa da, helezonik kıvrımlarıyla farklılaşan, iddiasız ama estetik bir anıt formunda…

Kaideden yukarı doğru daralan anıtın tepesinde, benzer anıtlardaki gibi gibi ay-yıldız kondurulmuş.

Gece, ışıklı görünümü daha hoş…

Ama dediğimiz gibi eksik.

Neresi eksik?

Kaidenin üst kesiminde iki sıra halinde şehit adlarını içeren plaketler var. Üçüncü sıra tamamlanmamış, devamı gelecek gibi…

Yirmiyi aşkın plaket, her birinde ayrı bir şehidin adı mevcut...

Son dönem şehit düşen Ünyeli isimler bunlar; polis, asker ve sivil isimlerden oluşuyor.

Ünye Kaymakamlığının web sitesindeki “Ünyeli Şehitler” albümü ile aynı muhtevada…

Neden sadece son dönem şehitleri?

 

****

Bazı anıtlar sadece özel bir durumu yansıtır.

Örneğin Çanakkale Şehitleri Anıtı, Çanakkale il sınırları içindeki Gelibolu Yarımadası'nda, Çanakkale Boğazı'nın ucunda Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe üzerinde yer alan anıttır. 1915 yılında I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Savaşları'nda hayatını kaybeden Türk askerlerin anısına yaptırılmıştır.

Ünye’de Türk-Japon Dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitler Anıtı vardır ki, sadece vurgulanan olayın anıtıdır.

Son dönemde Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde, şehit olan ve yaralanan vatandaşların anısına, İstanbul ve Ankara'da dikilen "15 Temmuz Şehitler Abidesi Anıtları" açılmaktadır.

Hepsi de belli olay ve durumları yansıtırlar.

Ünye’deki Şehitler Anıtı, özel bir dönemin şehitleri için olmasa gerek…

Daha kapsayıcı olmalı.

Bu topraklar için can vermiş ecdadımızı, bilinen isimleriyle yansıtabilmelidir.

 

****

Yerimiz dar, bunca ismi anıta sığdırabilmemiz mümkün değil, denebilir…

Teknik sorunları aşmak, sanıldığı kadar zor olmasa gerek.

Yeter ki, o işte gönüllü olabilelim…

O isimleri yüreğimizde hissedebilelim.

Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale’de, Balkanlar’da, Trablus’ta, Galiçya’da, Yemen’de, Kafkaslar’da şehit olanları da şehidimiz bilelim…

Çifte standart kullanmayalım.

Ben yaptım oldu kolaycılığına kaçmayalım…

İşi layığıyla yapalım!

 

****

Teknik olarak, o anıta ismi bilinen Ünyeli şehitlerin tümünü sığdırabiliriz.

Kaidenin yan duvarı boş!

Olmadı, kaidenin dibine, yere kadar inebiliriz…

Daha eski isimleri yazabilmek için zemin çok müsait…

Eskiden yeniye, anıtı tamamlayan bir bütünlük ortaya çıkacaktır.

Anıtın yer aldığı zemindeki parke taşları arasına yerleştirilmiş Yemen şehitleri…

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı” diyen İstiklal Marşı şairimizi de hatırlatacaktır…

Ne demişler:

Dünü olmayanın, yarını olmaz!

 

 

Not: Anıta hangi Ünyeli şehit isimleri yazılmalı derseniz; Osman Doğan’ın Tarih Boyunca Ünye adlı kitabı yeterli kaynaktır.  

 

 

23.09.2020, ÜNYEKENT

http://www.unyekent.com/yazi/1940-sehitler-aniti.html

 


 

16 Eylül 2020 Çarşamba

Çamlık Kafe


Çamlık Kafe

 

 

100 metrekare mi?

400 metrekare mi?

Ünye Çamlık’a inşa edilmesi düşünülen kafenin hangi büyüklükte yapılacağını tartışıyoruz.

Ordu BŞB. Başkanı Hilmi Güler’in sözcüleri bu konuda farklı açıklamalarda bulunuyor.

Sn. Güler ne diyor?

Hiçbir şey…

Özetle:

“Ünyelinin istemediği bir şey yapılmayacak!” demişti.

Onunla yetiniyor.

 

****

Konuyu biraz açalım:

Çamlık’la ilgili komisyondan bir karar çıkıyor.

Komisyon yetkilisi Aşkın Baş “Çamlık’ta sadece 100 metrekarelik bir alanın günübirlik alan olarak belirlendiğini ve geri kalan tüm alanın korumaya alındığını belirtiyor.

Ancak.

BŞB Sözcüsü Asım Suyabatmaz, basın açıklamasında Çamlık’ta 400 metrekarelik alanın inşaat alanı olduğunu belirtiyor.

Neden 100 metrekare değil de 400?

Kendine göre gerekçelendiriyor…

Çocuk emzirme odası, tuvalet-lavabo ve mescit gibi müştemilatın inşaatı büyütebileceğini ileri sürüyor.

 

****

Görüldüğü gibi ortada belirlenmiş, planlanmış bir proje yok.

Muğlaklık ve keyfiyet hâkim.

Bu açıklamaların ardından, herhalde birileri bıyık altından gülüyordur!

100 mü, 400 mü?

Ne fark eder!

Kalkıp birileri “Ben 800 istiyorum, Ünyeli olarak!” da diyebilir.

Maalesef aramızda böyle tipler de var…

Sorun rakamlarda değil!

Çamlık bu hale nasıl getirildi, ona bakmak gerek.

 

Enver Yılmaz

 

Bir önceki Ordu BŞB Başkanı…

Çamlığın başına bu belayı saran arkadaş!

Şimdi siyasette esamisi bile okunmuyor.

Görev süresi bitmeden istifa etmek zorunda kalmıştı.

Attığı Twit hala belleğimizdedir:

 

“Söylenecek o kadar çok söz var ki;

Hepsini kalbimin derinliklerine atıyorum.

Küllensin diye…

 

23 yıllık aktif siyasi hayatıma son veriyorum.

Ordu Büyük Şehir Belediye Başkanlığı

Görevimden istifa ediyorum.

 

Ben hakkımı helal ediyorum. Sizlerde helal

ediniz. Allaha emanet olunuz.”

 

Hiçbir düzeltme yapmadan, arşivden olduğu gibi aktardım.

Bir dönem bu ülkede hâkimlik yapmış birinin söylenecek o kadar sözü olduğu halde,  kalbinin derinliklerine atması (gerçeği gizlemesi) doğru mudur?

Vicdanına bırakıyoruz.

(İyi ki Japonya’da değilmiş, harakiri yapmak zorunda kalırdı.)

Helallik istemiş, etmiyoruz!

Çünkü Çamlık’ın başına bu belayı o sardı, her metrekaresini imara açtı…

100’ü, 400’ü bırakıp…

Öncelikle ve acilen…

Enver Yılmaz’ın başladığı yerden başlayıp…

Çamlık’ı eski statüsüne döndürmek gerekiyor.

 

Bırakınız!

Çamlık’ta inşaat olmasın.

Yalnızca ağaçları düzeltelim, yeniden ihya edelim.

Halkın serbestçe kullanabileceği bir mesire alanı olarak kalsın!

 

 

 

16.09.2020 Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/1923-camlik-kafe.html

 


 

9 Eylül 2020 Çarşamba

Sagalassos


Sagalassos

 

Geçen yıl Antik adıyla Pisidia olarak bilinen Isparta-Burdur Göller Bölgesi’nin önemli yerleşimlerinden Antiokheia’yı görmüş ve 26 Şubat 2019’da bu sayfalarda tanıtmıştık. Isparta’nın Yalvaç ilçe merkezinde kalan Antiokheia’nın ardından bu defa Pisidia’nın en önemli yerleşimlerinden Sagalassos’u ziyaret ettik ve gördüklerimizi iki bölüm halinde anlatmaya çalışacağız.

Burdur'un Ağlasun ilçesinde "Aşkların ve İmparatorların Şehri" olarak bilinen Sagalassos’a varmadan önce Ağlasun’un içinden geçiyoruz. Ağlasun’u şair Hasan Hüseyin’den biliyoruz. Şairin “Ağlasun Ay Şafağı” adlı uzunca şiirini uzun yıllar önce Ünye’de kuzinim Nurver’in sesinden dinlediğimi hatırlıyorum. Dönüşte ilçe meydanında şairin aynı şiirinden bir bölüm içeren dizelerinin bulunduğu büstünü ziyaret ediyoruz.[1]

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ne 2009'da giren Sagalassos, deniz seviyesinden bin 750 metre yüksekte, ulaşılması zor sarp kayalıklar üzerine kurulmuştur.

Sagalassos‘da kazı çalışmaları Leuven Katolik Üniversitesi’nden Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında 1989 yılında başlamıştır. Waelkens'in emekliye ayrılmasından sonra kazı çalışmalarını aynı üniversiteden Prof. Dr. Jeroen Poblome devralmıştır.

Torosların Batı eteğine yaslanan ve derin vadilere hâkim kent, binlerce yıldır antik suyun aktığı Antoninler Çeşmesi, agoraları, Roma hamamları, Macellum yapısı, üzerinde dans eden kızlarla bezeli Kahramanlar Anıtı (Heroon), kütüphanesi ve tiyatrosuyla görkemli bir geçmişi yansıtıyor.

Ortalama 5 bin nüfusa sahipken Sagalassos kenti, 9 bin kişilik görkemli bir tiyatroya sahiptir. Bu tiyatro dünyanın en yüksek rakımlı tiyatrosu olma özelliğini korumaktadır.

 

Sagalasos’un Tarihçesi

 

Sagalassos’un geçmişi milattan önce 3000 yılına dayanıyor. Büyük İskender'in almakla zorlandığı önemli kentlerden biri olarak bilinen Sagalassos kenti, Roma dönemi antik mimarisinin en iyi örneklerini yansıtmaktadır.

Roma buraya geldiğinde özellikle İmparator Augustus döneminde yapılanma faaliyetleri yoğunlaşır ve İmparator Hadrian döneminde ise Sagalassos Psidia'nın birinci kenti, Roma'nın müttefiki olur. Bugün ayakta kalan ve restore edilen yapılar özellikle Roma döneminin devasa kalıntılarıdır.

Torosların bitişiğinde yer alan kentte ilk yerleşim izleri aslında günümüzden 12.000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Sagalassos Antik Kenti, orijinal yapı taşlarının neredeyse tamamının bulunabildiği anıtsal yapıları ile son derece iyi korunmuş durumdadır. Diğer yandan, kentin planı, üzerinde kurulmuş olduğu teraslı yapı düşünüldüğünde oldukça çarpıcıdır ve bu yapı ile uyumlu ve etkileyici bir anıtsal merkez yaratılmıştır. Ayrıca, en az bin yıllık seramik üretimi ile Sagalassos antik dönemlerdeki en uzun seramik üretimi merkezi olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne önerilmektedir.

Kent neden denizden 1700 metre yüksekte, ulaşımı güç sarp kayalar üzerine kurulmuştur?

Bu sorunun cevabı, karstik yapısı nedeniyle bol miktarda su kaynağına sahip olması ve doğal savunma konumunda olmasında aranmalıdır.

Sırf bu nedenle kent terk edildiğinde bile kalıntıları kolayca yağmalanamamış, Bergama ve Efes’teki gibi raylı sistemlerle gemilere taşınıp Avrupa müzelerine götürülememiştir. Deprem nedeniyle yıkılan yapılar günümüze kadar toprağın altında mevcudiyetini koruyabilmiştir.

Ancak iç bölgede olması, kara iklimi koşullarından dolayı gece gündüz ısı farkı nedeniyle mimari yapıların uzun süre dağılmadan ayakta kalmaları zorlaşmıştır.

 

Sagalassos’un Antik Yapıları

 

Sagalassos, çoğu antik kentler gibi iki bölüme ayrılır:

Aşağı şehir: Girişte konutlar, hamam, kireç ve metal fırınları, aşağı agora (çarşı), Hadrian Çeşmesi ve odeon, daha yukarıda, kuzeyde tiyatro, Neon kütüphanesi ve Helenistik Çeşme bulunmaktadır. Sagalassos, bölgenin beş önemli seramik üretim merkezinden biridir. Seramik yapımına ait işlikler ve fırınlar aşağı şehrin önemli üretim faaliyetlerini yansıtır.

Yukarı Şehrin merkezinde yukarı agora, meclis binası, kilise, Antoninler Çeşmesi ve sol üst tarafta Kahramanlar Anıtı (Heroon) bulunmaktadır. Tapınak ve Cladius Kapısı Yukarı Şehir’de yer almaktadır.

 

Antoninler Çeşmesi

 

Antik kentin, en görkemli yapılarından biri olan Antoninler Çeşmesi kentin kuzeybatı bölümünde yer almaktadır. Deprem nedeniyle olduğu yere yıkılıp toprak altında kalan çeşmeyi ayağa kaldırmak zor olmamış. Çeşmedeki heykellerin bugün yerlerine replikaları konmuş. Orijinalleri Burdur Müzesi’nde. Toros dağlarının karstik yapısı, adeta kentin bugün bile devasa su deposu konumunda. Sıcak Temmuz güneşinde çeşmeye ulaştığımızda buz gibi suyundan içip, çeşmeyi yaptıran Titus Flavius Severianus Neon’a ve eşine şükran duygularımızı ilettik.[2]

Antoninler çeşmesi, MS 161-180 yılları arasında, Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında, Yukarı Agora’ya sosyal-estetik bir bütünlük kazandırmak için yapılmış olsa gerek.

 

Kahramanlar Anıtı (Heroon)

 

Antoninler Çeşmesi’nin sol üst tarafında yer alan Kahramanlar Anıtı’nın (Heroon) kime ait olduğu bilinmemektedir. Özgün taşlarının bulunarak ayağa kaldırılan anıtı çepeçevre dans eden, kitara çalan kadınlar frizi kuşatır.

  

[Devam Edecek]

 

Dipnot:

 

[1] “Ağlasun Ay Şafağı” Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “nehir şiir” tarzında yazmış olduğu, konu bütünlüğü içeren  şiir kitabının adıdır. Şiirde şairin bir süre eşiyle birlikte yaşadığı ve eşinin memleketi olan Ağlasun adlı ilçe konu edilir. Ağlasun özelinde gelmiş geçmiş uygarlıklara bakarak, bu topraklarda yaşayan insanın destanını yazmaya çalışır.  

[2] Temmuz sıcağında Sagalassos’un çeşmelerinden akan su, bize ilaç gibi geldi. Ancak olabildiğince güzel olsa da Ünye’nin Acısuyu ile mukayese etmekten geri duramazdık.

 

 02.09.2020, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/1891-sagalassos.html


 

Sagalassos

II. Bölüm

 

Burdur'un Ağlasun ilçesinde Prof. Dr. Marc Waelkens’in deyimiyle "Suların kenti" Sagalassos’un ilk bölümünde kent tarihini ve antik kentin öğelerinden bazılarını anlatmaya çalışmıştık. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sagalassos antik kenti Türkiye’nin önemli antik yerleşim yerlerinden biri olup kullanılan yapı ve dekor taşları açısından da önemli bir eserdir. Şehir, Ağlasun kuzeyinde Toroslara ait tektonik birlikler üzerinde kurulmuştur. Şehir, çoğu bölgedeki yerel taş kaynaklarından (Dutdere kireçtaşı, Gölcük volkanitleri) elde edilen malzemeler kullanılarak inşa edilmiştir. Ancak dekoratif taşların bir kısmı (mermerler ve sütunlar) yine antik dönemlerde yoğun olarak kullanılan diğer taş ocaklarından (Teselya, Karistos, Afyon, Bergama Kozakdağı) temin edilmiştir. [1]

 

Helenistik Çeşme

 

Antoninler Çeşmesi’nin doğu bölümünde yer alan kentin en eski çeşmesidir. Nispeten küçük yapıdaki çeşme İmparator Augustus döneminden önce, MÖ. 50-25 yıllarında inşa edilmiştir. Halen suyu akmakta olan çeşmenin ufak bir avlu etrafında düzenlenen sütunları Dor tarzındadır. 1997’de restorasyonu tamamlanan çeşmenin kazılar sırasında kendi su kaynağı bulunmuştur. Antoninler çeşmesi gibi antik kaynağından beslenen çeşme, antik kentler içinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

 

Neon Kütüphanesi

 

MS. 120'li yıllarda şehrin zengin bir ailesi tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca ailenin adı kütüphaneye verilmiştir. 4. yüzyıl sonlarına doğru zemin, 40 ve 60 metrekarelik iki mozaikle kaplanmış olup, büyüğünün ortasında Akhilleus’un Troya Savaşına katılması betimlenmiştir. Yangın ve deprem sonrası depo olarak ta kullanılan yapı 1997’de onarılıp ziyarete açılmıştır.

 

Tiyatro

 

Dünyanın en yüksek ve manzarası güzel tiyatrosu olarak ün salmıştır.[2] Tiyatro’nun iyi korunmuş durumu, konumu ve karşıdan görünen İskender Tepesi’ne doğru sunduğu manzara etkileyicidir. Kenti kendi nüfusu en fazla 5000 kişi iken, yaklaşık 9000 kişilik inşa edilen tiyatro Sagalassos’un bir kültür merkezi olduğunu göstermektedir. İzleyicilerin kolay giriş çıkışını sağlamak için üzeri tonozlu koridoru ve çıkışları (vomitoria) bulunmaktadır. Tiyatro kalıntılarında buluna kabartmalardan bu mekânda gladyatör dövüşleri ve hayvan avlama gösterileri yapıldığı sanılmaktadır. Kentin arkeolojik kazı ve restorasyon yapılmayan eserleri arasındadır.

 

Roma Hamamı ve İmparator Salonu

 

1994 Kazıları sırasında açığa çıkarılan caldarium (sıcaklık) ve hipokostumun (alttan ısıtma sistemi) ardından hamamın neredeyse tamamı 1997’de ortaya çıkarılmış oldu. Hamamın merkezinde yer alan 25x18,5 m. ebadındaki İmparator Salonu ise görkemli bir mekândır. Çeşitli törenlere sahne olan salonda spor karşılaşmalarında kazananların ödülleri verilirmiş. İmparatorluk kültü ile ilişkili olan salonun nişlerinde imparator ve eşinin heykelleri yer alır.

 

Odeon

 

Bir kültür merkezi olarak inşa edilen Odeon’un yapımına MÖ. 27-MS. 14 arasında, İmparator Augustus zamanında başlanmıştır. Sütun başlıklarından tarihlenen Odeon’un tamamlanması yaklaşık 200 sürmüştür. Kapalı bir tiyatro ve konser salonu olarak kullanılan mekânın yarım daire biçimli bir oditoryumu ve yaklaşık 50 m. uzunluğunda bir sahne binası vardır. Müzik, tiyatro, şiir ve güzel konuşma gösterilerin yapıldığı Odeon’un Vip locası ve merdivenleri hala sağlam durumdadır. Akustiği meclis binasından (Bouleuterion) daha iyidir. Şeklen konumunu koruyan mekânın son dönemde işlevini yitirdiği ve depo olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

 

Apollo Klarios Tapınağı

 

Augustus zamanında (MÖ. 27- MS. 14) zamanında inşa edilen tapınağın sadece ön ve arka cephelerindeki yarım sütunlar kalmıştır. İyonik düzende küçük bir tapınaktır. Pagan inancının yerini Hristiyanlığın almasıyla bazilikaya dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır.

 

Hadrian Çeşmesi

 

Aşağı Agora’nın yukarısında inşa edilen çeşme MS. 129-132 yılları arasında inşa edilmiştir. Sagalassos’un iki katlı tek çeşmesidir. Bu yapı edikula mimarisinin  bir örneğidir. Çeşme duvarı içinde yer alan nişler ve önünde ileri çıkan podyumları bulunur. Podyum üzerindeki sütun gruplarına edikula denir ve sütun aralarında heykeller yer alır.

Apollo ve Roma Şövalyesi Piso heykelleri yanında dokuz Müz (Musse- Su Perisi)[3] heykelleri yer alır. Üstün yontu teknikleriyle öne çıkarlar.

 

Sütunlu Cadde

 

Aşağı şehrin bu görkemli caddesinin iki yanı bir kısmı günümüze ulaşmayı başaran sütunlarla doludur. İki yanında alış veriş dükkanlarının yer aldığı cadde kentin en canlı bölümlerinden biridir.

 

Sonuç

 

Şehre Neolitik Dönem'de geçici olarak yerleşilmiş olsa da en geç orta Tunç Çağı'nda asıl yerleşimler başlamıştır. Şehrin Sagalassos adıyla anılması, Eski Yunan yahut Latin (Roma) kökenli bir isimlendirme olmayıp, Anadolu’nun kadim halklarından olan Luvi halkının bu kenti oluşturan asıl unsur olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Şehir Hellenistik dönemde önem kazanmış ve Sagalassos (Pisidia) Roma İmparatorluk döneminin ise en zengin şehri olmuştur. Sagalassos, M.Ö. 25 yılında Roma İmparatorluğu'na dâhil edilmiş ve geç antik döneme kadar varlığını sürdürmüştür. Sagalassos antik kentinin 6. Yüzyılın başlarında bölgeyi etkileyen ve Sagalassos fayı olarak tanımlanan fay zonu üzerinde oluşan depremler sonucu yıkılmış olabileceği tahmin edilmektedir.

 

 

Dipnot:

 

[1] M. Waelkens ve T. Debruyne, D Depraetere, 1997. Excavatıon Campaign At Sagalassos And Dereköy, s.283-312, xx. Kazı Sonuçları  Toplantısı II.cilt

[2] “Yükselen tepenin yamacında, bugüne dek gördüğüm veya duyduğum tiyatroların en zarifi ve en güzeli yer alır…” Sagalassos’un erken ziyaretçilerinden Charles Fellows yazdığı “1839 Küçük Asya’da Bir Seyahatin Güncesi” adlı eserde tiyatroyu bu şekilde betimler.

[3] Müzler veya Musalar (Yunanca Mουσαι - Mousai, Latince "Musa") Yunan mitolojisinde kardeş tanrıçalar olarak bilinir ve geleneksel olarak dokuz tanedir. Çoğunlukla "ilham perisi" olarak tanımlanırlar. Başlangıçta muhtemelen sadece "şiir" tanrıçası iken zamanla bilim ve diğer sanatlarla da ilişkilendirilir. Latince musaHesiodos`un Theogony`sine göre, Müzler tanrı Zeus ile bellek tanrıçası Mnemosyne'in kızlarıdır. Bu yüzden Müzlere "Bellek'in Kızları" veya "Ahenk'in Kızları" da denir. Müze terimi, Müzlerden türemiştir. Zeus, Mnemosyne ile tam dokuz gece geçirmiştir ve her gece için bir müz doğmuştur.

 

 

 Ünyekent, 09.09.2020

http://www.unyekent.com/yazi/1908-sagalassos-ii-bolum.html



FOTOĞRAFLAR: