15 Aralık 2021 Çarşamba

Kürtleşmiş Türkler

 

Kürtleşmiş Türkler

  

İlk bölümde sözünü ettiğimiz gibi; Osmanlı idaresi altında yaşayan Türklerin nispi özerk bir yaşam tarzını tercih etmelerinin ve bu nedenle “Kürt” ırasına bürünmelerinin çeşitli siyasi ve ekonomik gerekçeleri vardır.

Bu konuda yapılan araştırmaların kökeni Cumhuriyet’in kuruluşundan birkaç yıl önceye dayanır. I. Meclis’in Sıhhiye Vekili (günümüzün sağlık bakanı) Dr. Rıza Nur (1920-21), Ziya Gökalp' ten Kürtler ve Kürtleşen Türkmenler hakkında bir araştırma ister. İskân işleri o dönemde bu vekâlete bağlı olduğundan,  sistemli bir iskân ve temsil siyaseti yürütmek ve Kürtlüğe temessülü önlemek amacıyla bu araştırmayı ister.

Söz konusu araştırma, bu konuda yapılan ilk bilimsel çalışmaydı. Gökalp’ın damadı Ali Nüzhet Bey bu girişimi şöyle anlatıyor:

"Rıza Nur, ilmi bir şekilde resmen işe başlamak üzere Ziya Gökalp’tan bir tetkik eseri istedi. Gökalp de Diyarbakır ve havalisinden işe başlayarak, aşiretler arasında bulunan ve Türklüklerini muhafaza edenlerle, iktisadi sebepler yüzünden Kürtleşen Türklerin dillerini, tarihlerini, ırk ve adetlerini göz önüne alarak bunları Türkleştirmek hususunda bazı etnografik tetkiklerle işe başlanması metotlarını yüz sayfalık bir deftere yazıp Rıza Nur'a gönderdi.” (Aktaran: Prof. Dr. Mehmet Eröz, Doğu Anadolu'nun Türklüğü, Ötüken Neşriyat, 2015)

Bu tetkik Vekiller Heyetince çok beğenildi. Atatürk takdir etti. Gökalp’a üç yüz lira gönderdiler ve ayrıca Gökalp'a bütün vilayetlerde bir tetkik seyahatine çıkması için arzularını sordular. Ziya Gökalp o tarihte hastaydı, maiyetinde çalışacak genç insan yoktu. Akabinde Dr. Rıza Nur vekillikten ayrıldı, Ziya Gökalp öldü. Bu tetkik gezisi, iskân ve temsil işlemi mümkün olmadı.

 

Doğu’da Kürt Bilinen Türk Aşiretleri

 

Ülkemizde Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden Mehmet Eröz, “Kürtçü” görüşleri eleştirerek, Doğu Anadolu’da Kürt olarak bilinen bir çok aşiretin asında Türk olduğını ileri sürer.

“Okumuşumuz olsun, cahilimiz olsun, Doğu illeri hal­kına hemen “Kürt” der, çıkar. Hiç hatırına getirmez ve hattâ bilmez ki, Doğu illerinde yerli şehir Türkleri, Türk­menler, Karakalpaklar, Azeriler de yaşamaktadır. Kürt diye anılan insanlar Kurmanç ve Zaza adı veri­len iki büyük zümreye ayrılmaktadır. Bunlardan Zazalar, Kürtlüğü kat’iyen kabul etmeyip, Kurmançların Kürt ol­duğunu, kendilerinin ise Zaza olduğunu söylerler. Ancak bazı görüşler bu hükmün istisnasını teşkil eder. “Kürtçü” görüşü savunanlara göre, bir Kürt ırkı vardır ve Kurmançlarla Zazalar bu ırkın şubelerini teşkil eder. Beynelmilel cereyanlar da böyle sun’î bir ırk yaratıp, Tür­kiye’yi parçalamak istediğinden, yurt sathında filizlenme imkânı bulan bu muzır fikirleri yeşertmek için çırpınırlar. (Eröz, Age.)

Eserde Doğu ve Güneydoğu Anadolu, otantik kültür değerleri açısından Batı Anadolu’dan daha Türk’tür görüşü hakimdir. Örneğin coğrafî şartlardan dolayı Hakkâri ve Tunceli’nin nüfus hareketliliği son derece zordur. Buna rağmen bu illerde yapılan halı-kilimlerle Sibirya, Orta Asya ve Moğolistan’daki Türklerin yapmış oldukları ha­lı-kilimlerin üzerindeki damgalar aynı elden çıkmış gibidir. Ersöz eserinde “dünyada bilinen ilk koç-koyun başlı mezar taşları 1772’de Rus arkeologlarca Altaylarda bulmuş (altı adet) olup, tarihleri M.Ö. X. asır olarak belirtilmişken, nasıl oluyor da bu mezar taşlarının son örnekleri Tunceli ile Hakkâri’de karşımıza çıkıyor” demektedir. Prof. Dr. Mehmet Eröz’ün saha araştırmalarına dayanarak yaptığı araştırmalarda belli bölgelerin muhtelif zümrelerle anılır olması “yanılgı”sını kabul etmediği ileri sürülmektedir. Lengüistik, etnografik, tarihî vesika ve kaynaklara dayanarak Doğu Anadolu’nun Türklüğü’nü gösterdiği ifade edilir.  

Kürtleşmiş Türkler hakkında ülkemizde çok sayıda eser bulunmakadır. Bu tür çalışmaların ana kaynağı Prof. Dr. Faruk Sümer’dir. Ancak konuya doğrudan girmeyip Anadolu’daki Türk boyları (özellikle Oğuz Türkleri) konusunda çalışmaları referans alınır.

Konuya ilişkin çalışmalarıyla tanınan diğer yazar, bir zamanlar Türk Tarih Kurumu Başkanlığını da yapmış olan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’dur. Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650) adlı kapsamlı çalışmasında, Doğu Anadolu’daki Türk boylarının bugün “Kürt” olarak anıldığına yer verir. Özellikle Tunceli (Dersim) aşiretlerinin aslen Türk olduğu tezi oldukça yoğun tartışma yaratmıştır. 

 

Kürtler ve Türklük

 

Kürtler, Türklerle aynı dönemde İslami inanışa geçtiği için Osmanlı kaynaklarında gayri Müslimler gibi farklı bir statüde ele alınmamış, diğer Müslüman nüfusla birlikte mütalaa edilmişlerdir. Hatta bir takım aşiretlerin Türkmenleştiği, buna karşılık bazı durumlarda Türk boylarının Kürtleştiği sonucuna varılır. Kürt Tarihi konusunu işleyen David McDowall’ın kitaplarında kültürel açıdan Kürtleşen Türkleri ve Kürt kimliğini kaybeden aşiretleri anlatmaktadır.

Selçuklu ve Osmanlı yönetiminde Anadolu Türkleri, sanıldığının aksine imtiyazlı konumda bir etnik yapıya sahip değildir. Alevi kökenli olan Türk boyları ise, kendilerini yöneten Türk hanedanından zulüm görmüşlerdir. İktidar alternatifi gibi görülmeleri, Türk boylarının Kürt gibi olma eğilimini artırmıştır. Buna karşın Kürtler de Anadolu’da homojen bir etnik yapı göstermez. 

Kürtlerin çoğunluğu Sünnî mezhebine bağlı, Şafii ağırlıklıdır. Bir kısmı ise Alevi’dir. Kürtlerin heterojen bir yapı oluşturması yanında mezhepsel geçişler de eklenince, etnik yapılarını çözümlemek güçleşir. Örneğin Zazalar bir dönem Kürt kabul edilmezken, bugün kendilerini Kürt olarak tanımlamaktadır. Dersim(Tunceli) Alevileri Kırmanca ve Kırmançili konuşurlar. Kırmanciye, Dersim’in eski adıdır. Zazaca, Kırmanca’dan farklı bir dildir. Güney Kürtlerinin konuştuğu Kürtçe, Kuzey’dekilerle farklıdır.

 

Devam edecek: Haftaya; “Türkleşen Kürtler”.

 

15.12.2021, Ünyekenthttp://www.unyekent.com/yazi/2836-kurtlesmis-turkler.html