25 Ağustos 2021 Çarşamba

Ateş ve Su (İnsan Nasıl İnsan Oldu?)


Ateş ve Su

(İnsan Nasıl İnsan Oldu?)

 

1853 yılında İsviçre’de şiddetli bir kuraklık olmuştu.

Vadilerde ırmakların suyu azalmış, göllerin suları çekilerek çamurlu dipleri meydana çıkmıştı. Zürih Gölü kıyısındaki Obermaylen kasabasının halkı, sudan bir parça toprak koparabilmek için kuraklıktan faydalanmaya karar vermişlerdi.

Bunun için suyu çekilen araziyi, bir bentle gölden ayırmak gerekti.

İşe başlandı. Şık giyinmiş şehirlilerin pazar günleri mavi ve yeşil sandallarla geziye çıktığı yerde, arabacılar atlarını dehleyerek bende toprak taşıyorlardı. Toprak hemen oradan, kurumuş gölün dibinden alınıyordu. Birdenbire kazmacılardan birinin küreği, yarı çürümüş bir kazığa çarptı.

Derken ilk kazığın ardından bir ikincisi, üçüncüsü bulundu. Bir zamanlar insanların burada çalışmış oldukları anlaşılıyordu. Küreğin toprağa hemen her vuruşunda yeni taş baltalar, olta iğneleri, çanak çömlek kırıkları çıkıyordu.

Arkeologlar olaya el koydular. Bulunan her kazığı, gölün dibinden çıkan her şeyi inceleyerek, vaktiyle Zürih Gölü’ndeki göl evlerinden yapılmış kasabayı olduğu gibi açığa çıkardılar.*

 

****

Kazık temeller üzerinde kurulmuş bu tür göl evlerini, yıllar önce ÜTAG araştırma yazısı olarak, “Canik’in Ahşap Camileri” (çivisiz çantı tekniği) bahsinde yazmıştık.** Aynı teknikle inşa edilen göl evlerine günümüzde hâlâ Terme çayı havzasında rastlamak mümkündür.

Zürih gölüne dönecek olursak, arkeologlar İsviçre’de Nevşatel yakınındaki bu kuruyan gölün bendini incelediler. Yapılan incelemeler, gölün dibinin birkaç katmanda  oluştuğunu göstermiştir.

Gölün dibinde bir katı diğerinden ayırmak kolaydır. Altta bir kat kum, onun üstünde ev, kap kacak ve alet kalıntılarıyla çamur katı, sonra yeniden kum tabakası bulunmaktadır. Bu durum, birkaç kat biçimine tekrar etmektedir. Yalnız bir yerde, iki kum tabakası arasında kalın bir kömür tabakası vardır. Bu kömür tabakası sayesinde binlerce yıl öncesine ait bir katman, köyün çürümeden günümüze ulaşmış kalıntıları olarak tespit edildiler.

Bilim adamları, tabakaları inceleyerek gölün tüm tarihini öğrendiler. Çok eski zamanlarda gölün kıyılarına gelen insanlar, köylerini burada kurmuşlardı. Yıllar sonra göl suları kabarmış, kıyıyı basmıştı. İnsanlar su altında kalan köylerini bırakıp gitmişlerdi.

Yapılar suda çürüyüp harap olmuştu. Gölün dibinde bulunan kalın kömür tabakası, eski bir yangın kalıntısıydı. Eşyalar tutuşarak suya düşüyordu. Su onları söndürüyor yani koruyordu. Böylece zedelenmeden gölün dibine çöküyorlardı. Orada eşyaları başka bir bela bekliyordu: Çürüme tehlikesi. Fakat yanarak kömürleşmeleri, onları bu tehlikeden kurtarmıştı. İncecik bir kömür kabuğu, eşyaları çürümekten korumuştu.

Ateş ve su bir araya gelip, muhteşem bir koruma zinciri kurmuştu.

Eşyalar ateşten ayrı, sudan ayrı etkilenselerdi, yok olup giderlerdi.

Fakat ateşle su birlikte işliyordu.

Bu sayede binlerce yıl öncesine ait eşyalar, hiç etkilenmeden günümüze kadar gelmişti. Dokuma işi, çok dayanıklı olmayan bir keten parçası bile korunabilmişti.

İşte bu sayede bilim insanların binlerce yıl öncesine ait verilere ulaşabiliyor, insan yaşamının tarihöncesi dönemini aydınlatabiliyordu.

 

 

****

Günümüzün ateşi aynı ateş değil.

Suyu da aynı suya benzemiyor.

Yakıp yok ediyor.

Yıkıp öldürüyor.

 

Oysa insan doğaya egemen olmuştu, artık kolay kolay doğanın gazabına boyun eğmeyecekti. Dağlara hükmetmiş, okyanusları birbirine bağlamıştı.

İnsan yüce ve çok akıllıydı.

Consalo Pisarro, müfrezesiyle birlikte karlı And Dağları’ndan geçiyordu. Düşmemek için, çıkıntılara dikkatle basarak, dengeyi kaybetmemek için de kollarını açarak yürüyorlardı. Yeni Dünya’nın bulunuşu, misafirlere de, ev sahiplerine de, pahalıya mal olmuştu. Hele ev sahiplerinin durumu çok kötülemişti. Bir zamanlar yeryüzünde IRMAK devri vardı. O devirde, bir kabileden diğerine, ırmak yoluyla gidilirdi. Sonraları denizlerin fethedilmesiyle, DENİZ devri başladı. Deniz devrini, kıtaları birleştiren OKYANUS devri izlemişti. Bundan sonraki devir ne devri olacaktı? Pencereden kuşların uçuşunu izleyen Leonardo da Vinci, bunu artık seziyordu. ... Bruno’nun ölümü insanın sonu değildi. Ve Giardino Bruno, ölümü bunun için böyle mertçe karşılamıştı.***

 

(M. İlin – E. Segal’in “İnsan Nasıl İnsan Oldu” eseri burada sona eriyor. Kitapta insanın nasıl insan olduğu ve doğaya egemen olabildiği anlatılıyor. Sonra insanın nasıl insanlıktan çıktığı, kendi elleriyle doğayı tahrip ettiği ve insanların mahvına sebep olduğu gösteriliyor.)

 

 

 

[*] M. İlin – E. Segal, İnsan Nasıl İnsan Oldu, Say Yay. 12. Baskı, İst. 2001, s. 52

[**] ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU, Canik’in Ahşap Camileri, Ünyekent, 13.04.2020, http://www.unyekent.com/k41-canik-dergisi/h11747-canik-in-ahsap-camileri.html

[***] M. İlin – E. Segal, Age, s. 470 ve 535

 

 

 

25.08.2021, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2575-ates-ve-su.html