24 Kasım 2010 Çarşamba

Bir Bayram Böyle Geçti...


Bir Bayram Böyle Geçti...

Bir Ünyekent köşe yazısı:

http://www.unyekent.com/koseyazi/1835/bir-bayram-boyle-gecti

Anılarımızda özel bir yeri vardır bayram günlerinin…
Yeni giysiler-ayakkabılar giyeriz.
Küslerimiz barışır, büyüklerimizin ellerinden öperiz…

Geriye bayram sevincini gölgeleyen tek etken kalır:

“Kurban kesme” kabusu...

Neyse ki bu bayram, korktuğumuz gibi olmadı,

televizyonlardan yansıyan bilindik tablolarla sınırlı kaldı…

İşte bayram görüntüleri:

........

Ve diğer başlıklar:

Nedir bu “Füze Kalkanı” Projesi?

OMV’den Bayramlık Müjde

Keşaplı Sokağın Galip Amcası

Galip Keşaplı-nın Keşaplı Sokaktaki Eski Evi

(Fotoğraf: A.D.Varilci)

İçinden Tren Geçen Ünye

Samsun-Çarsamba Treni

(Fotoğraf: "Kent ve demiryolu" sitesi'nden.)

http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=468

ve

Haftanın Sözü

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ünye'de 15 bin kişi okuryazar değil-miş!


Ünye'de 15 bin kişi okuryazar değil-miş!

http://www.unyekent.com/koseyazi/1808/unyede-15-bin-kisi-okuryazar-degil-mis
...
"..TÜİK verilerinin bildirdiği bu sonuç, Ünye’de bir çok aydının yüreğini sızlatmış olmalı. Mülki idareden sivil kuruluşlara, “eğitim emekçileri”nden “eğitim iş”e kadar bilumum vatandaşların “okuma-yazma seferberliği”ne girişeceğinden kuşkumuz yoktur."

OKURYAZARLIK VE EĞİTİM ÜZERİNE ÜNYEKENT'TEN BİR KÖŞE YAZISI

RUHU ŞAD OLSUN...


Bir “10 Kasım” Klasiği

Atatürk’ün 72. Yıldönümü aramızdan ayrılışının…

Sabah saygı duruşu sırasında evde kahvaltımı bitirmek üzereydim. Saat 9’u 5 geçe sirenler çalmaya başladı. Yola bakan pencerenin ardından seremoniye katılmak istedim...

Caddede fazla kimse yoktu. Kenara çekip otomobilinden inen ve saygı duruşunda bulunanlar vardı… İstifini bozmadan acı acı çalan sirene inat yoluna devam edenler de.

Siren çalma süresi uzadı, saygı duruşundakilerin “n’oluyoruz!” kıpırdanışı… Saate baktım: 9’u 8 geçiyor. Fazla saygı duruşu daha fazla saygıya tekabül eder miydi, bilinmez ama saygı duruşundakilerden çok, istifini bozmadan yürüyüşünü sürdürenler durumdan rahatsızdı.

Siren sesi birden inişe geçti, söndü.

Bir 10 Kasım “duruşu” daha yaşandı ülkemizin günlük güneşlik bir güz sabahında. Bildik bir 10 Kasım seremonisi.

“Ne var bunda?” diyeceksiniz… Her 10 Kasım böyle yaşanmıyor muydu?

Belki.

Ama 72 yıldan bu yana süre gelen “10 Kasım” benzeri bir anma dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. Hiçbir lider için ülkesi yüzlerce yıl sürecek olan minnet borcunu O’nun manevi huzurunda saygıyla eğilerek ödemez.

Sanki bir eksiklik var ya da bir yerde hata yapıyoruz.

Bir dönem çoğunluğun suret-i Atatürk’ten geçindiği Türkiye’de (şimdi hala öyle mi, bilmiyorum); “sevenler” ve “karşı olanlar” diye ikiye bölünmekteyiz. Çoğu konuda olduğu bibi…

Etki tepki karşıtlığı anlayacağınız.

Bölünme, bazen kendi içinde müşterekler (düşünce ortaklığı) yaratabilmektedir. Örneğin bir kesim “aşırı” sol ile “aşırı” sağ’ın ortak paydası “Atatürk düşmanlığı”nda pekala buluşabiliyor.

Yahut, “ulusalcılık” temelinde sağ koldan yol alanlarla sol koldan ilerleyenler arasında bir Atatürk yoldaşlığı kurulabiliyor. (Her kötünün bir “iyi” yanı varsa, bu da o olsa gerek.)

Bir de Atatürk’ü anlamaya ve anlatmaya çalışan bir cenah var ki, ciltler dolusu Atatürk külliyatıyla çıktılar ortaya… Atatürk’ün diye bildiğimiz “cırtlak” sesin yerine, neredeyse bir asır sonra tok ve mağrur bir lider sesi duyduk. Meğer Atatürk’ün gerçek sesi buymuş. Albümlere yeni ve hiç bilinmeyen Atatürk resimleri girmeye başladı. Diğer yandan okullarda Atatürk Köşesi uygulaması bakanlık genelgeleriyle akamete uğratıldı.

Tam bu noktada, Atatürk’e alttan alta kinlenen ve her fırsatta O’nu karalamaya çalışan bazı kesimlerin ekmeğine yağ sürdüğümün farkındayım. Dayanılmaz keyif aldıklarını gayet iyi biliyorum. Ayranları kabardığında “Atatürk’ü koruma Yasaları”na rağmen ağzı açılmadık hakaretler etmekten geri durmazlar.

Ve bir an önce Atatürk’le ilgili bu “çağ dışı” uygulamalardan vazgeçilmesini savunurlar.

72 Yıl sonra Atatürk heykeli dikmek isteyenlerle, heykellerini kırmak isteyenlerin karşı karşıya getirildiği Türkiye’de, önce bu çelişkinin çözüm noktası bulunmalıdır.

Atatürk imzasını alnımıza dövme de yaptırsak nafile!

3 Kasım 2010 Çarşamba

Kim Tutar Seni OMV?





Mesudiye Kurultayı sonrası Oktay Ekşi ile Medreseönü'nde Uzunsaçlı'nın Yeri'nde karşılaştık. Baykal'ın "Kaset Olayı" tazeydi. Henüz Baykal'ın istifası ortada yoktu. Küçük bir sohbetimiz oldu. İçten, cana yakın biriydi. Ünye'de yerel basına yazdığımı öğrenince ilgisi daha da arttı. Ülkede yaşananlar O'nu kaygılandırıyordu ama gelecekten umutluydu. İyi bir gelecek temennisiyle ayrıldık.

"Bunlar analarını da satarlar!" muhabbetiyle, birden gündemin merkezine oturan Sn. Ekşi'ye iktidar destekli bir haçlı seferi başlatıldı.

Ünyekent'teki bugünkü köşe yazısında Oktay Ekşi'ye gönderme yapmam kaçınılmaz oldu...

"Ana'nı satma, al da git!"
Demeliydi galiba...




http://www.unyekent.com/koseyazi/1784/kim-tutar-seni-omv

Kim Tutar Seni OMV?

Akçay Termik santralinden, Oktay Ekşi'ye uzanan bir satış öyküsü...